• okuyanın cahili de hiç çekilmiyor. bak, senin için başlıklar halinde yazıyorum arkadaşım. kıymetimi bil. bir de iyi anlayabilesin diye numaralandırıyorum. ba ba ba.

    1.) divan edebiyatında hammâmiye diye bir gelenek vardır. hammâmiye nedir bilemediysen anlatayım. hammâmiye, hamâmdaki yaşamı anlatır. taşlıcalı yahya bey, cafer çelebi, nedim, fuzuli, nabi gibi önemli şairlerin ünlü hammâmiyeleri vardır. hamamlar da o günün şartlarında toplumsal mekânlardır. yok, hamamlar toplumsal mekanlar değildir diyorsan hiç devam etme okumaya zaten. hepsine birer örnek vereceğim evladım. merak etme. taşlıcalı yahya'dan geliyor;

    kaçan girse hammâma monlâ-yı rûm
    safâlar sürerdi o kân-ı 'ulûm

    meger bir gün ol 'âlemün devleti
    çog eglendi hammâm içinde katı

    teni derlerdi ebr-i rahmet gibi
    talazlandı deryâ-yı hikmet gibi

    duhûl itdi cân gibi bir halvete
    münâcâtın arturdı ol hazrete

    devam etmiyorum. isteyen hammâmiye hakkında daha geniş bilgi edinebilir ve ünlü divan şairlerinin hamam eğlencelerini bile ne kadar güzel tasvir ettiğini görebilir.

    2.)divan edebiyatı'nda içinde yaşanılan dönemin siyasî olaylarını görmek mümkündür. hatta bu durum öyle bir hâl almıştır ki şairler kendi dönemlerinde tarihe eleştirel bir gözle bakabilmişlerdir. bunun en güzel örneklerini de gelibolulu mustafa âli vermiştir. ferhat paşa'nın öldürülmesi olayında gerekli yerlere gerekli rüşvetleri verenleri kıyasıya eleştirmiştir.

    saydı bir sûret-i fetvâya otuz bin dinâr
    şeyhülislâma gınâverdi tamâm ol mekkâr

    rüşvet ahzına iden cüreti kâdîlar iken
    irtişâ almaga müftî de edindi der-kâr

    amma bu sûret-i fetvâya otuz bin hasene
    gabn-ı fâhiş gibi olmaz mı aceb bu bâzâr

    yine dediğim gibi, divan edebiyatında tarihi olayları bulmak isteyenler, arayıp bulabilirler. bulmak istemeyenler de divan edebiyatı'nın toplumla ilişkisi yok yea demeye devam ederler. bak üçe geçiyorum.

    3.) divan edebiyatı'nda cinsellik de var. aa? şaşırdın değil mi? evet, var. eşcinsel ilişkiler var ama yeaa dediğini duyar gibi oluyorum. evet, o da var; hetero ilişkiler de var. cinsellik toplumsal bir şey ama kabul edersin ki. etmez misin lan yoksa? taşlıcalı'dan geliyor yine;

    karı olmaya gonca-veş genç ola
    gele sadr-i vîrana ki genc ola

    bak senin bugün bile tartıştığın konuda adam fikir yürütmüş canım benim. genç erkeklerin yaşlı kadınlarla evlenmemesi gerektiğini salık veriyor.

    eyleme her fâhişeye iltiyâm
    it yayagından yimez âdem ta'am

    diyor adam. daha bırakayım konuşsun mu? bakalım ne diyor?

    dehânında yok ol karının dişi
    agarmış başı yüze yetmiş yaşı

    sümükli olur burun midye gibi
    gözi ag olur istiridye gibi

    sadef kabı gibi burışmığ yanak
    ki dendânı dürrinden olmığ ırak

    evet...isteyen yine farklı farklı şairlerin cinsellik tasavvurlarına bakabilir, şiirlerine nasıl yansıdığı hakkında fikir sahibi olabilir. bu babı da geçiyorum.

    4.)divan edebiyatı'na oyunlar da yansımıştır güzel kardeşlerim. mesela satranç. manastırlı celal'in bu konuda güzel gazelleri vardır. ilk aklıma gelen o olduğu için paylaşıyorum onu şimdi ama birçok şairin gazelinde görebiliriz yine bunu.

    nice leclâc'a celâlî gâlib-i satranç iken
    lu'b ile ol şâh-bâzı tarh ile virür ana ruh.

    5.) divan edebiyatı'nda şarabın nasıl yapılması gerektiğini, üzümlerin nasıl toplanması gerektiğini uzun uzun anlatan gazeller vardır.

    6.) divan edebiyat'ında yine birçok toplumsal olaydan bahsedilmektedir.

    ya, neyse ben sıkıldım ciddiden. bunu sabaha kadar böyle yazabilirim de gözlerime yazık be abi. adam sonuçta belki de okumayacak ama o okumuş cahil cesareti ile hala şurada çürüttüğüm şeyleri gelip yazacak buraya.

    klişedir de, zamanı geçmiştir de, idealizedir de; ama toplumsal değildir, evrensel değildir dersen hiç üşenmem destan da yazarım buraya. evrensel değilmiş...lan divan edebiyatı - eski yunan edebiyatı ilişki üzerine sayfalarca tez var be, bre melûn. şimdi buraya o ilişkiyi de yazmak isterdim; ama sende " tamam, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi oldum." diyecek olgunluğu görmüyorum, o başka.

    şimdi bir de şöyle bir olay var; "her şair, yaşadığı çağın yansımasıdır." sözündeki doğruluktan hareket edersek, divan edebiyatı'nı bunun dışında düşünmek, eşyanın doğasına aykırı bir durum olur. hele bir edebiyatın yok olma nedenini böyle temelsiz bir düşünceye dayandırıyorsak, bu en hafif ifadesiyle müthiş bir saflık örneği olur. bu durumda "garip" şiirinin de çağımızda devam etmeme nedenini buna bağlarsak düşüncenin temelsizliği kendiliğinden ortaya çıkar.

    kaldı ki, bugüne kadar ki her şiir akımı, ki cumhuriyet dönemi özelinde ise bu ikinci yeni olmuştur, halktan kopuk olma gibi bir argümanla yüzleşmiştir. ve zaman zaman da ciddi ciddi tartışılmıştır.

    yazıdaki kopukluklar için özür diler, sabahın şu saatlerinde ölen beyin nöronlarımı tamir için uykuya geçmeyi kendi sıhhatim açısından daha önemli bulduğumu belirtir, huzurlarınızdan öylece ayrılırım.
  • 600 küsur sayfa divan edebiyatının özelliklerini açıklayan agah sırrı levend, divan edebiyatı ne değildir diye netice babında bir liste koymuş kitabın sonuna:

    a. divan edebiyatı, içinde bir hayat hamlesi taşıyan canlı bir edebiyat değildir. hiçbir edebiyatın, bulunduğu cemiyetin hayatını aksettirmemesine imkan yoktur. bu itibarla divan edebiyatında, o zamanki cemiyetin ifadesini bulmak mümkündür. ancak eski edebiyatımız, bir hayat edebiyatı vasfını haiz olamaz.

    b. divan edebiyatı içtimai bir edebiyat değildir. aksine olarak, divan şairi daima ferdi tahassüslere yer ve değer vermiş, içtimai mevzularla alakalanmayı fazla düşünmemiştir.

    c. divan edebiyatı orijinal bir edebiyat değildir. bütün unsurlarını mazmun ve mefhumlarına varıncaya kadar iran edebiyatından alan bu edebiyat, yetiştirdiği kıymetli şahsiyetlere rağmen, taklidi mahiyetini aşamamıştır.

    ç. divan edebiyatında tabiat güzelliği yoktur. divan şairi için tabiat, sanatına yeni bir zemin bulmak için rastgele seçilmiş bir mevzudur.

    d. divan edebiyatı beşeri değildir. manzum hikayelerde şairin yaratmaya çalıştığı insan, yaşayan hiçbir insan tipine benzemez.

    e. divan edebiyatında yerli tip yoktur. hikayelerde şairin yaratmak istediği tip, ya leyla ve mecnun'da olduğu gibi arap hayatından ya hüsrev ve şirin'de olduğu gibi acem hayatından veya yusuf ile züleyhâ'da olduğu gibi peygamber kıssalarından, yahut da vâmık ve azra'da olduğu gibi masallardan alınmıştır.

    f. divan edebiyatında tabii aşk yoktur. bu edebiyatın bütün mahsullerinde yer bulan aşk, ya gayr-i tabiidir yahut tasavvufıdir.

    g. divan edebiyatında mevzu vahdeti ve "bütün" güzelliği yoktur.

    ğ. divan edebiyatı hakiki edebiyat değildir. aksine olarak ilhamını kitaptan alan mücerret bir edebiyattır.

    h. divan edebiyatında sanat serbestliği yoktur. şair meydana getireceği bütün mahsulleri, muayyen örnek ve kalıplara uydurmak mecburiyetindedir.

    ı. divan edebiyatı milli ve milliyetperver bir edebiyat değildir. milli şuurdan nasibi yoktur. bundan dolayı yalnız şairleri mahkum etmek elbette doğru olamaz. türk kelimesinin, darbımesellere varıncaya kadar çirkin vasıflara mevzu olması, bütün o devrin müşterek günahıdır.

    i. divan edebiyatı dini bir edebiyat değildir. divanları dolduran tevhitlere, münacaatlara ve naatlara rağmen, bu edebiyata, esas karakteri bakımından dini bir edebiyat demek doğru olamaz.

    j. divan edebiyatının lirizmden nasibi azdır. fuzuli gibi lirik bir şair yetiştirmesine rağmen, esas karakteri bakımından bu edebiyata lirik vasfı verilemez.

    k. divan edebiyatı hamasi bir edebiyat değildir. zaman zaman kaside nesibleriyle mesnevilerde yer bulan cenk tasvirleri veya zafer-namelerde yer tutan zafer teraneleri, divan edebiyatının hamasi vasfını almasına kafi gelemez. bir ordunun galebesini ifade eden ve zaferin neşesini taşıyan bu kabil manzumelerde dikkati celbeden en mühim nokta, zaferin padişaha veya serdara mal edilmesi, milletin kendisine hiçbir hissenin ayrılmamış olmasıdır. mağlubiyetin sebebi ise allah'a atfedilir. ordu "bi -hikmetillah-i ta'ala" münhezim olmuştur.

    ***

    netice olarak şunu söylemek lazımdır ki, divan edebiyatı, serde yetiştirilmiş çiçekler gibi, hemen soluverecek zannolunur; hakiki hayattan o kadar nasibi azdır. fakat yaşadığı devir itibariyle yine onun sadık bir aynası olduğu da muhakkaktır.

    bu edebiyatın en zayıf tarafı, beşeri hisleri terennüm edecek genişlikten mahrum olması, insan ruhunun binbir çeşit kararsızlıklarını, ümitlerini, saadet ve ıstıraplarını tahlil ve ifade etmek hususunda kifayetsiz bulunmasıdır.

    bir "bütün" güzelliğine malik olmayan bu edebiyatın kuvvetli tarafı ise, parça parça emsalsiz güzellikleri içinde bulundurmasıdır. divanları dolduran kaside ve gazeller içinde ne zarif, ne ince hayallere yol açan müstesna beyitler ve mısralar vardır:

    ne yanar kimse bana ateş-i dilden özge
    ne açar kimse kapum bad-ı sabadan gayrı
    fuzûli

    buy-ı gül taktir olunmuş nazın işlenmiş ucu
    biri olmuş hoy birisi dest-mal olmuş sana
    nedim

    giydikleri aftab-ı temmuz
    içtikleri şu'le-i cihan-suz
    şeyh galib

    bunları söyleyen şair, dünyanın neresinde olursa olsun ve hangi dille söylerse söylesin, en büyük şair unvanına elbette hak kazanmış olur.
  • bazı makalelerde farklı yönleri üstünde durulsa ve yeni bir yöntemle kapsamı ve içeriği ele alınsa da divan edebiyatı ve hatta daha geniş bir tanımla osmanlı edebiyatı bugün de büyük bir meçhul olmayı sürdürüyor. meçhul derken divan edebiyatının birçok farklı yönden ele alınabileceğini vurgulamak istiyorum. oysa bu konuda bugüne dek üstünde yoğunlaşılmış üç büyük yaklaşım öbeğinden söz edilebilir.

    divan edebiyatı bugün de üniversitelerde yenilenmemiş, yenilenmemesinde direnilen eski yöntemlerle irdeleniyor. oysa divan edebiyatı kuramsal, mukayeseli*, kültürel ağırlıklı bir modelle ele alınmalıdır. bu edebiyatı meydana getiren toplumsal ve tarihsel arka planın somutlaştırılması, edebiyatçıların birer toplumsal özne olarak konumlarının ve koşullarının saptanması, içerdiği kültürel parametrelerin mukayeseli bir anlayışla çözümlenmesi, söylemin sahip olduğu fakat gizleyip ele vermediği kültürel kodların bir üst kuramın ve eleştirel bağlamın verileriyle irdelenmesi böyle bir anlayış için başlangıç noktalarını teşkil edebilir.

    ikinci tartışma odağı, bu edebiyatın dünyanın başka hiçbir kültüründe görülmedik biçimde, bir ilericilik- gericilik zıtlaşması içinden ele alınmasıdır. bu yolu açan, sanıldığı gibi cumhuriyet değildir. namık kemal, artık okul kitaplarında da yer alan bir makalesinde divan edebiyatını 'gulyabaniler'in anlatıldığı, gerçek dışı bir edebiyat olarak nitelendiriyordu. bu yaklaşım daha sonra devam ettirildi ve sonunda cumhuriyet döneminde edebiyat çevrelerinde bugün bile hatırlanan gölpınarlı-ataç tartışmasının temelini oluşturdu. ama o tarihe kadar da, 1923 sonrasında da divan edebiyatının yeni dünyayı kavramaya yetmeyeceği vurgulanmıştı. divan edebiyatı da 'eski'nin bir aracıydı ve yaşama hakkı olmamalıydı.

    olmamalıydı, çünkü tartışmanın üçüncü ayağını da bu oluşturuyordu. divan edebiyatı gerçek dışı, içine dönük, üç beş mazmunun etrafında dönen, dünyanın somutluğunu anlamaktan aciz, mistik, hayali bir edebiyattı. bu, sağlam olduğuna o kadar inanılan bir iddiaydı ki bu edebiyatın doğrudan bir uzantısı ve onu dönüştüren en önemli isimlerden birisi sayılması gereken yahya kemal bile benzeri bir şey söylüyor, bütün bir divan edebiyatı birikiminin üç beş beyite sığdırılabileceğini savunuyordu. ona göre bu edebiyat dille ve anlatımla ilişkisi olmayan bir edebiyattı; dolayısıyla da onda bir gerçeklik aramak olanaksızdı. onun takipçisi tanpınar ise daha duyarlı bir yaklaşımın sahibi olsa bile, her konuda olduğu üzere, bu konuda da ustasını tekrar ediyor, çok benzer iddialarda bulunuyordu.

    bu üç parametre, tartışmaların bugüne kadar büyüyerek gelen hacmini oluştururken son zamanlarda türkiye dışında yapılan bazı çalışmalar işe yeni bir boyut eklemenin her anlamda mümkün olduğunu ortaya koymuştur. victoria holbrook, türkçeye "aşkın okunmaz kıyıları" diye çevrilen yapıtında şeyh galip şiiri etrafında mesnevi kavramını ele alıyordu.

    (...) bununla birlikte divan edebiyatına bu şekilde yapılan katkıların çok uzun süredir öncülüğünü elde tutan isim walter g andrews tır. yaklaşık otuz beş yıldır üzerinde çalıştığı bu alanda çok sayıda akademik makalenin ve iki çok önemli kitabın, "osmanlı şiirine giriş" ile "şiirin sesi toplumun şarkısı" kitaplarının yazarıdır.

    bu alanda son önemli isim bilkent üniversitesinden mehmet kalpaklı dır; yıllardır andrews ile çalışmaktadır. bu beraberliğin ilk verimi "osmanlı lirik şiiri" başlıklı yapıttır. bir arada yazdıkları makalelerin ötesinde, (son ortaya çıkardıkları ürün) anıtsal diye nitelendirmemiz gereken kitap "the age of beloveds"tır.

    .............

    [hasan bülent kahraman ın 2 eylül 2005 tarihli radikal kitap ekindeki "divan edebiyatında aşk" başlıklı yazısının başlangıç bölümü.]

    [divan edebiyatı ile ilgili (özellikle edebiyatçıların yaptığı) klişe yorumlara yer vermesi ve birkaç kaynak kitap ismi geçmesi dolayısıyla bu bölümü buraya yazmak istedim.
    belki birinin işine yarar :)) ]
  • temellendiği düşünce tarzı için;
    (bkz: aşka aşık olmak)
  • her sanat gibi divan edebiyatı da onun lezzetine erişemeyenler tarafından cahilce argümanlarla saldırıya uğramaktadır. iki dakika şu beyitin anlamını araştırsalar belki akvaryumlarında birkaç parıltı yakalayabilirler. dünyanın anlamını içeren bir edebiyattır.

    "cihan-ârâ cihan içindedir ârâyı bilmezler
    ol mahiler ki derya içredir deryayı bilmezler"
  • "öyle ser-mestem ki idrâk etmezem dünyâ nedir
    ben kimem sâki olan kimdir mey-i sahbâ nedir

    gerçi cânândan dil-i şeydâ için kâm isterem
    sorsa cânan bilmezem kâm-ı dil-i şeydâ nedir

    vasldan çün âşıkı müstağni eyler bir visâl
    âşıka ma'şûkdan her dem bu istiğnâ nedir

    hikmet-i dünyâ vü mâfîhâ bilen ârif değil
    ârif oldur bilmeye dünyâ vü mâfîhâ nedir

    âh u feryâdın fuzûli incidiptir âlemi
    ger belâ-yı aşk ile hoşnûd isen gavgâ nedir"

    arapça he mi? hoahoahaoh. ben de bir arab'ım zaar, gayet iyi anladığıma göre. hay maaşallah.

    "doğa sevgisi
    insan sevgisi
    insanın duygu ve düşünce dünyası
    insan ilişkileri
    insanın yaşadığı sorunlar"

    evet bunların hiçbirisi yok, di mi? bakan göz görür mü? her zaman görmüyor işte. "aşk belası ile hoşnutsan kavga nedir?" derken padişaha yaltaklanıyor di mi fuzuli, evet. adsggdh

    o değil de, arapça mı? hahahahahahah!!
  • osmanlı şiirine yönelik bu terimi ilk kez ahmet hamdi tanpınar kullanmıştır.
    (bkz: lirik şiir)
  • saray edebiyatı, yüksek zümre edebiyatı olarak anılıp her zaman toplumdan tamamen kopuk olarak nitelense de divan sanatçıları osmanlı'nın toplumsal ve siyasi yapısından,inançlarından, cezalandırma sisteminden, eğlence meclislerinden, geleneklerinden bahsetmişlerdir. bu edebiyatın toplumdan kopuk olarak nitelendirilmesinin en temel sebebi bazı şairlerin çok ağır bir dil kullanmalarından ve bu sebeple o dönemde halkın yazılan eserleri anlamamasından hatta o eserlere ulaşamamasından ileri gelmektedir. halbuki divan şiirinin en çok bilinen şairlerinden baki ve fuzuli yaşadıkları döneme göre oldukça sade bir dil kullanmışlardır. biraz divan şiiri okumuş herkes bu şairlerin şiirlerini osmanlıca sözlüğe gerek duymadan okuyup anlayabilmiştir. divan şairlerinin tamamen türkçe şiir yazmamalarının sebeplerinden biri türkçenin aruz ölçüsüne uygun bir dil olmamasıyla alakalıdır. arapça ve farsçadaki uzun hecelerse,aruz için biçilmiş kaftandır. aydınlı visali, tatavlalı mahremi, edirneli nazmi'nin öncülüğünde ortaya çıkan türki-i basit akımı, dilin sadeleştirilmesini savunur anacak en çok da bahsettiğim sebeple başarıya ulaşamaz.
    osmanlı padişahlarının edebiyata olan büyük ilgileri hatta pek çoğunun şair oluşu, divan şairlerinin çoğunun saray içinde yaşamlarını sürdürmelerini ve refah bir hayat yaşamalarını sağlamıştır. istanbul çevresinde yaşamayan şairlerse bu kadar şanslı değildir. bu durumun en büyük örneğiyse fuzuli'dir. bağdat'ta yaşamını türbedarlık yaparak sürdüren şair, kanuni'nin bağdat seferi sırasında ona bir kaside yazmış ve kanuni de kasideyi çok beğenerek ona vakıf gelirleri fazlasından bir maaş bağlatmıştır. ancak kanuni istanbul'a dönünce maaş kesilmiş, fuzuli de vakfa gitmiş ancak memurların ilgisizliğine maruz kalmıştır. bu durumu saraya edebiyat literatürüne şikayetname adıyla geçmiş olan mektupla iletmiştir. hatta bu mektupta günümüzde de söylenen şu söz yer alır:"selam verdim,rüşvet değildir diye almadılar." fuzuli sıkıntılı bir hayat sürerken istanbul'da yaşayan bakiyse kanuni'nin himayesinde rahat bir yaşam sürmektedir.
    divan şiirinin içeriğine bakacak olursak en temel temalardan olan aşk ve sevgili nedim'e kadar belli prototipler üzerinden verilmiştir. şairlerin kullandığı mazmunlar hiç değişmemiştir,birkaç örnek vermek gerekirse sevgilinin boyundan bahsederken serviyi ve elif harfini; ağzından bahsederken gonca mazmununu; aşık ve maşuktan bahsederken pervane-gül, gül-bülbül mazmunlarını sıkça kullanmışlardır. sevgili asla şaire yüz vermez, sürekli acı çektirir,çevresinde de şairin rakip olarak nitelendirdiği,sevgiliye hayran başka aşıklar da bulunur. şair çektiği acıdan çoğunlukla memnundur. aslında bunun temelinde tasavvuf anlayışında da göreceğimiz çekilen acının aşkı çoğaltacağı ve olgunlaştıracağı düşüncesi yatar. nedim,tüm bu kalıpları kırmıştır. onun şiiriyle birlikte sevgili şalıyla kokusuyla tasvir edilen canlı bir figüre dönüşmüştür. nedim sadece sevgiliyi değil,yaşadığı sosyal çevreyi de ayrıntılı bir şekilde tasvir eder. lale devrinde yapılan çeşmeleri, köşkleri, eşsiz güzellikteki lale bahçelerini, düzenlenen sazlı sözlü eğlenceleri kısacası yaşadıklarını aktarır okuyucuya. aslında, divan şiiri için bir devrimdir diyebiliriz. bu devrimcinin rivayete göre patrona halil isyanı sırasında damdan dama atlayıp kaçarken düşüp ölmesiyse oldukça üzücü tabii.
    divan edebiyatının büyük bir bölümünü şiir oluşturur. nesir biraz daha geri planda kalmıştır. divan nesri üç başlık altında incelenir. süslü, orta ve sade nesir. nesir türlerinden bazıları tezkire, hilye, siyer, mektup, seyahatname, gazavatname, şehrengizlerdir. divan nesrinde öne çıkan isimlerse evliya çelebi, naima, peçevi, yirmisekiz çelebi mehmet, katip çelebi,sehi bey, sinan paşa,seydi ali reis'tir.
  • attila ilhan'a göre eşcinsel olan osmanlı bireylerinin cinsel kimliğini açıklayamamanın sıkıntısına doğan çaredir, ilhan berk'e göre bu topraklardaki en büyük şiirdir, enis batur'a göre divan'ı anlatan bir çizgiroman yayınlanmalı.
    bana göreyse anlamasak bile okudukça şiirde ahengin ne olduğunu öğretendir divan.
  • fars kulturunun yogun etkisiyle osmanli doneminde aydin zumrenin mesgul oldugu edebi akima verilen ad. suslu anlatimlarin, bicim kaygisinin, "benzer kaliplari hangi sair/yazar daha gorkemli kullanacak" gibi sidik yarislarinin, aruz olcusu'nun egemen oldugu edebiyat hareketi.

    bi suru yetenekli saire, onlari kaliplara sigdirmasi suretiyle yazik etmistir maalesef

    (bkz: divan edebiyati parcalamak)
hesabın var mı? giriş yap