8 entry daha
  • insan bilmediği bir şeyin hasretini bile nasıl çekebilir? bilmiyorum çünkü. bir fısıltı, bir dokunuş, belki küçük bir karın ağrısı... ne var ki bunda? ama bir şey var. o merak ki dinmek istiyor. insan, insan nefesinde dinlenmek istiyor. çaresiz bir sessizliği kabulleniyorsun, sonra bir ses aralığı miktarı o pencereden kalbinin kemikleri acıyıveriyor. birdenbire üstünü çizdiğin yalnızlık duygusu katı bir alaycılıkla yüzüne karşı öylece duruyor. bütün neşen, bütün heyecanın sırtını dönüp en suratsız haliyle seni pişman ediyor. içine çöreklenen, varlığı bile olmayan ama katı bir yumru gibi sanki yürek toprağından sökülmez hale gelmiş o ağırlık asla gitmeyecekmiş gibi oluyor yeniden. nefes alıp verdikçe ciğerine kırmızı bir duman doluyor, kum fırtınaları göğüs çeperindeki yarıkları büyütüyor sanki. ama o hasret yine filizleniyor birdenbire işte. yere çökmek ve kurtulmak için acı acı haykırmak isteği doluyor bu kez. hiçbir ihtimal yok, üzülmemek için üzmemek için yeni baştan bu ağları sökmeli. gecenin uykusuna gündüzün telaşına kapılmalı bu hasreti çekmemek için. öylece balmumu heykel gibi ifadesiz, ruhunu saklayan bir yapmacıklıkta saklanmalı iyice derine. alevin sıcak yüzüne dokunmanın yaktığını bile bile ateşlerin üzerinde yalın ayak dans sadece deliliğin bir başka tezahürü çünkü. deliliğin lüks yanı onu kendine fırsat tanımak. ben o lüksten mahrum buluyorum kendimi. aklıma mukayyet olmak pahasına kalbime izin vermiyorum.
1 entry daha
hesabın var mı? giriş yap