• geçen cuma oğlu ozan telefonda savcılıktan edindiği otopsi sonucundan bahsetti.
    ölüm sebebi: kalp-damar tıkanıklığı
    ölüm tarihi: 06.12.2010

    gırgır geç sen sözlük.

    başka tarihi bilgiler geçeyim.
    adam kayıp beyler diye sözlüğü yırttığım tarih: 22.01.2011
    evinde ölü olarak bulunduğu tarih: 08.02.2011
    gömüldüğü tarih: 13.02.2011

    başka ne diyem sözlük? (bkz: adı ekşi olan bir yerde eskilerden bahsetmek)
  • bugün sana gelmedim, gelemedim. çünkü bilirim; kavuşmaları sever, vedaları sevmezsin...

    günlerdir kendimde değildim ama bugün kendime geldim...

    bugün oğlun "gel, bir fatiha bir fatihadır" dediği halde ben sana gelmedim, seni orada göreceğime bir karşıyaka ritüeli gerçekleştirdim; senin için: latife hanım'da çay içtim seninle karşılıklı, dıgıl'a gittim türk kahvesi içtim. karadeniz pidesi yedim, her zamanki gibi yarısını bitiremedim. sen olsaydın, ahhhh olsaydın senindi o yarısı, ne de sevinerek yerdin! öğretmenevi'nde yer yoktu her zamanki gibi -güneşli birgün çünkü bugün, bütün ihtiyarlar kapmıştı masaları ve sen hiç ihtiyarlamayacaksın ne güzel. tersane'de çay ısmarladım arkadaşlara çünkü bilirim sen olsan ödetmezdin onlara hesabı. dedim, deniz'den bunlar, deniz sütlimadı, denize bakarak yudumladılar sıcacık çaylarını, senin sıcacık kalbini andılar. ben denize pike yapan yalıçapkınlarına baktım.

    bugün seni bu seferki yolculuğuna uğurlamak için elma şarabı bulamadım lanet olsun -malum bugün günlerden pazar ve hayyam'ın şarabevi kapalı... ama eve gelince bahçeye çıkıp birer sütlü nescafe içtim seninle karşılıklı, iki de sigara tüttürdüm kedilerin tarümar ettiği çiçeklere bakarak. fındık fidanın bana baktı, ben dönüp akşam sefana baktım.

    merak etme: artık ağlamıyorum. bana "yaz" diyordun, "paslanıyorsun". onca pasın üzerine ilk satırlarımı sana yazıyorum. orada tarzan, crom ve zagor karşılayacaklar seni, biliyorum. üçünü de öp benim için pembe burunlarından emi? bir de belki babamla buluşursun, ona da anlat gidenlere ne kadar kızdığımı ama hepsini güzel hatırladığımı. "kızına iyi baktım, ona prenses dedim hep" de emi?

    güle güle demiyorum darbelim. gerçi bilirsin, hep uykudayım, geç kalıyorum tüm randevulara ama üşümeden, terlemeden, usanmadan bekle beni, kavuşmak üzere diyorum sadece bu defa!

    çünkü.. kimse bilmez, kimse bilmez...
  • beni çok sert eleştirmişti. ne liboşluğum kalmıştı ne dönekliğim. aynı sertlikte cevap vermediğim (bkz: #16454724) için çok mutluyum bugün. zaten sonra kendisi de tartışma biteli çok olmuşken, ortada görünür bir sebep yokken, yani durup dururken, benimle ilgili yazdıklarını sildi ve sözlükten uzaklaştı. yani uzaklaştı sandım. kafa izninde herhal derken aylar geçti ve atlantis'ten vefatını haber aldım. sözlükte son yaptığı işlerden biri o entry'leri silmekmiş yani. sonra ölmüş. basbayağı ölmüş. bildiğin ölmüş. dünyanın üç günlük ve hiçbir şeye değmez olduğunu gösterecek ve benim gibi sert atışmalar dışında merhabasının olmadığı birini bile ardından kederlendirecek kadar erken bir yaşta. huzur içinde uyusun dilerim.
  • darbeli matkap şahsen tanıdığım birisi değildi ama ekşi sözlükte yazarken en çok keyif aldığım entrylerden bir tanesinin yazılmasına vesile olmuştu. ki o entry, daha doğrusu entry'nin yazılma sebebi kaç kere gelmiştir aklıma, kaç kere kendi kendime kıkırdamışımdır. insan bir entry'nin numarasını verip daha önce hiç konuşmadığı birisine "yetişin!" içerikli bir mesaj atar mı? hani atar evet, ne bileyim şahıs hakkında birşeyler deniyordur, arkadaşı için birşeyler deniyordur.. ya yok, zorlayamayacağım, hiç tanımadığınız birisine bir entry linki verip "yetişin" diye mesaj atmazsınız ama darbeli matkap atmıştı :)) darbeli matkap'in mesajını gördüğümde levyeyi kapıp olay mahalline damlama moduna girmiştim bile, hemen linke tıkladım. "akla zarar gerçekler!" levye düştü :) yetişin dediği şey 1 fincan kahvede 800 küsür zararlı madde olması ve bunun akla zarar gerçekler diye sunulmasıydı. öyle ya kahveyi savunmaya tekvandocuları çağıramazdınız, kahvedelisini çağırmak son derece mantıklıydı. koparaktan entry'yi yazdım.

    dedim ya, arada sırada hatırlıyorum bu entry'yi ve vesile olan darbeli matkap'i. zira ne kahveye, kahveyle ilgili bilgilere ve kahve makinelerine harcadığım zaman ve para, ne de daha öncesinde orada burada kahve hakkında yazdığım binlerce yazı bende böyle bir hissiyat uyandırmamıştı.

    - yetişin!
    - yettim ulan! alilililili!!!

    aslında akla zarar gerçekler, kahvenin içinde bilmem kaç küsür zararlı madde olması değil. hiç tanışmadığınız birisinin, sarfettiği tek kelime ile unutmayacağınız birisine dönüşmesi.

    yetişin!
  • sözlükte, kimdir nedir sayfasında "merhum" butonunu gördükten sonra ve "bu yazar vefat etmiş" balonunu da görünce ekşi bir esprisi sandım sözlüğün. sonra nickaltı entrilerini okurken de, dedem için gittiğimiz kaynaklar mezarlığında, burnumun dibinde olduğunu hayretle fark ettim.. tam anlamıyla dumurlardan dumurlara uğradım.
    sözlükte hiç beklemediğim bir durumla karşılaşmış oldum. bu da sözlüğün bir başka yanını daha öğretmiş oldu bana..

    çok da şükela yazmakta imiş..

    huzur içinde yatsın. ya da nasıl düşlediyse öyle.
  • anmadığım bir an yok seni ve çaresizim.
    (pişti!)

    yaşamıma kattığın neşe yokken seni kime nasıl anlatırım, bilemedim..
    (pişti!)

    ne fark eder derdin "sen olsan", benim derdim burada boynunu eğdi.
    (pişti!)

    okan bayülgen bilse bari değerini. ne kadar emeğin geçtiğini düşünmüştün ona di mi?
    pişti pişti...
  • akşam akşam neşemi kaçırmış merhum sözlük yazarı.

    hayır arkadaş; inşaat malzemesi olan darbeli matkap hakkında ne yazılmış ne yazılmamış okumak için yazdım da başlığı; önce böyle bir yazar olduğunu, sonra ne kadar çok seveni olduğunu, atlantis' i, ranini' yi, daphne' yi bilmem kimi; sonra bu yazarın kaybolduğunu, sonra öldüğünü, bir de ölümünün evinde, yalnız başına olduğunu öğrendim.

    okumamışım yazdıklarını, okusam da arşivine atmamışım zihnimin, hatırlamıyorum. iki çift laf etmemişim de kendisiyle arkadaş.., bu kadar üzülecek ne var ki şimdi?

    akşam akşam neşemi kaçırmış merhum sözlük yazarı dedim ya.. yüzüstü yatarken bulmuşlar yerde, alabildiğine yalnız..
  • --- mühim ---

    az önce oğlu ozan telefonla haber verdi: kendisine veda etmek isteyenler 13 şubat 2011 pazar günü, öğlen namazını müteakip izmir buca yeni mezarlık camii'nde gerçekleştirecek cenaze namazına katılabilirler. defin işlemi de yeni mezarlık, yani kaynaklar'da gerçekleştirilecek.

    --- mühim ---

    sözlük oniki yaş zirvesine, sevgililer gününe ve kendi hayati meselelerine bu kadar dalmışken kim uğrar te kaynaklara demedim, paylaşayım istedim. duyarsızsın sözlük* (e ne yapsın ssg, başlığına latin alfabesiyle fatiha mı yazsın??? her gidene güle güle dese ortalık gül bahçesine dönüşecek!)

    bu yaz kendisinin trabzonda bir internet kafede çalıştığına yürekten inanıyorum. trabzonspor armalı, hamsili, "indre@am" amblemli kahve kupası bile var kafenin. (finduk ve cevizle birlikte hediye olarak işyerime kadar getirmişti. yeni mutfağımın baş köşesinde sergilemeye devam edeceğim.) indirimli internet kafe meselesi için bu sloganı kendi bulmuştu. ne yazık ki artık kendisini ancak rüyamızda görebileceğiz. hakiki in dream...

    gerçi yeni evim için ev hediyesi olarak aldığı araba koltuğunda taşınabilecek gizemli nesneyi sonsuza dek merak edeceğim ama, bana dört dörtlük bir hatıra bıraktığını ve ölümsüzlüğe adım attığını da ifade edeyim. kitaba baktıkça hatırlayacağım iki muhteşem denizden biridir.

    hoşçakal kardeşim deniz
  • sanırım sevdiklerini yanına çağıran bir ruh-tu-r...

    geçen hafta sana biçtiğim "manisa tarzanı" tipli sarışın tekir de öldü darbeli..
    benim bahçeyi bilirsin, seninki de zaten geçen yazın mahsülü idi. zagor'a dünyayı zindan eden erkek kediler arasında ne kadar şansı vardı bilmem ama bahçeye düştüğünde zaten ayağı kırıktı.

    aynen senin gibi topallıyordu.

    ve aynen benim gibi kaçınıyordu beşerden...

    ikimiz kadar özgün/ özürlü bir duruşu vardı hayata karşı.

    ikimiz kadar dürüst ve alçakça bir şekilde de öldü.

    merak etme:
    kimseden yardım istemeden taşıdım cesedi.
    ceset kurtlanmıştı,
    ağzı yarı açık, hayretle bakarak dünyaya yaşamı ağırlıyordu ağzında
    bilumum böceği ve sineği de.
    ölümcül bir lunapark kurulmuştu havuzun altında,
    havuz zamanında...

    ölmek böyle olmalı dedim.
    böyle olmalı ölmek!
    sarhoşum..

    hava ısınmıştı ve bilumum böcek ve sinek...
    ve ben sarhoştum...

    seni kurtaramadım darbeli ve o sıra hava çok soğuktu.
    ben zaattürre geziyordum ölümsüzlükte.
    çok da üşüyordum bilemeden kıvıl kıvıl hareket eden kurtların sıcaklığını.
    şimdi hava ısındı, izin veriyor börtü böceğe.
    ve geride bıraktığın tüm beşer:
    hepimiz çok sarhoşuz .

    kurtaramadım onu darbeli, kendimi de kurtaramayacağım,
    başka bir sarhoşluk olsun bu,
    beni de yanına al!
  • görmediğimiz bilmediğimiz,
    bize yazdığı(n) kendi evinde(n) salonda yüzüstü yatıyormuş(un)...
    (saat 15:00 itibarıyla oğlun ozan'dan gelen bilgi)

    çok zaman olmuş kimsenin oraya -orası neyse artık- girmemesi,
    ve fakat -ki kullanmasa da çok sevdiği kalıplardandı-
    hiç kokmamış cesedi(n).
    burada alkışlar soğuk izmir gecelerine gelsin (?!?)
    (saat 23:00 itibarıyla hala deniz bitmedi diye bekleyen ben! ah ben sevilmeyi seven her ruh kadar/gibi...)

    haftalar, aylar vardı gazabı, çaylaklığı, laneti ama o sadece dün vardı!

    ve diyordu(n) ki bana :
    yaz.
    ustalığın yitti.

    ..

    ve bu devam edecek.
    bu kez eskisi gibi olmayacak!
    bu kez biri senin adına haykıracak:

    söyletme bizi!
hesabın var mı? giriş yap