8 entry daha
  • kitap uyarlaması olduğundan sebep, zengin yan karakter kadrosuna sahip bir filmdir. her birinin kendine göre derdi tasası, kendine göre umutları ve hayal kırıklıkları olduğu için bakkalından manavına, kahvecisinden meyhanecisine gerçekçi ve capcanlı bir mahalle ortamı içinde buluruz kendimizi. yıl 1974, mekanımız eski ortaköydür.

    --- spoiler ---

    evlilik, çocuk sahibi olma, yaşlılık ve yaşlılığın getirdiği yalnızlık, film içerisinde tekrar tekrar ele alınan temalardır. semt sakinlerinin çocuklarına ve onların geleceklerine dair besledikleri umutlar farklı biçimlerde işlenir.

    çocuk sahibi olmanın binbir çeşit halini mahalle eşrafında görürüz. söz gelimi talat kızını baş göz etmenin haklı gururunu yaşarken, meyhaneci selami* hayırsız oğlundan aylardır haber alamamanın üzüntüsü içerisindedir. marangoz rıza* da arkadaşı talat gibi çocuklarının mürüvvetini görmek ister ama nurten ve yakub'a sözünü bir türlü geçiremediğinden mutsuzdur. balıkçı dimitri* ise zaten hiç evlenmemiştir. yapayalnız ve çocuksuz bir hayatın nasıl olduğunu onda izleriz.

    film, ikinci jenerasyon üzerinden gönül ilişkilerini işler. tahsin* ile yakub*, mahallenin bıçkın delikanlılarıdır. o zamanlar* ortadireğin 'fiyakalı iş' olarak gördüğü şoförlük mesleğini icra etmektedirler. tahsin taksiciyken yakub kamyon şoförüdür. ikisinin de saçları, favorileri, ispanyol paçaları, deri ceketleri 'tastamam o biçim'dir. yakub, nurten'e* yanıktır. tahsin ile manav ibrahim'in durumu nedense işlenmez. yorgancı rıfat* ile sonradan müteahhitlik yaparak sınıf atlayan halil*, nurten'e talip olmuş lakin muratlarına erememişlerdir. rıfat hala ince bir ümit beslemektedir nurten'e karşı.

    mahallelinin ortak buluşma ve sosyalleşme mekanı, selami'nin meyhanesidir. semt sakinleri; klasik yeşilçam filmlerinde görmeye alışık olduğumuz üzere halden anlamaz, yangına körükle giden, dedikoducu ve kötücül insanlar değildir. çocuklarının evlenmemesine içerlemiş rıza babayı sakinleştiren, meyhanede tatsızlık çıkaran yakub ve rıfat'ı "gençlikte olur." diyerek hoş gören, sözlüsüyle gece gezmesine çıkan nurten'i "hakkıdır bacımızın!" diye destekleyen, selami'nin evlat özlemine şahit olup onu teselli eden; yapıcı, sarmalayıcı, koruyucu insanlardır. lakin yine de yakub ve nurten'in sevdası kabul görmez bilenlerin nezdinde. yakub'un hislerini öğrenen talat da, nurten'in aşkını farkeden hacer teyze* de iki gence kalplerini değil akıllarını kullanmalarını ögütlerler.

    bana en çok dokunan, nurten ile yakub'un imkansız aşkından ziyade, yorgancı rıfat ile balıkçı dimitri'nin dramları oldu. rıfat, nurten'e taliptir ama nurten tarafından bir türlü kabul görmemiştir. film içerisindeki ufak ayrıntılardan; bazen bir sözünden, bazen bir bakışından, nurten'i hala umutsuzca sevdiğini anlarız. meyhanede nurten'i kıskanan yakub yüzünden gereksiz yere tartaklanışı, yine de karşılık vermeden sitem ederek gidişi; nebile'nin düğününde, halil'in niyetini anlayıp boynunu büküşü; sonlara doğru buruk bir şekilde nurten'e çeyiz olarak yorgan hediye etmek istemesi beni hep üzmüştür.

    filmin bir diğer 'kaybeden'i, belki de en sevdiğim karakter olan balıkçı dimitri'dir. herkesin mutlaka evlenmesi gerektiğini savunan bir insan değilim kesinlikle. bilinçli bir şekilde tercih edilmiş, konforlu bir yalnızlığa saygım sonsuz. lakin dimitri'nin yaşadığı, gönüllü bir yalnızlık değil. bu hiç evlenmemiş, üzgün adamın hayattaki tek yakını; yanından ayırmadığı kanaryası. zamanında yuva kurmadığı için pek pişman. dost meclisindeyken kendi halini kendisi de alaya alır. dimitri, içini sadece nurten'e döker, sonunun kendisi gibi olmasını istemediği nurten'e.

    "... hos tutmali rıza'yi, uzmemeli. bugunlerde ofkeli cok. sonram pisman olmussun kac para. (kafesi işaret ederek) bak bende epsi epsi bu var. evlenmemisim, halt etmisim. (kafesi iyice kaldırır) iste anam, babam, oglum, kizim, kardes, arkadas, epsi bu... kimsesizlik yalnizlik maskaralik. evlenmeli vaktiylan, ana olmali..."

    ilerleyen sekanslarda dimitri senelerdir görmediği bir akrabasının ölüm haberini alır, kendi çapında sessizce yas tutar selami'nin meyhanesinde. mahalleli akıl sır erdiremez dimitri'nin bu haline. ne de olsa yüzünü bile görmediği, bir kez bile hayrı dokunmamış bir akrabadır ölen. sonradan öğreniriz, ölen aslında dimitri'nin biricik kanaryasıdır. utandığından kimselere diyememiştir. sırrını yine bir tek nurten'e açar.

    "... kafeste cansiz bulmusum. opmusum, ağlamısım. sonra yikamisim. gömmüsüm deniz kiyisinda gizlice. soylemedim içbirinide. defe koyarlar bana papapa! kaçirtirlarmis bu mahalleden. sen de bilmemis ol..."

    başrollere de değinmezsek olmaz. nurten rolündeki türkan şoray bu filmde çok güzeldir. balık etlidir gene, etli butludur ama tüm letafeti de üzerindedir. elma yanaklı, kalın belikli, ürkek ve iyi aile kızı halleri de; pembe peluşlu tuvalet içindeki ful makyajlı halleri de ayrı hoştur. kendisinin sevmediğim, sevemediğim bir çok filmi vardır. mesela kara gözlüm, melek mi şeytan mı, ateş parçası gibi yapımlarda fazla şımarık ve yapmacık bulurum oyunculuğunu. lakin yüreğimde yare var, türkan şoray'ın kararında oynadığı filmlerden biridir benim için. bilhassa iki yerde; yakub'un serap'tan ilk kez bahsettiği sahneyle, nurten'in gece eğlencesinden dönüşü sonrası yakub'la tartıştığı sahnede devleşir.

    ilkinde nurten'in kahroluşu, lakin çaktırmamaya uğraşması... çektiği acıyı gizlemek için başını çevirişi... rolünün içinde rol kesip yakub'un yüzüne gülümsemesi... ikincisinde her şeye rağmen yakub'un gözlerinde bir ışık, bir ümit arayışı... "istemezsen evlenmem!" derken sesinin çatlaması... hüsrandan, mutsuzluktan öleyazması... film boyunca tanık olduğumuz ikilemleri, yaşadığı ahlaksal çıkmazlar, aile baskısı, evliliğe dair her türlü imadan rahatsız olup kaçışı, çekingenliği, ürkekliği, sessiz sevecenliği... sonra halil'i gönlüne kabul ettirmek için çırpınışı, gözleri kan çanağına dönmüş bir halde çektiği ızdırap... bütün bunların hepsini öyle tadında, öyle yarayışlı oynamıştır ki, kalbinize tornavida sokulmuş gibi hissedersiniz.

    ama türkan şoray oyunculuk namına ne kadar iyiyse, hakan balamir de bir o kadar odundur bu filmde. tahsin ile karşılıklı sahnelerde hali gözümüze çok batmaz ama türkan şoray ve hulusi kentmen ile ortak sahnelerinde tadınız kaçar, canınız sıkılır. hele ki finale doğru gidişine engel olmaya çalışan babasına bir çıkışması vardır ki, hakan balamir yerine ekran başında siz utanırsınız.

    finalde nurten, yakub'a ilan-ı aşk eder. vapurda geçen bu sekansta türkan öyle güzel oynar ki "senarist iyi ki hakan'a değil de türkan'a söylettirdi bu sözleri." dersiniz. hakikatten de bu sahneyi türkan'dan daha iyi canlandıracak başka bir yeşilçam aktrisi yoktur.

    "yakub! seni görmeden, senin yanında olmadan yaşayamam ben. ister döv beni, ister küfret... yüzüme tükür... öldür istersen... ama beni bırakıp gitme. seni seviyorum yakub!"
    "olmaz..."
    "neden? sana ağabey dedim diye mi? aynı evde beraber büyümüş olmak mı bütün suçumuz? seni seviyorum. saklayacak gücüm kalmadı... gizli gizli değil, bağıra bağıra seviyorum! yaşamak için sana muhtacım ben!"

    bir vapur düdüğü öter,
    uzaklarda rıza baba kahkaha atıyordur.
    perde kapanır, permeperişan olur, biteriz.

    --- spoiler ---
3 entry daha
hesabın var mı? giriş yap