• "geçmişe ihtiyacım yok, diye düşünüyordum, bir çocuk gibi.
    geçmişin bana ihtiyaç duyabileceği aklıma gelmemişti."
  • tamamı ile kişisel seçilmiş kısımları şöyledir:

    --- spoiler ---
    “hayatına bir sürü insan girer ve çıkar! binlercesi! girebilsinler diye kapıyı açık tutman gereklidir! ama bu aynı zamanda gitmelerine izin vermek de demektir!”

    “o öldüğünden beri her sabah yatağa bir çivi çakarım! uyandıktan sonra yaptığım ilk iştir! sekiz bin altı yüz yirmi dokuz çivi!”

    “insan neden sevişir ki?
    bir yıl geçti. bir yıl daha. bir yıl daha. bir daha.
    geçindik.
    hayaleti hiç unutmadım.
    bir çocuğa ihtiyacım vardı.
    bir çocuğa ihtiyaç duymak ne demektir?
    bir sabah kalktım ve içimdeki boşluğu anladım. hayatımdan ödün verebileceğimi ama hayattan ödün veremeyeceğimi fark ettim. açıklayamam ki bunu. ihtiyaç, açıklamalardan önce gelir.
    zayıflıktan değildi, güçten de değildi. ihtiyaçtandı. bir çocuğa ihtiyacım vardı.”

    “aşk’ın trajedisi budur, hiçbir şeyi özlediğin bir şeyden daha fazla sevemezsin.”

    “sonunda hep ağlıyorum, çoğunlukla yalnızken. okula gitmek bana aşırı zor geliyor. ayrıca arkadaşlarımda yatıya kalamıyorum çünkü annemden uzakta kaldığımda paniğe kapılıyorum. insanlarla aram iyi değil.””sorun ne peki sence?””çok fazla hissediyorum. sorun bu.””sence insan fazla hissedebilir mi? veya yanlış hisler söz konusu olabilir mi?””içim dışıma uyum göstermiyor.””herkesi içi dışına uyum gösteriyor mu?””bilmem. ben sadece benim.””belki de kişilik dedikleri budur: içle dış arasındaki fark.””ama benim durumum daha kötü.””herkesin durumu kendisine kötü müdür, merak ediyorum.””belki. ama benimkisi sahiden kötü.”

    “oğlan, kızdan, başka bir açıklama yapmadan, teneke kutusuna ‘seni seviyorum’ demesini istemiş.”
    “kız da açıklama istememiş veya ’saçmalama’ ya da ‘aşk için daha küçüğüz,’ dememiş. hatta sırf o istedi diye ‘seni seviyorum’ dediğini bile söylememiş. kelimeler yoyodan, bebekten, günlükten, kolyeden, yorgandan, çamaşır ipinden, doğum günü hediyesinden, harptan, çay poşetinden, tenis raketinden, başka türlü olsaydı oğlanın kızın üzerinden günün birinde sıyıracağı eteğin kıvrımından geçmiş.” “vay!” “oğlan kendi kutusunu bir kapak bulup kapamış, ipten ayırmış ve kızın aşkını dolabındaki rafa koymuş. elbette kutuyu bir daha hiç açamazmış çünkü açarsa içindekileri yitirirmiş. orada durduğunu bilmek oğlan için yeterliymiş.”

    “terk etmeni affedebilirim ama geri dönmeni affedemem,” dedi.

    “nedir seni öldüren?
    bir peçete daha aldı
    sen, yazdı.
    ve sustum o zaman.
    bana beni hatırlatıyorsun, yazdı.”

    “yitirmek hiç sahip olmamaktan iyidir.
    hiç sahip olmadığım bir şeyi yitirdim ben.”

    “geçmişe ihtiyacım yok diye düşünüyordum. geçmişin bana ihtiyaç duyabileceği aklıma gelmemişti.”

    “oskar schell: oğul”
    --- spoiler ---
  • bazı kitaplar vardır, okumazsın da su gibi içersin, bir satır bitmeden diğerine gözün kayar, büyük bir iştahla okursun. öyle bu işte. hayatlar var içinde. insanın içini burkuyor, arada güldürüyor, eğlendiriyor, ama en çok acı veriyor. devam etmek istiyorsun, devamını merak ediyorsun.

    hayat gibi.
  • anne, baba, babanne, dede karakterleri ile daldan dala atlayarak anlatılan 11 eylül kökenli muhteşem kurgulu bir kitap. "onu sevip sevmediğimi bilmek istiyor, herkes herkesten bunu ister, sadece aşkı değil, aşkın varlğını bilmek ister herkes, tıpkı koridordaki dolapta duran acil durum fenerine yeni pil bulunmasını istemek gibi."
  • uzun zamandır böyle bir kitap okumamıştım. yarattığım her boşlukta elime alıp, haliyle en tez zamanda bitirdiğim bu kitap, eved, kendini hızla okutuyor ve bu iyi bir şey. çünkü akıcı ve bir yandan da yoğun bir kitap olduğu için, onun canınızı sıkan havasından hemen okuyup kurtulmak gerekiyor. bir kitap hem güzel, hem de iç sıkıcı nasıl olabilir derseniz şuna buyur edeyim: çok zekice yazılmış bir kitap olduğu için size sunduğu her cümle, hikaye el verdiği müddetçe gerçek. gerçeklerin ağırlığı konusuna girmeme ise bilmem gerek var mı.

    "etrafımızda bir sürü şey oluyordu ama aramızda hiçbir şey olmuyordu." sayfa 351

    ayrıca konuyla ilgili (bkz: the falling man)
  • siren yayınları'ndan çıkan kitabın 22 tl'lik fiyatı düşündürürken ideefixe'in sanal kitap fuarı ile % 50 indirimli sepete girer kitap birçok kitap gibi. evde koli açılır, mis gibi kitap kokusu. hangisi ile başlamak lazım. kitaplar şöyle bir karıştırılır önce. ulan bu ne, kırmızı ile karalamışlar kitabı, göz dayanır iyice, matbaa işi bu. orjinali böyle, sadece bu mu, defter bittiği için üstüste yazılanları göz yoruluncaya kadar okursunuz, ama umutsuz durum acı üstüne acı biniyor satırlara ve giderek kapkara oluyor. ya bir mektubun en dolu sayfaları bom boş ise. arada ki resimli sayfalarıda değişenleri ararsınız. son sayfaları ters çevirmenize gerek yok, adam yukarı doğru çıkar kendin attığı gökdelenlerden. ya dresden ya dresden bir vonnegut'un 5 nolu mezbahası bir de bu kitap bu kadar gözünüze sokar dresden'i. ya churcil, dresden'in katliamının emircisi, dünyadaki herşeyi bilen oskar'ın bilmediği bir insandır.
    kitap kitap değil bir şölen, bir acı, bir edebi şaheser, bir kitaba görsel oyunun katıldığı bir resim, bitmiyor kitabın süprizleri. astrofiziği sevdiriyor bu çocuk, afrikadaki filleri, böyle arada akıyor bir sürü hikaye. dedenin hikayesi mi daha sarsıcı, babaannenin mi, her birinin mektubuna eliniz değerken yanıyor. "gözlerim marazlı benim" cümlesi her geçtiği yerde şiir gibi. hiroşima anlatılırken başlık niye "mutluluk mutluluk" olur. ne çok insanın derileri yanarak ve vücutlarından tenleri dökülerek ölmüş, hiroşima da, dresden'de, newyork'da. ama 9 yaşındaki bir çok uzun bir yolculukla seriyor herşeyi önümüze.

    pardon saat kaç acaba ?
    saat kaç acaba ?
  • içindeki imla hatalarını gösteren işaretler, tahrifler ve görseller sebebiyle "kazıklanmışsın sen", "görsel şiir lan bu" esprilerine maruz kalarak nihayet elime geçirdiğim kitap. fotoğraflara baktım. son sayfalardaki ilk düzey animasyon denemelerini yaptım. fakat henüz okumadım. demek ki okuma hevesim toparlanıyor.

    - bir niyet ve sayı tut aklından
    - tuttum...
    - 3 mü tuttun, 5 mi?
    - 8 tutmuştum.
    - sayı toparlanıyor demek ki.
  • tek bir duyuyla aktarılan hiç bir şeyi tam olarak sevemeyen, yani sadece duymanın , sadece görmenin yeterli gelmediği biri olarak, bunların hepsini birden karşılayan filmlere aşırı düşkünlüğüm sebebiyle ihmal ettiğim kitaplara dönmemi sağlamış olan muhteşem bir roman. diyalog filmlerini , basitin içindeki muhteşemliği anlatan yazıları seviyorsanız kesinlikle okumalısınız.

    2012de izleyeceğimiz filmi için büyük beklentilere girmiş bulunmaktayım. ya da belki hiç izlemeyip aklımdaki filmle yetinebilirim.

    --- spoiler ---

    sevdiğim şeylere yıldız atma alışkanlığım sebebiyle kitabı yıldızlarla doldurduğumu farkettim. tekrar okuyamadığım kadar yıldızın içinden iz bırakmış bir tanesini aktarıyorum;

    "... umarım bir gün sen de sevdiğin biri için anlamadığın bir şey yapma deneyimini yaşarsın."

    --- spoiler --
  • filmini izlemedim ama kitabinin okullarda okutulmasini isterdim. cagdas amerikan edebiyatinin en iyilerinden jonathan safran foer eseri turkce ismiyle asiri gurultulu ve inanilmaz yakin cok sarsici. oscar ismindeki cocugun, 11 eylül saldirilarinda hayatini kaybeden babasinin odasindaki vazonun icinde anahtar bulmasi ile olaylar basliyor. bu anahtarin acacagi bir kilit bulmak icin butun new york sehrini dolasirken botlari agirlasiyor. okurken de yureginiz agirlasiyor. oscar'in cevresindeki kisilerin hayatini da ogrendigimiz icin anlatimi biraz karisik, ama sonunda her sey cozuluyor. basima gelen seylerde fotografimizin olmasi ne kadar guzel olurdu. oscar cok tatliydi.

    "hayatimin en guzel gunlerinden biri, hayatimi yasadigim ve hayatim hakkinda hic dusunmedigim bir gundu"
    " icinde bulunmak istedigim bir trenden sallanan el gibi geciyordu zaman."
  • oskar kardeşimizin kah yarım yarım yardıran, kah çok pis hüzünlendiren* akla zarar icatları için bile okunabilcek kitap.

    --- spoiler ---

    "they could make an incredibly long limousine that had its back seat at your mom's vj* and its front seat at your mausoleum, and it would be as long as your life."

    bir de "binaları hastanelere bağlayan inanılmaz uzunluktaki tüneller" vardı tabi.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap