29 entry daha
  • 1954 yılında, elia kazan çekmişti bunun bir benzerini. 11 dalda akademi ödüllerine aday gösterilen rıhtımlar üzerinde *, 8 dalda ödülü kucaklamış, elia kazan ve marlon brando dakikalarca ayakta alkışlanmıştı. ne hikmetse the godfather'dan sonra oscar'ı reddeden marlon abimiz, dostlarını satışından dolayı duyması gerektiği vicdan azabı yerine, kişisel mastürbasyon eşliğinde "komünistler katildir" resitalinde elia kazan'ı yere göğe sığdıramamıştı.

    şimdi diyeceksin ki "dostum, yanlış yerdesin, ne anlatıyorsun sen?" o gün rıhtımlar üzerinde'yi ayakta alkışlayıp "tanrı amerika'yı korusun" diye bağıran insanlar vardı, bugün de aynısını yapacaklar. hiç olmazsa, 1954 yılında propoganda gizliden gizliye, alt metinler ile yapılırdı, sinemasal bir değeri de vardı. yıllar geçti, dünya küreselleşti, popüler amerikan sineması ise pişkinleşti sanırım.

    öncelikle belirteyim, çok bir siyasi, dinsel vb. görüşüm yoktur. 6-7 milyar insanın büyük kısmı kafa yoruyor zaten bunlara. insanoğlu ilk var olduğunda bunlar yoktu zaten. tek amaç karnını doyurmak, barınacak bir yer bulmak, ne bileyim sabah akşam sevişip neslini devam ettirmek, hadi biraz sanatçı ruhluysa duvara iki çiziktirmekti. geri kalanların tamamı yine insanoğlunun insanoğluna koyduğu kısıtlamalar ve sınırlamalar. bugün hayat pahalı, başını sokacak bir ev bulmak zor, bir hatun bulup sevişmek için kırk takla atman gerekli, ressam olsan "e ne iş yapıyorsun yani" derler, nerden nereye işte, insanlık ölmüş.

    bir ülke düşünün, tarihi işgaller, sömürüler, katliamlar ile dolu, bir ülke düşünün kazanmak için milyonlarca masum insanı atom bombası ile öldürebilecek, gelecek nesiller üzerinde bile tamir edilemeyecek etkiler bırakabilen, birleşmiş milletler dahil hiç bir uluslararası kurluşun hiç bir zaman "insanlık suçu" ile itham edemeyeceği, ruhsuzca insan öldürebilen bir süper güç. bir ülke düşünün, kapitalizm diye, temelinde, varolan diğer bütün sistemleri bir daha varolamayacak şekilde yoketmek yatan bir sistem kurmuş. işte bu ülkenin zavallı ve masum askerlerini anlatıyor bu film.

    lafı nereye getireceğim, filmi izlemeden önce konuyu çok fazla anlatmayan birkaç eleştiri okudum, hepsi şunları söylüyordu, "ırak'daki amerikan askerinin ruh halini anlatan bir başyapıt", "bugüne kadar çekilmiş en iyi savaş filmlerinden biri"... peki o halde ben anlatayım size filmi...

    --- spoiler ---

    gündelik hayatında kasap olanlar bile terörist, bunların alayı terörist diye hiç önünüze atıldı mı insanlar?
    ya da bunlar zalim, acımasız, çocukların vücuduna bile bomba yerleştiriyorlar diye, sürreal bir biçimde nefret aşılanmak istendi mi size?
    ya da 8-10 yaşında dünyayı daha yeni yeni keşfederken, tuhaf zırhlı araçlarından inen eli silahlı adamlarla top oynadınız mı ve şunu söylediniz mi kendi kendinize "amerikan askeri aslında ne kadar insancıl, çocukları ne kadar çok seviyor, benimle top bile oynuyorlar baksana" ?
    ya da amerikan askerinin top oynadığı o çocuk için gerekirse dünyaları vereceği hissettirildi mi size?
    ya da amerikan askerinin gözünden izlediğimiz 130 koca dakika boyunca bir kez bile "biz neden ırak'dayız?" sorusunu duymamak, en başta söylediğimiz o pişkinliği hatırlattı mı size?

    işte bu soruları sordum kendime bu filmi izledikten sonra ve dedim ki 8 dalda oscar almalı bu film, insanlık dalı hariç. hiç bir şey anlatmayan ama aslında çok şey anlatan bir film, neden sonra ayakta alkışladım, tanrı amerika'yı korusun dedim.

    --- spoiler ---
228 entry daha
hesabın var mı? giriş yap