1214 entry daha
  • "şimdiki çocuklar harika" sayesinde ilk yazarım olan; çocuklara mizah, büyüklere hiciv ile hediyeler ve dersler veren edebiyatçı.
    (1915 / heybeliada - 1995 / alaçatı)

    ortaokulu ve liseyi askeri okulda bitirip, kara harp okulu'ndan mezun olmuştur.
    kuvvetle muhtemel olarak bu sebepledir ki; türkiye'deki aksaklıkların, salaklıkların altında yatan sebepleri daha gerçekçi tahlil etme imkanı bulmuştur.
    (bkz: türk halkının %60'ı aptaldır)

    (askerliğinin, turan dursun'un ilahiyat mezunu olması gibi bir etkisi vardır. baskı ve zulüm üzerine daha da aydınlanan, etraflarına daha da fazla ışık veren insanlardan bahsediyoruz. üstelik bunu yaparken, tespit ettikleri yalanların ve yalancıların üzerine üzerine gitmişlerdir.)

    ("kasım kahkah", "kerim kihkih", "levazımcı kazım", "sıtkı sırılsıklam", "şakir şıkırşıkır", "izzet izinde", "hakkı haklar", "bedri birdirbir" gibi) mahlaslarla gazete ve dergilere şiir ve deneme yazıları gönderen aziz nesin, deşifre olunca askeri istihbarat tarafından yakın takibe alınır.
    kars'ta üsteğmenken, birliğiyle bir intikal sırasında yolda karşılaştığı köylülerin erzak istemesi üzerine, askerin tayınlarının bir bölümünü köylülere dağıtır. bunun üzerine açılan soruşturma sonucunda "görev ve yetkisini kötüye kullandığı" suçlamasıyla askeri mahkeme tarafından ordudan atılır.
    böylece tsk iyi bir subay kaybeder, ama t.c. başını on yıllarca ağrıtacak bir bela kazanır.
    (bkz: ben bir at sineğiyim)

    "insan, asıl niyeti ne ise, onu açıkça söylemeli!"

    "mizah deyince halk yararına işlevi olan görevci mizahı anladığımı baştan söylemeliyim... beni mizah yazarlığına iten etken, o günkü ortamın koşullarıydı. kısaca şunu söyleyeyim; genellikle yoksunluk ve yoksulluk yaşamından gelen bir kızgınlık, öfke, bir hınç alma biçimidir mizah... her zorluk, her acı çeken ille de mizahçı olmaz elbet, ama bu ağır koşullar kişinin mizahçı yeteneğini geliştirir... mizahçının yetişmesi için gerekli bireysel koşuldan da anlaşılacağı üzere, mizah, bir yıkıcılıktır. mizahçı kırgınlıklarını, nefretini, kinini, öfkesini, hıncını, bilinçli bir biçimde gerçekten yıkılması gereken hedefe yöneltebilir ve mizah silahını halk yararına kullanabilirse, bir olumlu yıkıcı olur... sınıfsal bilinci olan her yazar, ister istemez güdümlü olduğunu, kendi kendini güdümlediğini bilir. sınıfsal bilince sahip bir yazarı, bir sanatçıyı güdümlü kılmak hiçbir politikacının hiçbir yönetmenin haddi değildir... sanatın işlevi?... bu konuda başkalarınınkine uymayan düşünceler içindeyim... sanatçının kendini, kendi sınıfıyla özdeşleştirmesi koşuluyla, sanatın işlevi, sanatçının kendini dışlaması, varlaması, ortaya koyması demektir. sınıfıyla özdeşleşmiş olduğundan, kendini anlatırken sınıfını anlatmış olur."
    (bkz: devrimci/#91214223)
    (bkz: sanat/#109914545)

    aslında burada, çıkardığı ve kapatılan dergileri, yattığı hapisleri, sürgünleri, kendisine yöneltilen saldırıları da yazmamız gerekirdi.
    katkıda bulunduğu onlarca edebiyet ve sanat dalından veya "yaşar ne yaşar, ne yaşamaz", "zübük", "yedek parça", "ölmüş eşek", "toros canavarı", "hayvan deyip de geçme", "tatlı betüş", "bir sürgünün hatıraları" ve benzeri son derece vurucu yüzlerce eserinden; ya da aldığı ödüllerden, "nesin vakfı"ndan, "nesin yayınevi"nden, "nesin matematik köyü"nden bahsetmemiz gerekirdi..
    ancak "sivas katliamı" üzerine aptallara anlatır gibi yaptığı konuşmayı hatırlatarak, ülkenin durumunu ve onun görüşlerini özetlemeyi tercih ederim:
    aziz nesin'in sivas katliamı sonrasındaki basın açıklaması

    "sivas acısı
    ben tanırım
    bu bulut bizim oranın bulutu
    hemşeriyiz ne de olsa
    benim için kalkmış ta sivas'tan gelmiş
    yurdumun bulutu
    başımın üstünde yeri var

    ben bilirim
    bu rüzgar bizim oranın rüzgarı
    hemşerimiz ne de olsa
    benim için kopup gelmiş yayladan
    yurdumun rüzgarı
    kurutsun diye akan kanlarımı

    ben anlarım
    bu acı bizim ora işi, hançer acısı
    bir ülkedeniz ne de olsa
    aynı dili konuşsak da
    anlamayız birbirimizi
    hançerin nakışı
    tanıdım acısından, sivas işi

    ben duyarım, duyumsarım
    bizim oranın sızısı bu
    binip kara bir buluta sivas ilinden
    sivas rüzgarında uçup gelmiş
    helallik dilemeye

    ey yüreğimin onmaz acıları
    ey beynimin dinmez sancıları
    suç ne bende, ne de sende
    ne de olsa yurttaşımsın
    kapalı da olsa bütün vicdan kapıları yüzüme
    bilmelisin, bir yerin var can evimde"

    ***

    üstelik sonradan şiirleri ile de tanıştığımda, ne kadar duygusal bir insan olduğunu gördüm.
    o disiplini ve şaşmaz aklını bu duygusal yapısına rağmen nasıl tıkır tıkır işletebildiğine hayret ettim.

    hele şimdi bu yazıyı onun için yazmama sebep olan bir şiiri vardı ki, "şimdiki çocuklar harika" kitabındaki o nefesler dolusu kahkahaların nereden, hangi bedellerle geldiğini, o güzelliği daha ilk anda kavrayabildim:

    "diriliş
    gittikçe artıyor yerçekimi
    çek elimden
    kurtarsın yer çekiminden; aşkın çekimi
    akıyorum aşağılara sızım sızım
    duyuyorum içimdeki derinlikleri
    öpe öpe çek çıkar, soluğunla dirilt beni
    kumsaldan nasıl sızarsa sular
    çöküyorum en dibe azar azar
    dağılıp, parçalanıp, ayrılıyorum
    topla beni, tut beni
    yağmurca, gözyaşlarınca
    aşağı aşağı çizgilerim
    al avuç avuç fırlat gökyüzüne
    yeniden yarat beni."
117 entry daha
hesabın var mı? giriş yap