• bütün kararterlerin "değil mi" anlamına gelen "de mi" biçiminde konuşturulmasını anlıyamadığım roman.
  • "12 eylül dönemi hiç böyle anlatılmadı" cümlesi bile klişe oldu ama, hakikaten tam oraya düşen bir ece temelkuran romanı bu. insanlar o dönem yatıp kalkıp "sağ-sol" meselesi konuşmuyordu yani, meyhane gidiyorlardı, bülent ersoy'un cinsiyet değiştirme ameliyatını konuşuyorlardı, aşık oluyorlardı, boşanma arefesine geliyorlardı. sokaklarda belki bir olağanüstülük vardı, ama hayat devam ediyordu. en çok da çocuklar, çocuklar o dönemi nasıl yaşıyordu? "olan çocuklara oldu" yüzeyselliğinde bir anlatım da değil, çocuklar bayağı çocukluklarını yapıyorlardı belki, kimsenin göremediğini de görüyorlardı. öyle bir roman. gülümsüyorsun, üzülüyorsun, eski türk filmlerinin mayası var sanki biraz.

    "herkes oynuyordu. o zaman ben onların yüzlerine baktım. onların yüzleri sanki parça parça oluyormuş gibiydi. gülerken sanki yanakları kırılıyormuş gibiydi. gözleri bir yere bakmıyormuş gibiydi. bir şey gördüm ben onların yüzlerinde. korkunç bir şey gördüm. önüme eğdim başımı."
  • bir zamanlar kuponların bankolarından biri olan david franko'nun sahibi olduğu ingiliz atı.
  • ece temelkuran'ın 12 eylül'ün hemen öncesini anlattığı romanı...

    söylenmiş ama yine belirtelim: roman sanırım yedi-sekiz yaşlarında biri kız biri oğlan iki çocuğun iç sesleri şeklinde yazılmış. darbe öncesini biri gecekondu mahallesinde diğeri ise orta sınıf bir ailede yaşayan bu çocukların gözüyle olanı biteni dinliyoruz. biraz saflık ve didaktiklik hissi veriyor bu romanın genelinde. yine de o günlerde veya darbenin hemen sonrasında çocuk olanlar açısından tanıdık gelecek çok şey var. duvarlarda yazan, dillerde dolaşan büyük kavramları kendince anlamlandırmalar falan... ve bu yaşananların çocukları nasıl erken olgunlaştırdığı, erken sorumluluk almak zorunda hissettikleri... bugün kırklı yaşlarında olan (yani ekonominin, siyasetin, kültürün, akademinin hasılı toplumun yönlendiricisi/yöneticisi olan bir kuşaktan söz ediyoruz) en azından bir grup insanın çocukluk günlerini anlamak açısından bile değerlidir diye düşünüyorum.

    klişeler..? evet var. ama zaten çocuk bunlar. bazı gerçekleşecek olayların olacağını ise o kadar hissettiriyor ki öncesinden, olayın düğümü çözüldüğünde şaşırmıyor devam ediyorsunuz. spoiler'a dikkat ederek söylüyorum; tam yola çıkılacak iken anneannenin ısrarla çorba pişirmesi veya komşu samim amcaların kapalı odası gibi... bilmiyorum belki de romanın sonunda darbe olacağını zaten bildiğimizden böyle geliyordur. aslında bir tür kırmızı pazartesi... üstelik romanın kahramanlarının da bunu biliyor olmaları, bu benzetmeyi iyice haklı çıkarıyor sanki.

    "kurtarılacak kuğu" benzetmesini beğenmedim. bir de romanın sanki iyimser bir hava içerisinde bitirildiğini düşünüyorum. hadi iyimser demiyelim de, "umutlu"... yani bir rakı masasında, gülerek... oraya gelene kadar olaylarda hep bir gerilim, hep bir beklenti var. ama son sahnede sanki gerilim sona ermiş gibi bir durum çıkıyor ortaya. oysa biliyoruz ki darbenin zulmü öncesinde değil sonrasında yaşandı. yani ne bileyim, öncesinde umut vardı da, darbeyle birlikte o kırıntılar da gitti diye düşünüyorum. fakat 12 eylül'e ilişkin ortalama konuşmalarda en çok dillendirilen şey "öncesi çok kötüydü, asker geldi işler düzeldi" olunca romanın bu ifadeye yakın duruyormuşçasına bitmesine şaşırdım. zira ece temelkuran'ın aslında böyle düşünmediğini biliyoruz. yine de bu son, bir de darbe sonrasını yazma sorumluluğu yüklüyor kendisine, okuyorsa öneri olsun.
  • kitaptan alıntı:

    "hasılı, cavit bey, meğer ihtiyarlamak elden ayaktan düşmek değil, hükümsüz sayılmakmış. tedavülden kalkan banknotları bilirsiniz. artık bir kıymeti yoktur ama bir türlü de çöpe atılamaz. evin içinde oradan oraya kaldırıp dururuz, oraya buraya sıkıştırıveririz. ihtiyarlık buymuş meğer cavit bey. atamadıkları bir çekmecenin dibine ittirmeye çalışıyorlar. artık hisleriniz, arzularınız yokmuş sanılıyor.. ezcümle, böyle bir ruh hali içinde insan bir nefes sesi arıyor.…. denir ki, aramakla bulunmaz, ola ki denk gelesin! peşinden koşmakla olmaz, sabırla çağırır gül bülbülü böyle öğrendik. fakat bu memleket de bu hayat da insanlar da pek yaveleşti. herkes her şeyi herkese söylüyor nitekim. oysa yeniyetmelik sayılır değil mi cavit bey? herkese her şeyi bir anda söyleyivermek diyorum toyluk sayılır; gönlün en derininde birikeni bir kerede muhatabına sayıp dökmek sonra susmak. bu da intihar gibi bir şeydir efendim… biri seni kurtarmazsa kendi sözünle kanaya kanaya can verirsin. işte cavit bey, eşinizden boşandığınızı duyunca ben de sizin huzurunuzda böyle bir intihara karar verdim.size nasıl ifade edeyim cavit bey? ben size karşı intihari hisler içindeyim!”

    kitabın ideolojik kısımlarını bir yana koyarsak şimdi şu satırlara nasıl kötü diyebilirsiniz ? ya da boşverin herkes her şeyi beğenmesin zaten az kişi bilince, sevince daha kıymeti olur..
  • yüceltilendir. misal:

    "bu devirde hala din ile devlet işlerinin ayrı tutulup tutulmamasını tartışıyorlar."

    veya suçlanandır. misal:

    bu devirde insan, kızının tek başına sokağa çıkmasına nasıl razı olur?"
  • genel olarak beğendiğim, sonuna kadar sakin sakin okurken son bir-iki sayfasında hüngürdediğim ece temelkuran kitabı.

    --- spoiler ---

    -bu kadar uzun bir hikayeyi başından sonuna iki çocuğun ağzından, genellikle devrik ve/veya düşük, gramer hatası barındıran cümlelerle anlatmak kolay iş değil. okurken sürekli '9-10 yaşında bir çocuk böyle bir cümle kurabilir mi ya?' ile 'yuh artık 4 yaşında mı bu velet, daha neler...' arasında gittim-geldim.

    -kuğu ve kelebek hikayelerinin biraz zorlama olduğunu düşünüyorum.

    -her devirde devletin tokadını gerçek manada yiyen, gerçek bedelleri ödeyen, yoksullukla mücadele eden çoğunluğu alevi köylü 'solcu'larla, büyük şehirlerde yaşayıp bir nevi solculuk oynayan orta sınıf 'solcu'lar arasındaki ayrım fazla göze sokulmadan bütün kitap içeriğine yedirilmeye çalışılmış. yazarın ve ailesinin de bu ikinci gruba mensup olduğu düşünülürse bir nevi özeleştiri havası var bence kitabın genelinde.

    -ali'yi çok sevdim, çok benimsedim. yazar, sakin, içe kapanık görüntüsünün altında bir cevher yatan bu güzel yürekli, akıllı ve bilgili çocuk karakterini güzel işlemiş. kitabın sonlarına doğru sergilediği, ayşe'nin babasını dahi kendinden utandıran o cesaret örneğiyle de yarattığı karakteri taçlandırmış, güzel olmuş.

    --- spoiler ---
  • 80leri yaşamamış gençler için anneyi babayı anlama kılavuzu
  • 1986 doğumlu efsane ingiliz yarış atı. 1989 yılı gazi koşusunda 2. kalırken aynı yıl yapılan ankara, başbakanlık, cumhurbaşkanlığı koşularını kazanmıştır. 1991 yılında enternasyonel zafer de ilan eden şampiyon at, 1992 yılında sadece enternasyonel koşuda geçilmiştir. şampiyon 1994 yılında pistlere veda etmiştir.

    izlemek isteyenler için devir'in kazandığı 1992 cumhurbaşkanlığı koşusu:

    1992 cb koşusu
  • 32. uluslararası istanbul film festivali'nin ulusal yarışma bölümünde altın lale için yarışacak olan derviş zaim filmi.
hesabın var mı? giriş yap