9 entry daha
  • bu önermedeki temel itiraz noktam, sadakatin bir başarısızlık sayılması değil, bunun bilinçli bir seçimmişçesine, bir itiraf sayılmasınadır. buradan yola çıkarak, başarı ölçütü sayılıp sayılamayacağı da kapsama alanımıza girecektir belki. burada itiraf sözcüğü, bilinçli bir seçimden çok, "ispat" sözcüğü yerine veya "açığa çıkma" anlamında da kullanılmış olabilir. her ne olursa olsun, bir düşünsel başarısızlık halinden çok, bunun sunumu olarak ele alınmaktadır, sadakat. yanlış. sadakat, herhangi bir bağımlılık, tembellik, korkaklık, sığlık halinin yansıması değildir. bir kabulleniş halinin ta kendisidir aslında. neyin kabullenişi? insan unsurunu hayattan ayırmanın, farklı saymanın.

    yaşamımızı anlamlı ve hatta katlanılır kılan yegane şeyin, yenilikler olduğu fazlaca iddialı olsa da sağlam bir önermedir. yenilik; değişim, problem çözme, yaratıcı üretim gibi son derece güçlü kavramların kaynağı konumundadır. kendimizi geliştirdiğimiz, kendimizden ve yaşamdan keyif aldığımız, tatmin olduğumuz ( ki mutluluk gibi soyut ve manasız bir kavramdan çok daha önemlidir tatmin olma) her an ve yerde, yeni bir şeylerin varlığı tesadüf değildir elbet. yeni bir iş, yeni bir şehir, yeni eğlenceler, yeni gezme yerleri, yeni müzikler, yeni düşünceleri yeni bir yazarın keşfi... tanımsız başdöndörücülükte bir keyif katar hayata. aşk sarhoşluğu ayarında neredeyse... yeni bir ilişkiye kendimizi yönlendiren tüm güçlü etkenler bunda da vardır. fakat bunların hiçbirinde, kendimizi ihanet etmiş saymayız, eskilerine. hiçbir rahatsızlık kaplamaz içimizi. eskiyi bitirip bitirmemekten tamamıyla bağımsız bir durum bu. dilerseniz, her iki hal için de düşünsel bir deneme yapabilirsiniz. fakat, işin içinde insan olduğu anda, bu yeniliklerde, içinizi bir rahatsızlık kaplar; kaplamasa bile hafiften yer eder. dostluklar ve aşk bu anlamda benzer statüde yer alır. bu noktada, insanı hayatın içinden alıp, daha farklı hiç de gerçekçi olmayan, yaşam ve doğa üstü bir yerlere koyarsınız. bundan sonrası, her halükarda, biraz sıkıntı, kasıntı yaratacaktır. çünkü, yaşamın ve insanın doğallığına, gerçekliği ve gereklerine aykırı bir pozisyondur oluşan. çarpık... tersi durum ise, süper egonuzun niteliği ve niceliği ile alakalı bir rahatsızlık yaratır ki, yeni dostlar ve özellikle yeni aşklar noktasında, sadakat kavramının bizi darma duman etmesinin sebebidir bu.

    aşk ile dostluğun ayrım noktasına gelmek icab ediyor aslında burada. ama konu farklı. (bkz: aşkın ve dostluğun ayrımı yoktur) yanlış bir bakınız sayılabilir bu. sadece bakınız.

    asıl iş şurada: (bkz: #11264169) yakalanmış müthiş tespitler var. belki bir kaç saatte sizin şifrelerinizi çözüp, yakaladıkları ve algısı ile sizi erdem ve şaraptan daha üst düzeydeymişçesine sarhoş eden karşı tarafın bu çözme işlemi sırasındaki hali veya sizin aynı çözme girişiminde bulunmanız noktasındaki haliniz de bundan aşağı değildir elbet. hiçbir dostlukta alınamayacak tatlar alınır bu arada. el ele değmez, gözler bile cilveli bakış atmaz... en ufak bir cinsel çağrışım ve etki yokmuşçasına gider her şey. ama dostça bir sohbette asla olmayan büyüleyici bir şey vardır. işte, tam da bu noktada yerden yere vurulur sadakat duygunuz. ihanetse bu, çoktan baş köşede yerini aldığını adınızdan daha bir emin bilmektesinizdir. karşı cinsle girilen, bu herhangi bir dostane sohbetten şekil ve içerikte farksız görünen bu süreç ( saatler? günler?) sonrasında, adının konmasından veya geleceğinden son derece bağımsız olarak, her iki taraf için de aşk kavramının sularında dolaşan, sadakatsizlik duygusunu başlatmıştır bile.

    hayatınıza kattığınız her yenilik sizin için, pişmanlık olmadan ve rahatsızlık vermeden, sadakat kavramını sorgulatmadan bir keyif unsuru olurken, burada çuvallamışsınızdır. hah, işte tam da burada eğer bu olumsuz içerikte olan "çuvallama" lafına katılıyorsanız, bir düşünsel başarısızlık söz konusu edilebilir belki. bırakın hayatı, kendi zenginliklerinize dahi kapalı olmayı savunmak mümkün değildir. düşünsel bir başarı sayılamaz elbet. bu tür bir sorgulamaya getirecek deneyimleri yaşayamamak ise, düşünsel başarısızlıktan ziyade, kendine ihanet noktasında bir inançsızlığı anlatır olsa olsa... dikkat edilmesi gereken şu: sadakat veya ihanet kavramı değil şu anda söz konusu olan; bir şekilde ortaya çıkan bu deneyime, olumsuz bakış...

    bırakın aldatma gibi ucube bir kavramı, sadakat gibi temel bir duyguya tersten atıfta bulunan ihanet kavramı dahi, yapmacık veya en hafifinden gereksiz kalır bu durumda.

    hiçbir cinsellik içermeyen, aşk olup olmayacağı bile belli olmayan bir kaç saatlik bir sohbetteki zenginlikler, başdöndürücülükler, adını asla koyamayacağınız duygular...
    düşünceyle de, başarıyla da, alışkanlıkların bozulmasıyla da ilgisi yok, bunlardan rahatsız olmanın. bir ilişkiye dönüştüğünde ise, bu rahatsızlık hissiyatı sadece nicel bir artış gösterecektir muhtemelen.

    sadakat sözcüğüne olumlu ya da olumsuz bir anlam yüklemek yanlış belki baştan.
    hatta, kendimize bu sözcüğü hiç bulaştırmamak gerek; kaldırmalı hayattan..
2 entry daha
hesabın var mı? giriş yap