1795 entry daha
  • yeni bitirdiğim hbo dizisi. pek dizi izleyen bir insan değilim, hele yayınlandığı yıllara yetişemediğim eski dizileri hiç bilmiyorum. bir süre önce bu açığı kapatmak istediğime karar verdim ve klasik sayılan eski hbo dizilerini izlemeye başladım. ilk izlediğim ise hem burada çok övülen hem de bu dizilerin ilki olan oz'du, yorumunu kendi başlığına yazdım. bu dizileri izleyeceğim sıraya önden karar vermiştim ve hepsini izlemeye hevesliydim ama oz'u burada övüldüğü kadar beğenmemem biraz şevkimi kırdı. oz bitince the sopranos'u açtım, sezonların oz'un aksine 8 değil 13 bölüm olduğunu görünce şevkim daha da kırıldı ve diziye başlamayı ertelemeye başladım. başlayana kadar aradan aylar geçti, diziyi yeni bitirdim. ve gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki bu dizi oz'un aksine övüldüğü kadar varmış.

    oz'u eleştirirken sezon sezon eleştirmiştim, çünkü ilk sezonları sevip son sezonları sevmemiştim ve diziden tek parça halinde bahsedemiyordum. sevdiğim kısımlarla sevmediklerimi ayrı ayrı konuşmak istiyordum. ama the sopranos'un her sezonu az çok aynı kalitede, ve sezon sezon incelersem uzun karakter arclarını çok iyi yazamayacağımı düşünüyorum, bu yüzden diziyi sezon sezon incelemeyeceğim. onun yerine diziyi bir bütün olarak inceleyeceğim, öncelikle de karakterlerden genel olarak bahsedeceğim. karakterlerden bahsederken dokunmadığım konular olursa onları da en sona ayrıca yazacağım. çayınızı kahvenizi hazırlayın, uzun bir entry geliyor.

    --- spoiler ---

    anthony soprano
    karakterleri konuşmaya doğal olarak ana karakterden başlıyorum. kendisi dizinin başladığı 1999'dan önce çıkan çoğu dizi ana karakterinin aksine amasız fakatsız kötü bir insan. ırkçı, karısını aldatıyor, parasını yasadışı kumar ve hırsızlıktan kazanıyor, sudan sebeplerle cinayetler işliyor. bu tip karakterleri daha önce mafya filmlerinde görüyorduk, bu dizi de onlardan hatırı sayılır miktarda etkilenmiş zaten. ama onların üzerine önemli iki şey katmış. biri bu tip suçluların aile hayatları ve bu suçların aile üzerinde bıraktığı etki. diğeri de terapi sekansları ve bu tip bir suçlunun psikolojik durumu. tony dizi boyunca birkaç defa gary cooper örneğini verip "nerede o eskinin sessiz güçlü adamları" diye soruyor. terapi sahneleri işte bunun cevabını veriyor biraz da. çünkü tony'yi sadece dışarıdan tanıyan biri onu sessiz ve güçlü olarak görür muhtemelen. biz onu yakından tanıdığımız ve zayıflık anlarına tanık olduğumuz için durumun böyle olduğunun farkındayız. aynısı bir sürü başka karakter için de geçerli. o eski güçlü sessiz adamlar hiç var olmadılar aslında. sadece tony onları yeterince tanımıyordu. mesela babasına* hayran şekilde diziye başlayan tony babası hakkında daha çok şey öğrendikçe babasının anısından soğuyor. son sezondaki kumar bağımlılığı bile buna bağlı okunabilir, bir nevi kendisine kumar oynamamasını öğütleyen babasına karşı geliyor tony.

    altıncı sezonu bitirdiğimde bana tony soprano dizi boyunca hiç değişmemiş gibi gelmişti. karakterin ne kadar değiştiğini ilk sezona geri dönünce fark ettim. bu konuda james gandolfini'nin oyunculuğunu özellikle övmek istiyorum, karakterin değişimini çok incelikli şekilde oynamayı başarmış. tabi senaristleri de anmadan olmaz, paralel sahnelerle karakter gelişimini ve karakterler arasındaki farkları göstermek açısından çok başarılılar. bazı replikler birden fazla yerde kullanılmış, bazıları da hatırlatılıyor ve bu sözlere farklı zamanlarda verilen tepkiler karakter gelişimini gösteriyor. tony oğluyla bu kiliseyi deden yaptı konuşmasını iki defa yapıyor mesela. ama aradan geçen yıllar ikinci konuşmanın ilkinden farklı olmasını sağlıyor. veya son bölümün son sahnesinde oğlu tony'nin ilk sezon finalinde söylediği bir sözü hatırlatıyor ve tony hatırlamıyor. yeni tony'nin eski tony'den farkını görüşleri üzerinden göstermiş oluyor dizi. benzer paralellikler genellikle tony melfi diyaloglarında olmak üzere dizi boyunca bir sürü yerde görülebiliyor.

    tony'nin belki de en insalcıl özelliği hayvan sevgisiydi. yarış atı pie o'my, babasının ona aldığı köpek tippy, ilk bölümdeki ördekler gibi bir sürü hayvana insanlara göstermediği sevgiyi gösterdiğini gördük tony'nin. ama bence o sevginin saflığı şüpheli. melfi'nin finale doğru okuduğu ve tony'yi bırakmasına sebep olan sosyopatlarda terapi araştırması sosyopatlarda hayvanlara ve bebeklere karşı sahte bir sevgi gözlenebileceğini ve bu sahte sevginin işledikleri korkunç suçlara rağmen hala iyi bir insan olduklarına inanamalarına yardımcı olacağını söylüyordu. tony'nin durumu bu kadar uç değil belki ama hayvanlara duyduğu sevgi suça bulanmış hayatı tarafından lekelenmiş bir sevgi. içine kara para gizlediği ördek yeminden, sigortadan para gelsin diye yakılarak öldürülen atından veya babasının metresine verilen köpeğinden anlayabiliriz sevgisinin lekelendiğini.

    jennifer melfi

    tony'yi yazdık madem, dizinin diğer ana karakterlerinden devam edeceğim. biraz önce tony'nin psikolojik derinliğini övdüm, bu derinliği sağlayan karakter melfi'ydi işte. ikili arasındaki diyaloglar aslen ana karakterimiz tony'yi derinleştirmeyi hedeflese de melfi'ye de bir karakter sağlıyordu. melfi aslında dizinin en ilginç yönlerinden biri, çünkü sık sık gördüğümüz karakterler arasında seyirciye en yakın olanı. iyi eğitimli psikiyatrist, ahlak anlayışı sağlam, suça bulaşmamış bir insan. bir de bunların üstüne tony soprano'yu seyirci ne kadar tanıyorsa o da o kadar tanıyor. tıpkı diziyi yayınlandığı dönem izleyenler gibi tony'nin hayatına haftada bir saatliğine tanık oluyor melfi. seyirci gibi melfi'nin de tony'den ayrı bir hayatı var, terapi bitince kendi hayatına geri dönüyor. arada uzun süre tony'yi görmediği oluyor, bunlar da sezon araları gibi düşünülebilir. yani melfi bir nevi izleyiciyi temsil ediyor.

    melfi'nin ahlaki duruşunu en çok vurgulayan bölüm üçüncü sezonda tecavüze uğradığı bölümdü. çünkü bölüm bize melfi'nin tony soprano'dan yardım istemesi için bir sürü sebep sunuyor. izleyicilerin hiçbiri melfi tony'den yardım istese melfi'yi suçlayamazdı, hatta çoğu kişi bundan memnun olurdu. ama melfi bozuk amerikan hukuk sisteminin tüm kışkırtmalarına rağmen yanlış olduğunu bildiği bir şeyi yapmıyor, ahlaki olarak hem dizinin diğer karakterlerinden hem de tony'ye söylemesini isteyen izleyicilerden daha sağlam bir duruş gösteriyor. ve daha ilginci tony'nin bu olaydan hiç haberdar olmaması. başka bir dizi melfi'nin ahlakını feda etmeden suçluyu cezalandırmak için bir yol arardı, the sopranos bunu yapmıyor. tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi bazı suçlular cezalarını çekmiyor.

    melfi'nin bu ikilemi aslında meadow'un ilerleyen sezonlarda sık sık dillendirdiği bir konuyu iyi şekilde örneklendiriyor. mafyanın italya'da ortaya çıktığı dönemde ülkenin yönetimi adaleti sağlamak konusunda yetersiz. melfi'nin kaldığı gibi durumlarda kalan ve devlete güvenemeyen insanlar problemlerini çözmek için yasadışı yollara başvuruyorlar. bu sistem italya'dan amerika'ya göçen mafya üyeleri ile birlikte amerika'ya taşınıyor ve orada da aynı şekilde işlemeye devam ediyor. çünkü amerika'daki italyanlar göçmen oldukları için sık sık problem yaşıyorlar ve bu problemleri anavatanlarında alıştıkları şekilde çözmeye devam ediyorlar. melfi'nin tecavüzcüsü gibi serbest kalan suçluları mafyaya öldürterek intikam alıyorlar mesela, mafya da karşılığında bir iyilik istiyor. melfi bu olaylara hiç bulaşmamış dürüst bir italyan, tecavüzcüsünü öldürtebileceğini biliyor ama bunu ahlaki olarak yanlış diye yapmıyor. çoğu kişinin böyle bir durumda tony'den yardım isteyecek olması mafyanın yediği tüm darbelere rağmen hala ayakta olma sebeplerinden biri.

    christopher moltisanti

    sıradaki karakterimiz tony'nin oğlu gibi gördüğü yeğeni chris moltisanti. chris de dizinin sağlam karakterlerinden biriydi bence. mafya hayatına babasının kimliği ve tony soprano'ya yakınlığı yüzünden bulaşmış, arada aklı bu hayatı terk edip yasalara uyarak yaşamak tarafından çelinen bir karakter. sinemaya ve yazarlığa bir ilgi duyuyor ama bu ilgisinin peşinden gidemeyecek kadar suça batmış durumda. suçla olan ilişkisi bu masum ilgisini de yozlaştırıyor, carmine lupertazzi jr'ın porno film şirketi üzerinden kanalize edilen bir mafya parasıyla çekiyor istediği filmi. televizyon yazarı j. t. dolan'ı düşürdüğü durum ve sonunda öldürmesi de aynı yozlaşmanın ürünü. bu aslında dizinin ana temalarından biri, suça bulaşmış insanların hayatındaki suçsuz kişilerin bu suç yüzünden zarar görmesi. chris'in bu temayla ilişkisini yazmaya da bir sonraki karakteri yazarken devam edeceğim.

    chris'in ilk sezonda tohumları atılan uyuşturucu problemi sezonlar geçtikçe ağırlaşıyor. başka bir sürü mafya temalı yapımda uyuşturucuya batan karakteler var ama chris onlardan rehabilitasyon süreci ile ayrılıyor. uyuşturucu ve içkiyi bırakması onu işinden de uzaklaştırıyor, sonuçta bada bing içki içmeyecek birine uygun bir mekan değil. diğer mafya üyelerinin chris'le bu yüzden dalga geçtiğini de görüyoruz arada, ve işten gelen baskının da etkisiyle chris arada bağımlılığa geri dönüyor. bu bağımlılık ve ayıklık arasında salınıp durma hali de finalde chris'in ölümüne sebep olan şey oluyor.

    chris'in ölüm sahnesi bence dizinin en iyi sahnelerinden biri. chris dizi boyunca sürekli hatalar yapıp tony'ye yakınlığı sayesinde hayatta kalan bir karakterdi. normal bir mafya üyesi akli dengesini yitirip etrafına ve mafyaya zarar verecek kadar uyuşturucu bağımlısı olsa öldürülürdü mesela, rehabilitasyona gönderilmezdi. ilginçtir ki chris'in sonunu getiren şey de bu tolere edilen uyuşturucu problemi oldu. ölüm sahnesi dizinin ilk bölümüyle çok güzel bir parelellik kuruyor aslında. chris'i ilk gördüğümüz sahnede de son gördüğümüz sahnede de kendisi tony için şoförlük yapıyor. ama ilk sahnede chris'in kaza yapmasına sebep olan uyuşturucu bağımlılığı başlamamış. bu bağımlılık aynı zamanda tony'nin chris'ten kurtulmak isteme sebeplerinden biri. bu sahne tony'nin düşüşünü de net şekilde gösteriyor, ilk sezondaki tony'nin çıkarı için chris'i öldüreceğinden şüpheliyim. bu sahnede dikkatimi çeken bir diğer detay tony'nin chris'in kızının delinmiş koltuğunu chris'i öldürmeyi rasyonalize etmek için kullanması. bu davranış melfi'nin okuduğu makaledeki sahte bebek sevgisi tabiriyle tam olarak örtüşüyor. tony'nin chris'i öldürmesi işine geliyor, o da işine gelen şeyi yapmak için bebek koltuğunu bahane ediyor.

    genel olarak en ilgimi çeken karakterlerden biriydi chris. kendisine bir arcı yok gibi görünüyordu belki ama derinliği bu arcsızlığın farkına varıp bundan rahatsız olmasıyla sağlanmıştı. kendisinin aşk hayatı hariç her yönünden bahsettim yukarıda, aşk hayatını da bir sonraki karakteri yazarken yazacağım.

    adriana la cerva

    sıradaki karakterimiz chris'in tek gerçek aşkı adriana la cerva. kendisi ilk sezonlarda chris'le ilişkisi haricinde pek görmediğimiz bir karakterdi, ama ilişkisi hikayedeki rolü için yeterli karakter derinliğini sağlamaya yetiyordu. bu durum fbi onu hedefleyince değişti. adriana'nın farklı fbi ajanlarıyla kurduğu ilişki ve chris'i ele vermemeye çalışması ilginç bir dinamik yaratıyordu, fbi'a konuştuğunu gördüğümüz bir sürü karakter arasında en gönülsüz konuşanı adriana'ydı. diğer muhbirler fbi'dan ne koparabilirim derdindeydi genelde. adriana ise sürekli bu durumdan kurtulmanın yollarını arıyordu, izlediği filmlerden bile ümitlenecek kadar çaresiz durumdaydı. ve onu öldüren şey de christopher'a duyduğu sadakat oldu.

    adriana'nın öldüğü bölüm de dizinin en başarılı bölümlerinden biriydi. önceki bölümler bize adriana'nın ikilemini ve sıkışmışlığını vermekte yeterliydi, bu bölümde adriana christopher'la yüzleşti ve chris'in bu duruma tepkisini izledik. bence bu bölümü ilginç yapan şey chris'in ciddi ciddi mafya hayatını bırakıp adriana'yla kaçmayı düşünmesi. ama chris benzin istasyonunda düşünürken sıradan bir aile görüyor. aslında o ailede sadece bir aile görmüyor, adriana ile kaçarsa beraber yaşayacakları hayatı görüyor ve buna dönüşmek istemiyor. yalnız ve şatafatlı mafya hayatını tek gerçek aşkıyla gösterişsiz bir yaşama tercih ediyor. bu sahne dizinin ilk bölümden beri ana temalarından olan mafyanın bitişi temasına da güzel oturuyor, mafya onuru gibi demode konseptler yeni kuşağın umurunda değil. tek umursadıkları şey olan para; aşk, sadakat, onur, omerta gibi tüm duygusal bağlardan, tüm geleneklerden daha önemli onlar için.

    adriana tamamen masum değildi, dizideki karakterlerin neredeyse hiçbiri tamamen masum değil, ama suçlu da değildi. ve bu göreceli masumiyeti sayesinde öldükten sonra bile unutulmadı. ölümünden sonra diğer karakterler tarafından en çok hatırlanan kişilerden biriydi, özellikle christopher onu hiç unutamadı. adriana'nın ölümü tamamen chris'in tercihiydi, unutamamasının kökeni de buradaydı.

    vito spatafore ve phil leotardo

    the sopranos diğer mafya öykülerinden farklı bir senaryoya sahip, ve bunda en büyük pay diğer mafya öykülerinde işlenmeyen zorlu temaları da işlemesi. bu temalardan biri de vito spatafore ve mafyada eşcinselliğe bakış. mafya gibi maskülenitenin hüküm sürdüğü bir ortamda eşcinsel bir kişi doğal olarak eşcinselliğini saklar. beşinci sezonda meadow'un erkek arkadaşı finn sayesinde öğrendik ki caporegime vito spatafore gizli bir eşcinselmiş. bu bilgi karaktere bir derinlik kattı katmasına ama beşinci sezonda kullanılmadı. altıncı sezonda ise benzer başka bir olayla vito'nun eşcinselliği açığa çıktı. vito şehirden kaçtı ve başka bir yerde kendine yeni bir hayat kurmaya çalıştı. chris'in kaçsa çekeceği zorlukları vito'nun çekmesini izledik. vito mafyanın aksine bu yeni hayatında eşcinselliğini saklamaya mecbur olmadığını fark etti, jim isimli bir adamla ilişkiye başladı. ama chris'in kaçmama sebebi vito'nun da geri dönme sebebi oldu. güce bağımlı yaşayan insanlar önceki hayatlarındaki her şeyi terk edip sıradan insanlar olarak yaşamakta zorlanıyorlar doğal olarak. vito eski hayatını terk edip sıradan bir insanın hayatını yaşamaya dayanamayarak new jersey'ye geri döndü ve bu dönüş onun sonunu getirdi.

    vito ile ne yapılacağı konusunda mafya üyeleri hemfikir değildi. kimileri iyi para getiriyor, hayatta kalsa fena olmaz derken kimleri de öldürülmesi lazım, geleneğe aykırı diyordu. tony normalde para getiriyorsa yaşayabilir gibi bakarken kendi adamlarından ve new york'taki phil leotardo'dan gelen baskı sonucunda vito'yu öldürtmeye karar verdi. ama phil daha önceden hareket edip vito'yu kendisi öldürdü. bu olayda benim ilgimi çeken şey vito'nun karakter derinliğinden çok durumun geneli ve dokunduğu temalar. çünkü phil leotardo'nun öfkesinin altında yatan başka bir sebep olduğunu düşünüyorum. phil'in hapisten çıktıktan sonraki tüm hareketlerine yön veren şey etrafındaki insanlara erkekliğini kanıtlama kaygısıydı. soyadının yaptığı çağrışımlardan rahatsız olup aslında başkaydı da yanlış yazdılar tipi bir açıklama yapmaya çalışması, johnny sacramoni'nin kızının düğününde ağlamasını erkekliğe aykırı bulması ve herkesin önünde bunu eleştirmesi gibi davranışlarla örnekleyebilirim dediğim şeyi. kendi erkekliğinden duyduğu bu şüpheyi de 20 yılını geçirdiği hapishanede eşcinsel ilişkide bulunmasına ve yetiştirilme şeklinden dolayı bu yaptığından rahatsız olmasına bağlıyorum. tony melfi ile eşcinselliği konuşurken hapsihanede eşcinsel ilişki yaşamanın normal olduğunu söylüyordu. "beş on yıl içerdesin ve kadın yok, ne yapacaksın?" diyordu. phil içeride 20 yıl kaldı. en erkek benim sahnelerinden bir diğeri de tony ile konuşurkendi, phil tony'ye 20 yıl hapis yatmasından bahsederken kadın isteyince mastürbasyon yaptığını söylüyordu. ben 20 yıl sadece mastürbasyon yaptığına inanmıyorum, muhtemelen tony kendisinin gay olduğunu düşünmesin diye bu konuyu özellikle açıp mastürbasyon yaptım diyor. çünkü yaşadığı eşcinsel ilişkiden dolayı kendisinden iğreniyor, bunu söylese başkalarının da aynı şekilde kendisinden iğreneceğini düşünüyor. hatta vito'yu öldürdüğü sahnede dolaptan çıkıyor, resmen yazarlar come out of the closet deyimiyle bize bir şaka yapıyor.

    carmela soprano

    dizi üç farklı tema üzerinden ilerleyen bir dizi; aile, mafya ve terapi. şimdiye kadar mafya ve terapi kısımlarıyla ilgili yazdım, şimdi de aile ile ilgili yazacağım. carmela soprano çok ilgi çekici bir karakter. kendisinin suçsuz olduğunu düşünüyor ama aslında mafyaya yardım ve yataklık yapıyor. evde saklanan silahların, aklanmamış kara paraların yerini biliyor. laf etmiyor çünkü kocası ona pahalı hediyeler alıyor. para için, çalışmadan rahat bir yaşam için, ahlaki duruşunu satıyor. kendi içini rahatlatmak için din, terapi gibi bir sürü şey deniyor. gittiği terapist tony'den ayrıl diyince terapiyi bırakıyor, bu lüks hayatını bırakmak zor geliyor. peder intintola'yla konuşunca da aynı engele takılıyor. tony'nin kendisini aldattığını biliyor ama o kadınları görmediği için bunu görmezden geliyor. tony'nin kendisine tercih ettiği bir kadınla yüzleşince sinirlenip boşanmaya karar veriyor ama her ne kadar boşanmak istiyorum dese de boşanma kalıcı olamıyor. çünkü carmela eski lükslerini geri istiyor. "bir kadın neden mafya karısı olur" sorusuna dizi carmela üzerinden bir cevap vermeye çalışıyor ama daha çok "bir kadın neden mafya karısı olarak kalır" sorusuna cevap veriyor. ilk soruyu cevaplamak ise meadow'a kalıyor.

    meadow soprano

    carmela bize yıllardır bir mafya ile evli olan bir kadının psikolojisini gösteriyor. bir mafya karısını yaratan şeyi ise meadow üzerinden görüyoruz. meadow zeki ve parlak bir öğrenci, ama bu potansiyelini kullanmıyor. büyürken babasının polis tarafından apar topar götürüldüğünü görmesi onda bir etki yaratmış. azınlık hakları gibi konulara duyarlı olduğunu da bronx hukuk merkezinde avukat tutacak parası olmayanların davalarına baktığı dönemden biliyoruz. sonuçta italyan amerikalılar da bir azınlık sayılıyor. en sonunda colombia üniversitesinde tanıştığı kişilerle değil babasının gençliğine çok benzeyen patrick parisi'yle ilişki yaşamaya başlıyor. bu durum, tony'nin annesine benzeyen kişilerle ilişki yaşamasına benziyor. insanlar büyürken görüp kabullendikleri şeylerin devam etmesini rahatlatıcı buluyorlar, devam etmesini istedikleri durumun ne kadar toksik olduğu onlar için önemli değil. tony için bu bilinçsiz devam ettirdiği durum ne yaparsa yapsın mutlu olmayacak bir kadını mutlu etme çabası, meadow içinse suça bulaşmış biriyle aynı evde her an polis baskını riskiyle yaşamanın heyecanı.

    janice soprano

    bir başka mafya karısı örneği janice. onu da aynı dürtüyle açıklayabiliyorum. onun başka sevgililerini de görüyoruz, mesela hristiyan müzisyen adam, ama eninde sonunda richie aprile veya ralph cifaretto gibi babasına benzeyen kişilere dönüyor. doğal olarak bu ilişkilerinin hepsi kötü sonlanıyor. sonunda evlendiği bobby baccalieri'den etkilenme sebebi de babasına yakın bulduğu gangsterler arasında en düzgünü olması. karısını aldatmıyor, çocuklarına karşı ilgili bir baba ve diğer mafya üyeleri gibi agresif ve sinirli değil. hem de mafyada yükselme potansiyeli var, janice tony'nin kardeşiyle evlenmesinin de bu yükselişi hızlandıracağını düşünüyor. bu özellikleri görünce bobby ile evlenmeye karar verip onu yavaş yavaş kendisine bağlıyor. önce eve düzenli gelerek iyi komşu rolü yapmaya başlıyor. yavaş yavaş bobby ile arkadaş oluyor. sonra da çocukları ile ilgili problemler yaratıp sonra çözüm yolu olarak kendisini sunuyor. başarılı da oluyor, bobby ile evleniyor. bu evlilik janice için de faydalı oluyor, bobby onu öfke kontrol seanslarına gitmeye zorluyor. janice yavaş yavaş değişiyor gibi duruyor ama özünde olduğu şey hep annesi olarak kalıyor. altıncı sezonda kendi çocuğuyla ilişkisinde de livia'nın çocuklarıyla ilişkisinden izler görünüyor mesela. dizideki diğer karakterlerin çoğu gibi janice de ne kadar çabalarsa çabalasın ebeveynlerinden farklı biri olamıyor.

    anthony soprano jr.

    sıradaki karakterimiz a. j. soprano. bazı kişilerin kendisinin son sezondaki bunalımına nereden çıktı dediğini gördüm ama bence bu tip bir şeyin geleceği çocukluğundan itibaren belliydi. önce okulda albert camus'a maruz kaldı ve ailesi sorularına tatmin edici cevaplar veremedi, sonra da livia soprano'ya maruz kaldı ve depresyonu derinleşti. çocukluğunda atılan bu depresyon tohumlarının bir noktada büyüyeceği belliydi, babasından gelen klinik depresyon da buna eklendi. a. j.'in babasına benzediği, terapi sahnelerinde babasının sezonlar önce melfi'ye söylediği fikirlerin çok benzerini kendi terapistine söylemesinden görülebiliyordu. a. j. çocukken hiç gerçekten mutlu görmediğimiz bir karakterdi, hayata karşı umursamaz bir tavrı vardı. arkadaşlarının peşinde sürükleniyor, etrafına zarar veriyordu ama yaptığı hiçbir vandallıktan zevk almıyordu. bianca'yla nişanlandığı dönem ilk defa onu mutlu gördüğümüz dönemdi. ve bu mutluluğu kaybetmesi onun psikolojisine fazla ağır geldi. yavaş yavaş depresyona batan a j'in bu bunalımı başarısız bir intihar girişimiyle sonuçlandı.

    son sezonun ikinci kısmında a. j.'i sürekli bir kimlik arayışında gördük. bir yere aidiyet duymak isteyen ama o yeri bilemeyen amerikan gençliğini iyi şekilde gösteriyordu dizi. ve sonunda bu problem a j'i carmine jr.'ın yanında film yapımcısı yaparak çözüldü. bu harika bir fikir çünkü hem tony'nin biyolojik oğlu a. j., manevi oğlu ve varisi olarak gördüğü christopher'ın hayalindeki işi devam ettiriyor hem de ileride belki kulüp açarsın diyerek babası mafya olmasına rağmen yasal gece kulüpleri yöneten ve film yapımcılığı yapan carmine jr. ile anthony jr. arasında bir parelellik kuruluyor. en beğendiğim karakter sonlarından biri oldu a. j., direkt ebeveynlerine dönüşmekten kurtulabilen az sayıda karakterden biriydi. ebeveynlerinin izleri onda da görülüyor ama bazı diğer karakteler kadar bariz değil bu izler.

    hakkında yazmak istediğim başka karakterler de var. daha junior soprano, artie bucco, paulie gualtieri gibi ana karakterlerden bahsedemedim mesela. yan karakterleri de yazmak istiyorum, çünkü bence dizinin en güçlü yönlerinden biri yan karakter zenginliği, ama bu entry çok uzamaya başladı. muhtemelen kalan karakterleri ileride başka bir entry ile yazacağım, bir de ileride bazı bölümleri uzun uzun incelemek istiyorum.

    bu entry'yi bitirmeden önce birkaç şeyden daha bahsedeceğim, ve bunlardan biri rüya sahneleri. the sopranos'u the sopranos yapan en önemli detaylardan biri karakterlerin bilinçaltına inen bazen kısa bazen uzun rüya sekansları. bazı imgelerin anlamı bariz, bazılarını anlamak için çok ufak detayları kovalamak lazım, bazı detaylar ise gerçek rüyalardaki kadar anlamsız. bazı rüyaları karakterler bizim için tabir ediyor bazılarını ise analiz etmek seyirciye bırakılıyor. rüya sahnelerinin çekim açıları ve kurgusu da diğer sahnelerden farklı hissettiriyordu bana, teknik özellikleri hikayenin faydasına kullanmak konusunda başarılıydı dizi. ayrıca teknik açıdan sinematografinin evrimi de ilginçti. ilk sezonlarda dönemin diğer dizilerine yakın bir görüntü yönetmenliği tarzı varken sezonlar ilerledikçe görüntüler karanlıklaştı. son sezonlarda baya simsiyah arka planlar falan görüyorduk. bu siyahlaşmanın doruk noktası da dizinin finalindeki siyah ekran oldu. bu açıdan çok zekice, o finalin birkaç sezon önceden planlanmış bir şey olduğunu düşünüyorum.

    son olarak da finalden biraz daha detaylı bahsetmek istiyorum. son sahnede tony'nin vurulup öldüğünü düşünenlerdenim ben de. muhtemelen restoranda kesiştiği members only ceketini giyen adam tony'yi öldürdü. en son tuvalete giderken görmüştük adamı. bu godfather'da michael'ın restorandaki adamları öldürmesiyle parelellik kuruyor, o da silahını tuvaletten almıştı. ve son sezonun başlarında a. j. tony'nin godfather'daki favori sahnesinin o sahne olduğunu söylüyordu, tony ise "o sadece bir film" diyordu. bu sahnenin sadece bir film olmaması ve tony'nin o sahnedeki gibi ölmesi güzel bir ironi olur. yemek sahnesinde restorana giren her kişiyi tony'nin bakış açısından görüyoruz. meadow'u ise görmüyoruz, ses kesiliyor ve siyah ekran giriyor. çünkü tony orada vurulup öldü, ne meadow'u görebildi ne de silah sesini duyabildi. bobby baccalieri yine altıncı sezonda tony'ye "ölünce silah sesini duymuyorsundur bile" demişti. tony bu repliği finalden bir bölüm önce hatırlamıştı. bu replik de siyah ekranın ölüm anlamına geldiğini destekleyen bir detay. bununla ilgili çok şey yazıldı zaten, restoranda arka plandaki resimden chris'in hastane sayıklamalarına bir sürü detay daha tony'nin öldüğünü ima ediyordu. peki öldükten sonra ne mi oldu? bunu da sezonun ilk iki bölümü anlatıyor. tony denklemden çıkınca karakterlerin bunu nasıl karşılayacağını görebiliyoruz. kimse carmela'ya bakmıyor, herkes kendisini tony'nin yerine öneriyor vb.

    --- spoiler ---

    sonuç olarak derin karakterleri, sürükleyici hikayesi, rüya sekansları, mizah anlayışı, harika sinematografisi, inandırıcı oyunculukları ve detaylı senaryolarıyla izlediğim en başarılı dizilerden biri the sopranos oldu. hatta direkt en iyisi bile diyebilirim belki. puan olarak 10/10 veriyorum ve dizi hakkında yazdığım son entry kesinlikle bu olmayacak. ayrıca televizyon tarihi açısından önemini de unutmamak lazım. televizyon dizileri tarihindeki ilk anti kahramanlardan biri tony soprano'ydu, sonrasında gelen bir sürü dizi the sopranos'tan etkilendi. vince gilligan'ın da dediği gibi tony soprano olmadan walter white olmazdı.
146 entry daha
hesabın var mı? giriş yap