• 2009 yılında venezuela devlet başkanı hugo chavez, abd başkanı barack obama ile ilk defa resmi olarak aynı salonda bulunacaktı. hugo chavez, yüzyıllarca avrupalılar ve abd tarafından sömürülen ve şimdilerde sosyalist sistemle yönetilen bir ülkenin lideriydi; obama ise onun tam karşı kutbundaydı, yani kapitalizmin merkezi amerika birleşik devletleri'nde. dolayısıyla iki karşıt görüşlü lider, sömüren ve sömürülen, kuzey ve güney yan yana gelecekti. hugo chavez tüm dünya basınının gözü önünde obama'ya doğru yürüdü ve elindeki kitabı ona hediye ettiğini açıkladı. obama anlık şaşkınlığını örtmek istercesine tebessümün ardına sığındı. hediyeyi kabul edip teşekkür etmekle yetindi. kitabın adı latin amerika'nın kesik damarları ve yazarı eduardo galeano idi.

    avrupalıların son 500 yıldır latin amerika ülkelerini yağmasını konu alan kitap, aslında 1970'lerde yazılmıştı. ama asıl ününü o efsanevi hediye olayından sonra kazandı. tüm dünyada satış rekorları kırdı, ardı ardına yeni baskıları yapıldı. dünyanın en büyük online satış sitesi amazon'da, en çok satılanlar listesinde 54 bin küsürüncü sıradan beşinciliğe kadar yükseldi. kült kitap statüsü kazandı. yazarı galeano'ya ise, tüm yapıtlarındaki insancıl yan nedeniyle "dünyanın vicdanı" lakabı takıldı. ülkesi uruguay'da ise artık bir "aziz" mertebesinde idi.

    "aziz" eduardo galeano ikinci dünya savaşı'nın tüm dünyayı kasıp kavurduğu yıllarda, 1940'ta uruguay'ın başkenti monteviedo'da dünyaya geldi. yıllarca futbolcu olabilmek için uğraştı; ancak gazeteci oldu. henüz on dört yaşındayken bir gazetede çizimleri yayınlanıyordu. çeşitli dergilerde editörlük yaptı. 1971'de ise sol literatürün başyapıtlarından latin amerika'nın kesik damarları kitabını yayımladı. kitabın yayımlanmasından iki yıl sonra gerçekleşen darbede hapse atıldı. hapisten çıkınca arjantin'e yerleşti. orada da darbeye yakalandı. öldürülecekler listesine girdi. kitapları arjantin'e ve ülkesi uruguay'da yasaklandı. sonrasında ispanya'ya yerleşti. burada oldukça verimli yıllar geçirdi. ateş anıları adlı üçlemesini yazdı. 1985'te yeniden uruguay'a dönebildi ve ömrünün sonuna kadar da orada yaşadı.

    nisan 2015'te akciğer kanserinden dolayı 74 yaşında vefat eden galeano, sol kültürün en önde gelen isimlerinden biriydi. dünyadaki adaletsizliği vurgulayan bir başka dev edebiyatçı günter grass'ın ölümünden birkaç saat sonra galeano'nun da gidişiyle birlikte, tüm dünyadaki ezilmişler bir gün içerisinde daha da sahipsiz kaldı.

    galeano'ya "dünyanın vicdanı" denmesi boşuna değildir. sadece latin amerika'nın kesik damarları adlı yapıtı bile bu ünvanı hak ettiğinin göstergesi olmaya yetebilirdi. ama galeano, dünyanın diğer coğrafyalarındaki ezilmiş, sömürülmüş, unutulmuş, dışlanmış, yok sayılmış ve yoksul bırakılmış halkları ve kişileri de kitaplarında konu edindi. onların hikayelerine, baskıya karşı direnişlerine ve çığlıklarına yer verdi. tüm yapıtlarının merkezine insanı koydu. gazetecilik yaptığı dönemlerin etkisiyle, kısa cümleler ve şiirsel bir dil kullandı. bu üslup sayesinde, bir başkası elinde sıkıcı bir tarih kitabı olabilecek metinleri edebiyata dönüştürmeyi başardı. tarihi, resmi kurumlardan değil, ezilmişlerin perspektifinden kaleme aldı. bu nedenle baskıcı rejimlerin egemen olduğu topraklarda yapıtları yasaklandı. zira galeano direnişlerin ve direnenlerin sesiydi. ama tüm bu büyüklüğüne karşın, oldukça alçakgönüllü biriydi.

    "ben kimseye bir şey öğretmek istemiyorum. tek isteğim, anlatılmayı hak eden hikayeler anlatmak; hepsi bu", demişti. o anlatılmayı hak eden hikayeler anlatmasına anlattı ama biz onu dinlemeyi hak ettik mi emin değilim!
  • son zamanlarda okuduğum en çarpıcı metin kendisine aittir, tepetaklak kitabından - yanlışlık olmasın henüz okumadım ama şu alıntıdan sonra ertelemek imkansız artık. buyurun:

    "viktoryen çağ'da evli olmayan hanımların önünde pantolonlardan bahsedemezdiniz. bugün de kamuoyu önünde bazı şeyleri söylemek iyi karşılanmaz:

    kapitalizm sahne ismi olarak pazar eknomisi' ni kullanıyor; emperyalizme küreselleşme deniyor, cücelere çocuk demek gibi bir şey bu;

    oportunizm pragmatizm oldu;

    ihanetin adı realizm;

    yoksullara yoksun, dar gelirli ya da kıt kaynaklı insanlar deniyor;

    yoksul çocukların eğitim sistemi tarafından dışlanması eğitimi yarıda bırakma adı altında tanıtılıyor;

    patronun, işçinin tazminatsız ve açıklamasız işine son verme hakkına emek piyasasının esnekliği deniyor;

    resmi dil kadın haklarını azınlık hakları arasında tanıyor, insanlığın yarısını oluşturan erkekler çoğunlukmuş gibi;

    askeri diktatörlük yerine süreç deniyor;

    işkenceye yasadışı baskı ya da fiziksel ve psikolojik baskı deniyor;

    hırsızlar iyi bir aileden olunca, kleptoman oluyor;

    kamu kaynaklarının çürümüş bir politika tarafından boşaltılmasının adı yasadışı servet edinme oluyor;

    otomobillerin işlediği suçlara kaza deniyor;

    kör yerine görme engelli deniyor;

    zenci renkli insan oluyor;

    uzun ve acılı hastalık dendiğinde kanser ya da aids olarak okunmalı;

    ani ölüm, kalp krizi amlamına geliyor;

    asla ölüm denmez, fiziksel kayıp;

    askeri operasyonlarda yok edilen insanlar da ölü değildir, çatışmada ölenler zayidir, sivillerse kayıplardır;

    1995'te fransa güney pasifik'te nükleer denemeler yaparken, fransız büyükelçisi yeni zelanda'da açıkladı: "bu bomba kelimesi hoşuma gitmiyor. bomba değil bunlar. bunlar patlayan mekanizmalar" ;

    kolombiya'da askerin himayesi altında insanları öldüren bazı grupların adı ortak yaşam;

    şili diktatörlüğündeki toplama kamplarından birinin adı haysiyet'ti, uruguay diktatörlüğünün en büyük cezaevinin adı özgürlük;

    1997'de chiapas'ta acteal köyü'nün kilisesinde dua ederken tamamı çocuk ve kadın kırk beş köylüyü arkadan makneli tüfekle tarayan yarı askeri örgütün adı barış ve adalet'ti."
  • tersine dünya okulu'ndan bir anektod:

    "güney'in bakış açısına göre , kuzey'in yazı kıştır.
    bir solucanın bakış açısına göre , bir spagetti tabağı orjidir.
    hinduların kutsal bir inek gördüğü yerde, başkaları koca bir hamburger görür.
    hipokrat'ın, galeno'nun, maimonides'in ve paracelso'nun bakış açısına göre, hazımsızlık diye bir hastalık vardı, ama açlık diye bir hastalık yoktu.
    cardona köyü'ndeki komşularının bakış açısına göre, yaz kış aynı elbiseyle dolaşan toto zaugg müthiş bir insandı:
    - 'toto asla soğuk almaz'. diyorlardı.
    toto birşey demiyordu. soğuk alıyordu. alamadığı şey paltoydu. "

    diyerek göreceliliği açıklayan uruguaylı yazar.

    hoş bir tat, hoş bir doku...
  • dünyada açlar ile obezlerin sayısı eşit. açlar çöplüklerden topladığı, obezler ise mcdonaldstan aldıkları çöplerle besleniyorlar" gibi mükemmel bir tespiti yapmış olan güney amerikalı yazar-düşünür.
  • “franco, ölüm cezası kararlarını her sabah kahvaltı ederken imzalardı. kurşuna dizilmeyenler cezaevlerine kapatıldı. kurşuna dizilenler kendi mezarlarını kazıyor, mahkûmlar ise kendi hapishanesini inşa ediyordu. işçilik maliyeti hiç olmadı. madrid’de meşhur carabanchel hapishanesi’ni ve tüm ispanya’da daha birçoğunu inşa eden cumhuriyetçi mahkûmlar, on iki saatten az olmamak üzere, neredeyse tamamı görünmez, bir avuç bozuk para karşılığında çalışıyordu. ayrıca başka şeyler de elde ediyorlardı: kendi politik yenilenmelerine katkıda bulunmanın zevki ve yaşama cezasında indirim (zira tüberküloz onları erken yaşta götürüyordu). askeri darbeye direnmekten ötürü ceza almış binlerce suçlu, yıllar boyunca sadece cezaevi inşa etmedi. ayrıca yerle bir olmuş köyleri yeniden kurmaya ve göletler, sulama kanalları, limanlar, havaalanları, stadyumlar, parklar, köprüler, yollar yapmaya zorlandı; yeni demiryolları döşedi ve ciğerlerini kömür, civa, amyant ve kalay madenlerinde bıraktı. anıtsal bir yapı olan şehitler vadisi’ni cellatlarının anısına süngülerle dürtüle dürtüle inşa ettiler.”

    aynalar'dan
  • "hayır işlerine inanmıyorum. dayanışmaya inanıyorum.

    hayırseverlik çok dikey. yukarıdan aşağı iniyor.

    dayanışma yataydır. ötekine saygı duyar…"
  • "hitler hiçbir şeyi icat etmedi. yahudiler, 2000 yıldan beri isa'nın affedilmez katilleri ve bütün suçların mümessilleridirler.

    . . .

    1290 yılında ingiltere, geride bir tane bile kalmayacak şekilde onları ülkeden kovdu. ingiltere'nin ardından sırasıyla fransa'dan, avusturya'dan, ispanya'dan, portekiz'den ve sayısız isviçre, almanya, italya şehrinden de atıldılar.

    . . .

    yahudi avı, her zaman için bir "avrupalı sporu" olmuştur. şimdiyse, bu sporu hiçbir zaman yapmamış olan filistinliler, diğerlerinin hesabını ödüyorlar."

    eduardo galeano

    espejos - una historia casi universal [aynalar - neredeyse evrensel bir tarih]

    ispanyolca aslından çeviren: süleyman doğru

    sel yayıncılık - aralık 2009
  • aşkı daha nasıl anlatabilirdik ki:
    ‘uyku tutmuyor.göz kapaklarımın arasına sıkışmış bir kadın var.çık oradan, derdim ona diyebilseydim.neylersiniz ki boğazıma da bir kadın kaçmış.‘ kucaklaşmanın kitabı
  • sadece bu anlatı için bile okunmaya değer galeano. inanın bana, bunca zahmete değer.

    nehri geçen adamlar

    bugün öğrendiğime göre, bir grup adam, her ay, derginin çıktığı gün, onu okumak için uruguay nehri'ni geçiyorlar. sayıları yirmi civarında. grubun başında altmış küsur yaşlarında uzun yıllar hapis yatmış bir profesör var. sabahleyin paysandu'dan çıkıp arjantin topraklarına geçiyorlar. burada hepsi birleşip crisis dergisinin bir sayısını aldıktan sonra bir kafeye oturuyorlar. içlerinden biri hepsi için, dergiyi sayfa sayfa, yüksek sesle okuyor. dinliyor ve tartışıyorlar. okuma bütün gün sürüyor. bitince, dergiyi kafe sahibine hediye edip ve o derginin yasak olduğu benim ülkeme dönüyorlar. sadece bunun için bile olsa, diye düşündüm, bunca zahmete değer.

    eduardo galeano
    aşkın ve savaşın gündüz ve geceleri
  • uruguay vatandaşlığına geçmek için tek başına sebep olabilecek büyük aydın... artık hem biz, hem uruguay hem de dünya onsun devam edecek serüvene...

    (bkz: ben basit bir futbol dilencisiyim)
hesabın var mı? giriş yap