• gerçekten "fantastik" denebilecek bir röportaj vermiştir. "gerçek islam" nedir bilmiyorum, zira herkesin gerçekliği de farklı. ama röportajı okuyunca aklımdan ister istemez şu düşünce geçiyor, "etrafımda böyle daha fazla müslüman görsem fena mı olurdu?" röportaja baştan sona katılıyor muyum, hayır. ama dürüstlük var, mağdur edebiyatı yerine samimiyet var. aha da işte bu güzel, hem de çok güzel.

    ve dahası var. şu cümleyi edebilecek çok fazla erkek (müslüman ya da değil) tanımıyorum:

    "erkeğin kadından tahrik olması kadını ilgilendirmez. kadın, belki müslüman değil, kime ne? taciz, yalnızca taciz eden erkeğin günahıdır; sözle ve bakışla taciz de buna dâhil. mümin bir erkek, herhangi bir kadını rahatsız edemez, bu kadar!"

    haydi biraz daha devam edelim, şunu söyleyebilecek kaç erkek tanıyoruz?

    "ibn hazm, kendisi endülüslü ciddi bir islam âlimidir, hiper entelektüeldir; neredeyse 1000 yıl önce şöyle yazıyor: 'kadının, eşine hiçbir hizmet borcu yoktur. yemek, temizlik, çocuk bakımı ve dokuma ya da bunun gibi hiçbir iş yapmak zorunda değildir. mümine kadınlar, zinhar üzerlerine vazife olmayan bu hizmetleri yerine getiriyorsa, bu onların asaletinden ve nezaketindendir.' " (cümlenin devamı da var, oraları biraz muallak. yani klasik "yüceltiyor mu, yoksa çocuk hâline mi getiriyor kadını?" meselesi üstünde düşünmek gerekiyor devamı için. o yüzden buraya kadar alıntıladım.)

    islam uzmanı değilim, ama islam'ı muhafazakârlıkla ilişkilendirmeyen fazla bakış açısı gördüğümü söyleyemem, bu açıdan ilginç geldi:

    "ben muhafazakârlıktan anlamam. islam devrimcidir; muhafazakâr olmak, islam’ın ruhuna aykırı. islam, firavun zihniyetine ve sistemine karşı sürekli teyakkuz halinde olma durumudur. islam’ın temel değerleri vardır; mümin bunları zaten içselleştirir ve muhafaza eder, bu muhafazakâr olmak demek değildir."

    ve röportajın aslı şuydu, ki gerçekten sorgulanması gereken bir alan: " türkiye’deki tesettür tartışmaları hep cinsiyet üzerinden yürüdü; “kadın/erkek” meselesi haline dönüştü.
    kadın nasıl giyinmeli? kadın nasıl giyinmemeli?
    kadın nereye gidebilir? kadın nereye gidemez?
    kadın nasıl denize girmeli? kadın denize nasıl girmemeli?
    “kadın sakınmalı. sakınmazsa günahını boynuna şimdiden almalı.”

    oysa mantıken ortada bir müslümanlık meselesi olmalıydı.

    “bir kadın neyi yapar/yapamaz?” değil;
    “bir müslüman neyi yapar/yapamaz?” diye sormak gerekirdi. "

    engin noyan'ın buna cevabını aşağı yukarı özetleyen bir cümle şu:

    "ailemin benim yakınımda bulunan kadınlarının tamamı örtülü. onlar, yazın 32 derece sıcakta “aman sıcak oldu, örtümü açayım” diyebilir mi? demez ve diyemez. o öyle gezerken, ben şortla, gömleğimi göbeğime kadar açıp “es bağrıma rüzgâr” diye gezersem, bu edepsizliktir. böyle yaparsam o kadın beni adam yerine koyar mı? ben kadın olsam, o adamın koynuna girmem."

    velhasılı, okunup üzerine düşünülesi, konuşulası bir röportaj vermiş.
  • tipik bir fetocu aile mensubu. darbeden önce fetoya güzellemelerde bulunup darbeden sonra kripto fetoculuğa başlamış, içindekileri yapamamış kişi. reisleri için ailecek en az 50 kişi öldürmeden rahatlayamayacaklarmış.
  • mehmet şevket eygi nakl ediyor; engin noyanın stv'de çalıştığı süre içinde program ücreti olan 3000 usd'yi peşin aldığını, bir keresinde kanalın kasasında o kadar para olmadığını, bunun üzerine engin noyan program başlamasına dakikalar kala parayı almadan yayına çıkmayacağını söylediğini, yöneticilerin de bu durumda sağdan soldan bu parayı temin ettiklerini ve beyefendinin programa çıktığını yazıyor. tabi programda maske takılıyor, erdemden, insanlıktan, hoşgörüden bahsediliyor, mangalda kül bırakılmıyor. ekrandaki hocaefendi bağlısı insanlar da saf saf engin noyandaki bu dönüşümü muhtemelen hocaefendinin bir kerameti olarak yorumlayıp, sevinip vay be 'engin noyan ne büyük şahıs, hocaefendi ne yüce' diyorlar. kendilerine, hocalarına güvenleri artıyor.

    işin ticari boyutuna bakılırsa, engin noyan doğrusunu yapıyor, stv hak yemez diye düşünüp hiçbir anlaşma olmadan bendenizin yaptığı gibi enayice çalışıp parasını kaptırmıyor, hani anlaşman bile yok denilerek alacaklı olduğun nerden belli diyerek kazıklanmıyor.
  • engin noyan denen bu zat islami bir kanalda (zannederim samanyolu tv ) sunduğu programında islam düşünürü kılıklı tipleri çağırıp dururdu. ancak manzara kolay dayanılacak gibi değildi. tarif etmeye çalışayım: adam (yani konuk) bir koltukta oturmuş hoşgörü, tasavvuf gibi mevzulardan bahsediyor. bu engin noyan denen şahıs ise efendi efendi başka bir koltukta oturacağına, gitmiş adamın oturduğu koltuğun tam önünde yere bağdaş kurmuş. ve gözlerini kocaman kocaman açarak adamın gözlerine bakıyor. şunu demek istiyor herhalde: "ya adam çok mühim şeyler söylüyor, ben de pür dikkat dinliyorum. siz de öyle dinleyin"... şunu da eklemeliyim. bu manzara kesintisiz yaklaşık 5 dakika falan sürüyor. tüm bu süre boyunca engin noyan kafasını aradı sırada "anladım" gibisinden sallayarak adama bakıyor. işte bunu bile yapmış bir adamdır engin noyan.
  • varan turizm'in ataşehir terminalinde oturup bizi marmaris'e götürecek otobüsümüzün gelmesi beklenirken içeriye ilginç görünümlü bir adam (ilk görüşte tanımadıysak kusurumuza bakmasın) herkesle tek tek selamlaşarak girer. ehram benzeri uzun beyaz bir kıyafet, lila fular, baston, siyah tesbih ve starbucks suluğuyla ilgimizi çeken bu insana yol arkadaşımla* birlikte, ilk görüşte iş bu entry'nin de tanım unsuru olacak olan benzetme yapılır:

    hacı entel.

    "ister misin otobüste yanımızda olsun." içerikli bir şakalaşmanın ardından otobüse binilir ve sonradan* adının engin noyan olduğunu öğrendiğimiz bu kişi gerçekten de gelir ve tam önümüzdeki koltuğuna yerleşir. aynı anda yan koltuktaki yolcularla sohbete girişmesi üzerine sayın noyan'ın pek konuşkan birisi olduğu da farkedilir. gerek sohbetin içeriği, gerek uykuya karşı bir istek dolayısıyla sohbete dahil olmamak için daha arkalardaki boş koltuklara yönelmemizin ve boşalttığımız koltuğun da önlerden biri tarafından doldurulmasının ardından sayın noyan'ın tebliğciliğe de başlamış olduğunu farkederiz.

    uhrevi iç dünyasını gece 1 buçuk civarı gelen uyarıma kadar gür sesiyle paylaşmaya devam eden sayın noyan, sohbetine katılan yolculara birer kitabını hediye ederek sohbetini sabah devam etmek üzere yarım bırakır. sabahımızı ise ömrüm boyunca unutamayacağım şu diyalogla renklendirmiştir:

    e.n. - bağlantıyı koparmazsak sizii bir yere götürmek isterim.
    y. - (her normal insanın yapacağı gibi gidilecek yerin marmaris'te bir yer olacağını zanneder sanırım yolcu da) evet tabi. çok güzel olur. nereye?
    e.n. - mekke. (laaaakkkk!!)
    y. - hnk... ee biraz zor olur heralde gelemeyiz sanırım oraya.
    e.n. - öyle demeyin! mutlaka herkesin gidip görmesi gereken bir yer. mutlaka gitmelisiniz.
    y. - e peki madem gideriz bi ara.

    ilginç bir insan kendisi. rüyalarıma giriyor artık. ter içinde uyanıyorum; starbucks suluğumu üç kere öpüp başıma koyup tekrar yatıyorum.
  • bu tipitip ile ilgili ciddi bir yanılgı var.

    zamanında son derece seküler bir entelektüel kimlikteyken, neden dinci safa geçmiş, neden böyle keskin bir dönüş yapmış falan.

    hiç bir zaman seküler bir entelektüel değildi. tutunabilmek için hippi rolüne soyunmuş yeteneksiz, beceriksiz ve bitik biriydi. ekmek yiyebilmek için o günlerin gereği böyle bir müzisyen kimliğine sahip olmaya çalıştı. ortada sanat, müzik, yaratıcılık, sanatçılık adına gram bir şey olmadığı için süpürüldü, tutunamadı. marjinal olarak bir yerlere tutunma çabaları karşılık vermeyince bir başka marjinal kimlikle ekmek yeme derdine düştü. sert bir manevrayla arap hayranı dinci bir kimlikle var olmaya çalıştı. ona yaranmaya buna sürtünmeye başladı ve biraz ekmek yiyebildi.

    kısacası öncesi de bitik, sonrası da bitik bir profildi. boşuna kafa yormayın nasıl oldu bu hale geldi diye.

    konjonktür başka bir yöne savrulsa, ekmek yiyebileceği en küçük bir ihtimal olsa en önde yürüyen ateist, komünist, taocu bir marjinal olarak yine karşımıza çıkar. ortada sanat, müzik, yaratıcılık adına en küçük bir kırıntı bulamazsınız.

    bitik insanların tek seçeneğidir marjinal olmak.
  • karaktersiz, riyakâr ve utanmaz bir adam. eskiden fetö kanalında boy gösterirdi, şimdilerde provokatör karısıyla birlikte ülke tv'de halkı kin ve nefrete sevk etmeye çalışan kripto fetöcü.
  • dünkü sevda noyan olayı ile ilgili twitlere bakarken adını gördüm ve dedim ki bu benim bildiğim adam olamaz, isim benzerliğidir herhalde dedim ve buraya geldim. ve öğrendim ki ne yazık ki o adammış...

    ben bu adamı (eski) eşi eser noyan ile birlikte pek hoş müzikler yaparken tanıdım, hatta evde noyan & noyan hava yolları ile yolculuk albümleri de var. çok hoş bir çiftlerdi.

    sonra bu adama neler olmuş ya, bir ara fethullahçı olmuş, yetmemiş şimdi de kafa yine bambaşka işlerde. tuğçe kazaz benzeri şeyler yaşıyor belli ki.

    o kadar şık ve renkli bir hayattan bu kadar karanlık ve sevimsiz bir hayata geçiş yapmak için neler yaşamış olmak lazım aklım hayalim almıyor.

    kendi dilinden konuşalım, allah ıslah etsin...
  • eser noyan ile barlarda tayyaremiz kalkıyo "vüüüüüüüüüoof" diye ağzıyla efekt yaparken fethullah gülen hocaefendi hazret haşmetmeap tarafından keşfedilerek berbat bir program yaparak insanların beynini islama uygun bir platforma hazırlamak amacıyla tutulmuş nezaket adamı.
    dökülüyo konuşurken, hele dinlermiş gibi yaparken gözlerinin açılması, alnının kırışması yok mu?
    "mubabbetle" diye de berbat bi lafa sahip.
    hasan cihat orter eser noyan ve kendisi ile birlikte gerçek bir omni trio
  • fatih altaylı'nın kendisiyle ilgili yazısına (bkz: #10856636) sitesindeki, kendi deyimiyle hikaye-i hayatında değinmiş. cevap hakkı kabilinden, sözlükte iddiası varsa cevabı da olsun diye düşündüm.
    (bkz: kutsal bilgi kaynağı)
    ***
    bu yazı internette dolanıp duruyor.
    gelelim işin aslına:
    oğlum eren noyan, birçok emsâli ve benim gibi, türkçe ve almanca olmak kaydıyla, iki lisanlı olarak büyümüştür. bu, imkânı olan herkese tavsiye ettiğim bir şeydir. eren efendi her iki lisanı da hâl-i nhazırda iyi bilir ve türkçe’ye olan hâkimiyeti, en başta edebsiz müfterî fatih altaylı olmak üzere, gaztelerde köşe yazarı olarak boy gösteren nice kişiden kıyâs edilemeyecek kadar fazladır. onun on küsur yaşlarında hâkim olduğu türkçe lûgatın yarısına, edebsiz müfterî fatih altaylı bugün bile hâkim değildir. nitekim oğlumun şu sırada yazmakta olduğu roman piyasaya çıktığında buna herkes şâhit olacaktır. ama edebsiz müfterî fatih altaylı o zaman o iğrenç iftiradan dolayı utanır ve kendisinden özür diler mi onu bilemem! mensûbu olduğu o tuhaf gürûh, genellikle öyle bir medenî cesaret ve ahlâkî seviyeden yoksundur zira.
    tarihin şu garip cilvesine bakın ki, edebsiz müfterî fatih altaylı’nın bu iğrenç yalanı ortaya hayâsızca saldığı günlerde, ben, oğlum eren efendiyle birlikte stv’de “türk”çe konuşacaksak, türkçe konuşalim! adlı bir kampanya başlatmıştım. o günlerde, daha sonra çok örnek alınan, bir “ilk”ti bu kampanya. belgeleri ortadadır!
    edebsiz müfterî fatih altaylı yalanını, türkçe dışında hiçbir yabancı lisan bilmeyen eser noyan hanımefendiyi de oğlumuz eren efendiyle türkçe konuşmamakla itham edebilecek kadar ileri götürmekten hiç çekinmemiş!
    ben hayatımda edebsiz müfterî fatih altaylı’yı hiç yakından görmedim – görseydim o rabbiyessir’i silinmiş çehreyle yüzyüze geldiğim ânı unutmazdım!
    ama edebsiz, yalancı ve müfterî: “ben bunu bilmediğim için çocuğa türkçe bir şeyler sormuştum çocuk da bön bön bana bakmıştı” diye tamamen hilâf-ı hakîkat bir iddiada bulunuyor/bulunabiliyor rahatlıkla.
    muhterem oğlumu da böyle edebsizce bir yakıştırmadan tenzîh ederim.
    “bön bakış”la hepimiz teke tek programında tanıştık.
    diyelim ki, benim hâfızam zayıf ve edebsiz müfterî fatih altaylı gerçekten de oğlumla karşılaşıp ona türkçe birşeyler sordu, oğlum da ona şaşkın şaşkın baktı: oğlumun şaşkınlığının sebebi, ya sorulan suâlin zırvalığı ya da edebsiz müfterî fatih altaylı’nın ifâdesinin ve telâffuzun bozukluğu dillere destan olan berbat türkçe’sidir – bundan hiç kuşkunuz olmasın!
    “sonra birisi engin noyan'ın türkleri ve türkçe'yi çok avam bulduğunu, bu yüzden oğluna batı kültürü vermek için sadece almanca ve ingilizce konuşup öğrettiğini, türk kültüründen etkilenmesini istemediğini söylemişti” diye hiç utanmadan/sıkılmadan devam ediyor edebsiz müfterî fatih altaylı mesnedsiz ithamlarına. şerefli ecdâdımızın “âyinesi iştir kişinin, lâfa bakılmaz!” diye pek hikmetli bir sözü vardır. yaptığım işler, söylediğim sözler ortadadır, elhamdulillâh!
    “engin noyan şimdi çocuklarıyla arapça mı konuşuyor doğrusu merak ediyorum!”suâlini de havada bırakmayayım edebsiz müfterî fatih altaylı’nın: çocuklarımla her zaman olduğu gibi türkçe konuşuyorum, hem de en kalitelisinden. ve inşaallah torunlarımla da türkçe konuşmaya devam edeceğim, ömrüm yettiği sürece!
    ***
    http://www.enginnoyan.com/v1/detay.asp?tix=301
hesabın var mı? giriş yap