8 entry daha
  • beckett’in “film”i 1929 yılı yaz aylarında sabah saatinde başlamaktadır. ö’nün ne için nereye gittiği, kim olduğu bilinmemekte ve film bittiğinde de anlaşılamamaktadır. anlaşılan tek bir şey vardır ki o da var olmak insanoğluna ağır gelmektedir.

    film’in sabah saatlerinde başlaması ö’nün yeni uyandığı anlamına gelmez. çünkü ö herkesin tersi yönde ilerlemektedir. küçük fabrika semti olduğunu bildiğimiz mekanda insanlar işyerlerine giderken ö tersi yönde ilerlemektedir. ö’nün nereden geldiği belirsizdir. sokaktakilerin üstlerinde ince elbiseler olması ve ö’nün palto ile dolaşması ö’nün geceyi dışarıda geçirdiğini ya da sabah olmadan yola çıktığını göstermektedir. aynı şekilde sokaktaki çifte çarpması ve sokaktaki varlıkları fark edememesi ya da algılayamaması uykusuz olduğunu da belirtmektedir.

    sokakta yürürken kimseyle ilgilenmeyen ö kimsenin de kendisiyle ilgilenmesini istemez. hatta algılanmasını engelleyecek şekilde saklanmaya çalışır. ayrıca algılanmadığı sırada yürürken yaptığı hareketlerde saçma ve manasızdır.

    gerek sokakta, gerek merdivende gerekse odada algılanmaya karşı bir tepkisi vardır. sokakta ve merdivende algılanmasına saklanarak karşı koyarken, saklanabileceği, algılanmaya karşı koyabileceği son nokta olan evde ise saklanmak yerine kendisini algılayabilecek olanları engellemektedir. ö, algılanmadan, var olmadan, var olduğu kimse tarafından bilinmeden öylesine evde bulunmak ister. evin kimin olduğunun ise önemi yoktur.

    istediği tek bir şey vardır; algılanmamak. ancak algılanabilmeyi engellemek için düşünmez. engellemek için evde bulunan şeylere karşı verdiği savaş tamamen alışkanlıklardan ibarettir. kuşun, balığın, aynanın üstünü örter. aynanın üstü açılır, tekrar örter. çünkü alışkanlığı aynanın üstünü örtmesini gerektirir. tekrar açılabileceğini düşünüp yeni bir önlem almayı akıl etmez. köpeği dışarı çıkarırken kedi içeri girer, kediyi dışarı çıkarırken köpek içeri girer. bu böyle sürüp gider. en sonunda köpek nedenini bilmediği halde içeri girmekten vazgeçer de ö çözüme ulaşır. eğer köpek tekrar içeri girse ö yeni bir çözüm üretecekmiş gibi gözükmez. çünkü alışkanlıkları vardır. alışkanlıkları olduğu için de düşünmez. “alışkanlığa bu zararlı bağımlılık ilgimizi felce uğratır, işbirliği kesinlikle gerekmeyen algıların bu yardımcılarını uyuşturur.” düşünmez çünkü, “düşünüyorum öyleyse varım” demek istemez. descartes’in bu sözüne karşı çıkar. aynı şekilde descartes “algılanan şey vardır” demektedir. dolayısıyla kendisini algılayabilecek her varlığı engellemek ister. canlıların duyu organları tarafından algılanamayan varlıklarında var olduğunu çünkü onların sonsuz kudrete sahip tanrı tarafından algılandığını belirten descartes’e inat tanrı baba’nın resmini yırtar. sadece yırtmakla kalmaz üstünde tepinir. ö’nün tanrıya karşı bir tepkisi vardır. çünkü diğer varlıklara karşı sert bir tavır göstermez. bu tepki var olmamak isteyen ö’nün kendisini var ettiği söylenen tanrıya karşı kini midir bilinmez. ö, algılanmayı engellemiştir ve dolayısıyla var olduğunun kimse farkında değildir.

    ö sandalyesine oturur ve çantasından çıkardığı resimleri inceler. sonra tek tek hepsini yırtar. çantadan çıkan resimler içerisinde çocukluktan başlayarak yıpranan bir insanın yaşam çizgisi görülmektedir. ancak en sonunda başında şapkası vardır ve yaşından çok daha fazla göstermektedir. resimdekinin kim olduğunun önemi yoktur. çünkü ö’nün de kim olduğu bilinmemektedir. önemli olan resimdeki kişinin doğup büyüyüp yok olmaya yüz tutması, yıpranmasıdır. şapka takacak hale gelmesidir.

    ö algılanamamanın rahatlığı içerisinde uyur. ancak, hala kendisini algılayabilecek bir kişi daha vardır ki o da kendisidir. uyumuştur, ancak tekrar uyanır. artık algısı açılmıştır. üzerindeki yorgunluğu atmıştır ve kendisinin farkına varır. yüz ifadesi sokaktaki çifte ve yaşlı kadına benzemiştir. algılanmasına bağlı olarak var olduğunun farkına varmıştır. ancak bu farkındalık ona yeni bir şey getirmemiş farkına varmadan önce olduğu hale geri dönmüştür. şimdi öncekine göre tasalıdır.

    ö kimdir? ö aslında herkestir. herkesten farkı ise tek olmasıdır. sokaktakilerin hepsinin yanında birileri bulunmaktadır. sokaktaki çift zaten beraber oldukları gibi yanlarında bir de maymun bulunmaktadır. bisikletlilerin yanında kızlar vardır. arabacının yanında kırbaçlayabileceği bir at bulunur. aynı şekilde kedinin yanında köpek, kuşun yanında balık bulunmaktadır. ö tek olan bir kişi daha vardır o da yaşlı kadındır. g tarafından algılandığında sokaktaki çift gibi yüz ifadesi değişir ve arkasından düşer. sokaktaki çift de algılanır yüz ifadeleri yaşlı kadınınkine benzer ama düşmezler çünkü iki hatta üç kişilerdir. ö tektir. ö beckett’in diğer oyun kişileridir. “beckett’in dünyaya bakışını aktaran bu kişiler, toplumdışı kişilerdir. “ne kimlikleri, ne işleri, ne de yerleri yurtları” vardır.”

    ö, beckett’in dünyaya bakışını aktarmaktadır. beckett her ne kadar oyunlarında felsefe hocalığı yapmasa da bakış açısı ister istemez oyunlarını şekillendirmektedir. esslin’in godot’yu beklerken için yaptığı yorum film için de geçerlidir. “eğer sartre için olduğu kadar beckett için de insan, insanlığın durumuyla, varolmanın temelinde hiçlik, özgürlük ve bir seçenekler silsilesi içinde kendimizi sürekli yeniden yaratma gereksiniminin varlığının benimsenmesi olarak yüz yüze gelme görevini taşıyorsa, o zaman…kurtuluş umudu, yalnızca, insanlığın durumunun gerçeğiyle yüz yüze gelmekten ortaya çıkan acı ve kederden kaçmak olabilir.” bu kaçış da ancak diğer canlılar tarafından algılanmayarak varolduğunu unutmakla sağlanabilir denilemez. çünkü hiç kimse tarafından olmasa dahi insan kendisi sayesinde var olduğunu unutamayacaktır.
93 entry daha
hesabın var mı? giriş yap