6 entry daha
  • çocukken odamın penceresinden gökyüzünü izlemeyi çok severdim. gün biter, güneş batışından önce iyice turuncuya dönerken akşam başlardı. ve sonra, etrafımda gördüğüm bütün evlerin pencerlerinde ışıklar yanardı. artık bütün pencereleri bilir ve tanırdım. baktığım tüm pencerelerde hayali bir dostlar bulur, onlara içimi döküp, derdimi anlatırdım. nedense bütün pencereler birbirlerine çok benziyordu. hepsi birbirlerinin aynısıydı fakat hepsinde bir başka hikaye, hepsinde bilinmeyen bir dille anlatılan masal vardı. yada çocuk aklımla ben öyle sanıyordum. evlerin ışıkları renk renk yanar, pencereleri aydınlanırken ortalığı lunaparka benzetirdim. sanki bütün insanlar o lunaparkta sevinç içinde eğlenirdi.
    ve bazen bazı evlerin ışıkları geceden sabaha kadar yanmazdı. işte öyle anlarda büyük bir üzüntü hisseder, o evlerde yaşayan hiç tanımadığım insanların bir derdi olduğunu düşünüp üzülürdüm. baktığım her pencerenin ardında, anlayamadığım bir yaşam öyküsü vardı. ama ne yaşadıklarını bilemezdim. görebildiğim bir tek pencerelerinin camlarıydı. perdelerle kapatılmış pencerelerin ardında olup biteni göremez ve bilemezdim ki... hani ''dünyaya açılan pencereler'' derler ya, işte o pencereler için durum böyle değildi. onlar ''gizemlerini korur'' ve belki içlerindeki acıyı saklamak için asla dünyaya açılmak istemiyor gibiydiler.
7 entry daha
hesabın var mı? giriş yap