25 entry daha
  • zat-ı şahane sema bulutsuz'un "alkestis: kadına ölüm yaraşır" başlıklı bildirisinden* okuyalım:

    "aristoteles, kızların adet görmesini de hayvanların kanına benzetmişti. atina'da üreme işlevleriyle, kurban hayvanlarının kanının akıtıldığı çanak için kullanılan terimin aynı olması da ilginç: amnion sıvısı ve amnion. keuls, evlilik törenlerinde kullanılan ince uzun maşrapaların (loutrophoros), aynı zamanda cenazelerde ve mezar taşlarında ve özellikle de evlenmeden ölen kızlar için kullanıldığını belirtir. evlenmemiş kızların ölümü, 'hades'le evlilik' olarak nitelenir (ibid., 131) ayrıca vazolarda ölen kadınların gelin olarak gösterildiği imgelerin yaygınlığı, gelin olmakla ölü olmanın yakın anlamlara geldiğini ortaya koyar (ibid., 132).

    atina'da kadın düşmanlığının bir parçası olarak, bir erkeğin karısının ölümüne ancak sevinebileceği yolunda incilerin güldürülerde de bolca kullanıldığını düşünürsek, admetos'un karım ölüyor diye ağlaması, kendi başına bir güldürü öğesi olabilir. hipponax, fragment 68'de şöyle der: 'bir erkeğin bir kadınla yaşamında iki mutlu gün vardır. evlendiği gün ve kadını gömdüğü gün' (ibid., 128). oyun yazarı pherecrates de, 'karısının ölümüne ağlayan aptaldır, ne şanslı olduğunun farkında değildir' buyurur (ibid., 130).

    atinalı erkekler açısından evlilik, her an yanlış adım atabilecek, kilitli kapılar ardında tutulmazsa önüne gelenle yatabilecek, altı yaşın üzerindeki erkek çocukların bile yanlarında bulunması, erkek çocuğun büyümesini olumsuz etkileyecek kadınlarla zorunlu, ama nefret edilesi bir ilişki. bu kurumun kadınlar açısından ne anlama geldiğini euripides 'yeryüzünün en bahtsızı kadınlar' diye başlayan uzun konuşmasında medeia'ya söyletmişti. alkestis'te ise kendini feda etmeye teşvik edilen kadın, bu ideolojiyi içselleştirip ölünce herkes rahatsız olur. en ideali, perikles'in istediği 'hakkınızda kimse ne iyi, ne kötü söz duymasın' durumu, yani yokmuş gibi yapmak, ya da admetos'un belirttiği gibi yaşayan ölü olmaktır. euripides'in en iyi kadını alkestis de, en kötü kadını medeia da ölerek ya da öldürerek çıkabilir yazgısının dışına. alkestis'i, aineas için canına kıyan dido'yla karşılaştıran ve kadın kahramanların kendi ölümlerine karar verirken etken olduklarına, yani özne konumuna geldiklerine dikkat çeken vassiliki panoussi'nin (panoussi 416) izinden gidersek, kadını simgesel ya da gerçek anlamda ölmek zorunda bırakan erkek egemen düzenin, kadına tanıdığı tek özneleşme olanağının ölüm olduğunu söyleyebiliriz. keuls, yaşarken resmi belgelerde bile 'falancanın kızı' olarak anılan kadının, ölümüyle bir ada kavuştuğunu ve mezar taşlarında ölen kadınların isminin bulunduğuna dikkat çeker. kocası için ölmek, alkestis'i birey yapabilecek, admetos ve kendi hanesi üzerinde söz sahibi kılacak tek yoldur ve alkestis bunu sonuna kadar kullanır. ev artık admetos'un değil, hanesi uğruna ölen alkestis'indir ve admetos da bunu kabul etmek zorunda kalır (ibid., 417).

    meşru çocuk üretmekten başka bir işe yaramayan evlilik kurumu, bugün de ne erkekleri ne kadınları mutlu ediyor. kadına bugün de ölmek yaraşıyor. en az atina'nın konukseverlik geleneği kadar güzel geleneklerimizden 'namus cinayeti', kendisinden söz eden ya da ettiren kadının katlini vacip kılıyor. ve kendisinden söz ettirmemek için, önce kendisinden söz edemeyen bir suskun kızlar ve kadınlar ordusu yaratmak bizim kültürümüzün de temelini oluşturuyor. biz de onlara kadın oldukları için kendilerinden nefret etmeyi öğretiyoruz. tecavüze uğrayan ya da yaşlı adamlara yabancılık etmek üzere ödünç verilen kadın bedenlerini gerektiğinde yok edecek kudret, öldürebilecekleri en az bir anaları ya da kız kardeşleri olan babalarla oğulların damarlarındaki asil kanda mevcut bulunuyor."

    * klasik filoloji seminerleri iv (ist. üniv. edeb. fak. lat. dil. ve kül.), sf.51-52, aralık 2008.
10 entry daha
hesabın var mı? giriş yap