aziz nesin
-
"şimdiki çocuklar harika" sayesinde ilk yazarım olan; çocuklara mizah, büyüklere hiciv ile hediyeler ve dersler veren edebiyatçı.
(1915 / heybeliada - 1995 / alaçatı)
ortaokulu ve liseyi askeri okulda bitirip, kara harp okulu'ndan mezun olmuştur.
kuvvetle muhtemel olarak bu sebepledir ki; türkiye'deki aksaklıkların, salaklıkların altında yatan sebepleri daha gerçekçi tahlil etme imkanı bulmuştur.
(bkz: türk halkının %60'ı aptaldır)
(askerliğinin, turan dursun'un ilahiyat mezunu olması gibi bir etkisi vardır. baskı ve zulüm üzerine daha da aydınlanan, etraflarına daha da fazla ışık veren insanlardan bahsediyoruz. üstelik bunu yaparken, tespit ettikleri yalanların ve yalancıların üzerine üzerine gitmişlerdir.)
("kasım kahkah", "kerim kihkih", "levazımcı kazım", "sıtkı sırılsıklam", "şakir şıkırşıkır", "izzet izinde", "hakkı haklar", "bedri birdirbir" gibi) mahlaslarla gazete ve dergilere şiir ve deneme yazıları gönderen aziz nesin, deşifre olunca askeri istihbarat tarafından yakın takibe alınır.
kars'ta üsteğmenken, birliğiyle bir intikal sırasında yolda karşılaştığı köylülerin erzak istemesi üzerine, askerin tayınlarının bir bölümünü köylülere dağıtır. bunun üzerine açılan soruşturma sonucunda "görev ve yetkisini kötüye kullandığı" suçlamasıyla askeri mahkeme tarafından ordudan atılır.
böylece tsk iyi bir subay kaybeder, ama t.c. başını on yıllarca ağrıtacak bir bela kazanır.
(bkz: ben bir at sineğiyim)
"insan, asıl niyeti ne ise, onu açıkça söylemeli!"
"mizah deyince halk yararına işlevi olan görevci mizahı anladığımı baştan söylemeliyim... beni mizah yazarlığına iten etken, o günkü ortamın koşullarıydı. kısaca şunu söyleyeyim; genellikle yoksunluk ve yoksulluk yaşamından gelen bir kızgınlık, öfke, bir hınç alma biçimidir mizah... her zorluk, her acı çeken ille de mizahçı olmaz elbet, ama bu ağır koşullar kişinin mizahçı yeteneğini geliştirir... mizahçının yetişmesi için gerekli bireysel koşuldan da anlaşılacağı üzere, mizah, bir yıkıcılıktır. mizahçı kırgınlıklarını, nefretini, kinini, öfkesini, hıncını, bilinçli bir biçimde gerçekten yıkılması gereken hedefe yöneltebilir ve mizah silahını halk yararına kullanabilirse, bir olumlu yıkıcı olur... sınıfsal bilinci olan her yazar, ister istemez güdümlü olduğunu, kendi kendini güdümlediğini bilir. sınıfsal bilince sahip bir yazarı, bir sanatçıyı güdümlü kılmak hiçbir politikacının hiçbir yönetmenin haddi değildir... sanatın işlevi?... bu konuda başkalarınınkine uymayan düşünceler içindeyim... sanatçının kendini, kendi sınıfıyla özdeşleştirmesi koşuluyla, sanatın işlevi, sanatçının kendini dışlaması, varlaması, ortaya koyması demektir. sınıfıyla özdeşleşmiş olduğundan, kendini anlatırken sınıfını anlatmış olur."
(bkz: devrimci/#91214223)
(bkz: sanat/#109914545)
aslında burada, çıkardığı ve kapatılan dergileri, yattığı hapisleri, sürgünleri, kendisine yöneltilen saldırıları da yazmamız gerekirdi.
katkıda bulunduğu onlarca edebiyet ve sanat dalından veya "yaşar ne yaşar, ne yaşamaz", "zübük", "yedek parça", "ölmüş eşek", "toros canavarı", "hayvan deyip de geçme", "tatlı betüş", "bir sürgünün hatıraları" ve benzeri son derece vurucu yüzlerce eserinden; ya da aldığı ödüllerden, "nesin vakfı"ndan, "nesin yayınevi"nden, "nesin matematik köyü"nden bahsetmemiz gerekirdi..
ancak "sivas katliamı" üzerine aptallara anlatır gibi yaptığı konuşmayı hatırlatarak, ülkenin durumunu ve onun görüşlerini özetlemeyi tercih ederim:
aziz nesin'in sivas katliamı sonrasındaki basın açıklaması
"sivas acısı
ben tanırım
bu bulut bizim oranın bulutu
hemşeriyiz ne de olsa
benim için kalkmış ta sivas'tan gelmiş
yurdumun bulutu
başımın üstünde yeri var
ben bilirim
bu rüzgar bizim oranın rüzgarı
hemşerimiz ne de olsa
benim için kopup gelmiş yayladan
yurdumun rüzgarı
kurutsun diye akan kanlarımı
ben anlarım
bu acı bizim ora işi, hançer acısı
bir ülkedeniz ne de olsa
aynı dili konuşsak da
anlamayız birbirimizi
hançerin nakışı
tanıdım acısından, sivas işi
ben duyarım, duyumsarım
bizim oranın sızısı bu
binip kara bir buluta sivas ilinden
sivas rüzgarında uçup gelmiş
helallik dilemeye
ey yüreğimin onmaz acıları
ey beynimin dinmez sancıları
suç ne bende, ne de sende
ne de olsa yurttaşımsın
kapalı da olsa bütün vicdan kapıları yüzüme
bilmelisin, bir yerin var can evimde"
***
üstelik sonradan şiirleri ile de tanıştığımda, ne kadar duygusal bir insan olduğunu gördüm.
o disiplini ve şaşmaz aklını bu duygusal yapısına rağmen nasıl tıkır tıkır işletebildiğine hayret ettim.
hele şimdi bu yazıyı onun için yazmama sebep olan bir şiiri vardı ki, "şimdiki çocuklar harika" kitabındaki o nefesler dolusu kahkahaların nereden, hangi bedellerle geldiğini, o güzelliği daha ilk anda kavrayabildim:
"diriliş
gittikçe artıyor yerçekimi
çek elimden
kurtarsın yer çekiminden; aşkın çekimi
akıyorum aşağılara sızım sızım
duyuyorum içimdeki derinlikleri
öpe öpe çek çıkar, soluğunla dirilt beni
kumsaldan nasıl sızarsa sular
çöküyorum en dibe azar azar
dağılıp, parçalanıp, ayrılıyorum
topla beni, tut beni
yağmurca, gözyaşlarınca
aşağı aşağı çizgilerim
al avuç avuç fırlat gökyüzüne
yeniden yarat beni."
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap