• gabriel garcia marquez'in "bir güney amerikalı yazar tarafından yazılan en güzel kitap" olarak kabul edilen (kim etmişse) kitabı... ondan sonra simyaciyi kabul eder ayni kisiler...

    yedi sene (oha) sonra edit: ben de okudum ben de kabul ettim efendim...
  • daha ilk sayfasında, ''dünya öylesine çiçeği burnundaydı ki, birçok şeyin adı yoktu daha ve onlardan bahsederken parmakla göstermek gerekirdi.'' diye başlayıp, satır satır altı çizilen kitap.

    editella: madem yazıldıktan yıllar sonra güzel fav yaptı..

    el mundo era tan reciente, que muchas cosas carecian de nombre, y para mencionarlas habia que senalarias con el dedo.
  • gabo bu kitabı yazmaya oturduğunda karısı mercedes' e; "bu geçim işini sana emanet ediyorum" der ve dokuz ay sonra kitabını bitirip de mağarasından çıktığında evde mercedes' in satmadığı bir tava, kurutma makinası, elektrikli ısıtıcı kalmıştır yalnızca, kiraysa hiç ödenmemiştir. ve gabo' nun yazıp da karısı mercedes' in okuyup onaylamadığı tek bir satır bile yoktur. ve bu kitabın edebi başarılarından sonra gabo kendisini tek bir cümleyle tanımlar sonralarında; "mercedes' in kocası".
  • okunduktan sonra "keşke hiç başlamasaydım da hala okuyabileceğim bir yüzyıllık yalnızlık'ım olsaydı" diye iç geçirten kitap. bu kadar iyi yazılmamalıydı
  • ispanyolca doğru yazılışı cien años de soledad'dır. böyle ufak bir detayı belirtmemdeki sebep bu kitabı çok sevmemden kaynaklanan, millete saplantılı-doğruculuk dayatması yapmak değil. daha çok ispanyolca'nın doğasıyla alakalı. ispanyolca'da ''año'' ''yıl'' demekken, ''ano'' ''anüs'' demektir. yani ''cien años de soledad,'' ''yüzyıllık yalnızlık'' olurken, ''cien anos de soledad,'' ''yüz anüslük (afedersin götlük) yalnızlık'' demek oluyor. belirteyim. kitabı sevenlere ufak bir detay.
  • e tabi kitapta bir de turkler sokagi vardir efendim. cok enteresan bir deteydir ve ustad'a bu soru bir roportajda sorulur. marquez efendinin anneannesinin hikayelerine gore gecen yuzyilin baslarinda o zaman osmanli tebasi olan insanlar lubnan'dan, suriye'den, filistin'den ve bilimum orta dogu ulkelerinden kolombiyaya goc etmistir. faryd ali mondragon da boyle bir arkadastir mesela. neyse marquez'in gozlemi ve anneannesinin anlattiklari odur ki bu "turk"ler hayatta kalmak icun cok calismak zorunda kalmislar yeni vatanlarinda. kendilerini ticarete vermisler, pazarlarda oteberi satmislar. ve marquez'in kendisinin de soyledigi uzre turkluk caliskanligin ve para yapma azminin simgesi olmus yazarin gozunde. e tabi turk halkinin genel olarak pek de caliskan, iskolik olmadigini bilen insanlar icin pek komik bir detay. ama yine de tesekkur ederiz ustada bu olaganustu guzel, asmis romaninda bizden de bahsettigi icin.
  • kitabı okurken buzlara dilimi sürdüm, unutkanlık başladı, savaşlara katıldım, kendi akrabalarımla seviştim, çarpıklaştım, ağaçta öldüm, göğe yükseldim, bileğimden çıkarmadığım siyah bir bezle bir mavi ölüm aldı götürdü beni, kurşuna dizildim, bilinmeyen yazıları sökmeye çalıştım, çalıştım, çalıştım, eşlerim oldu metreslerim oldu, birbirlerine karıştılar, her eşten bir ben doğdu, ölümümden pek az bahsedildi, dört yıl boyunca ıslandım, ineklerim üçüz doğurdu, arkadaşların hergele olduğunu anladım, bir şehir kurdum geliştirdim ve tozlu viran bir hale getirene kadar bitirdim, bir domuz kuyruğu çıkardım ve sonunda çıkan bir rüzgarla mutfağa savrulup bir çay demleyip ağladım.
  • tanrının fotoğrafını çekmeye çalışan dede, heybetli organını köy köy dolaşıp sergileyerek hayatını kazanan torun, sülalenin tüm erkeklerini milli yapan teyze, kurulan muz fabrikasıyla köye gelen kapitalizm, işçi hareketleri, devrimci ordu, köyün en güzel kızının bir gün göğe yükselmesi, evleri yiyen karıncalar, yıllar boyu durmadan yağan yağmurlar, zamanın durması gibi birbirinden farklı gözüken yüzlerce hikayeyi içinde barındıran roman. romanın türü masalcı gerçekçiliktir ve diğer marquez kitapları gibi korsan rekoru kırdığından kendi ülkesi olan kolombiyada basımı ve dağıtımı yasaklanmıştır.
  • okurken çok eğlendiğim ve okumaktan bıkmayacağım bir kitap. özellikle uykusuzluk hastalığına yakalandıklarında eşyaların isimlerini ve ne işe yaradıklarını hatırlamak için eşyaların üzerlerine yapıştırdıkları notlar çok yaratıcı ve dolayısıyla komikti. çok ara vermeden okunması gerektiği taraftarıyım, kişiler normalde bile karışıyor çünkü.
  • adına bakmayın, belki de yeryüzündeki en komik kitaplardar biridir yüzyıllık yalnızlık. hayata dair herşeyin anlatıldığı bir şaheserdir aynı zamanda. laf aramızda marquezin böyle bir romanı dumansız bir kafayla yazdığına da inanmıyorum.

    bir de kitapta bulunan yüzlerce göndermeden biri olan "tanrı vardır" esprisi, onun varlığını hatırlamak için paranın üzerine yazan amerikalılara ithafen yazılmıştır. unutmak çok ama çok hazin bir şeydir.
hesabın var mı? giriş yap