aynı isimde "cin (içki)" başlığı da var
  • yanında beş harfliyle daha iyi gider.
  • türk toplumunda epey yaygın bir mit.

    kendi çapımda korku hikâyeleri yazıyorum ve mitolojiye, halk inanışlarına meraklıyım. o yüzden bu tür -yaşandığı iddia edilen- olayları dinlemeye ve okumaya çalışıyorum. bizzat yaşadığını iddia eden insanlardan dinlemişliğim var. ayrıca farklı kültürlerde de benzer inanışlar var -douen, demon, erintja, satyr- ve onlara da biraz hâkim olduğumu söyleyebilirim.

    musallat olan varlığın saldırı biçimleri ilgimi çekti. genellikle şu biçimlerde oluyor.

    -cin/demon/hayalet kurbanın etrafında sinsice dolaşıyor. bir yandan gizlenip diğer yandan varlığını belli ediyor ve korku salıyor. bunu bir süre -bazen uzun süre- devam ettirdikten sonra saldırılarının dozajını arttırıyor ve kurbanı tamamen ele geçirene kadar saldırıyor.
    -birdenbire ortaya çıkıp saldırıyor.
    -eğer alanına tecavüz edilmişse -sözgelimi gece yarısı bir incir ağacına yaklaşılıyorsa- önce yüksek ve korkutucu sesler çıkarıp uyarıyor. ancak ihlâl devam ederse saldırıyor.
    -yol kenarlarına pusu kurup geçenlere aniden saldırıyor. özellikle satyrler yapıyor bunu.

    çatışmalardan sonra yaptığı da kurbanı veya kurbanın yaşadığı alanı ele geçirmek oluyor. mesela bir aile cin musallatına uğradıktan sonra, eğer bu varlığı def edemezse yaşadıkları ev veya aile bireylerinden biri "sahipli" oluyor.

    bunun vahşi hayvan davranışlarıyla ne kadar benzeştiği ilginizi çekti mi?

    türümüzün yüzbinlerce yıllık bir geçmişi var. kuşaklar boyunca tekrarlanan deneyimleri ve bu deneyimlerin etkisini hâlâ bilincimizde taşıyoruz.

    fobiler genellikle bu durumla ilişkilendirilir. sözgelimi, örümcek korkusu en yaygın fobilerden biri ve milyonlarca insanın hatırlamadığı bir dönemde aynı deneyimi yaşayıp aynı izlenimi edinmiş olması mümkün değil. ki şu an evde rastladığımız duvar örümceklerinin tek zararı ısırdıkları yerlerin biraz şişmesi olabilir. fakat atalarımızın bu canlılarla pek iyi tecrübeleri olmamış, örümcek gördüklerinde kendilerini tetikte olmak zorunda hissetmişler ve bu arketip kuşaktan kuşağa aktarılarak bir fobi olarak hayatımızda yer edinmiş.

    korku, insan türünün devamını sağlayan duyguların başında gelir. eğer korku gibi bir duyguya sahip olmasaydık, muhtemelen bugünkü insan popülasyonu tembelhayvan gibi ağaçlarda yaşayan birkaç yüz hayvandan ibaret olurdu. insan korku duygusu sayesinde kendini korumayı, bir tehdit algıladığında kaçmayı ya da mücadele etmeyi, örgütlenmeyi başardı.

    tüm bunları neden anlattım?

    cin vakalarının genellikle geceleri gerçekleştiği iddia edilir. hatta sabah ezanı okunduğunda kayboldukları söylenir. dinlediğim hemen hemen bütün vakalar ya gece, ya da gündüz olmasına rağmen karanlık, gözden uzak ortamlarda gerçekleşiyordu. öğle vakti alaçatı'da gerçekleşen bir cin olayına hiç denk gelmedim.

    her neyse, bunun sebebi gayet basit. karanlıkta bizden daha iyi gören, daha iyi koku alan ve bizim için tehdit oluşturan birçok hayvan var. büyük kediler, yılanlar, kurtlar, ayılar, atalarımız bir zamanlar bunlarla mücadele etmek durumunda kalmış.

    "karanlık korkusu"nun sebebi budur. karanlıkta ne olduğunu göremezsiniz ve eğer bundan 100.000 yıl önce bir mağarada yaşıyorsanız, sizden çok daha iyi gören ve güçlü hayvanların tehdidi altındasınız demektir. bu durumda uyurken tetikte olmanız gerekir. peki bu tetikte olma hâlini ne sağlıyor? evet, korku. eğer korku duygusuna sahip olmazsanız o mağarada mışıl mışıl uyursunuz ve rakunlar için bile kolay bir hedef olabilirsiniz.

    kendimizi bu tehditlerden yalıtmayı başarmışız. ama şunun şurasında 10.000 yıldır kentlerde yaşıyoruz, bundan önceki yüzbinlerce yılın birikimini beynimizden ve genlerimizden atmak mümkün değil. yani atalarımızın vahşi hayvanlara karşı duyduğu korku bizde "karanlık korkusu" olarak evrilmiş. normalde önemsemeyeceğimiz sesler gece ciddi bir korku kaynağı olabiliyor. bu korkunun yarattığı etkiyle basit sesleri, gölgeleri, cisimleri bir şeye benzetebiliyoruz.

    eh, hemen hemen herkesin doğuştan sahip olduğu bu korkunun bir şekilde temellendirilmesi gerekiyordu. geceleri duyduğumuz seslerin bir sebebinin olması gerekiyordu. bu yüzden cin gibi figürlere inanmaya başladık.

    bu yüzden cin hikâyelerinin hiç biri güvenlikli sitelerde, otellerde, nişantaşı'nda, altında kafeterya olan evlerde, kalabalık kamp alanlarında geçmiyor. hikâyelerin tamamı insanların yalnızlık ve tekinsizlik hissi içinde olduğu yerlerde, köy evlerinde, eski evlerde, ormanlarda geçiyor. yaşandığı iddia edilen "tecrübelerin" tamamı da, halüsinasyonlardan veya korkunun etkisiyle yanlış yorumlanan seslerden/görüntülerden ibaret.

    ortada rorschach testi benzeri bir durum var. insan beyni basit bir gölgeyi korkunç bir canavara dönüştürecek kabiliyete sahiptir. şimdi cinlerin neden "inanmayanlara gelmediklerini" anlamışsınızdır.

    edit: vulpius tarafından yazılan (bkz: #13210198) giriyi de okumanızı tavsiye ederim. nörolojik açıdan daha açıklayıcı olmuş.
  • acaba insan musallat olamıyor mu bu cinlere diye çok merak ediyorum.

    gece lavuk su içmeye kalkıyor karşısında ben. bi bakıyor benim ayaklara düz! hadiiiiii muhabbete gel! altına sıçar aq.
  • ismi ile hitap ettiğimizde gelmesinden korktuğumuz, bu yüzden "üç harfli" olarak isimlendirdiğimiz bu varlıklar, üzülerek söylemeliyim ki bu kullandığımız şifreyi çözmüşler. insanlık olarak "tek heceli" ye geçiyoruz arkadaşlar, bunu üç harflilere çaktırmadan meksika dalgalanmasıyla yayalım.
  • cin hocalar için ekmek kapısıdır.

    cinlerle irtibata geçtiğini, emrinde cin orduları olduğunu iddia eden farklı şehirlerden onlarca ünlü şahısla görüştüm ama aralarında doğaüstü güçleri olduğuna dair en ufak bir emare taşıyan birine rastlamadım.

    fakat bu bahsettiğim kişilerin hepsine de önceden haber vermeden çat kapı gittim (malum hakkınızda bilgi toplayarak çalışır bu şarlatanlar). ne yazık ki, burada iddia edilenlerin hiç biri gibi doğaüstü sayılabilecek bir tecrübe yaşayamadım. belki de nursuz bi atayiz olduğum için olabilir. neyse gelelim bu anlatılan hocalar arasında en iddialı en şöhretlisi ile yaşadığımız diyaloglara.

    bundan 4 yıl önce, o sıralar sıkı görüştüğümüz çocukları olmayan bir çift vardı. bunlar az sonra bahsedeceğim, antalya'nın en cin hocasına gitmeye başlamışlar. işte anlatıyorlar şöyle bildi böyle anlattı evdeki eşyaları falan. sözde, adamın cin orduları varmış. dünyada üç tane bulunuyormuş bunlardan. görevleri de insanlara yardım etmekmiş. eğer askerleri gelen kişinin parası olduğunu anlarsa, para istiyorlarmış, yoksa para almıyorlarmış...

    neyse, dedik gidelim şu adamın boyunun ölçüsünü bi alalım.
    eleman bir apartmanın en üstünde oturuyor. çaldık kapısını dedik biz falancanın tavsiyesiyle geldik. adamın gözü parladı. aha dedi yolunacak yeni kazlar geldi.
    içeri girdik. tabi müşteriler dolu her tarafta ama biz tecrübeli olduğumuz için kimseyle muhabbet etmeyelim diye hemen balkona çıktık, sigara içiyoruz herkes bize ters ters bakıyor.
    yarım saat sonra hoca bizi çağırdı odaya, girdik.

    - buyrun evladım nedir derdiniz?

    + hocam arkadaşları tedavi etmişsiniz, çocukları olacakmış. bizim de derdimiz aynı. çocuğumuz olmuyor. (tabi kocaman bi yalan, o zaman beş yaşında bir oğlumuz var. dahası eşim de iki defa kürtaj olmuş. anlayacağınız temas etsek hatun hamile kalıyor)

    eleman burada kendini övmeye başlıyor.

    - benim 1000 tane askerim var. insanlara musallat olan kötü cinleri allah'ın izniyle bana getiriyorlar. ben de onları denizin dibine hapsediyorum. benim gibi görevli dünyada iki kişi daha var. biri ukrayna'da göreve başladı... ben herhangi bir para talep etmem. askerlerim cebinizdeki parayı bilirler. onlar isterse o zaman onlar için para alırım...

    + hocam bizim durum?

    önce, sanki sessizce cin askerleriyle konuşuyormuş gibi triplere girdi. sonra gözlerini açıp bize doğru:

    - evladım, eşine 34 tane bunlardan musallat olmuş. o yüzden çocuğunuz olmuyor. isterseniz askerlerim bunları yakalayıp getirsin. denizin dibine gömeyim bunları.

    + ben de var mı peki?

    - (yine aynı tripler) sen de 32 tane var. istersen alayım hepsini.

    + yok benimkileri ellemeyin. bana bi zararları yok.

    - ama sayıları 33 olursa sıkıntı vermeye başlarlar. (yalana bak amına koyayım. anında yazdı pezevenk)

    sonra bizim hakkımızda, hiç biri de tutmayan tahminler yapmaya başladı.

    bir dünya boş beleş laftan sonra, eşim dayanamadı:

    + valla söylediğiniz hiç bir şeye inanmadım ben. bizim evde 5 yaşında bir çocuğumuz var. onu bile bilemediniz.

    adamda artık nasıl bir pişkinlik varsa, yüzü bile kızarmadan aynen şöyle dedi.

    - çocukta da 18 tane cin var. ona da musallat olmuşlar. bunların hepsini temizleyeyim isterseniz. (kısaca adam tarife açmak istiyor ama bir türlü müsade etmiyoruz)

    + peki, kolay bir soru. sizi beklerken biz içeri de ne yaptık?

    - oturma odasında dua ettiniz.

    + hiç alakası yok. balkona çıktık ve sigara içtik. dua etmek aklımızın ucundan bile geçmedi.

    - siz farkında değilsiniz belki ama içten içe dua ediyordunuz. (yuh amına koyayım)

    + neyse dayı bize müsade. size hayırlı işler...

    hiç bir şey diyemedi eleman. yağlı müşteri diye beklerken, beş kuruş para alamadığı gibi bir de üstüne göt oldu.

    çevremdeki herkese anlatıyorum, bu ve bunun gibi çakalları, ama millet inanmaya hazır bir halde gittiği için buralara kolay etkileniyorlar.
    ben ders anlatırken, bahsettiğim bilimsel gerçeklere (mesela ortalama insan ömrünün giderek artmasına) bile şüpheyle bakan insanlar, bu şarlatanlara şeksiz şüphesiz inanıyorlar.

    son söz olarak diyorum ki, sıradışı iddialar sıradışı kanıtlar gerektirir.

    (bkz: the sagan standard)
  • ilkel beyinden kaynaklanan şeyler olması muhtemel. öncelikle halüsinojen diye bir gerçek var. burdan halüsinasyona neden olan bir çok bitkiye ulaşabilirsniz. muhtemelen ilkel çağlarda rastgele bu bitkilerden yiyen insanlar gördükleri şeylerden korktular. bunlara da cin dediler. o gün bugündür korkutuyorlar bizi. akıl oyunlarını izleyenler bilir, john nash'ın gördükleri neydi acaba? neden ilaç kullanınca kayboluyorlardı?

    beyin bazen gerçek ile rüyayı ayırt edemez. rüyasında gördüğü şeyleri gerçek, gerçekte yaşadığı şeyleri rüya zannedebilir. ikinci söylediğime bir retrograd amnezi (hafıza kaybı) olayında rast gelmiştim. başını çarpıp hafızasını yitiren hasta gerçekte yaşadıklarını rüya zannediyordu. rüyada görüleni gerçek zannetmek ise daha yaygın bir olay. neredeyse ağır bütün psikolojik vakalar da var. bu şekilde gerçeklik algısı tamamen kaybolabiliyor hatta. yine lsd başlığına bakarsanız, rüya gerçek algısı nasıl değişiyormuş fikir edinebilirsiniz. burada bütün uyuşturucu bitki ve maddelerinin adını vermeyeceğim tabi ki. ancak korkularımızın, rüyalarımızla birleştiği zaman neler doğurduğuna değineceğim.

    şu videoda:
    (bkz: http://www.youtube.com/watch?v=tw_s1sk3aes)
    korku filmlerinde kullanılan bazı teknikler gösterilmiş. (korkunç değil izleyebilirsiniz.) buna benzer videolar vardır daha ama, konuyu unutmamak için aramaktan vazgeçtim.

    ancak aşağıdaki videolar korkutabilir:

    the tunnel filminden bir sahne:
    http://www.youtube.com/watch?v=ue2yf8ognpk

    bu internette bulduğum başka bir video:
    http://www.youtube.com/watch?v=dupkllg7_uk

    şimdi bunları neden paylaşıyorum. bu konuda anlamamız gereken bazı şeyler var.

    en temel içgüdülerimizden birisi ölüm korkusu biliyorsunuz. ölüm korkusu yüzünden hala sürüler halinde hareket ediyoruz. (ailesel toplulukların önce kabiliye, sonra ulus devletlere evrilmesi,insan sosyal bir varlık olması vb.) tabi sürü psiklojisinin temelinde belirsizlikten gelen tehlike ihtimalinin düşürülmesi yatıyor. yani bir gölde yüzen insanlar görürseniz, suyun derin olmayacağını düşünerek siz de rahatlıkla suya girebiliyorsunuz. o halde belirsizliğin (aslında gelecek hakkındaki bilgisizlik) en önemli korku kaynağı olduğunu söyleyebiliriz. delilerden ve sokak köpeklerinden korkarız. çünkü ikisinin de ne yapacağı belirsizdir. (haddizatında dengesiz insanların sevilmeme nedenlerinden biri bu).

    diğer bütün korkuların ölüm korkusundan kaynaklandığını rahat söyleyebiliriz aslında. korkularımızın bir kısmı genetik kodlarımızdan kaynaklanırken,(bkz: genetik hafıza) ( mesela yılan korkusunun %48 inin aileden geçtiğine dair bilimsel çalışmalar var. burda vb aramalarda görebilirsiniz) bir kısmı da ailemiz ve çevremizin muhteşem katkısıyla hayatımızın ilk yıllarında oluşuyor.(bkz: sigmund freud) bu nedenle rasyonel bir bakış açısına sahip olsanız bile bu korkularınızdan hayatınız boyunca kurtulamama ihtimaliniz var.

    peki bunun cinlerle alakası ne? alakası şu:

    cinlerden korkmamızın tek nedeni beynimiz. çünkü gerçek hayatta yoklar. rüyadaki varlıklar ne kadar gerçekse cinler de ancak o kadar gerçek olabilir.
    cini nasıl düşlersiniz ve ondan neden korkarsınız hiç düşündünüz mü? yukarıda değindiğimiz gibi, korkumuzun asıl nedeni belirsizlik ve buna bağlı olarak ölüm korkusu.

    cinlerin görüntüleri, yüzleri, hareketleri, düşünceleri her şey belirsiz. bu başlıca korku kaynağı. diğer sebebi ise ilkel çağlardan kalma diğer korkular. (korku filmlerinde kullanıyorlar sık sık, yukardaki videoda olduğu gibi)

    rüyanızdaki ya da korku filmlerindeki sahneleri düşünelim;

    üzerinize yavaş yavaş gelen ve gözünü sizin gözünüzden ayırmayan bir cin düşünün (cin hayalinizde nasılsa işte, ya da yukardaki videolardaki gibi). bu görüntü aslında ilkel çağlarda atalarımıza saldırmak üzere yaklaşan yırtıcı bir hayvanın dnamıza kodlanmasından başka bir şey değildir. bir hayvan yavaş yavaş yaklaşıyorsa muhtemelen size saldıracaktır. ya dişlerini göstermesi, kanlı dişler bunlardan da korkuyoruz değil mi?

    yanına yaklaştığınızda bize kafasını aniden çeviren başka bir yırtıcı hayvan düşünün, veya aniden karşınıza çıkan bir hayvan. şimdi bunları korku filmlerindeki ya da korkunç rüyalarınızdaki sahnelerle eşleştirin.

    özetle;

    bilinçaltımız ve genetik hafızamız bize her zaman oyun oynuyor. kedinin aynadaki yansımasından korkması gibi, filmlerdeki sahneleri beynimiz gerçek zannediyor ve tehlike alarmı veriyor. tuvalet ile yatak odası arasındaki uzaklığın çok uzun gelmesinin en önemli nedeni, atalarımızın yıllar önce karşılaştığı tehlikeler ve annemizin bizi konrtol altında tutmak için anlattığı masallardan başka bir şey değil.

    aylar sonra gelen edit:
    şu sayfada güzel gifler varmış.
    http://onedio.com/haber/en-korkutucu-13-gif-58384

    anormal mekan ve kişiler tehlikelidir diyor bilinçaltı başka bir örnek:

    http://www.youtube.com/watch?v=gkyt43biaju

    bunlardan korkmamızın sebebinin, kendini hala ilkçağda zanneden bilinçaltımız olduğunu düşünerek tekrar izleyelim. korkmamız normal biraz. bilinçaltının bu korkuları atlatabilmesi için uzun yıllar geçmesi gerekiyor. gerçi beynin evrimi daha hızlı gerçekleştiği için bu işin ne zaman biteceği belli olmaz. insanoğlu bütün doğaüstü inançlarından kurtulduğu zaman, cin ve hayalet korkusu da kendiliğinden yok olacaktır.

    son olarak: hiç bir madde kullanmadan cin görmek istiyorsanız birkaç gün üs üste cinli filmler izleyin ve ardından iki-üç gün hiç uyumamaya çalışın. muhtemelen görürsünüz.

    yeni edit: genelde kuranda yazıyor o yüzden varlar şeklinde savunan çok oluyor. onlara burayı tavsiye edebilirim.

    edit: mecnun kelimesi cin kelimesi ile aynı kökten. yani deli insanlar için cinli kelimesini kullanıyorlarmış. bu da gösteriyor ki, akıl sağlığını kaybeden insanların tek bir açıklaması varmış eskiden, o da cin. tabi kuduz olmuş insanlar da aynı muameleyi gördüler yüzyıllarca. cenin kelimesi de aynı köke dayanıyor. gizlenen, saklanan manası var. kuduzun ve psikolojik hastalıkların nedeni bilinmediği için tek zanlı olan bilinmeyen varlığa atmışlar suçu. ancak artık biliyoruz. köylerde yüz felci geçiren hastalara hala şeytan çarpmış deniyor. işte bunlar hep nöroloji.
  • inanmayana görünmezler hadisesi de ayrı komiktir.
  • bana gorunmeleri icin kendilerine evde tek basima okkali kufurler ettiğim varliklar. saglikli insanlara gorunmedikleri kanisindayim.
  • askerdeyken ne zaman sisli bir hava olsa, revir dolar, taşardı.

    sırlar dünyası, sır dosyası, esrarlı taşak gibi yapımlar bu arkadaşlara nasıl bir etki etmişse, insanlar cinlerin sisli havayı sevdiğine kanaat getirmiş. bu gelenlerden kimi yarı at, yarı insan gördüğünü iddia ediyordu; kimi de eşek gördüğünü ama eşekte kadın yüzü olduğunu iddia ediyordu. olaya bak, amk.

    daha sonra bu askerlerden birini daha görüşmeye aldım, ne olduğunu sordum. "cin geldi, enseme bir tane şak diye geçirip kaçtı" dedi. lan, bu amına koduğumun cini ne boş bakkal taşak tartar misali bir canlıysa, boyutlar arası yolculuk yapıyor, bizim askerin enseye bir tane geçiriyor ve kayboluyor. bu kadar zahmeti de bunun için çekiyor. bu yüzden şakaysa hiç komik değil; gerçekse sen komik değilsin, cin.

    neyse asker "ne yapayım, muska takayım mı?" dedi. "iyi geldiğine inanıyorsan, tak" dedim. o günden sonra bunu alışkanlık haline getirerek, her gelene revirdeki askerler aracılığıyla camii önünden aldığım muskalardan dağıttım. içinde kağıttan başka bir şey olmayan o muska sayesinde, ne sağa sola ateş eden, ne kendini çukura atan, ne de nöbetten kaçan birine rastlanmadı.

    o değil de, önceleri "cinlerim var" diyip, manken gibi kadınları çatır çatır sikenlere anlam veremiyordum ama şimdi anlam verir gibi oldum.
  • bazı bilim adamlarının artık var olabileceklerini yavaş yavaş kabul etmeye başladıkları canlılar. hala uzay çağında inandığınız şeye bak diyorsunuz ama sizin gibi yobazların iddia ettiğinin aksine uzay çağı bize bu canlıların gerçekliğini sunabilir. öncelikle bir bilginiz yoksa sicim teorisini ya da genişletilmiş haliyle m teorisini incelemenizi tavsiye ederim. bu teori bilim dünyasında çok derin bir yankı uyandırmış ve bir çok bilim adamının desteğini arkasına almış bir teoridir. hatta diğer teorilerin aksine tüm evreni tek bir teori ile anlatabildiği için bu teoriye her şeyin teorisi de denmektedir. diğer teoriler tüm evreni bir türlü tek bir teori altında ele alamamış, makro evrenle mikro evrenin arasındaki büyük farklılıklardan dolayı her evren boyutunda geçerli olan bir teori sunamayıp değişik boyutlar için değişik teoriler ortaya çıkarmıştı. araştıracak ya da okuyamayacak kadar tembelseniz aşağıda vereceğim belgeseli izleyerek bu konuda birazcık da olsa bilgi sahibi olabilirsiniz.

    part 01: http://www.youtube.com/watch?v=fcwfhuntj7m
    part 02: http://www.youtube.com/watch?v=_efke8wmska
    part 03: http://www.youtube.com/watch?v=pumej81sf-k
    part 04: http://www.youtube.com/watch?v=mxmqtarstgu
    part 05: http://www.youtube.com/watch?v=lpblsgvxcxa

    şimdi bu teori evreni açıklamak için en mantıklı teori gibi duruyor. bu tür teorilerin kabulü için biraz zaman gerek ve bu teori mükemmel matematik hesaplamalarla oluşturulmuş olsa da henüz kanıtlanamadı çünkü henüz teorinin temelini oluşturan sicimleri görüntüleyecek teknolojiye ulaşamadık. bu yüzden bazı bilim adamları hiçbir zaman sicimleri görüntüleyebilecek teknolojiye ulaşamayacağımızı düşünerek bunu mükemmel matematik formüllerine dayalı felsefi bir düşünce olarak görüyor. orasını zaman gösterecek ama yüz yıl önce yaşayan bilim adamlarından hiçbiri bugün yapılabilen ve bilinen şeyleri yapabileceğimizi düşünemezdi bunu da eklemek gerek. şimdi konuyu nasıl cinlere bağlayacağımızı merak ettiniz sanırım. şöyle ki bu teoriye göre evren 11 boyutlu ve biz yalnızca 4 boyutunda yaşayan (zamanla birlikte 4 boyut) ve 4 boyutunu algılayabilen canlılarız. yani bu teoriye göre bizimle aynı anda aynı odada başka boyutlarda yaşayan ve insan formunda olmayan zeki canlılar olabilir. yukarıda verdiğim videoda bu tam anlatılmıyor çünkü her şey çok hızlı anlatılmış ama bu teorinin geniş açıklamalarında başka boyutlarda bizim algılayamadığımız ve aynı ortamı paylaşıyor olabileceğimiz canlılar olabileceğinden bahsediliyor. bu teoriyi anlatan başka bir belgeselde direkt olarak bahsettiğim gibi başka boyutta olabilme ihtimali olan ve aynı ortamı paylaştığımız halde tam olarak algılayamayacağımız canlılardan bahsediliyordu ama o belgeseli şimdi bulamadım. bu canlılarla aynı boyutta yaşamadığımız için onları farkedemiyor olabiliriz. buraya kadar teoride bahsedilen şeyleri anlattım bundan sonra bu teoriden yola çıkarak olabilecek şeyleri anlatacağım. onlarla ortak kullandığımız boyutlar varsa bizim gözümüz onları algılayamayacak şekilde geliştiğinden bizim gözümüz onları algılayamayabilir ama onların görüş yeteneği bizden farklıysa onlar bizi bir ihtimal algılayabilir. yani onlar bizim boyutlarımıza ek olarak bir ya da daha fazla boyut daha kullanıyorlarsa biz onları tam olarak ya da hiç algılayamayabiliriz. ya da zaman zaman çeşitli şekillerde tam anlamlandıramayarak algılarız ama onlar bizim kullandığımız boyutları kullanıp onlara ek olarak başka boyutları da kullanıyorsa bizleri algılayabilirler. aynı birazdan paylaşacağım üst boyutları anlamayı türkçe seslendirmeli olarak çizgi film şeklinde anlatan videodaki gibi.

    şimdi bu canlılar madde formunda olmak zorunda değil. çünkü boyutlarımız farklı ve biz o boyutları gözlerimizle algılayamıyoruz. hatta madde formunda olsalardı eğer muhtemelen aynı boyutlarda olurduk ve biz onları algılayabilirdik. tıpkı madde formundaki diğer canlılar olan çiçekleri, böcekleri, hayvanları vs. algılayabildiğimiz gibi. yani diğer boyutlarda olan canlılar muhtemelen madde formunda değildir. iki boyutlu bir canlı nasıl üçüncü boyutu anlamakta güçlük çekerse bizler de diğer boyutları anlamakta güçlük çekeriz. bunu daha iyi anlamak için bir üst boyutu anlamayı anlatan bu youtube videosunu izleyin.

    http://www.youtube.com/watch?v=33twcepxmd0

    şimdi sıra biraz ilk videoyu paylaşmadan hemen önce değindiğim üst boyutları anlamayı türkçe seslendirmeli olarak kısa bir çizgi film şeklinde anlatan videoya geldi. çizgi filmde kurgu bir 2 boyutlu karakter 3 boyutlu bir insanı bizim cinleri anlamlandırmamıza çok benzer bir şekilde korkarak, şaşırarak, göremeyerek ve tam olarak kavrayamayarak algılıyor. ayrıcana çizgi filmdeki 3 boyutlu canlı kendisinde 2 boyutlu canlılar için gizemli ve olağanüstü olan yetenekler barındırıyor. aynı cinlerin bazı özelliklerinin bize gizemli ve olağanüstü gelmesi gibi.

    http://www.youtube.com/watch?v=ofgnmlzhavk

    bu video insanın aklına sixpackgirl nickli arkadaşın şu entry'sinde değindiği a'râf suresi 27. ayeti getiriyor. ayetin türkçe meali şu "ey âdemoğulları! avret yerlerini kendilerine açmak için, elbiselerini soyarak ana babanızı cennetten çıkardığı gibi, şeytan sizi de saptırmasın. çünkü o ve kabilesi, onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. şüphesiz biz, şeytanları, iman etmeyenlerin dostları kılmışızdır". özellikle onlar sizin göremeyeceğiniz yerden sizi görürler kısmı bu videodan sonra daha anlaşılabilir hale geliyor. bu ayette sadece şeytanın bizi bizden farklı bir şekilde gördüğü söylenmiyor şeytan ve kabilesi deniliyor ve islama göre şeytan cin kabilesine mensuptur. şimdi dolayısıyla bizim o canlıları gerçek şekilleriyle tam olarak kavramamız boyut farkından dolayı çok güç. bazı arkadaşlar madde olmayan bir şey nasıl canlı olabilir diyebilir. biz bugüne kadar sadece madde boyutunda yaşadığımız için madde şeklindeki canlıları algılayabildik, diğer canlıları algılayamadık veya üstlerinde deneyler yapamadık. mesela biz yıllarca kızılötesi ışınlardan ve radyasyondan bi haber yaşadık ve bunlar gözlerimizin göremeyeceği türden sayısız ışın türünden yalnızca ikisi. şimdi taş bir madde ve cansız (cansız olduğu tartışmalı ama oralara hiç girmeyeceğim çünkü çıkamayız). sadece taşa bakan biri bütün maddeler cansızdır diyebilir. biz sadece cansız ışınları görüp tüm ışınlar cansız diyebilir miyiz? cinler için ışından ya da bir tür enerjiden yapılan ve insanlardan farklı boyutta yaşayıp insanlara kimi zaman etki edebilen canlılar deniliyor. mesela radyasyon da bir ışın ve gözle görülemiyor aynı şekilde insanlara etki edebiliyor. yani radyasyon insanı öldürebilir ya da genetiğini bozabilir. geçmişteki insanlar için ne kadar saçma gelebilecek bir şey günümüzde gayet normal karşılanıyor. bir tür ışın bizim sağlığımızı etkiliyor ve buna insanlar şaşırmıyor. uzun lafın kısası bilimsel olarak henüz varlıkları kanıtlanmamış olsa da yakın bir gelecekte ben cinlerin varlıklarının kanıtlanacağına inanıyorum. şuanda bilim dünyasının da varlıklarına inanmamasını anlıyorum çünkü henüz teknolojimiz onları algılayabilecek kadar gelişmediği için cin konusu bilimsel bir konudan çok felsefi bir konuya kaçıyor. fakat artık bilim dünyası da bu tür varlıkların olabileceği kabul edilen bir yola girmiş bulunmakta. insan evreni gerçek manada tanıdıkça aslında evren hakkında hiçbir şey bilmediğini farkediyor. evren hakkında yeni bilgiler öğrendikçe her seferinde evren hakkındaki bilgilerimizin sandığımızdan çok daha az olduğunu farkediyoruz ve evrenin sırları insana daha da cezbedici hale geliyor. evrenin sırlarını bu kadar az bildiğimiz bir dönemde insan yobaz olmayıp her türlü düşünceye açık olmalı. çünkü evren içinde bizi şok edecek uçsuz bucaksız sırlar barındırıyor.

    günümüz şartlarındaki insanlar için diğer boyutlardaki canlıların varlığına inanmak geçmişteki insanlara nazaran çok daha kolay. çünkü artık algılarımızın kısıtlı olduğunu biliyoruz ve algılayamadığımız pek çok şeyin var olduğunu kanıtladık. şimdi bazı çok zeki arkadaşlar hiçbir şey araştırmadan, hiçbir şey bilmeden geçmişteki cahil insanlardan hallice bir şekilde tv'de uzaya çıkıldığını görüp vay bee adamlar uzaya çıkıyor siz hala nelere inanıyorsunuz diyor. sen uzaya çıktın mı peki? ya da toplumun inandığı şeye eleştiri getirmekten başka içinde bulunduğun toplumdan olumlu anlamda bir farkın var mı? toplumu eleştirebilecek bir konumda olabilmen için önce toplumdan üstün yönlerinin olması gerekir. bilim adamlarının yaptığı şeylerle gururlanman seni bizden farklı biri yapmaz. ya da plazalarda gün boyu çalışman seni toplumun geri kalanından üstün bir birey haline getirmez. sadece şekilcilik yapıp kendini üstün görerek toplumdan üstün olmazsın. zaten sürekli insanların inancını kötülemek için kullandığınız bilim adamları da cin türevi varlıkların olabileceğine inanılan bir yola girmiş bulunmakta. yani artık uzay çağı muhabbeti sizin aleyhinize döndü. aksine yakın bir gelecekte uzay çağındayız hala bu tür varlıkların olabileceğine inanmayan kör cahiller var diyebiliriz. şunu da müslümanlara bir kere daha hatırlatmakta fayda var ben müslümanım diyorsanız cinlere inanmak zorundasınız. çünkü kuran-ı kerim'de pek çok yerde cinlerin varlığı çok açık bir şekilde dile getiriliyor. bu yüzden cinleri inkar eden kuran'ı inkar etmiş olur. kuran-ı kerim'i inkar eden de dini inkar etmiş olur dolayısıyla dinden çıkmış olursunuz. sadece bu boş konuşan elitistlerin yadırgamalarına mağruz kalmamak için cinlere inanmıyorum ben zaten ya diyen ve müslüman olduğunu söyleyen insanları bu sebeple bir kez daha ikaz ediyorum.
hesabın var mı? giriş yap