• "ah rahmetli, keske big bang teorisini de gorseydi" diye hayiflandigim bilimadamlarinin basinda gelir. zira onun, tum canlilarin ortak bir atadan geldigine iliskin goruslerine olan paralelligini farkeder ve yaratilisciligin yanlisligina tamamen ikna olurdu.

    richard dawkinsle guzel guzel sohbet ederler ve evrim teorisinin aslinda cok daha genis bir davranis biciminin* bir alt alanini acikladigini gorurdu. bu sohbetlerinde cay servisi yaparken, dawkinsin ona, evrimin aslinda molekuler duzeyde basladigini, stabil yapilarin daha az bozulmaya ugrayarak diger stabil yapilarla birleserek karmasilikliklarini arttirma sanslarinin daha fazla oldugunu acikladigina kulak misafiri olurdum. evet, darwin gercekten de evrim dediginin fizik kurallari cercevesinde, basit yapilarin karmasiklasmasindan* ve cevresel sartlara uyum saglayan kombinasyonlarin evrenin bir sonraki halini belirlemesindan baska birsey olmadigini gorurdu. (bkz: evrim teorisi/#5983803)

    big bang fikrinin muazzamligini bu acidan degerlendirir ve teorisiyle gurur duyardi. bu demek degil ki kesin dinsizin teki olurdu, bilakis bugun ak sakalli bencil ve psikopat bir tanrinin bulutlarin ustunden bize bakip kimin abdestliyken masturbasyon yaptiginin ceteresini tuttuguna inananlardan cok daha dindar olurdu, cok daha samimi olurudu inancinda. tipki gunumuzun onde gelen bilim simalari gibi onun da tanrisi evrenin isleyisini aciklayan kurallar olurdu; illa isim koymak istenirse kozmik bilinc de uyar, panteizm de olur, baska seyler de..

    ama inancinin ismi ne olursa olsun, bir yaraticinin dikkatli gozlemleri ve uykusuz geceleri sonucunda, butun bu duzenin en ince ayrintisina kadar hesap edilip, o sekilde yaratildigi fikrini, saniyesinde dupeduz aptalca bulurdu. 21yyda insanlarin cogunun hala dogadaki "duzene" bakip, herseyi bugunku haliyle yaratmis bir tanriya inanmalari, stresli bunyesine pek de iyi gelmezdi. zira bu insanlar gercekten anlamiyorlar mi ki, onlarin bu sistemi "duzenli" olarak gormelerinin tek nedeni yasam surelerinin kisaligi? nasil farkedemezler, astrofizigin bu kadar gelistigi bir cagda, daha makroskopik bir acidan bakildiginda evrenin karman corman oldugunu, galaksilerin carpisip, karadeliklerin yaratildigini, kimbilir kac milyar gezegende canli turlerinin yokolup, tekrar tekrar olustuklarini? marsa robot indirildigi bir cagda, egitimli insanlar bile nasil anlamazlar, bu duzenin bizim icin hazir yemek misali, iki dakikada mikrodalgada yaratilmadigini, aksine sartlar boyle oldugu icin bizim ortaya ciktigimizi? nasil oluyor da, teorisinden 150 yil sonra bile, cogunlugun onun insanin maymundan turedigini iddia ediyor ve evrim teorisinin ondan sonra ilerletildiginden haberi olmuyor?

    bir daha dusundum de, big bang teorisini gorunce aska gelirdi gelmesine ama neredeyse 5 milyar yillik bir evrim sonucu olusan gezegenin en ust basamagindaki canli turunun, entellektuel acidan, propaganda ve tabu illeti karsisinda, hala bes para etmez olduguna uzulurdu rahmetli. o kadar gozlem yapip teoriler gelistirecegine, dogmalarla dolu bir tarikat kursa ona daha cok insanin inanacagini farkederdi.
  • 12 şubat 1809'da shrewsbury ingiltere'de dünyaya geldi. zengin bir kasaba doktorunun altı çocuğundan beşincisiydi. dedesi ünlü botanikçi erasmus darwin idi. sekiz yaşında annesini kaybetti. yazları babasının yanında kasabanın fakirlerini tedavi etmesine yardım ederek geçirdikten sonra edinburgh üniversitesi'ne tıp okumaya gitti. ancak ameliyatların midesini bulandırması onu derslerinden soğuttu. ancak bu sırada darwin okuldaki doğa sever grupların içine girdi. özellikle lamarck'ın ve dedesi eramus darwin'in öne sürdüğü kazanılan karakteristikler ile evrim düşüncesi üzerine çalışan edmund grant'ın yanında çalışmalarına yardımcı oldu. bu dönemde tıp öğrenimini aksatması ve daha çok doğa, kuşlar ve böcekler ile ilgilenmesi babasının "sen bu ailenin yüz karası olacaksın" şeklindeki tepkilerine neden oldu.

    tıp öğrenimini bırakan darwin cambridge üniversitesi christ's college'a din eğitimi görmesi için gönderildi. cambridge'de öğrenim gördüğü sırada böceklere ve doğaya olan ilgisi sebebiyle botanikçi john stevens henslow ile tanıştı. bu tanışmanın ardından darwin henslow'un doğa tarihi derslerine katıldı ve onun en beğendiği öğrencisi oldu. bu dönemde darwin william paley'in doğadaki kutsal tasarım fikri ile ilgilenmeye başladı. aynı dönemde okulundaki en başarılı öğrencilerden bir tanesi oldu. henslow'un önerilerini dinleyen darwin mezuniyetten sonra din üzerine çalışmak için fazla acale etmedi. daha çok doğa tarihi üzerine çalışmalar yapmak istiyordu. bu nedenle öncelikle sıkı bir kutsal tasarım taraftarı olan adam sedgwick'den jeoloji dersleri almaya başladı, daha sonra sedgwick'e galler'in katmanlarının haritasını çıkarması için yardımcı oldu. o yazın geri kalanını sınıfından arkadaşları ile doğa üzerine çalışarak geçirmeyi planlayan darwin'in planları arkadaşlarından bir tanesinin ölüm haberi ile iptal oldu. ancak sonradan aldığı bir mektup hem kendi hayatını hem de tüm insanlığın düşünüş biçimini sonsuza kadar değiştirecek olayların başlangıcını hazırladı.

    cambridge'den hocası henslow onu 2 yıllık bir keşif gezisi için h.m.s. beagle kaptanı fitzroy'a önermişti. bu gezinin amacı güney amerika kıyılarının haritasını çıkarmaktı. darwin gemiye sanılanın aksine biyolog olarak değil fitzroy'a arkadaşlık etmesi (yüksek mevkideki centilmenlerin tayfalar ile resmiyet dışı sosyal ilişkiler kurmaları yasaktı) için çağrılmıştı. darwin bu geziyi kariyeri için çok önemil bir adım olarka gördü. babası zaman kaybı olacağı için karşı çıksa da sonunda ikna edildi ve böylece darwin bilimin birçok alanını altüst edecek 5 yıllık geziye çıktı.

    güney amerika kıyılarına yapılan bu gezi boyunca darwin birçok farklı habitattan çeşitli canlı ve fosil örnekleri topladı. aynı zamanda gitti bölgelerin jeolojik tarihlerini araştırdı. kuşkusuz incelediği yerlerden onu en çok etkiyeni galapagos adaları olmuştur. birçok ufak adadan oluşan galapagos'da her bir adada aynı türe ait olan ancak adanın koşullarına en iyi şekilde uyum sağlayacak şekilde farklılaşmış yaşam formları bulması darwin'i derinden etkilemişti. hatta bunların her birinin bulundukları ada göz önüne alındığında farklı türler olduğunu söylemiştir. yolculuğunun başlarında, gözlemlediği sistemleri günlüğünde charles lyell'ın "yaratılış merkezleri" fikrine göre betimleyen darwin daha sonra bu faunaların evrimin kanıtı olduğunu not edecekti.

    beagle serüveni darwin'e devrim yaratacak fikri için mükemmel bir çalışma alanı sağlasa da aynı zamanda onun sağlına kötü yönde etkileri olmuştu. darwin bu yolculukta yakalandığı hastalıklardan ömrü boyunca kurtulamayacak, çalışmalarını hastalıkların gölgesinde sürdürecektir.

    darwin yolculuk boyunca hocası henslow ile irtibat halinde bulunmuş, topladığı tür, fosil örneklerini ve jeolojik yazılarını henslow'a iletmiştir. hocası ise bu örnekleri saygın bilim çevrelerine sunmuş ve darwin'in daha henüz yolculuktayken ün kazanmasını sağlamıştı. keşif seferinden ülkesine dönen darwin artık tanınmış bir jeolog ve doğa bilimcidir. darwin ülkesine döner dönmez topladığı örnekleri incelemeleri için başta henslow olmak üzere tanınmış bilim adamlarına sunma işine girişmişti. örnekler incelendikçe ortaya çıkan bulgular darwin'in ününün daha da artmasına neden olmuştur. beagle serüvenin bulguları özel yaratılışı desteklemek için kullanıladursun darwin ünlü kırmızı kitap’ı üzerinde çalışmaya başlamıştır bile. bu kitapta darwin türlerarası değişimler üzerine yorumlar yapmaya başlamıştır.

    darwin 29 temmuz 1838’de kuzeni emma wedgwood ile evlendi. darwin ilk seferinde emma’ya evlenme teklif edememiş yerine ona türlerarası değişim fikrinden söz etmişti. ikinci seferde evlenme teklif edebilmiş ancak yine fikirlerini emma’ya açmıştı. emma her ne kadar darwin’in inançlarındaki boşlukların onların ölümden sonra buluşmalarını engelleyeceğini düşünse de darwin’in teklifini kabul etmiştir.

    türlerarası değişim fikri üzerine kafa yoran darwin bunu sağlayan mekanizmanın ne olabileceği konusunda bir türlü tatminkar bir açıklama getiremiyordu, ta ki malthus’un nüfusun prensipleri üzerine denemeler kitabını okuyuncaya dek. malthus kitabında insan nüfusunun doğada var olan kaynakların karşılayabileceğinden çok daha fazla sayıda olduğundan ve bunun kişilerarası rekabete yol açtığından bahsediyordu. darwin’e bu konuda ilham veren bir diğer konu ise güvercin yetiştiriciliğiydi. burada yetiştiriciler güvercinlerde istedikleri özellikleri korumak adına yetenekler arasında seçimler yapıyorlar ve böylece bir sonraki soyun özelliklerini belirliyorlardı. bu iki olay doğal seçilim fikrinin oluşmasına yardımcı oldular.

    doğal seçilim mekanizması ile türlerarası değişim fikrini kafasında iyice netleştiren darwin bu düşüncesinin dine bir küfür sayılacağının farkında olduğundan düşüncelerini açıklamaktan kaçındı. bunun yerine daha fazla araştırma yaparak kuramını destekleyecek daha sağlam kanıtlar aramaya başladı. bu dönemde beagle kaptanı fitzroy’un yolculuk yazıları yayınlanmış ve darwin’in günlüğü büyük bir ilgi çekmiştir. daha sonra ayrı olarak yayınlanan beagle günlüğü bestseller olacak ve bugün beagle serüveni olarak bilinen kitap olacaktır.

    darwin kuramının üzerinde çalışmayı deniyor ancak hastalıklardan çok az vakit bulabiliyordu. bu arada düşüncelerini yakın arkadaşlarına açıklamayı denemiş ancak kutsal yaratılıştan öteye bir fikire ilgi göstermeye niyetli olmadıklarını görmüştü. darwinler 1842 yılında şehrin baskısından kurtulmak amacıyla şehir dışındaki down house’a taşındılar. darwin burada kuramı ile ilgili notları biraraya getirdi. kuramını eksik biçimde ortaya koymak istemeyen darwin bu konuda daha fazl aaraştırma yapmaya kararlıydı. aradığı kanıtları gemilere yapışan midyelerin bazı vücut parçlarının ufak değişiklikler ile farklı ortamlara uyum sağlayabildiğini gösteren homolojilerde buldu. artık fikirleri kuramın ötesinde bir teori niteliği kazanmıştı. sonrasında kızı annie, darwin’in hastalığının kalıtsal olabileceği korkusunu uyandırarak, hasta düştü ve daha sonra hayatını kaybetti. bu olaylar zinciri darwin’in tanrı’ya olan inancını tamamen kaybetmesine neden oldu.

    sonraları dostu ve en büyük destekçisi olacak genç biyolog thomas huxley ile tanışacak olan darwin midyeler üzerine yaptığı çalışmalar ile royal society tarafından kraliyet madalyasına layık görülecektir.

    darwin 1849 yılında teorisini ana hatlarıyla tamamlamış olmasına rağmen hem gelecek tepkilerden çekindiği için hem de inançlı bir hristiyan olan eşini üzmemek amacıyla teorisini açıklamaktan kaçınmıştır. hatta eşine notlarının ölümünden sonra yayınlanmasını tembihlemiştir. ancak 1859 yılında lyell bir gazatede alfred wallace isimli bir doğa bilimcinin türler üzerine yazısını okuduktan sonra darwin’i teorisini açıklaması için zorladı. bunun üzerine darwin, hastalığına rağmen, doğal seçilim ve türler üzerine bir kitap hazırlamaya başladı. bu kitabı hazırlarken kendisi gibi araştırmalar yapan asa gray ve kendisini teorisini yayınlamaya iten alfred wallace ile bilgi alış verişinde bulundu. darwin wallace’ın, kitabında insanın evrimine yer verip vermeyeceği sorusuna ise bundan şimdilik kaçındığını söyleyerek cevap vermiştir. wallace daha sonraları darwin’ e evrim mekanizmasını açıklayan bir yazı göndermiş ve bunu lyell’a iletmesini söylemiştir. wallace’ın kendisinden önce davranmasına şaşıran darwin bu teklifi kabul etmiş ve wallace’a yazısını istediği bir mecmuada yayınlamayı önermiştir. lyell ise ikilinin birlikte bir sunum yapmasını uygun görmüştür. böylece 1 temmuz günü teori ilk defa, darwin’in oğlunun ölümü nedeniyle katılamadığı bir toplantı ile, bilim çevrelerine sunulmuştur. ancak bu sunum beklenen ilgiyi görmemiş ve diğer evrim görüşlerinden bir tanesi olarak görmezden gelinmiştir.

    uzun süre hastalıklar ile boğuşan darwin en sonunda en önemli eseri olacak “türleri kökeni” kitabını bitirmiş ve kitap 22 ekim1859’da satışa sunulmuş ve kitap anında tükenmişti. işin ilginç yanı darwin’in kitabında evrim sözcüğünü bir ilerleme ifade ettiği için kullanmaktan kaçınmasıdır. evrim kelimesi sınırlı olarak kullanmış yerine “değişikliklerle türeyiş” ifadesini kullanmıştı.

    kitap bilindiği gibi büyük tepkilere yol açtı. özellikle kilise ve dini çevreler darwin’i dine küfür etmekle ve kafirlikle suçladılar. kitabta bulunan insanın maymunda gelmesi fikir hemen popülerlik kazandı ve birçok tatsız şakanın konusu oldu. ancak bu tartışmaların en ünlüsü tabi ki oxford piskoposu wilberforce ile “darwin’s bulldog” olarak adlandırılan thomas huxley arasında olmuştur. kısaca bu tartışma da huxley wilberforce’u ezip geçmiştir. huxley’nin "bir psikopos olmaktansa maymun olmayı tercih ederim" dediği rivayet edilir. darwin kamu önünde teorisini savunmamış ancak süren tartışmaları merakla gazetelerden takip etmiştir.

    evrim teorisine karşı çıkan insanların bir çoğu tanrı kavramının insanın varoluşundan çıkarılmasından ve insan ile diğer hayvanlar arasındaki farklılığın ortadan kaldırılmasından yakınmışlardır. kuşkusuz bu teorinin insanın dünya ve evrendeki yerini derinden sarstığı kuşkusuzdur. eşsiz aklımızın ve becerilerimizin mutasyonlar sonucu doğa tarafından şekillendirilerek geliştiği düşüncesi birçok kişi için insanın güzelliğini yok etmekten başka birşey değildir. insan onların gözünde tanrı’nın akıl verdiği, kendi nefesinden üflediği ruha sahip bir mucize iken, maymunlar ile aynı atayı paylaşan değersiz bir canlı olmuştur. darwin’de bu görüşleri ortaya koyan insan olarak bu kişilerin kimi zaman çirkin ve zavallı kimi zaman ise olgun ancak temelden yoksun saldırılarına maruz kalmıştır. oysa ki darwin teorisinde tanrı’nın varlığı hakkında en ufak birşey söylememiştir. ancak bu kişiler darwin’in kendisini agnostik ilan etmesini örnek göstererek evrim teorisini ateisliğin manifestosu olarak görmeyi yeğlemişlerdir. aslında bu görüşün ne kadar haksız olduğuna burada değinilmeyecektir.(bkz: evrim teorisi islam ile celisir mi)

    darwin “türleri kökeni” kitabından sonra bu kitapta bahsetmekten kaçındığı insanın evrimi üzerine çalışmalarını yoğunlaştırmıştır. bu çalışmalarını “insanın türeyişi ve cinselliğe bağlı seçilim” kitabıyla sonuçlandırmış ve bu kitapta cinsel seçilim kavramına açıklık getirmişti. bu kavram evrim teorisine yaptığı önemli eklerden bir tanesi olup bazı canlılardaki işlevsiz uzuvları açıklaması yönünden önemlidir. darwin “insanın türeyişi” kitabında insanın doğadaki saygın yerine ve yüceltilen yeteneklerine atıfta bulunarak; “insan bedensel şekli içerisinde hala aşağı köklerinin silinemez damgasını taşımaktadır.” demiştir.

    charles darwin 19 nisan 1882 yılında hayatını kaybetmiştir. darwin meslektaşlarını isteğiyle gömüldüğü westminster abbey’de isaac newton ile birlikte yatmaktadır.

    beni gözümde kendisi dünya üzerine gelmiş en büyük üç bilim adamından bir tanesidir. ( diğerleri için (bkz: isaac newton) (bkz: leonardo da vinci) ) düşünceleri bütün insanlığı etkilemiş, biyoloji biliminin temelini oluşturmuştur. darwin’i bu kadar özel yapan nedenlerden bir tanesi yılmak bilmeyen araştırma ve doğruları bulma hevesidir. tüm dünyanın karşısında duracağını bilerek doğru bildiği fikirlerinden dönmeyecek kadar cesur, karısını üzmemek için dünyanın en önemli teorilerinden bir tanesini açıklamayacak kadar duygusaldır. bilime ve bilimsel düşünceye yaptığı katkılar yadsınamaz. onun ve onun gösterdiği kanıtları takip eden bilim adamlarının sayesinde bugün hastalıklarla daha etkin mücadele edebiliyor, bizleri biz yapan mekanizmaları çok daha iyi anlayabiliyoruz.

    bugün onu sevenler kadar ondan nefret edenlerin bulunması fikirlerinin ne kadar önemli ve sarsıcı olduğunun kanıtıdır. mantığın, bilimin yolunu takip eden kişilerin darwin gibi düşünürlerin en büyük destekçisi olması gerektiğini düşünüyorum.(bkz: darwin sozlukte on kaplan gucundedir) onlar gibi araştırmacı, sorgulayıcı ve doğrucu olmalıdırlar ki dünyamız herkesin dilediği gibi özgürce yaşayabileceği bir yer olsun. bizlere kim olduğumuzu ve nasıl buralara geldiğimizi ve ileride neler olabileceğini gösterdikleri için darwin’e ve onun gibi hayatlarını insanlığı daha ileriye götürmeye adayan bilim adamlarına ne kadar minnettar olsak, onları ne kadar yüceltsek azdır.

    kaynaklar için;
    (bkz: darwin ve sonrası)
    (bkz: darwin ve beagle seruveni)
    (bkz: wikipedia)
  • 19. yüzyılda ortaya attıkları 20. yüzyılda ispatlanmış biyolog.
    genelde bilim adamlarının kendi dönemindeki kuramları teknolojik gelişmelerin ardından çürütülür, yerine yenisi gelir. ancak özellikle biyolojide dünya son 20-30 senede tarihinin en büyük ilerlemelerini kaydetti. gen haritası, dna filan derken ortaya çıkan sonuç darwin'in doğal seçilim ve mutasyonlu evrim teorisini defalarca ispatlamak ve "gözlemlemek" oldu. biyolojinin de omurgası oldu evrim.

    hani ölünün arkasından hakaret etmeyi geçtim, böyle bir adamı, suratı pideye dönmüş herifler ya bak mesela balıklar şöyle derdi diye aklınca felsefe yaparak eleştirmeye kalkıyor. gerçekten ilginç bir kafa. düşün bak herif günümüz biyolojisinin omurgasını yaratmış, sen adama ya hacı bak sana göre kötü ona göre iyi olabilir filan diyorsun. muazzam bir şey ya. hayranlıkla izliyorum. önce eski sevgili ve ekşi itiraf başlıklarına yaz oradan evrim teorisine saydır. harika.
  • "i own that i cannot see as plainly as others do, and i should wish to do, evidence of design and beneficence on all sides of us. there seems to me too much misery in the world. i cannot persuade myself that a beneficent and omnipotent god would have designedly created that a cat should play with mice."

    "etrafımızda, evrende tasarım ve iyilikseverlik bulunduğuna dair bir kanıt göremiyorum. dünya üzerinde hala çok fazla sefalet var. sırf beslenmek niyetiyle bir kedinin bir fare ile oynayabildiği bu evrenin, kadir-i mutlak ve merhamet sahibi bir tanrı tarafından tasarlandığı fikrine inanmaya kendimi ikna edemiyorum."

    -- charles darwin, asa gray'e mektup (22 mayıs 1860)
  • 204 yıl önce bugün doğan naturalist.
    73 yaşında ölmüştür.
  • gençlik yıllarında midesine bir hayli düşkün olan darwin, rozbife* olan zaafı ve keklik avlama (sonra da kızartıp yeme) merakı ile tanınirmış. hatta, edinburgh üniversitesi'nde tıp eğitimi gördüğü yıllarda, kahvaltısını böldüğü için sabah derslerinden nefret edermiş; ve sabahki dersten sonra da kendini hemen en yakın tavernaya atıp ringa güveci ve kızarmış istiridye ile tıkabasa doldururmuş midesini. lakin, 22 yaşında doğabilimci* görev ve ünvanıyla hms beagle gemisine adım atması ve 4.5 yıl sürecek bir devrialem yolculuğuna çıkması, sırf bilim dünyasını ve insanlığın kendine bakışını değil, charles darwin'in sağlığını da altüst edecek sonuçlar doğurmuş. bu yolculuk esnasında devekuşu yumurtasından agouti denilen kır sıçanına, "muzlu balık"tan (tahayyül bile edemiyorum) kızarmış armadilloya kadar bilumum tuhaf hayvanı yiyen darwin (günlüğüne de "armadilloyu kabuksuz kızartınca tadı ördeğe benziyor" diye not düşmüş), dönüşte tanıdıklarına yolculukta kendisini gastronomi cennetinde zannettiğini, hayatında midesinin ve damağının hiç bu kadar tatmin olmadığını söyleyip durmuş. lakin, iki sebepten dolayı, hms beagle macerası darwin'in hayat boyu muzdarip olacağı, ve kendisini herdaim perişan edecek bulantıların, ve kusma maratonlarının başlangıcı olmuş. birincisi, bu seyahatte darwin'i deniz tuttuğu ortaya çıkmış, ve bu sebeple de 4.5 yıllık deniz yolculuğu midesi için hiç hayırlı olmamış. ikincisi, bu yolculukta keşfettiği doğal seleksiyon prensibi, darwin'de hayat boyu sürecek bir endişelere, kaygılara, sonsuz bir anksiyeteye yol açmış, ve bu da midesinin hassasiyetini pekiştirmiş. seyahatten döndükten sonra nerdeyse her yediğini çıkarmaya başlayan darwin'in mide sorunu öyle bir raddeye ulaşmış ki, arkadaşlarına "çalışma günümün %80'ini titreyerek ve istifrağ ederek boşa harcıyorum" demiş. (yazarken bile insanın içi acıyor inanın) bir konuşma yapacak olması, londra'ya gitmek, evrim teorisinin bir zamanlar derinden inandığı hristiyanlık için ne anlama geldiğini veya on the origin of species'i yayımlayarak bütün bilim dünyasını karşısına alacağını düşünmek, hepsi darwin'in kontrolsüz bir şekilde kusmaya başlamasına sebep oluyormuş. darwin tam bir bilimadamı bilinciyle kusmuğunu laboratuarlarda analiz ettirmiş, türlü türlü rejimler denemiş (mesela bir diyette sürekli soda içiyor ve soğuk duş alıyormuş, tuz, şeker, vs. hepsi yasakmış. "kuru diyet" denilen diğer bir diyette ise, tam tersine sadece ekmek ve hamur ürünleri yiyor, asgari düzeyde sıvı alıyormuş.) maalesef bu tedavilerin de hiçbiri fayda etmemiş, ve darwin 1882 yılında, alışık olduğundan da uzun bir istifrağ nöbetinden sonra, "yalvarırım öldürün beni" diye haykırma noktasında iken hakkın rahmetine kavuşmuş, bu bitmez eziyetten kurtulmuş.

    kimbilir, belki babasının izinde yürüyüp o da doktor olsaydı, tıbbı bırakmasaydı, o da babası gibi 205 kiloya ulaşacak, tonton ve sevecen bir doktor olarak hayatını idame ettirecekti (205 kilonun "tonton"'u biraz aştığının - fil mertebesine ulaştığının - farkındayım). ah darwin ah..
  • dna ve molekuler kimya vs. nin evrim teorisini kanitlar yonde oldugunu hala anlayamayan "insan"larin, kendisini bilim adami olmamakla kucumsemeye calistiklari kisi.
  • "bilim ve sanat bir kuşun iki kanadı gibidir. bu iki kanadı kullanabilen toplumlar uçar ve özgür olurlar. uçamayanlar ise tavuk olur... 'tavuk toplum', önüne atılan bir avuç yemi gagalarken, arkadan yumurtalarının alındığının farkına bile varmaz..." sözünü söylemiş olan kişi...
  • kekolar tarafından kendisine haksızlık yapılan adam.

    darwin'in teorisini, evrim iddialarının nihai formu olarak gören kekolardan bahsediyorum. bu kekolar konuşurken hep 'darwin'in iddiaları çok sığı ve ilkel' falan derler. sığı ve ilkel tabi balkabağı. ne sandın?

    biyolojiyle ilgili bir papaz olarak keşfettiği ilkel biyolojik çalışmaları, bütün bir canlı hayatı en ince ayrıntısına kadar temellendirerek açıklayan bir bilimsel kuram mı sandın?

    bu kekoların bilmediği asıl şey şu; bilim, yenilenerek ilerler. binlerce yıldır tapınılan dinler gibi geldiği gibi kalmaz bilim. bilim felsefesinin en temel özelliğidir. darwin'in teorisinde bahsettiği bir çok şeyin yanlış olduğu da kanıtlandı hatta(bunu dedim ya, kekolar lafı götünden anlayıp ağızları sulandı hemen).

    darwin, elindeki kısıtlı imkanlarla ve inanılmaz zor maddi ve manevi şartlar altında öne sürdü evrim teorisini. biyolojik birikimin ve teknolojinin gelişmesiyle, darwinin iddialarının bir kısmının hatalı olduğu anlaşıldı, hatalı olmayan tarafları da üzerine konularak ilerletiliyor.

    gözle görülen bir şey var ki; evrim var arkadaşım. sen kıçını yırtsan da var, yırtmasan da var.

    boşuna bok atma bu adama.

    futbolu bulan adam gelmiş geçmiş en iyi futbolcu mu amk?

    adnan hocacılar gibi google görsellerden deniz kabuğu fotoğrafı aratıp 'ahanda al sana 2 milyon yıldır hiç değişmemiş' diyeceksin en çok. ben de kıçımla güleceğim.

    evrim teorisinin bilimselliğini ve doğallığını mantıklı bulanları da darwin'e peygamber gibi tapıyor zannediyor bu kekolar. bilim adamı yavrum bu adam, insan yani, etten kemikten, sikim darwin'i, bi rahatla be..

    bu herifin ortaya attığı 'doğal yaşamdaki seleksiyon-en iyinin hayatta kalması' kuramını alıp toplumlara uydurdular, bizler de buna toplum mühendisliği dedik. kekolar sosyal darwinizm dedi. ırkçılığın, ayrımcılığın, savaşların, emperyalizmin, kapitalizmin sebebini darwin'e bağladılar. adamın sosyal darwinizm denen şeyden haberi yok, herif çoktan geberdi gitti. kekolar yine darwin'i suçladı.

    hitler amca 'en iyinin hayatta kalması' şeklinde başlıklandırılan bir biyolojik kuramı alıp 'en iyisi kutsal aryan ırkı olduğuna göre, biz almanlar bunların alayını siker atarız, diğerlerine acımak da doğaya aykırı saçma sapan bir şeydir, saldırın amk' şeklinde yonttuysa, bunda darwin'in ne suçu var oğlum?

    türlerin kökeni, esasen ne kadar farklı olduğumuzu değil, bütün canlı hayatın aynı noktadan çıktığını, aslında her bokun kökünün aynı olduğunu anlatır. çeşitli ihtiyaç kaynaklı ve raslantısal sebeblerden ötürü de farklılık göstermiş doğal gelişim.

    ama sana göre raslantı diye bir şey yok değil mi keko? 'bu kadar bu kadar uzaylar dünyalar sular mular hayvanlar rastgele mi oldu yaaa' diyon dimi keko? hayatının aşkı dediğin kişiyle tanıştığın günü de dört sene öncesinden planlamış adamsın sen. dünyada rastlantı diye bir şey olurmuymuş canım.

    olum şu herifi rahat bırakın. gidin daha sağlam argümanlarla gelin de tartışma eğlenceli olsun amk. tadı kaçtı iyice.

    din size 'topraktan yapıldın' diyince sorun olmuyor da, bilim 'maymunlarla akrabayız' dediği zaman auvvvvvvv..

    ne auvvv...
  • yaradılışçı bir eğitim alıp, öyle bir dönemde türlerin kökeni'ni yazabilmiş olması için nasıl net bir dünya görüşüne sahip olması gerekirdi, bilmiyorum. babasının da açık görüşlü biri olması, elbette hayal gücünün sınır tanımamasında avantaj sağlamıştır kendisine.

    hayranım. zekâsına, öngörüsüne, doğayı olduğu gibi çözümleyebilme kabiliyetine. "öngörü ne alaka?" mı?

    buna bakın. angraecum sesquipedale. darwin orkidesi olarak geçiyor. darwin, bitkiyi inceledikten sonra, bir arkadaşına, bitkinin nektaryumunun fazla uzun olduğunu yazıyor ve "nasıl bir böcek böyle bir bitkiden nektar emebilir?" gibilerinden bir ifade ile şaşırmışlığını ortaya koyuyor.

    sonra arkadaşına ikinci bir mektup yazıyor. ikinci mektubunda diyor ki:

    "madagaskar'da, 10 ila 11 inç arasında uzantılara sahip güveler bulunmalıdır."

    ortada sadece doğanın kurallarına ve aklına dayanarak öne sürdüğü bir tahmin var. evrimsel çevrelerde ünleniyor, ancak onaylanması zor. o güne kadar orkidelerin çeşitli güve türleri için besin kaynağı olduğu biliniyor fakat angraecum sesquipedaleye baktıktan sonra darwin'in var olması gerektiğini iddia ettiği 10 ila 11 inç arasında uzantılara sahip madagaskar güveleri? onlardan eser yok. yani darwin, çiçeğin anatomisine, ekolojiye ve böceklere olan anlayışına dayanarak, yeni bir böcek türünün varlığını öne sürüyor.

    sene 1882. darwin ölüyor.

    sene 1907. madagaskar'da devasa bir kongo güvesi alt türü tespit ediliyor. fakat bu güveler ile angraecum sesquipedale arasında bir ilişki gözleniyor mu? henüz teyit eden yok.

    xanthopan morganii

    sene 1992. darwin'in vefatından 100 yıl sonra böcek, doğal ortamda angraecum sesquipedaleden beslenirken gözlemleniyor ve daha sonra yapılan bilimsel çalışmalar da, aradaki ilişkiyi doğruluyor.

    temsili

    gönül isterdi ki, ömrü tahminlerinin doğru çıkışını izlemeye yetsin.
hesabın var mı? giriş yap