• amerikan bağımsızlık savaşı'nda george washington birbirine benzemeyen ve birbirinden şüphelenen on üç ayrı koloninin çarıksız kuvvetlerini bir araya getirip, yaklaşık sekiz yıllık bir savaşın akabinde söz konusu ordunun dönemin en kuvvetli askeri gücüne (bkz: britanya imparatorluğu) karşı zafer kazanmasına önderlik eder. savaş sonrası kurulan yeni cumhuriyetin yönetimini gasp etme imkanı karşısında ise baştan çıkmaktan çekindiği için aralık 1783'te ordudaki görevinden istifa eder ve virginia'daki plantasyonuna (18. ve 19. yüzyıllarda amerika'daki kolonilerde şeker, pamuk, tütün ve çivit otu gibi ihracat ürünlerinin yetiştirildiği çiftliklere verilen isim) dönerek toplumsal hayattan çekilir. üç yıl sonra birleşik devletler anayasası'nı hazırlayacak konvansiyona başkanlık yapması istendiğinde ise gözle görülür bir isteksizlik ile siyasete tekrar sürüklenir. 1789'da oy birliği ile ilk abd başkanı seçilen washington'a, siyasete dönüşündeki isteksizliğine rağmen bu makamın yetkileriyle sorumluluklarını kendi şahsı etrafında şekillendirmesine izin verilir. lakin gücü kendi ellerinde toplamak yerine görevlendirdiği yetenekli bakanlara yetki verip, üstlendiği makamın yükünü özverili bir ağırbaşlılık ile sırtlanır. 1792'de görevi bırakmayı canı gönülden istemesine ve çevresine bu düşüncesini defaatle dile getirmesine rağmen ikinci başkanlık dönemi için tekrar oy birliğiyle seçilir.

    washington'ı kamuoyu nezdinde bu denli popüler yapan ve halkın sonsuz teveccühünü kazanmasında başlıca rolü oynayan unsur, tabii olarak bağımsızlık savaşında kazandığı başarıdır. savaştan sonraki tevazusu ise ona seküler bir azizin ışıltısını verir. siyasi kariyeri; dürüstlüğü, bilgeliği ve vazifeşinas kuvvetiyle kazandığı saygınlığını azaltmak şöyle dursun artırmış gibi görünmektedir. zekice organize edilmiş imaj yönetimi ve ölçülü atılganlığı, kariyeri boyunca mükemmel saygınlığının kibir veya "caka satma" olarak algılanabilecek şekilde altüst olmasını önler ve washington'ı "yüce amerikan atası" ile "cumhuriyetçi ahlakın vücut bulmuş haline" dönüştürür. binaenaleyh hiçbir zaman muhteris bir görünüm sergilemeden washington, popülerliği modern zamanlara kadar sürecek olan hüviyetini yaratmış olur.

    ilk başkanlık döneminin başlarında doğum günü ülke genelinde milli bayram haline getirilen washington'ın; tuvalde, mermerde ve matbaada yüceltilen efsanesi, dünyanın muhtelif yerlerinden gelen insanların oluşturduğu amerikan toplumunun bir ulus kimliği kazanmasındaki temel direklerden biri haline gelir.
    washington, kamuoyu nezdinde o kadar büyük ve saygın bir güven hissi vermektedir ki, 1790'da yeni ulusun başlarda federal kent adıyla anılan yönetim merkezinin planlamasında ve inşasında sınırsız yetkiyle donatılır. projeye nezaret eden yetkililer 1791 yılına gelindiğinde amerika başkentinin washington adını almasına karar verir. başkentin planları, washington'ı at üstündeyken betimleyen azametli bir heykeli ve gelecek nesillerin ziyaretlerinde bu yüce şahsiyetin hatırasını hayranlık ile yad edeceği abidevi bir kabri de içermektedir.

    washington'ın neden yeni bir ulusun sahip olmak istediği niteliklerin bu kadar iyi bir tezahürü olduğunu anlamak kolaydır: çağdaşlarının gözünde, adeta bir heykele benzeyen duruşu bile onu seçkin bir statüye koymaktadır.
    ihtilal savaşından galip çıkan amerika, siyasi bir iletişim laboratuvarıdır ve monarşi hükümetini üzerinden silkeleyip atan cumhuriyet, aynı zamanda avrupa tahtlarının etrafındaki aurayı yaratan tüm tören ve sembollere de sırt çevirmiştir. bundan sonra ne asalar ile taçlar ne de katedrallerde icra edilen taç giyme törenleri ile te deumlar olacaktır. birleşik devletler, ortaya çıkan boşluğu doldurmak için george washinton kültü'nü yaratır. washington'ın ve diğer kurucu babalar'ın bağlı olduğu cumhuriyetçilik ilkesi, haşin dersler ile dolu bir geçmişe sahiptir. antik atina ve roma'dan tutun da rönesans italyası ve oliver cromwell'in britanya cumhuriyeti'ne kadar her yerde, monarşiyle yönetilmeyen bir hükümet sistemi kurma girişimleri yıkıma uğramıştır. birleşik devletler gibi modern bir cumhuriyetin tek umudu; halkın ve özellikle de yönetici sınıfın, erdemleri "tiranlığa" doğru bir kayışa direnebilecek kadar içselleştirmesidir.

    nitekim washington kültünün sağlam temellere oturtulduğu ve cumhuriyet değerlerinin halk tarafından benimsendiği, washington 1799'un aralık'ında boğaz iltihaplanmasından vefat etmesinin akabinde yaşanan süreçte ortaya çıkar. 250 yıla yakın tarihinde atlattığı pek çok toplumsal badire ve yaşadığı sancılı süreçlere rağmen insan hakları ve özgürlükleri, eşitlik ve bağımsızlık gibi modern toplumların vazgeçilmezleri arasında olan değerlerin, farklı görüşler söz konusu olsa da (emperyalist zihniyet ve kapitalizm bayraktarlığı), günümüzde tabiri caizse referans noktası haline gelen birleşik devletler, bu başarısının mimarlarından george washington'ın hatırasını daima saygı ve minnet ile yad etmiştir.

    george washington'a ve icraatlarına dair daha fazla bilgi edinmek isteyenlere david stewart'dan george washington / amerika'nın kurucu babasının politik yükselişi adlı eseri tavsiye ediyorum.
  • amerika birleşik devletleri'nin oy birliğiyle seçilen ilk ve tek başkanıdır. ayrıca yanılmıyorsam 1978 yılında başkan jimmy carter tarafından altı yıldızlı generalliğe terfi ettirilmiştir. bilindiği üzere abd'de en yüksek türbe "general of the army" diye anılan ve sadece savaş zamanı edinilen 5 yıldızlı generalliktir.

    vefalı adammış şu jimmy.

    edit: r7 uyardı; bahsettiğimiz olayın tarihi 11 ekim 1976, ilgili başkan ise gerald ford, dolayısıyla vefa bonusları ve bozaları başgan ford'a gidiyor. bu entry de yanlış bilgiyle bunca zamandır bu başlıkta duruyordu, özür dilerim.
  • abd'nin ilk beyaz başkanı.
  • baskanliginin ikinci donemi sonunda kendini emekliye ayiran, "amerika'nin yonetilmek icin krallara degil halktan insanlara ihtiyaci var" diyen buyuk devlet adami...mount vernon'da yasamis ve olmus.
  • sabah 4'de kalkar aksam 9'da yatarmış. günde iki öğün yemek yermiş, sabah kahvaltısından sonra akşam yemeğini öğleden sonra saat beş gibi alırmış. hiç bir zaman güneşe yatağında yakalanmamış. adamlarından (kölelerinden) hiç birini de güneş doğarken hala yatakta görmek istemezmiş. kalktıktan sonra saatlerce kitap okurmuş. okuduğu kitapları gördüm. çok kitabı var. kölelerini sonra serbest bırakmış. çok misafiri gelirmiş. ona çok hediye getirmişler.
  • başkan olduğu zaman ağzında yalnızca bir diş olan adam. dişlerini sıtma ve çiçek tedavisinde kullanılan civa oksit nedeniyle kaybettiği sanılıyor. işin buraya kadar ki kısmı pek ilgi çekici değil. birçok kez takma diş yaptırıyor, çoğunu da ünlü diş hekimi john greenwood'a. diş olarak da hipopotam dişi ve az miktarda at-eşek dişi kullanılmış. protez vuruğundan muzdarip olduğu için de afyon müptelası haline gelmiş. başkanlık ofisindeyken çizilen portrelerde asık yüzlü çıkmasının sebebi ressam gilbert stuart'tan çok budur.
  • daha on alti yasindayken toplum icersinde uyulmasi gereken 110 tane kurali rules of civility adli yazisinda listelemistir. "yaninda birisi varken yaptigin tum hareketlerde, birlikte oldugun kisi ya da kisilere saygili olmalisin" ile baslayan bu kurallar listesi, oksururken agzini mendille kapa ile devam eder, eder, eder ve "icinde yanan vicdan denen o kutsal atesi her zaman canli tut" ile biter.
    bu listenin orjinal sayfalarinin scan edilmis haline ve 110 kuralin teker teker listelenmis sekline bu linkten ulasabiliriz.
  • 17 eylül 1796'da yaptığı konuşmadaki tespitleri dikkat çekicidir.

    “belirli bir millete sevdayla bağlanmaktan kaçınınız. başka bir ülkeye nefret yahut sevgi duyguları beslemeyi adet edinen milletler köleleşirler, kendi görev ve çıkarlarını unuturlar. zira bir millet ortaklık hayaline kapılarak başka bir millete bağlandı mı, bu ikincisinin kavgalarına boşu boşuna karışır. üstelik ona imtiyazlar tanır. bu ise kendisinin sömürülmesine yol açmakla kalmaz, başka ülkelerinin düşmanlığını ve misillemelerini de üstüne çeker. büyük ve güçlü bir ülkeyle öyle bir ilişki kuran küçük yahut zayıf bir millet, ötekisinin uydusu olmaktan kurtulamaz. yabancı entrikaların aleti durumundaki kişiler, güvenini ve alkışını kazandıkları halkı aldatarak, onun çıkarlarını başkalarına teslim etmesini sağlarken, bütün bunlara karşı çıkan gerçek yurtseveler şüpheli duruma düşürülüp lanetlenebilirler.”
  • bizim trablus eyaletindeki hasan dayı ile anlaşama imzalayan abd'ni kurucu babalarından olan zat-ı muhterem.

    olay şöyle gelişir. payitahta en uzak eyaletlerden olan trablus eyaleti beyi hasan dayı, ek gelir sağlasın deyu korsanlık da yapmaktadır. devlet memuru maaşı neye yetecek?

    o sıralarda yeni yeni piyasaya çıkmağa çalışan abd'nin ticaret gemisi akdeniz üzerinden mısır'a yol almakta. hasan dayı çeker emaneti ve bu ticaret gemisini basar. ve ağzında şu cümleler dökülür;

    "imdi yeni dünya neyin gibi tevür bir diyardan gelüp, para kazanmak deyu bir şey yok. beyle bişe yoh. altunu veren düdüğü öttürür. evvela 650.000 altun, daha sonra ise her sene 12.000 altun verüp, anca geçersünüz."

    hasan dayı'nın bu şartlarını içeren trablus anlaşamasını george washington bey imzalayarak, onaylar. amerika birleşik devletleri 1796-1818 seneleri arasında bu anlaşamaya sadık kalmıştır.

    george washington döneminde, abd'nin ingilizce olmayan tek anlaşması ve vergi ödediği tek anlaşma böylece yürürlüğe girmiş olur.
  • önünde yasal bir engel bulunmamasına rağmen başkanlığının 2. dönemimin sonunda yeniden aday olmayarak amerikan siyasetinde bir geleneği başlatmış kurucu lider. franklin delano roosevelt'e kadar tüm başkanlar bu 2 dönem teamülüne uygun hareket etmiştir. fdr ise 1940 yılında, ikinci dünya savaşı'nın kızışmaya başladığı dönemde 3. dönem için adaylığını koyar ve 1940 ve 44 olmak üzere iki dönem daha (toplamda 4 dönem) kazanır. halefi harry s truman döneminde ise ne olur ne olmaz denilerek bu iki dönem meselesi anayasaya eklenir.

    "sağlıklı ve profesyonel bir muhalefet, bizi partizanlıktan korur, birliği güçlendirir." şeklinde bir sözü vardır. kendisi aslında birazcık zorlama ile, pek istememesine rağmen başkan olmuştur. fikirleri ve eylemleri, amerikan demokrasisinin temeline güçlü harçlar oluşturmuştur.
hesabın var mı? giriş yap