• farkındalık, bir sistemin içerisinden çıkıp o sisteme dışardan bakabildiğimizde kendimizi hissetiğimiz ruh haline verdiğimiz addır. farkındalık, bir şeylerin farkında olduguna inanan insanlar tarafından ortaya atılmıştır. biri, acıkmasını, susamasını bir kenara bırakıp neden acıktığını, neden susadığını düşünmeye başlar, açlık ile kan şekeri arasındaki ilişkiyi görürse kendisini farkında hissedebilir. aynı şekilde değer yargılarını evrensel gerçek addetmekten vazgeçip onların içerisinde yaşadığı toplumun, hayatını idame ettirme biçiminin, ailesinin, çevresinin bir sonucu oldugunu gören insan da şüphesiz bir farkındalık ruh haline bürünebilir.

    farkındalık katmanlı bir yapıya sahiptir. bir bilgisayar, çalıştırmakta oldugu programın farkında değildir; o ancak programın sonuçlarını farkeder. bir satırdan ve birinci satırında "birinci satıra dön" yönergesinden ibaret bir program ile çalıştırılan bilgisayar, birinci satıra döneceğinin farkındadır ama bu programın asla sonlanmayacağını farkedemeden sonsuza dek işlem yapmayı sürdürür. (bkz: 10 goto 10) oysa biz insanlar 10 goto 10 programına baktıımızda bu programın bir sonuca varmasının imkansız oldugunu görebiliriz çünkü bizler bilgisayarların üstündeki farkındalık katmanlarından birinde ikamet etmekteyiz, bilgisayarın durumunun farkındayız. benzer bir durum insanlar için de sözkonusu; ne yazık ki hepimiz içerisinde yaşadığımız kabuğun dışına kafamızı uzatıp, kendimize dışardan yeterince uzaktan bakmayı beceremiyor, çalıştırdığımız programdan sıyrılıp ona bakamıyoruz.

    farkındalık bilinci doğurur. bir karınca, karınca olmaktan kurtulup "karıncalık"a bakabilirse o bilinçli bir karınca olabilir. baktığında ne gördüğü ise üzerinde durmakta oldugu teorik zemine bağlıdır; dolayısıyla da kaygandır. dünün farkındalığı başka bir bilinç gerektirmişken bugünün farkındalığı başka bir bilinç gerektiriyor olabilir.

    farkındalığın net bir sonu yada yönü de yoktur üstelik. farkındalık katmanları birbirleri üzerine inşa edilmemişlerdir; ancak bir "farkındalık paradigması" ile yukarıdan aşağıya baktığımızda çeşitli farkındalık halleri arasında bir fark gözetebiliriz; kendi farkındalığımızı en üste koyduğumuzda farkındalıklar arasında bir ayrım güdebiliriz. felsefeciler misal, fizikçilerin keşiflerine onların paradigmaları dışından bakabildiklerinden, kendilerinin daha üstün bir farkındalığa sahip olduklarını düşünebilirler. sosyologlar, filozofların ürettikleri felsefeleri etkileyen toplumsal değişimleri görebildikleri için "daha farkında" oldukları kanaatine kapılabilirler. biyologlar bir gün insan beyninin nasıl çalıştığını açıklayabilirlerse sosyologlara farkındalık taslayabilirler ve fizikçiler de beyinde etkili yasaları açıklayarak biyologlardan daha farkında olduklarını zannedebilirler. dikkatli okuyucunun gözünden kaçmayan, tüm bu farkındalık hallerine tepeden bakar halime dikkatsiz okuyucunun da dikkatini çekmek, onların da farkında olmalarını sağlamak isterim.
  • mantıksal uyanıklık sürecidir..$oka uğramadan farkına bile varmamanız da varolu$unuzun mükemmel bir çeli$kisidir.tepkimelere minnettar bir yapıyla unutmaya & unutulmaya müsait ayaklı bir mezarta$ı olursunuz. çocuğunuzun adını tombstone koyarlar. sonra onu büyütürsünüz ve bu ruh hastası genç ii.reich olup dünyanın mna kor.

    - evlat idealizm doğurdu seni..yakıp yıkmalısın dünyayı..
    - ama baba ben duygusalım..
    - höst..

    (bkz: oeh)
  • görebildiğinin fazlasını görebilmeye, duyabildiğinin fazlasını duyabilmeye vakıf olmaktır farkındalık. üniversite yıllarının başından itibaren kendimi değiştirdiğim bu insana verdiğim bir sıfattı. farkındayım, fazlasıyla görüyorum olan biteni, anlayabiliyorum diyordum. sözlükte farkındalık başlığını gördüğümde garip bir şaşırma hissetmiştim, kendi icadım olduğunu düşünüyordum çünkü. en azından yaşadığımın ne olduğu konusunda yanılmamış olmanın haklılığını yaşamıştım.

    neyi fark etmek derseniz, hayatın yükünün duyguları öldürdüğünü, insanı hapsettiğini, maddeye verilen değerin anlamsız olduğunu, bir gün ölecek insanoğlunun kısacık hayatında makam mevki para pul peşinde koşmasının anlamsızlığını, egonun ve kibrin manasızlığını, medeniyet dediğimiz olgunun gayri medeni olduğunu, eşitsizliğin korkunç yüzünü, insanların içine bağırdığı çığlıkların keskin sesini, aklımızın alenen kasıtlı bir şekilde uyuşturulduğunun, ruhumuzun içimizin nasırlaştırıldığını, insanların psikolojik sefaletini genelin göremediği, kimisinin ise görmezden geldiğini farketmek. fakat şunu söyleyebilirim ki, farketmek bir erdemdir bazen bir yetenek. fakat sosyal statü kazandırmaz, mutlu etmez aksine içinizdeki derin uçuruma düşmenize sebep olur, acıtır çoğu zaman. anlam veremeyen, boş ve taştan insan bakışlarıyla kendinizi kahretmenize neden olur.

    düşünmeyin. uzak durun. herkes gibi yaşayıp devam edin. hissetmeyin. hisler insanı ölümlü kılar.

    not: içsel bir dürtüdür bu kontrol edilebilir değildir çoğu zaman kabul ediyorum. fakat merak hissiyatınızı mümkün olduğunca eşelememeye çalışın. hislerinizi öldürebilmek için, müziğinizden belgeselinizden, kitabınızdan, gözlemlerinizden, hatta kullandıklarınızdan(ne demek istediğim anlaşılıyor sanırım) uzak durmaya çalışın. yolun sonu bombok bir yere çıkıyor çünkü.
  • birini gerçekten istediğinizi bir saatlik sohbet ile anlayabilirsiniz. aynı şekilde birinin hayatınızda artık olmaması gerektiğini de. buradan çıkan sonuç her zaman için ilk düşünce ve hislerinize güvenin. fazla düşünmek her zaman karar mekanizmasına parazitler sokar. parazitler ertelemeye neden olur, erteleme unutmaya, unutma kaybolmaya. kaybolduktan sonra yine bir ilk kıvılcımla çıkıp aynı şeyleri dikkat etmezseniz tekrar edersiniz. farkındalık hayatınızda zaman kayıplarını önler. "ilk" sezgi dışında düşündüğünüz hiçbir şey aslında size ait değildir.
  • farkındalık iyidir. ayaklarını yere bastırır.
    ama hayal kurmak da iyidir,
    yere sağlam basmaktan yorulan ayaklarını dinlendirir.
  • şaşırma duygusunu yitirmeyi beraberinde getirir.
  • oyunlarla oyalanamamak halidir.

    benim anladigim farkindalik yakada gururla tasinacak bilirkisi rozeti, dunyanin isleyisini cozenlere verilen bir basari belgesi degil, yapilan islerin altindaki sacmaligi, aciyi, anlamsizligi hissetme; birseylerin boyasinin cozuldugunu, dikislerinin fena halde attigini fark etme durumudur. kisinin digerlerine bu hali anlatamama, anlatsa da ikna edememe, ikna etse bile alternatif sunamayacagini bildigi icin susma halidir.
  • an'i yasamaktir.. zaten bundan baska da gercek yoktur..
  • "umutsuzluk; insanoğlunun kendine karşı hazırlayabileceği suikastlerin en korkuncudur; umutsuzluk manevi bir intihardır"

    farkındalık, hiç aşılmaması gereken bir eşiktir bana kalırsa. farkındalık eşiğini aşanları bekleyenler sıkıntı ve umutsuzluktur.

    bu eşiği aşan kişiler de, sartre'ın dediği gibi, manevi intiharını gerçekleştirenlerdir.
  • o zamanlar daha olric yoktu

    görünen o ki;

    20 kez bat dünya bat, 10 kez de oğuz atay yazsak; aylak adam'dan, camus'dan bahsetsek, arada da 'şiirimiz karadır abiler' desek, sakal uzatsak, atkı yahut şapka taksak, ''duyarlık'' yazsak, mahir günşıray'ı tiyatrocudan saysak, müzik de dinlemek lazım tabi; leonard cohen desek sürekli, tutunamayan gibi 'gökemli kaybeden' hesabı, alkolden dem vursak, 'ya biz çok içerdik baba! -ee? - işte biz çok içerdik', sigarayla, alkolle vb. karizma yapmaya kalkışsak, martı desek mesela, (martıyı aklında tut, afili bir simgedir) ada desek, birbirimizle konuşurken 'ah azizim' yazsak, ancak o şekilde içerisine dahil olabileceğimiz bir kavrammış meğer. başka türlü almıyormuş. rezervasyonla beyefendi !

    olric ise hala yok. gelmeyecekmiş.
hesabın var mı? giriş yap