• bugün artık benim de sahip olduğumu öğrendiğim ana kuzusu.
    bir kızım var, ona arkadaş olsun bir kızım daha olsun diye hayal ederken az evvel doktor erkek dedi...
    oğlum olacak ahali... tey tey teyy...
  • bunlar 7-8 yaşına gelene kadar, yani babamın tabiriyle boku çıkmadan önce, o her daim sevilen, tatlı, şeker kız çocuklarından daha bir tatlı oluyor. bakıyorsunuz, büyüyünce dönüşeceği öküzü az çok kestirebiliyorsunuz. ama büyümeden tam bir şapşal süt danası oluyor bunlar. mis gibi cennet kokuyorlar. o saflık, o utangaçlık, olaylara verdiği tepkiler...

    evet kız evlat bir ömür boyu alınır kucağa sevilir ama erkek evlat o kısacık dönemde sevgiye, şeker tadına doyurur insanı.
  • (bkz: siktin formatı eyledin viran)
    (bkz: kadınlar kulübü)
    (bkz: 29 nisan 2014 çaylak listesinin patlaması)

    tarıkta esmanuru çok seviyormuş. bu kıymetli bilgiyi öğrenmemize neden olan evlat kategorisidir.

    bilmiyorduk öğrendik, teşekkürler sözlük.
  • erkekler kızacak ama evlatlığı evlenene kadardır erkek evladın. ya da karısının müsaade ettiği kadardır.

    anneme en çok bu yüzden üzülüyorum. evlenmeden önce her gün annesini arayan abim evlendikten sonra zaman içerisinde tamamen elini eteğini ailemizden çekti. arayıp sormadığı gibi, sadece 80 kilometre uzaklıkta yaşamasına rağmen bayramdan bayrama gelir gider oldu. anne hastalanır ben koşarım gece yarıları hastaneye götürürüm bir başıma, baba hastalanır yine aynı şekilde. abiye haber verilir, kuru bir geçmiş olsun deyip kenara çekilir. babamın ve benim seyahatlerimiz çakıştığında annenin ilgilenilecek bir durumu olur abi aranır ve hep bir bahanesi olur asla gelmez buraya. zaten gelemez karısından izin alıp.

    en çok üzüldüğüm de daha bir anneler gününde gelip de şu kadına bir çiçek vermediler. hediye filan geçtim onları. bayramda bile bir çikolata almışlıkları yok gelirken. annemse ısrarla her anneler günü geleceği hafta "belki hafta sonu abinle gelir" diye telaşlanır ümitlenir.

    annemle ben de süper anlaşabilen biri değilim. zor bir annemiz var biliyorum. ama o bizim annemiz. iyisiyle kötüsüyle bizi o büyüttü bugünlere getirdi. o yüzden bu kadar kötü ve vefasız davranılmayı da haketmiyor.

    ama annem hala ümitleniyor. benim gibi domuz değil. ben abimle de karısıyla da konuşmuyorum. sonuçta anneme gösterdiği vefasızlığı bana da gösterdiği için ben affedemiyorum. büyük konuşmayayım ama ben annemin yerinde de olsam konuşmazdım herhalde. anneler gününde bile annesinin yanına çingeneden 10 liralık bir çiçek alıp gelmeyecekse bir evlat sıçayım ben onun ağzına da erkekliğine de.
  • hayatı boyunca her ne karar alırsa alsın, aldığı kararları ne kadar keskin bir şekilde uygularsa uygulasın ya da ne hata yaparsa yapsın, anne babanın -ve toplumun çoğunluğunun- gözünde her zaman makbul olan evlattır. zira ismin devamı, neslin garantisi ve dolayısıyla iftihar sebebidir; o yüzden her şekilde korunur, yüceltilir, tüm hakları hakkının da ötesinde teslim edilir.

    erkek evlat, kendisine doğuştan sunulan bu ayrıcalığın eminliği ile yaşar her daim. ayrıca baskın bir karakteri de varsa, ailesinin tüm ilgisine ve özenine rağmen, ilk gençliğe adım atar atmaz mesafesini ve kurallarını belirler, kendini ayrı bir konuma çeker. bahanesi de hazırdır: ailenin yaşadığı kemikleşmiş sorunlar. belki bir açıdan haklıdır, ebeveynlerinin aklını bu tepkisiyle başlarına getirebileceğini düşünür. lakin yüksek zekâsı ve öngörüsüne (!) rağmen, bazı sorunların uzaktan parmak sallayarak çözülemeyeceğini, elini taşın altına koyup fedakârlık yapmadan aşılamayacağını düşünemez. giden ve hayatını istediği şekilde kuran olmayı tercih eder etmesine, lakin uzakta da olsa ve elini derde bulaştırmayacak da olsa buyuran makamından çekilmeye gelemez; en azından her şeye rağmen kalan olmayı tercih edene yardımcı olmak ve yol göstermeye çalışmak yerine, ahkâmlarını demokles'in kılıcı gibi onun tepesinden ayırmaz, karşılığında ise itirazsız bir şekilde hürmet ve itaat beklemekten de geri durmaz.

    ki henüz evladı ve bu konuda zerre tecrübesi yokken, babasının merhametli ve yumuşak yüzlü olmasını da kullanarak, kardeşlerine karşı terör estirme hakkını da kendinde görebilir. anne babasına: çocuk yetiştirmeyi bilmiyorsunuz, sizin yerinizde olsam şunlara şunlara asla müsaade etmez, ailenin çizgisine ve şerefine gölge (!) düşürtmezdim, diyebilir. hatta erkek kardeşine de kendisi gibi davranmıyor, onu rol modeli olarak görmüyor diye ültimatom verebilir, abiliğin gereklerini (!) öğretmeye kalkışabilir. lakin gün gelip baba olunca, vaktiyle kardeşlerine yasakladığı her şeyi evlatlarına mübah görebilir, o yüz seksen derece dönüşün üzerini de zamanın değişiminden ve gereklerinden bahsederek geçiştirip örtebilir; buna mukabil, o değişimin akabinde, çocukluktan itibaren hayatını sabote ettiği ve göz açtırmadığı kardeşinden özür dileme erdemini bile göstermez, o tenezzülde asla bulunmaz. zira o ne yapmışsa doğru yapmıştır, onların iyiliğini (!) istemiş, lakin kıymeti anlaşılamamıştır!

    bunlar bir yana, aslında erkek evlat, toplumun riyakârlığını ortaya döken turnusol kâğıdıdır da bir bakıma. hayır, burada sitemim gafil ve şaşkın müslümanlara olmayacak, zira onlar sadece kadın-erkek hakkı konusunda ayrılmamışlardır peygamberimizin sözünden, ince ve mühim nasihatlerinden; daha pek çok konuda riyanın ve tutarsızlığın pençesindedirler, dolayısıyla hâlleri tümden acınacak durumdadır. lakin bugün, öyle islâm'ı yaşama gayesinde falan olmayan geleneksel türk ailelerinde de kız evlat-erkek evlat adaletsizliğinin en ibretlik hâlleri yaşanabilmektedir ve bu durum sadece baba ocağı ile sınırlı değildir. en basitinden, büyük ve tanınmış bir ailenin çocukları düğün yaptığında kız evladın çocuğunun düğününe katılım ile erkek evladın çocuğunun düğününe katılım karşılaştırıldığında bu fark ortaya çıkmaktadır; zira kız evlat "ele gidendir, ele karışandır", dolayısıyla ona çok özen gösterilmesine ve yabancı bir aileye katıldığında bile yanında olup desteklenmesine gerek yoktur. bir başka boyut ise, mühim kararların alındığı aile toplantılarında geline az çok verilen söz hakkının (zira vekilin eşidir o, gönlü her şeye rağmen hoş tutulması gerekir ki evladın da ana babaya bakışı o ölçüde hoş olsun!) kız evladın eşine, yani "eloğluna" verilmediğinde ortaya çıkar; bu adaletsizliği kız evlat gündeme getirdiğinde toplumun gözünde hadsiz, çocukları gündeme getirdiğinde ise erkek evladın çocukları karşısında ikinci planda sayılır. ailenin başı her sıkıştığında yardıma koşması beklenen kız evladın başı dara düştüğünde baba evine ne şekilde dönebildiği ve toplum tarafından nasıl yargılandığı yahut da anne babanın her şeye rağmen oğlunun evinde kalmayı kabullenebilirken, tüm iyiliğine ve anlayışına rağmen damat evinde kalmayı istemeyişi de bu farkların ayrı ve daha da enteresan boyutlarıdır.

    toplumun bu gibi tutumlarından da güç alarak sözünü hayatın her alanında zaten kabul ettirmiş olan erkek evladın karakterinin tüm özelliklerinin su yüzüne çıkışı ise, babanın ölümü ile birlikte olur. ne de olsa taht boşalmıştır ve hakimiyet asıl sahibine (!) devrolmuştur. artık eski kralın yanlış (!) yaptığı her şeyi düzeltmenin, onun asla sağlayamadığı otoriteyi kurmanın zamanıdır. dolayısıyla zaman kaybetmeden, daha babanın toprağa teslim edilmesini bile beklemeden hâkimiyetini ilan eder erkek evlat, ardından da kayıtsız şartsız biatın gelmesini bekler. babanın merhametli ve tüm eksiklerine rağmen kuşatıcı yaklaşımını aşan ve asıl emeği yok sayan bu otoriteye boyun eğmeyi, en azından tümden biat etmeyi kabullenmek istemeyen olunca da bunu kendisine ve doğuştan kazandığı (!) üstün hakka saygısızlık olarak kabul eder. o cılız da olsa haklı tepkiye karşın, benzer zihniyetteki toplum da vekilin asaletini gururla devralmasını ve gücünü uygulamasını, bunu da yine kendini yormadan ve hatta kendi çekirdek ailesini de yıpratmadan yapmasını şevkle bekler. işin en acı tarafı da, bu beklentide olan ve erkek evladı var gücüyle destekleyip otoritesini teşvik eden güruhun başında kadınların, annelerin olmasıdır. zira bazı kadınlar, eşlerinin sağlığında yaşadıkları tüm hayal kırıklıklarını oğullarının otoritesi ve şanı ile gururlanarak giderme yolunu tercih ederler ve bu sırada özellikle kızlarının haksızlığa uğrayıp uğramadığını hesap etmezler. bu, toplumun çoğunluğunun gözden kaçırdığı ya da görmezden geldiği acı bir gerçektir. yani kadın, özellikle anne olarak kendisine verilen hakkın ve de gücün farkında olmayınca, zarar gören yine kadınlar olmaktadır; en basitinden, kadınların rekabet endişesine düşerek birbirine müttefik olmayışı (anne-kız, kaynana-gelin, elti/görümce vs. çekişmeler) erkeklerin de meydanı boş bulmasına ve güç sarhoşluğuna kapılmasına neden olmaktadır. dolayısıyla hakkını ve haddini aşan her erkek evladın gücünün ardında, babanın yanısıra, hatta ondan birkaç adım önde anneyi bulmak mümkündür.

    tabii hem kadınlar hem de erkekler cephesinde bu adaletsiz kısırdöngüye su taşımayan, âlet olmamaya çalışan nadir örnekler de vardır, lakin onların da çok yaşamaması ilahi takdirin en enteresan ve de acı hikmetidir sanırız.
  • bir süredir şüphelendiğim şeyi bugün yüzüme çat çat vuran evladım. artık sabahları onu okula bırakırken şapır şupur öpmemi istemiyormuş, arkadaşlarının yanında ayıp oluyormuş. kalp kırıklığı yaşıyorum.
  • kız evlada sahip olmadan önce evde beslenen hayvansı yaratık.
  • madde kadar gerçek, kabus gibi koyu olandır bazen.

    oğlunu gördüm kucağında
    onu da almışsın nihayet
    oğlun olmuş,
    oğlumuz...
    benim, içinde hiç olmadığım,
    benim olmayan.
    onu da başkasına hediye etmişsin
    onu da çalmışsın o alemden.
    dilerim huzur, mahallene hiç uğramasın
    dilerim...
  • ilerde, benim babama baktığım gözle bana bakacak olandır. bi dönem onun gözünden düşücem ve bana işe yaramaz gözüyle bakacak ya, şimdiden ağır geliyor.
hesabın var mı? giriş yap