• 12,44 ytlden satisa sunulan dua eden oyuncak bebegin ismi.
  • sızısıdır kalbe dikine saplanmış uzun ince okun..
  • yakında hayat isimli albümünü çıkaracak olan sakin grubunun aynı isimli şarkısı, sözlerini de yazayım da tam olsun;

    ah sen küçük elif,
    hep kaybeden oldun,
    sen vardın sonunda.
    hem de her seferde

    acılar kadını olmak öğretildi;
    sen yaptın doğruyu,
    sanki varmış gibi...

    unut hiç bir film yok
    hayatını çeken:
    bir sen ve daha sen,
    seni gözetleyen

    aradığın ikiz çıkmaz, boş, karşına
    biz nefes almayız hayal dünyanda
    evet hayat garip, daha ötesi yok
    sen sade yaşarsın, garip kurmacandır

    unut hiç bir film yok
    hayatını çeken:
    bir sen ve daha sen,
    seni gozetleyen

    sendin kacardin ve hep yakalandin
    kır bu kez olsun, insanlık kalmasın
    bu kent senin değil, zaten hep burdaydı
    yalnızlar şehri diye bir şey olmaz...
  • - elif'im noktalandı..
    - mesnevi de hz. mevlana der ki; "aşk da tıpkı elif gibidir, bismi'de gizlidir ama okunmaz, o olmadan da besmele size gelmez; o her şeyin içindedir , hiçbir şeyde görünmez". evladım artık elif bizim için her şeyin içindedir, hiçbir şeyde görünmez.

    (bkz: kurtlar vadisi pusu)
    (bkz: ömer baba)
  • "elif alfabenin ilk harfidir; yüksek ve güzel bir şeklinin olması ve ayrıca 'bir' olmasından dolayı, allah'ın bir sembolü olarak kabul edilmiştir, tasavvuf geleneğindendir. bunun da ötesinde elif, güzel, ince, uzun boylu bir sevgilinin sembolü olabilir; bu güzel mukta pek tabii allah'ın güzelliğini de idrak etmek mümkün. yani elif'in bu iki tarafı vardır: elif, hem alfabenin başlangıcı, hem de diğer harflerin sebebi ve kaynağıdır. hatta ibn-i mukla'nın kaligrafi sistemine göre, bütün diğer harfler elif şeklinde yazılmalıdır. yani elif, bütün diğer harflerin ölçüsü oluyor. aynı zamanda elif şiirde de her şeyin ölçüsü. yani elif, hem allah'ın sembolü, hem de insanın güzelini temsil ediyor. bu yüzden elif'i bilmek her şeyi bilmek demektir"

    annemarie schimmel
  • hayatımın en güzel hikayesi.
    2005'in sonbaharında hiç hesapta olmayan bir şüpheyle girdi hayatımızın orta yerine;
    - emin misin bi yanlışlık olmasın?
    - yanlışlık mümkün değil de belki bi rahatsızlığım vardır ne biliim bi test yapalım istersen.
    ....

    - orhan baba ver bize bi gebelik testi en iyisinden.
    - noldu lan neri hayırdır bişi mi var?
    - inşallah hele sen ver bakalım iyisinden bak ikiz olmazsa geri getiririz ha ehehehe...
    - lan yapma dedim elli kez öyle salak salak espriler al git... şimdi yenge burda olmazsa bişi derdim ama...
    - hadi baba öptüm ellerinden.

    eve uçar adım gidilir, hazırlık faslından sonra insan ömrünün en uzun beş dakikası başlar. o tarafa dönülür bu tarafa koşulur dergi arşivi karıştırılır boş boş bakılan sayfalar güldürmekten uzaktır, en iyisi tv denilip salak salak zaplanır. olmadı balkona çıkılır, buzdolabı karıştırılır… ve nihayet iki çizgi ile karşılaşılır.

    uçar adım jinekolog’a gidilir ve nerdeyse 7 ay daha 2 haftada bir ziyaret edilir;

    - peki doktor hanım nasıl olacak… vakti geldiğinde size nasıl ulaşabileceğiz? hep size geliyoruz doğumda da siz yanımızda bulunun istiyoruz.
    - o durumda ameliyathanedekilere söylerseniz evden çağırırlar beni saat kaç olursa olsun.
    - oh… çok güzel kafamız daha rahat olur bu durumda.
    - tabi tayinim çıkmazsa…
    - öyle bir ihtimal mi var?
    - tam belli değil ama…
    - anladık sağolun borcumuz ne kadar?
    - 60 ‘ta siz 50 verin
    …..
    doğuma 2 ay kala ankara’da yaşayan arkadaşlar kafa karıştırır;

    - bence buraya gelin, bak ben de x hastanesinde doğum yaptım, çok ilgileniyorlar, özel oda özel hemşire…
    - vala burada doktorumuz var ama…
    - boşver doktoru buradaki hizmet daha iyi hem problem de çıkmaz doğum sonrasında…
    - bi düşünelim yine de

    düşünme işi 2-3 hafta sürer, tam karar verilip hastane de ayarlanmışken vazgeçilir, tekrar karar verilmesi 1 haftayı bulur. karar verilen gün süngerbob evden çıkar, işyerinden erken ayrılıp uçak biletini alacaktır. tam servise binecekken telefon çalar, ‘‘servistekilerdir görmediler herhalde’’ deyip açmaya üşenir telefonu. servis gelir, yerine oturur telefon hala çalmaktadır etrafına bakınır servis dışından kim olabilir ki?
    - sünger koş buraya hemen kanamam var.

    koşa koşa eve dönülür ordan hastaneye;

    hastanede tahmin edileceği üzre doktor yoktur, hemşire gelir durumun ciddiyeti anlaşılınca doktorun çağrılmasına karar verilir.

    - bizim kendi doktorumuz var y hanım onu çağırabilir misiniz?
    - çağıramayız, çünkü nöbetçi olan o değil.
    - bize buradan çağrılabileceğini söylemişti ama…
    - hayır beyefendi mümkün değil… hem bebeğin kalp atışları çok yavaş, hanımefendi hazırlansın ameliyathaneye gireceğiz, siz de dışarıda bekleyin.
    - dışarıda mı? ben de içeride bulunmak istiyorum.
    - çıkmanız lazım beyefendi lütfen…
    - hayır çıkmayacağım ben de geliyorum…
    - israr etmeyin alamıyoruz… memet abi … memet abi yardımcı olur musunuz beyefendiye…

    iki tane temizlik görevlisi gelir ite kaka dışarı çıkarmaya çalışırlar kavga-dövüş-küfür para etmez o sırada nöbetçi doktor da gelmiştir. hemen hemşireden durumu öğrenir… yanına çağırır…

    - bak canım eşinin durumu ciddi… bize yardımcı olmalısın… öncelikle eşini kurtarmaya çalışacağız olursa da bebeği… hemen şurayı imzala…
    - ama… bizim… doktorumuz… ben… içeri…
    - canım imzala hemen bekleyemem seni…

    o sırada asıl doktorun uyarısı gelir akla. ‘’bakın aklınızda olsun eşinizin bir böbreği olması gereken yerden biraz aşağıda, allah korusun olur da bir ameliyat, kaza durumunda bunu doktoruna söyleyin bazen yanlışlıkla böbreği kitle sanıp alabiliyorlar’’ demiştir vaktin birinde hemen aktarılmaya çalışılır doktora da…

    - hocam tamam imzalıyayım da eşimin…
    - yav oyalanma kardeşim hadi…
    - eşimin böbreği…
    - tamam hadi biliyorum ben işimi…
    - anlamadınız böbreği aşağıda…
    - aaa… kardeşim tamam uzatma…
    - böbrek.. aşağı… (ananısikiiiim… anlatmadı bi türlü)

    hemen ameliyathanenin çıkış kapısına geçilir, anne aranır… ama öyle bir dolmuştur ki sungerbob zar zor konuşabilmektedir… bir iki kelimeyle anneye meram anlatılır… beş dakika içinde anne oraya intikal etmiştir… yutkunmaktan ağlamamak için kendini kasmaktan anneye de olay adam gibi anlatılamaz… bir oraya bir buraya gidip gelirken telafon çalara habire…

    - alo noldu yav? çok korktuk servisten öyle inince bişi mi oldu…
    - yok… eee… doğum… ameliyat…
    - anlamıyorum ne diyorsun?
    - işte… hastanedeyiz…

    gözlerde yaş var, ses titriyor ama gene de gelmeye devam ediyor telefonlar… haber duyulmuş bir anda… arkadaşlar.. akrabalar… oğlum iki dakika durun be konuşamıyorum anlayın işte…

    gelen aramalardan fırsat olunca asıl doktor aranır… nerdeyse yarım saat sonra ulaşmak mümkün olur;

    -hocaanım merhaba tanıdınız mı ben …. doğum zamanı arayabileceğimizi söylemiştiniz…
    - evet noldu?
    - acil bi durum oldu buraya gelmemiz gerekti şu an amelıyata aldılar gelebilir misiniz hemen buraya?
    - hayır gelemem?
    - niye?
    - eee… şey… bizim anlaşmamız var başkasının nöbetinde gelemiyoruz…
    - yav ne nöbeti… ne anlaşması? daha geçen hafta çağırabileceğimizi söylemiştiniz…
    - anlayın işte bizim arkadaşlarla anlaşmamız var…
    - hocam ama kaç ay boyunca gittik geldik, o kadar para verdik… para alınca iyi de şimdi çağırınca mı böyle yapıyorsunuz?
    - bakın anlamıyorsunuz… anlaşma…
    - tamam anlaşma da durum çok ciddi doktor hanım…
    - bizim kendi aramızda anla…
    - anladım da durum ciddi diyorum… eşimin hayati tehlikesi var lütfen gelin…
    - beyefendi ısrar etmeyin gelemem…
    - siz şimdi geliyor musunuz… gelmiyor musunuz?
    - hayır gelemiyorum…
    - senin vicdanını sikeyim… diplomanı sikeyim…
    - beyefendi…
    - zihniyetini sikeyim senin… paracı karı…
    - beyefendi…
    - beyefendiyi sikeyim…

    telefon kapandıktan beş dakika sonra doktor hanım kıpkırmızı bir suratla ameliyathaneye gelir…
    - beyefendi ben size söylüyorum inanmıyorsunuz… anlaşmamız var bizim… ama gene de sizin hatırınız için bi gireyim içeri.
    - tamam hocam tamam… girmeyin içeri… sizin anlaşmanız var aman bozulmasın düzeniniz…
    - tövbe tövbe…

    kafayı sallayarak içeri giren doktor beş dakika içinde gülerek çıkar;

    - hadi gözünüz aydın… operasyon başarılı geçmiş anne de kız da çok iyi… birazdan çıkarırlar.
    - öyle mi doktor hanım… çok sağolun… özür dilerim demin… (iyi haberler alınınca hemen normal nezaket seviyesine gelinir.)

    ameliyathaneden bir bayan çıkar ve bebeğin malzemelerini ister, doğuma daha beş hafta var diye kundak falan hazır değildir zaten olsa da yanımızda değildir… bi kaç yer aranır istenir. geçici olarak ameliyathane çarşaflarına sarılarak çıkartılan bebeğin yüzüne de bakılmaz annesini görmeden… derken sedye çıkar sedye de bilinçsiz yatan annenin elinden tutularak odaya geçilir, anne yatağa yerleştirilir… ardından dünyanın en güzel bebeğinin yüzüne bakılır..

    - elif…elif… kızım…
    - kucağına al…
    - alamam ki hayatımda hiç bebek almadım kucağıma…
    - al al.. korkma… (bu alma işlemi korka korka çekine çekine ancak 4-5 saat sonra yapılabilir)
    - ikinci isim diyordunuz… ikinci ismi ne?
    - bilemiyorum ki çok erken geldi…

    böylelikle nerdeyse hamilelikten önce belli olan ismin yanına çok istenen ikinci isim bulunamaz 5 haftalık acelecilikten dolayı… ve hayatımın en güzel hikayesinin başlığı tek kelimeden ibaret olur.
  • keremcem ve yasemin allen'in başrollerini paylaştığı, yönetmenliğini bülent işbilen'in yaptığı atv dizisi.
  • yaz sezonuna gayet uygun, senaryosu kayet kabak, oyunculuğun direk kavun olduğu bir dizi. keremcem müzik yapsa daha klas olur aslında, ne iş dizi mizi, elimde değil var bak ne güzel dinliyoruz dım dıdıdımm *
  • sadece kanal değiştirirken rastlandığında ve şöyle bir 5 dakika bakıldığında bile bombok olduğu anlaşılabilen dizi.
  • sonunda akan yazılarda oyuncu koçu olarak dolunay soysert ismini gördüğüm, tahammül edebildiğim kadarıyla klişe bir aşk hikayesini bile eline yüzüne bulaştırmış bir yaz şeysi.
hesabın var mı? giriş yap