17 entry daha
  • dün gece uyumadan önce onuncu kez filan okuduğum zaman farkettim. bunu okumayan edebiyatsever çok büyük kayıp yaşıyor demektir. öyle tatlı bir anlatı ki. ifade edecek başka bir kelime bulamadım, tatlıdan başka şimdi. yani; bir hikaye için tatlı; akıcı, içine alan, okuru kavrayan, çeken... roman gibi değildir hikayeler. hızlıca bir dünya kurgular, okuru bir anda içine alır. iki üç satır oku, gidiyorsan duramazsın. yoksa bırakabilirsin okumasan da olur. roman gibi, sabır gerektirmez. işte, bu kısacık anda, ne kadar derinleşilebilir, o dünya ne kadar etkili bir şekilde resmedilebilir.

    yaşıyorsun bütün gün, yoruluyorsun, canın sıkılıyor. zaten dünya almış başını gitmiş. insanlar bozuk, yitik... ne yaptığını bilmiyor çoğusu. yalnızsın. gece olmuş yine yalnızsın. bireyselliğin acı veriyor. kurtulmak istiyorsun bu dünya'dan başka bir dünya'ya geçmek istiyorsun. bir roman açsan, şahsen beni ilk sayfaları yorar romanların. bazen kendimi adapte etmek bir kaç gün sürer; hatta genelde romanlar zor açar kapılarını bana. ama böyle bir anda, hikayeler imdada yetişir. uykudan önce okunması iyi gelir. ama zordur işte. her hikayenin böyle davetkar olması çok zordur. ayda yılda bir denk gelirse şanslı saymalı okur kendini. ee yazmak zor da, okur olmak öyle kolay değil. öylesine güzergahlar var ki, hepsi başka başka. bambaşka üsluplar, ruh halleri.

    modernin iticiliği, modanın gözlerimizi yorduğu, şehrin gürültüsünün kasvetle üstümüze indiği, şehrin bir sis ve uğultudan ibaret olduğu ve herkes gibi ille de girip girip çıktığımız o depresyon hallerinde, içimizde kıpraşan o eski, yaşamsal, taze, canlı, insancıl çekirdeği, gece vakti, uykudan önce ansızın filizlendirecek, içimizde umutlar yeşertecek bizi sabaha taze, aydınlık çıkaracak hikayeleri yazan yazarlardan en birincisidir mustafa kutlu benim gözümde. bu da onun en güzel hikayesi.

    ben burda ne bulduğumu yazdım. bunu arayanlar bu hikayeyi okuduğu zaman, inanıyorum ki benim bulduğumu onlar da bulacak.
307 entry daha
hesabın var mı? giriş yap