• katılmı$ oldugu bir toplantıda ru$tiye mezunu oldugunu yuzune vurmak icin,kendisine sorulan
    "acaba siz hangi universiteden mezunsunuz" sorusuna "vallahi ben herhangi bir universiteden mezun degilim ancak istanbul turkiyat enstitusu benden mezundur.." diyerek yanıt vermi$ unlu edebiyat tarihcisi..
  • üniversite diploması olmayan fuat köprülü gibi birinin, 8 yıl dekanlık yaptıktan sonra görevden alınması ve ardından önce ordinaryüs profesörlüğe, sonra mebusluğa, derken dışişleri bakanlığına ve nihayet başbakan yardımcılığına yükselişinin 32 kısım tekmili birden hikayesi başlıyor eğer hazırsanız.

    1890 yılında doğan fuat köprülü:
    - 1913 yılında henüz 23 yaşındayken dârülfünunda türk edebiyatı tarihi profesörü,
    - 1923'te istanbul üniversitesi edebiyat fakültesi dekanı,
    - 1923'te atatürk'ün isteğiyle maarif vekaleti müsteşarı,
    - 1925'te sovyet ilimler akademisi üyesi,
    - 1926'da ilahiyat fakültesi vekil dekanı,
    - 1927'de türk tarih encümeni başkanı,
    - 1927'de heidelberg üniversitesi fahrî felsefe doktoru,
    - 1928'de oxford'da müşteşrikler kongresinde,
    - 1929'da çekoslovak şark cemiyeti ile alman arkeoloji cemiyeti üyesi.

    40 yaşına bile gelmemiş birinin bu göz kamaştırıcı akademik kariyeri son sürat devam ederken 1931'de çanak çömlek patlamış ve üniversite diplomasının olmadığı anlaşılmış! ışık hızıyla dekanlıktan alınıp beşinci derece müderris yapılarak maaşı düşürülmüş. bununla birlikte yurtdışındaki fahrî doktoraları, akademi üyelikleri falan elinden alındı mı herhangi bir malûmat mevcut değil arşivlerde.

    yani fuat köprülü 18 yıl boyunca lise mezunu profesör ve hatta dekan olarak takılmış. üstelik görevden alınıncaya kadar kimseler de bunu sorun etmemiş! bir kişi hariç; kendisini "sâbık idâdî mezunu" yani lise mezunu diye çağıran azılı düşmanı ali emiri efendi. zaten tenzil-i rütbeyle görevden alınmasına yol açan da köprülü'nün yukarıdan bakan tavırlarından aşırı gıcık olan ali emiri efendi'nin muhtemel bir ihbarı olsa gerek.

    fakat esasında fuat köprülü 1907’de mercan idâdîsi’ni, yani liseyi bitirir bitirmez istanbul dârülfünunu (istanbul üniversitesi) mekteb-i hukuk şubesine (hukuk fakültesine) girmiş ve üçüncü sınıfa kadar okumuş. ancak okul kendisine o kadar basit gelmiş ki bırakmış:
    “idadiye’den sonra hukuk’ta üç sene okudum. imtihanlarda gâyet muvaffak oldum. lâkin hukuk’ta büyük hayâl inkisârı ile karşılaştım. tedrisat son derece fenâ idi. şark lisanlarını, fransızcayı bâzı hocalarımdan daha iyi biliyordum. hatta bâzı dersleri, bâzı bahisleri onlardan çok evvel ve daha iyi öğrenmiştim. hukuk’ta fazla kalmak zaman kaybetmekten başka bir şey değildi.” 1939, yedigün mecmuası.

    yarıda bıraktığı için de doğal olarak üniversite diploması yok. ancak köprülü öylesine zeki, öylesine çalışkan ve öylesine otodidakt biri ki ya kimse kendisine diploma sormaya cesaret edemedi ya da yetkin olduğu bu kadar açık birine göz yumulup - akademik olarak mümkün olmamasına rağmen- profesör unvanı verilip yürü ya kulum dendi! ta kî biri çıkıp kendisini ihbar edip görevden aldırana kadar.

    evet 1931'de görevden alındı ama 1933'te birdenbire ordinaryüslüğe yükseltildi! bu iki yılda fark dersleri tamamlayıp ışık hızıyla üniversite diploması aldı desek masterını ne ara yaptı? mastersız doktora programına girdi desek, bunun dersi, yeterliliği, tezi, tez komitesi, jürisi ve daha bissürü ıvır zıvırı var! doktora sürecinde saçında tek bir siyah saçı kalmayan arkadaşlarım var benim; üstelik bitiremediler de! köprülü gibi aşırı cinyıs biri için bile fazla bu kadarı. üstelik daha doçentlik, profesörlük var. bütün bunları nasıl halletti bu konuda hiç bir bilgi yoksa da hayli makul bir açıklama var. şöyle:

    lise mezunu profesör fuat köprülü'nün 1931'de görevden alınıp 1933'de ordinaryüs yapılmasındaki kritik yıl 1932! o yıl noldu? birinci türk dili kurultayı toplandı. ee ne alâka? şu alâka: mustafa kemal'in türkçe konusunda yapacağı çalışmalara kamuoyu ve bilimsel destek sağlamak amacıyla toplanan kongreye katılan köprülü, daha önceleri dile yapay bir şekilde müdahale edilmesine karşı çıkmasına rağmen, bu kongrede fikrini değiştirip resmi görüşe eklemlendi (bkz. birinci türk dil kurultayı, tezler. müzâkere zabıtları, istanbul 1933, s. 413-414). köprülü'nün bu inanılmaz sert u dönüşünü kimileri "siyasî otoriteye hoş görünerek kendisine af yolunu açmak gibi bir psikolojiyle" açıklarken kimilerine göre ise "bu onun can emniyetini sağladığı gibi, maddî şartlarının iyileşmesine, statüsünün yükselmesine vesile olmuştur."

    işte köprülü'nün 1932'deki bu kritik hamlesiyle ve -başta resmi dil ve tarih görüşüne muhalifler olmak üzere- üniversitedeki hocaların yarısından fazlasının işten atıldığı 1933 üniversite reformu'yla birlikte köprülü'ye ordinaryüslük ve de yeniden dekanlık yolu açılmış olur. açılan bir diğer yol ise mebusluktur. atatürk, köprülü daha rahat verimli çalışabilsin diye kendisini kars milletvekili yapar 1935'te. böylece bir taraftan da çankaya sofralarının müdavimi olur köprülü. bu müdavimliği kendi gözlerinizle görmeniz için 1931-1938 arasında atatürk'ün bir gün boyunca ne yaptığının kaydedildiği atatürk'ün nöbet defteri'nde köprülü kelimesini aratmanız yeterli. hatta buyrun hazır aratılmışı var burda.

    iki dönem daha kars, ardından ise üç dönem istanbul mebusluğu yapan köprülü, chp içindeki bir grubun 1945'te toprak reformuna karşı gerici feodal düzeni tercih etmesi dolayısıyla hazırladığı bildiri olan dörtlü takrir'in celal bayar, adnan menderes ve refik koraltan ile birlikte imzacılarından biri olur. 1950'deki demokrat parti iktidarında ise önce dışişleri bakanı ve ardından da başbakan yardımlığı derken 60 ihtilalinde yassıada'da yargılanır. ve 1965'te ankara'da geçirdiği trafik kazasında ağır yaralandıktan sonra ölür.

    güya üniversite diploması olmayan fuat köprülü gibi birinin nasıl olup da profesör olabildiğine değinip çıkacaktım ama yine laf lafı açtı ve tren katarı gibi uzadı entry. fakat daha da uzatma pahasına köprülü'nün üniversite mezunu olmayışı hadisesine, osmanlı ve türkiye tarihinin gelmiş geçmiş en orijinal şahsiyetleri listemde kesinlikle ilk beşte yer alan ibnü'l-emin mahmut kemal inal'in müdahalesini zikretmem gerek. "arıza-i vücûdiyyesi" nedeniyle kendisi de üniversiteyi bırakmak zorunda kalan ibnü'l-emin, kendisinden 20 yaş küçük olan fuat köprülü'nün lise mezunu olduğu gerekçesiyle dekanlıktan alınmasına, diplomayı boşverin adamın birikimine bakın diye özetlenebilecek şekilde ve adını vermeden ali emirî efendi'ye göndermelerde bulunarak şu şekilde karşı çıkmış:

    --- son asır türk şairleri ---
    "anın iktisab eylediği sîyt-ı ehliyetten kulakları müteessir olanlar, bahusus -silsile-i nesebine bile tariz ve taarruzdan başlayarak -ehliyet-i sâbitesini izale etmek zu'm-i batıl ile tarih ve edebiyat mecmua'ları neşredenler, fuad bey'in ortaya koyduğu âsâr-ı müfidenin onda birini vücude getirebilseydiler, cisimlerile beraber isimleri de zaiil olmazdı....

    bütün mesa'isi ilme masruf olan ve âsâr-ı ilmiyesile namını şarka, garbe tanıtan bir âdemden aşı şehadetnamesi ve emsâli şehadetnameler aranabilirse de mekteb şehadetnamesi aranacağı hatıra gelmezdi. hatıra gelmiyen, başa geliyor.

    şehadetname, hamilinin ilmine şehadet etmek için verilir ve ilmi sabit olmıyanlardan aranır bir varakadır.

    her satırı, isbatı ilm eden binlerce sahifelik eserler, müessirin ilmine şehadet edemez mi? ve o eserler, bir şehâdetname kadar ha'izi kıymet olamaz mı?

    her eseri, hakkal insaf şehadetnâmeden daha mühim olan bir zatdan mekteb şehâdetnamesi aranırsa o zatın - her şeyi kolayca beğenmeyen - garb âlimlerince mazharı takdir olan eserlerinden ve senelerden beri talim ettiği talebeden teâmi etmek lazım gelir.

    bahusus bir âdemin ilm ve şühretyab olmasından ve şühretini yıllarca muhafaza etmesinden daha mühim ve muteber şehâdetname olmıyacağı tabiidir. çünkı şühreti hakikiye, sür'ât ve suhulet ile iktisab edilemiyor.

    fuad bey, bir manzumesinde "etfalı bağ cümle sebak hanı feyzimiz" diyor. şimdiye kadar yetiştirdiği yüzlerce talebe'i kiram, darülfünun şehâdetnamesini hâmil oldukları içün âlim ad olunsunlar ve alem-i ilimde nail-i ihtiram olsunlar da muallimleri âli mekteb şehâdetnamesine malik olmadığı içün alim saylımasun ve mertebe'i ilmiyenin tenzili gibi bir muamele'i acibeye layik görülsün, buna - mekatıb-i âliye şehâdetnamesini taşıyan - âlimler değil - en basit şeylerde de tefekkür nasiyesini kaşıyan cahiller bile taaccüb ederler.

    vatanını sevenler, ilme ve ehl-i ilme hürmetkâr olmalıdırlar.

    "işte o kadardır ol hakikat .. "
    --- 1931, s.439-440. ---
  • onca ilim, onca tedrisat, onca külliyat... bunlar mühim elbet. fakat daha mühim olan bir şey var ki o da hakikate sadakat.
    isterse bin varsın hacca hocamızın 6-7 eylül olaylarının ardından 12 eylül 1955 günü toplanan tbmm'de yaptığı konuşma, olup bitenin ne kerte eğilip bükülebileceğinin benzersiz bir numunesidir.

    devlet vekili ve başvekil yardımcısı fuat köprülü (istanbul)

    "(...) komünistler derhal harekete geçtiler ve gençliğin vatanperverlik tezahürü gibi görünen bu hal birdenbire mahiyetini değiştirerek tahripkâr bir hal aldı ve her tarafa hücumlar, yakmalar, yıkmalar başladı. çünkü komünist unsurlar hadiseyi evvelce tertipledikleri gibi sevki idareyi ele geçirmişlerdi. zemini aylar ve aylarca evvel hazırlamış olmasalardı böyle bir hadise vukua gelmez, meydana elbette çıkmazdı...

    (...) mabetlerin yakılması tamamiyle bir komünist taktiğidir. türkiye'de türk tarihinde mabet yakılması gibi bir hadise vaki değildir. bunu yapanlar (...) kara kuvvetlerdir, kızıl kuvvetlerdir.

    (...) hadise rumlara karşı husumet kisvesi altında başlamışsa da hakikati halde tamamen bir komünist hareketidir."
  • demokrat parti'nin dört kurucusundan biri olan fuat köprülü 6 eylül 1957'de partisinden istifa etmiştir. basına verdiği demeçte ise, "programından ayrılmış, eski hüviyetini tamamen değiştirmiş olan bugünkü dp zihniyeti ile uyuşmak benim için imkansız olduğu cihetle dp'den çekiliyorum... demokrasi nizamına iman etmiş bütün türk vatandaşlarının, aralarındaki her türlü ihtilafları bir tarafa atarak bu gaye [menderes'i devirmek] uğrunda işbirliği yapmaları bir vatan borcudur."demiştir.

    demokrat parti'den istifa eden eski kurucu fuat köprülü bir buçuk ay sonra 22 ekim'de hürriyet partisi'nin balıkesir mitinginde adnan menderes'e karşı alenen bayrak açtığını şu sözlerle dile getirmiştir: "bu seçim mücadelesi tek parti, tek şef sistemini canlandırmak isteyen bir adama karşı koca bir milletin mücadelesidir"
  • siyasete atılması talebeleri tarafından pek de tasvip edilmeyen, hatta onlardan birinin, "politikacı fuad köprülü, büyük alim, hoca köprülüzade mehmed fuad'ı öldürdü" demesine "denize düşen çocuğunu kurtarmak için suya atılan bir babaya hiç kimse, 'sen ilim adamısın, suya atılmayı başkasına bırak!' diyemez. bugün bütün memleket bir diktatörlük denizinde- boğulurken onu kurtarmaya koşmamak da hiçbir türk münevverine teklif edilemez. şimdi her türk münevverine düşen vazife, memleketi bu totaliter idareden kurtarmaktır" diyerek cevap veren kisi
  • müthiş bir polemik ustasıdır. cengiz han'ın türklük meselesiyle ilgili zeki velidi togan ile girdiği polemik ders niteliğindedir. togan'ın cengiz han'ın türk olduğunu savunan 8 sayfalık makalesine 110 sayfalık makale ile cevap vermiştir. yine mükrimin halil yinanç ile, yıldırım bayezid'in timur tarafından demir kafese koyulup koyulmaması ve bayezid'in yüzüğündeki zehri içerek intihar etmesi meselesi üzerine girdiği polemik akıllardan çıkacak gibi değildir. köprülü bu konuda yazdığı ve belleten'de yayımlanan makalesinin sonuç bölümünde, bu basit ve gereksiz gibi görünen konuda polemiğe girmesinin sebebini açıklar. aynı kaynaklardan ve aynı verilerden hareket ederek nasıl farklı sonuçlara ulaşıldığını anlatır ve kaynak tenkidinin önemini vurgular. tenkid edilmemiş bir kaynağın kişiyi farklı ve yanlış yönlere götüreceğini söyler. tüm bilgi birikiminden öte köprülü, bir tarih metodolojisi üstadıdır.

    edit: imla
  • hakkındaki şöhreti; değeri, liyakati sonuna kadar hak eden bir dönemin beynelmilel tarihçisi.

    meşrutiyet, cihan harbi, millî mücadele, atatürk devirlerinin sessiz tanığı. yıllar öncesinde bir röportajında yaptığı şu 2 yerinde tespiti bile halimizi özetlemeye yeter de artar.

    "-meselâ cehalet.. cehalet, geriliğimizin sembolüdür.. yalnız, yanlış anlaşılmasın halkın köylünün cehaletinden bahsetmiyorum.. türkiye'de, hakiki mânada edebiyat, fikir ve fen adamı yoktur.. avrupa'da bu sınıf idare edici sınıftır ve vardır."

    "-türkiye'de yüksek tahsil diye birşey yoktur da ondan.. bizim üniversiteler gecekondu üniversiteleridir.. onun için ilim adamı ve hakikî münevver yetiştirmez.. türkiye'de hakikî mânasiyle kitap yoktur.. birtakım neşriyat için kitap sözü bilmeyerek sarfediliyor.."
  • bir köprülü olmasından mütevellit yazdığı kitaplarda kaynakça gösterirken "kaynak şahsi kütüphanem" diyebilecek yeryüzündeki az sayıda insandan biri ve osmanlı'dan cumhuriyete geçişi, tarihçilik alanında başararak hatta modern anlamda türkiye'de tarihçiliği kurarak yerine getiren kişidir aynı zamanda. geliştirdiği metodoloji dönem için o kadar ilericidir ki, başlarda kabul görmez, daha sonraysa resmi tez haline gelir.

    oryantalist ve batılı tarihçilere özellikle de herbert gibbons'a neredeyse yüz yıl önce verdiği ayar ise, hala osmanlı tarihi tartışmalarında refere edilmekte ve kulakları çınlatılmaktadır. malum ayarın konusu, osmanlı medeniyeti'nin kökeninin tamamen bizans medeniyeti'ne dayandırılmasıdır, kısaca türkler medeniyet falan kuramazlar ancak yıkabilirler dolayısıyla osmanlı medeniyeti varsa bunun nedeni türklerin bizans'ın yaptıklarının üstüne yatmasıdır diye özetlenebilir. köprülü tüm tezleri örneklerle ve belgelerle birer birer çürütür. kendisini o dönemde ilk alkışlayanlar da annales okulu mensupları olup, onu fransa'ya davet etmişler ve hocalık yaptırmışlardır. osmanlı devleti'nin kuruluşu adlı meşhur eseri paris'de verdiği seminerler sonucunda ortaya çıkmıştır.

    bugün gibbons ve saz arkadaşlarına eskisi kadar kibar davranılmamakta ve kendisi bizzat batılı tarihçiler tarafından dahi açıkça ırkçı olarak suçlanmaktadır.
    (bkz: herbert gibbons/#14813251)
    (bkz: leslie peirce)
    (bkz: rudi paul lindner)
    (bkz: cemal kafadar)
    (bkz: paul wittek)

    hamiş: politik köprülü'yü tüm söylediklerimin dışında tutarım. ancak şunu da söylemek lazım, köprülü ne olursa olsun akademik hayatına politikanın etki etmesine izin vermemiş ve çeşitli kavgalara girmiştir. mesela güneş dil teorisi veya yunanlıların atalarının da türk olduğu gibi iddialar karşısında, dönemi için çok tehlikeli hareketler olmasına rağmen alenen karşı çıkmıştır. (bkz: halil berktay)
  • "bugün mefkûreci türk genci görüyor ve duyuyor ki, asrımız milliyetçilik asrıdır. fakat aynı zamanda şuna da kanidir ki, milliyetperverlik telakkisi menfi bir hisden ibaret kalamaz. insan milliyetperver olabilmek için evvela kendi milliyetinin neden ibaret olduğunu, yani tarihini, coğrafyasını, içtimaiyatını, lisan ve edebiyatını bilmelidir."
  • hocaların hocasıdır. halil inalcık, osman turan, abdülbaki gölpınarlı talebelerindendir.
hesabın var mı? giriş yap