• --- spoiler ---

    annesinin, kardeşinin üç kuruş parasını şizofren bi kadın uğruna çarçur eden pezevengin çarpıcı hikayesi.
    --- spoiler ---
  • filmle ilgili ne dediler?

    "senaryosunda zuhal olcay a aşık olunmamış bir film sanat filmi değildir!" (niçe)

    "bu filmi ben de anlamadım!" (david lynch)

    "uzun bir cümle kurmak istememle başladı..." (pamuk)
  • insanlara acıdan, kederden, düşünceden, efkârdan uzak durmaları gerektiğini öğütleyenler genelde hiçbir işe yaramayan kabızlardır. insan kendisini başka türlü nasıl bulabilir?

    fotoğrafçı delikanlının (fikret kuşkan) tastamam yaptığı da budur. kara kitap'ın galip'i gibi içsel bir yolculuğa çıkar. arayış başlamıştır; insanın kendisini, kimliğini, özbenliğini, mazisini, hayatın anlamını arayış süreci.

    delikanlı istanbul'dan taşraya, bir şehirden diğerine yolculuk yapar, ailesini geride bırakır, maddi ilişkileri hiçler. rehberi ise saatlerdir; hiç kimsenin bahsetmediği, hatırlamadığı saatler.

    son durakta, eskicinin hikayesini dinledikten sonra aydınlanır eski fotoğrafçı, yeni zamanın sahibi. anlık bir tebessümün ardından gökyüzüne bakar. her şey duru bir gök gibi aydınlanmıştır; en sonunda kendisi olmuştur.

    artık hiç kimsenin anımsamadığı biri özgür değil de nedir?

    döngü tamamlanmıştır. âşık olduğu kadının (zuhal olcay) filmin başında sözünü ettiği ve fotoğrafçının da ev içi uzamda gördüğü ayna, ütü ve lambayı bir kere de eskicinin arabasında görür. anlar ki dün ne yaşandıysa gelecekte de o yaşanacaktır. döngü, amor fati'ye işaret eder. artık yazgısını kabullenmiştir. bu sahnede bariz biçimde bir meczup gibi görünse de içsel yolculuğunu tamamlamış, arayışın anlamının arayışın kendisi olduğunu kavramıştır.

    ___________

    ağaçlar, kuş ölüleri, saatler ve saat kulesi, duvar afişleri, sokaklardaki çocuklar, eskiciler, durgun insan yüzleri, ilginç hikayeler anlatan yalnız insanlar, otel odaları, televizyon ekranı, sabahçı kahveleri, saatçi dükkânları, boş sokaklar ve gökyüzü... herhalde hiçbir türk filminde bu denli metafor ve simge bir arada kullanılmamıştır.

    tanım: defaatle izlendikçe yeni keşiflerin yapılabildiği, muhteşem bir zekânın (orhan pamuk) kaleminden çıkan, yüce bir bakışa sahip bir yönetmenin (ömer kavur) çektiği olağanüstü bir film.

    edit: imla
  • degeri bilinememis yonetmen omer kavur'un orhan pamuk'un asmis kitabi kara kitap'tanki bir oykuden yola cikarak yazdigi senaryosuyla 1991 yilinda zuhal olcay, fikret kuskan ve rutkay aziz'le cektigi gelmis gecmis en iyi turk filmi.
    (uzun cumle oldu ama, bu m ancak boyle aciklanabilir.)
  • ömer kavur'un nahif ve gerçeküstücü bir anlatımla perdahladığı bu film, belki de en bireysel çalışması olması hasebiyle estet dilinin sınırlarında gezinir bolca..

    filmin üzerine kurulmuş olan tema, vaktiyle metin erksan'ın pek latif filmi olan sevmek zamanı'nda da karşımıza çıktıydı: "surete meftun olma ve bir suretin peşinden gitme"..

    kadın (zuhal olcay), bir fotoğrafçı (fikret kuşkan)nın rum meyhanelerinde çektiği resimlerde, öteki'nin o hep peşinde olduğu yüzünü aramaya başlar.. nihayetinde bulduğu yüz, bir saat tamircisinin yüzüdür (rutkay aziz'dir bu yüzün sahibi de)..

    ve bir arama serüveni başlar böylece; lakin saatçı, dükkanını da kapayıp sırra kadem basmıştır.. kadın ve fotoğrafçı, zemberekler, pandüller, kuleler arası bir zamanın peşisıra aramaya devam ederler adamı ve yüzünü.. nitekim kadın da, kum saatini ters çevirir ve ortadan kaybolur, saatçının yazgına ortak olarak..

    geriye kalan fotoğrafçının halini anlamak zor olmaz herhalde.. bu üç suret, birbirlerinin "yok"luğuna aşık bir varlık olur çıkarlar işte velhasıl..

    insanın sürgit arayışına bir güzelleme olan filmin, edebiyattaki muadilleri de aklıma gelmeden edemedi imdi.. ne ise, daha fazla gözleri doldurmadan kapatalım bu bahsi mümtaz..
  • "tersinden görünce dünyayı anlıyorum ki ; bütün lambalar küllük olacak , bütün masalar ağaç. aynalar baş olacak."
  • türk sineması’nın en değerli filmlerindendir.
    gizli yüz öyle muhteşem bir filmdir ki senaryosundan oyunculuklara, ışık ekibinden yönetmenine kadar şiirsel bir bütünsellik ve âhenk içinde akar gider.

    filmin öyküsü büyük yazar orhan pamuk’un kara kitap adlı eserine dayanıyor. 1988 yılında ömer kavur bir film önerisiyle orhan pamuk’un kapısını çalar. pamuk’tan bir senaryo yazmasını ister. pamuk ise o sıralarda kara kitap’ı yazmaya odaklanmıştır ve tüm dikkatini sadece bu romana verir. pek çok şey henüz kafasında taslak hâlindedir. senaryo yazımı işi kara kitap’ın 1990 yılındaki çıkışının sonrasına kalır.
    orhan pamuk, kara kitap adlı romanındaki “karlı gecenin aşk hikâyeleri” bölümünde bir pavyon fotoğrafçısının anlattığı kısacık bir öyküden yola çıkarak bu harikulâde filmi senaryolaştırır. pamuk, senaryo aşamasında zaman zaman ömer kavur ile birlikte bazı detayları kendisiyle tartışarak filmin senaryosunu tamamlar. bu iki değerli şahsiyetin buluşmasından da tabii ki ortaya böyle bir şaheser çıkıyor. türk sineması’ın en önemli yönetmenleri arasında gözümde ilk sıralarda olan ömer kavur filmin yönetmenidir de. gizli yüz izlediğim ömer kavur filmleri içinde beni en çok etkileyen, en sevdiğim, en mükemmel filmi olma özelliği de taşıyor.

    filmin oyunculukları tek kelimeyle harikulâdedir. gizli yüz’e sinemamızın iki nevişahsına münhasır harika oyuncuları zuhal olcay ile rutkay aziz’e yine sinemamızın çok değerli isimlerinden fikret kuşkan eşlik ediyor. başrolde muhteşem aktris zuhal olcay kusursuz, olağanüstü oynuyor. ikinci başrolümüz ise karizmatik aktör fikret kuşkan. henüz sektördeki ilk yılları olmasına rağmen kuşkan fotoğrafçı rolünde son derece başarılıydı. gizli başrolümüzde ise büyük sanatçı rutkay aziz’i izliyoruz. üstadın oynadığı süre küçük olsa da rolü görkemliydi. zuhal olcay’a ayrıca değinmek istiyorum. yahu bir kadına soğuk, katı, derin, ruhunu kaybetmiş bakışlar, buz dağı gibi donuk ifadeler bu kadar mı yakışır. orhan pamuk bu eseri yazarken sanki zuhal olay’ı hayâl ederek yazmış. bir aktris bir role bu kadar mı yakışır. zuhalciğim bu gizemli kadın karakterini oynamamış, bu karaktere ruhunu vermiş.

    öyle büyüleyici bir film ki sanki bir film değil bir rüya gibi. izlerken kendinizi bir masalın, düşün içindeymişsiniz gibi hissediyorsunuz. şöyle ki, bir gece uyuyorsunuz ve düşünüzde hayatınızda iz bırakabilecek şeyler izliyorsunuz ve o rüyadan hiç uyanmak istemiyorsunuz. işte gizli yüz tam manasıyla öyle bir film. bunun bir film olduğunu bilmesem ya masal ya da rüya olduğuna inanırım. orhan pamuk’un ne kadar güçlü, ne kadar sonsuz, ne kadar şahane bir kalemi olduğunun kanıtıdır bu film bize. orhan pamuk boşuna nobel edebiyat ödülü almamıştır. bu adamın kaleminde olağanüstü bi yaratım, hayâl gücü yeteneği var. var olsun.

    filmin müzikleri de filmle o kadar uyumludur ki henüz ilk saniyelerinde sizi yakalar müziği. böyle büyüleyici bir film ancak bu kadar çarpıcı ezgilerle bu etkileyiciliği yaratabilirdi. müziklerin filmlere etkisinin önemini görüyoruz burada. bu sanat eserinin müziklerinin bestecisi ise ülkemizin en değerli müzisyenlerinden cahit berkay’dan başkası değil. kendisini saygıyla anıyorum.

    filmde derin aforizmalar bulunuyor. sonu gelmeyen düşünceler, sorgulamalar, arayışlar, bekleyişler, sonuçlar ve daha fazlasıyla zihnimizde belki onlarca belki de binlerce cevapsız soru bırakıyor film. algımızla gerçeklik birbirine karışıyor. düş ile gerçek içiçe geçiyor âdeta. filmin en büyük öznesi kuşkusuz bitmek tükenmek bilmeyen arayıştır.

    öteden beri nostaljik saatlere ve antikaya hevesli biriyimdir. bu filmle birlikte saatlere olan tutkum on yüz bin milyon kat arttı diyebilirim. antika saatlerin bende uyandırdığı his harika. o sşyah beyaz yeşilçam filmlerindeki eski ihtiyarların yeleğinin cebinde taşıdığı uzun zircirli, kapaklı o kıymetli köstekli saatler artık nerede? peki ya o duvardaki guguklu saatler? o saatlerin kuş sesiyle tik tak sesini işitmek ne büyüleyici bir his. gelecekte imkânın olursa antika dükkânı açmayı arzu ediyorum. zaten kendimi bu çağa ait hissetmiyorum. antika saatlerin çarklarında kaybolmak, sonsuz arayışa düşmek muhteşem olurdu.

    psikoloji, gizem, macera, dram türü seviyorsanız kesinlikle doğru adrestesiniz. muhteşem filmimiz antalya film festivali’nde en iyi film ödülü ve en iyi senaryo ödülü başta olmak üzere yurt içinde ve yurt dışında çeşitli ödüllerle taçlandırılmıştır. hak ettiği kadar ödül alamasa da aldığı tüm ödülleri hak etmiştir. bence aday olup kazanamadığı ödülleri de hak eden nadide bir film.

    gizli yüz türk sineması’nın en etkileyici, en iyi, en değerli filmlerindendir. kesinlikle saygıyı hak ediyor. türk sineması’nın değeri bilinmeyen sanat esetidir aynı zamanda, tıpkı büyük yönetmen ömer kavur gibi. film hem döneminde hem de bugün hak ettiği saygıyı ve ilgiyi tam anlamıyla görmemiştir. bu durumun olumsuzluğu benim ruhuma da yansımıştır.
    bu öyle bir filmdir ki her kesimden, her yaştan her ulustan insanı etkilemeyi başarır. en çok da özellikle babasıyla güzel ve özel yaşanmışlıkları olan veya yaşanamamışlıkları olan kız çocukları için çok başka hisler yaşatacağını düşünüyorum.

    izleyecek olanlara tavsiyem, filmi izlemeden önce zihninizi tüm dünyevi sorunlardan, dertlerden arındırın. en sevdiğiniz günün gecesi, en sevdiğiniz içecek ve yiyeceğinizi alın, odsçanın perdelerini iyice örtün, en sevdiğiniz yerinize kurulun ve yüz on sekiz dakikalık bir şölene bedeninizi ve ruhunu bırakın. gizli yüz, türk sineması’nın kıyıda köşede kalmış gizli başyapıtıdır. bu şaheserin yaşama veda etmeden önce izlenilecek filmler listesinde olması gerektiğine inanıyorum. bu enfes film benim o listemde ilk sıralarda.

    ömer kavur’un antrakt sinema dergisine 1991 yılında verdiği röportajından önemli bulduğum alıntılar,

    “yolculuk, ele almayı sevdiğim üç-dört temadan bir tanesidir. gerçek anlamda yapılan yolculukları filmimde kullanmayı severim. çünkü ben de yolculukları severim. fakat bir de içsel bir yolculuktan söz etmek mümkündür. kişinin ya da bireyin kendi içsel yolculuğu ki bu bana göre daha da anlamlıdır.”

    bu filmle izleyiciye neyi anlatmayı amaçladınız?

    “şimdi bunu yanıtlamak durumundaysam, kanımca sorulmaması gereken tek soru, bir sinemacıya neyi istediğini sormak oluyor. çünkü zaten sinema bir ifade alanı ve sinemaya giden insanlar bir filmden neyi algılayabiliyorlar, neyi anlıyorlarsa onu zaten alacaklardır. filmi gerçekleştiren yönetmenin niyetinden bazen de bağımsız olarak kendi yorumlarını yapacaklardır. o bakımdan size çok açık bir cevap vermem mümkün değil bu konuda. ama tutkulu bir aşk hikayesinin, doğu masalı üslubu ile anlatılmaya çalışıldığını söylersem herhalde yeterli bir cevap olur.”

    neden erkek değil de kadın kahraman seçtiniz?

    “ana kahramanın ya da daha etkin görünen, sürekli arayan ve de bir anlamda daha üst düzey bir bilince varan ve aradığını bulan kişinin ya da kahramanın kadın olduğunu görüyoruz filmde, bu doğru. sanıyorum toplumlunuzda kadınlar erkeklere oranla daha cesurdurlar. kalıpları kırmayı, erkeklere kıyasla daha iyi becerebiliyorlar. ve zaman zaman konformist düşünceye ya da konvansiyonel düşünceye kadınlar daha cesur bir biçimde karşı gelebiliyor, en azından ön yargılı düşüncelere karşı koyabiliyorlar. toplumumuzun bir özelliğidir bu. filmde, yani filmdeki kahramanımız, yani kadın kahramanımız unutmamak lazım ki biraz baba vasiyeti doğrultusunda hareket etmektedir.”

    yönetmenin film üzerine bir başka demecinden,

    “saatler benim için en gerçekçi gösterge olmuştu. her bakışımda o andaydım. bir sonraki tik-tak gelecekti. arayışımın sabırsız saniyeleriydi. bir önceki tik-tak geçmişim ve özümdü. asla geriye gidemeyeceğimi bildiğim bir gizem gibiydi. sanki sürekli iki yer arasında sıkışmış kalmıştım. ve sadece tek bir anda yaşamama rağmen üç zamanlı yıpranabiliyordum. ama üç zamanı hissedebildiğim için hayranlıklar içindeydim. mekanizmaların inceliğine, yayların korkunçluğuna, çarkların karanlığına kapılmış gibiydim. şimdi saatlerin farkındayım…”

    ömer kavur’un başka bir söyleşisinden,

    “en çok emek verdiğim, en fazla zamanımı alan film galiba gizli yüz filmimdi. bir defa orhan’la cebelleşmek kendi başına bir zorluktu.”

    orhan pamuk ile ömer kavur filmin senaryosu üzerine çalışırken
    görsel

    filmle ilgili bazı enstantaneler

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    izlemek isteyenler için zuhal olcay ile ömer kavur’un söyleşisinden

    kaynak

    kaynak, ikinci kaynak, üçüncü kaynak, dördüncü kaynak, beşinci kaynak

    --- spoiler ---

    film kendi içinde bölümlere ayrılıyor.
    ilk bölüm “şehirler şehri”dir. bu bölümde gizemli kadın rüyasında gördüğü o gizli yüzün peşine düşer.
    ikinci bölüm “ölüler şehri”dir. bu bölümde fotoğrafçının hayatına değinilir.
    üçüncü bölüm ise “garipler şehri”dir.
    bu bölümde ise fotoğrafçının arayış ve bekleyiş sırasında başından geçenlere tanık oluruz.
    son bölüm ise “kalpler şehri”dir. burada genç fotoğrafçı ile gizemli kadın sonunda tekrar bir araya gelir. olaylar farklı bir noktaya evrilir.

    filmin açılışında şu harika cümle ile karşılaşırız.

    “binlerce binlerce sır bilinecek
    o gizli yüz gösterince kendini”

    bu cümle belki de biraz sonra izleyeceğimiz ve hiçbir zaman unutamayacağımız ve unutmak istemeyeceğimiz o büyüleyici yolculuğa işarettir.

    gizemli kadın ile fotoğrafçı arasındaki o etkileyici diyalog

    — başka fotoğrafı var mı bu adamın?

    — hepsi burada.

    — başka?

    — yok, başka çekmedim.

    — niye?

    — ötekiler gibi bir yüz.

    — değil. yüzü hikâye anlatıyor. anlamlı bir yüzün hep bir hikâye anlattığını söylerdi babam.

    gizli yüz kitabından alıntılar

    “bazı insanlar vardır, hikâye anlatırlar sana. eve döndüğünde kafan bu hikâyelerle doludur, ama adamın söylediği tek kelimeyi hatırlamazsın.”

    “harita diye birbirlerimizin yüzlerine bakıyor, hikâye diye ruhlarımızı masaya koyuyoruz.”

    “her şey var bu yüzde; keder, korku, âşk.”

    “bir yüze bakarsın, bir hayâle kapılırsın…
    ama gözünü açıp kapayana kadar hayâl kaybolur. hayâl artık aklında, ama doğru mu ya? her zaman yanında olmalı, aklında değil, yoksa yanarsın…”

    “beni aradığını hiç mi düşünmedim sanıyorsun? hiç mi istemedim bir gün aradığın yerlerde karşına çıkmayı?”

    “ne zaman bir hikâye anlat deseler ağaçları düşünüyorum. rüyamdaki ağaçları. bir zamanlar bir hikâye anlatmıştım, kalbimi açmıştım. ama yalnız ben değildim anlatan. herkes bir hikâye anlatıyordu. ben de, neden bilmiyorum, ağaçları düşlüyordum. ama o zaman gençtim. hayır, ben artık delikanlı değilim.”

    “yüzümüzde kaybolan anlamı ancak hatırlayarak buluruz. kayıp güzel zamanları bularak. acıyı hatırlayarak. anlatarak. ruhumuzdaki gizli saatin çarklarını arayarak. saatler hatırlar.”

    — nereden anladın bir derdi olduğunu?

    — öyle hissettim… huzursuz ediyordu beni…

    — herkes bu kadar hissedebilseydi dünya bambaşka bir âlem olurdu…

    “geçen gece seni gene rüyamda gördüm. insan benim gibi severse, aynı şekilde sevilebilmeyi hayal eder. bunu bir umut olarak yaşar. bunu bir onur olarak yaşar.”

    “tersinden görünce dünyayı, anlıyorum ki bütün lambalar küllük olacak, bütün masalar ağaç, bütün aynalar baş olacak…”

    “ölene kadar vakit geçsin diye beklersin bu kasabada.”

    kadın: gülüşü? gülüşü nasıldı?

    fotoğrafçı: kederli.

    “bir bakıyorum, bir dükkânda da hayatlar satıyorlar. istediğin hayatı seçiyorsun, o ruhun yüzü senin yüzün oluyor, artık mutlu yaşıyorsun.”

    “söylesene cancağızım, hayatta insan her istediğini elde edebilir mi hiç?”

    punctum dergi sitesinden alıntı

    mantıku’t-tayr’da kuşlar, simurg adındaki efsanevi kuşa ulaşabilmek için kaf dağı’nın ardına doğru yola çıkarlar. bazıları bu zorlu yolculuğu tamamlayamaz. yolculuğun sonunda vazgeçmeyen otuz kuş bir şeyin farkına varır: simurg, farsça “30” (si) ve “kuş” (murg) sözcüklerinden türetilmiştir. simurg artık kendileridir, arayıştır (attar, 2006:440). filmin temelinde de bu arayış yatar. filmde simurg göndermesinin en aşikâr olduğu sahne kadın’ın (zuhal olcay) video kasetten izlediğimiz monolog sahnesidir:

    ‘‘...büyüyüp kocaman bir kadın olduğunda kızı, kaf dağı’nın ardındaki kuşu bulacak, bütün talihsizlerin yüzünü birbirine benzeten tılsımı çözecekmiş...’’

    kavur bu seyirde delikanlının yüzü ile kadın’ın yüzünü üst üste koyar. ardından delikanlının gazeteden kestiği fotoğraflardaki yüzlerde bir anlam, bir punctum aradığını görürüz. simurg’u arayan kuşlardandır her ikisi de ve hatta kasaba saatçisi de bu kuşlardan biridir; ama o dünyevi tatlara yenik düşer, rüyaları çözebilecek kadar manevi değeri olan video kaseti meta karşılığı satar ve mantıku’t-tayr’daki gibi arayışı bırakan kuşlardan olur.

    film boyu dinmeyen bu masalsı arayış punctum’a hastır. barthes’ın annesinin fotoğrafları arasında kendini vuracak olanı araması gibi. atilla dorsay da filmdeki arayışa dikkat çekmiştir. ona göre, filmde iki kişilik bir mutluluk yoktur, aranan değil arayış önemlidir. bu yapısıyla gizli yüz’ün modern bir leyla ile mecnun olduğu yorumunda bulunmuştur (yıldırım, 2010: 96). ancak kara kitap’ta şeyh galip’in hüs’nu aşk’ı daha hâkimdir. mantıku’t-tayr etkisi ikincildir ve daha geneldir (hadzibegovic, 2013:66). ama orhan pamuk’un kara kitap’a dair istanbul’u resmettiği çizimlerinden birinde (hadzibegovic, 2013:35), istanbul semalarında devasa bir kuşun süzüldüğünü görünür; bu kuşun simurg olması muhtemeldir. gizli yüz’ün tüm şehirlerine simurg’un gölgesi düşmüştür.

    gizemli kadın ile fotoğrafçı arasındaki sahneden

    — bir yüzü diğerinden ayıran nedir?

    — bir hikâye. anlamlı yüz hep bir hikâye anlatır.

    filmde dikkatimi çeken bir ayrıntı vardı. film boyunca hiç kimsenin adı söylenmiyordu. herkese sıfatlarla ya da lakaplarla hitap ediliyordu. bu durumu daha önce hiçbir filmde görmemiştim. gizemi çok seven biri olarak bu gizemli durum çok hoşuma gitmişti.

    saatçi işe fotoğrafçı arasında geçen unutulmaz diyalog

    — hayatta ne olmasını isterdin en çok?

    — insanlara saatleri anlatmak isterdim. mekanizmaların inceliğini, yayların korkunçluğunu, çarkların karanlığını. şimdi kimse saat nedir farkında bile değil. belki bunun için insanlar kederli, belki bunun için kendi hikâyelerini bile anlatamıyorlar. akreple yelkovanın arkasında nasıl bir can var hissetmiyorlar bile. insanlara saatlerin sırrını anlayabilmek isterdim. o zaman uykudan uyanır gibi dünyaya yeniden gözlerini açarlar, kederlerinden kurtulurlar, belki kendi hikâyelerini bile anlatırlar.

    filmde ve kitapta geçen bu harikulâde söz ile yazımı sonlandırıyorum.

    “rüyalar tamamlanmaz ki hiç. hikâyeler tamamlanır.”

    --- spoiler ---
  • senaryosu, orhan pamuk'un çok sevdiğim kitabı kara kitap'taki karlı gecenin aşk hikâyeleri isimli bölümden yola çıkılarak yazılmış 1991 yapımı türk filmi.

    --- spoiler ---

    orhan pamuk, senaryoyu yazarken hikayenin başlangıç noktasına sadık kalmakla beraber içeriği zenginleştirmiş, sonuçta yirmi sayfalık bir bölümü 110 dakikalık bir film haline getirmiştir. fakat ilginç olan şudur ki aslında karlı gecenin aşk hikâyeleri adlı kara kitap bölümü ile gizli yüz arasında, sadece filmin ilk on beş dakikalık kısmı açısından bir benzerlik kurulabilirken filmin geri kalanı yine orhan pamuk'un 1994 tarihinde bitirip yayımlayacağı yeni hayat romanını anlatmaktadır daha çok. (bu benzerlik daha önce de dile getirilmiştir.)

    zira yeni hayat'ta, içe kapanık hüzünlü inşaat mühendisi osman'ın hayatı, aşık olduğu canan'ın elindeki kitabı alıp okumasıyla değişecek; osman, bu kitabın etkisiyle canan'ın peşinden şehirlerarası otobüsler vasıtasıyla bütün türkiye'yi gezecektir. fotoğrafçı da, bir gün tesadüf eseri izlediği video bantın etkisiyle kendisinden fotoğraf çekmesini isteyen gizemli kadının peşine düşecektir. hem osman'ın, hem de fotoğrafçının arayışlarındaki güzergahları, uzak anadolu kasabaları, ucuz oteller, esnaf lokantaları, yanıp sönen plastik tabelalar, şehirlerarası otobüslerin camından yansıyan ışıktır. her ikisinin arayışları ve aşkları bir süre sonra saplantıya dönüşecek, bu saplantıları paranoya ile beslenerek büyüyecektir.

    öte yandan, tıpkı canan'ın, gizemli kitabı defalarca okuyup çoğaltan mehmet'e aşık olması gibi, gizli yüz'deki kadın da saatçiye aşıktır. hem osman, hem fotoğrafçı, aşık oldukları kadınlara -ve dolayısıyla bu kadınların sahip oldukları gizeme- daha yakın olan hemcinslerine karşı hayranlık ve nefret beslemektedir. sonuçta hem canan, hem de fotoğrafçının aşık olduğu kadın, kahramanları terk ederek diğer erkekleri tercih ederler ve her iki kahramanımız bu terk edilişi geriye çevirmek -ya da en azından bu ikilinin sahip olduğu gizeme ortak olabilmek için- son ana kadar çaba sarf ederler.

    filmde ve romanda, ortak mekanlar kadar ortak temalar da gözden kaçmayacaktır. hayatı birden bire değiştiren bir roman veya bir vhs banttır. bu değişimi uzun bir yolculuk, arayış ve ardından bekleyiş takip eder. zaman ve saat, her iki eser bakımından hep ön plandadır. mehmet'in babası dr.narin'in adamlarına saat markalarını kod adı olarak seçmesi tesadüf değildir. sonra terk ediliş karşısındaki kahramanların geliştirdiği çaresizlik, sıradan bir aşk acısının ötesindedir. osman ve fotoğrafçı, aşık oldukları kadınların kendilerini terk etmeleriyle onların maddi varlıklarının ötesinde, hayatlarının anlamını, yani orhan pamuk romanlarında hep ön planda olan gizem duygusunu kaybetmişlerdir.

    --- spoiler ---

    elbette, hem edebiyat, hem de sinema bilimi açısından bundan başka anlamlara gelecek teoriler üretilebilir ve bu teoriler kuramlarla desteklenebilir, çözümlemeler yapılabilir. ancak şahsi kanaatim gizli yüz filmini anlaşılmaz kılan entel dantel bir film olmasından ziyade, özel bir duyguyla yazılmış ve çekilmiş izlenimi uyandırmasıdır.
  • sonundaki eskici-hırsız-ermiş sahnesiyle bence anafikrini özetlemiş filmdir, bu sahneye gelmek için bile filmi izlemeye değer, cunku merak uyandıran bir serim, sıkıcı bir düğüm ve esas oğlanımızın aşkını itirafıyla başlayan ve birazdan anlatacağım hikayeyle sonlan bir çözüm hikayesi var.

    uzak ülkelerin birinde bir hırsız yaşarmış, hayal hırsızı. şehir sakinlerinin rüyalarına girer hoşuna gidenleri torbasına doldurur çalarmış. sabah uyananlar da içlerinde bir huzursuzluk hissederlermiş, bir eziklik..bunlar kalkıp bir ermişe gitmişler, dertlerini anlatmışlar. ermiş de akıllı ermişmiş haa. demiş ki madem ki rüyalarınızı kaybettiniz o halde bana umutlarınızı anlatın. ama dertli kişiler rüyalarında çalınan şeyleri hatırlayamazlarmış bir türlü..hatırlayamadıkları için de umutlarını kuramazlarmış..neden? cunku rüyaları benım torbamda da ondan..işte; bir ayna, bir ütü, bir lamba..

    sahi; eğer rüyalarımızda kaybetiklerimizi hatırlayamıyorsak,yüzler hep silik silik kalıyorsa, en çok istediğimiz şeyi nasıl bileceğiz, yoksa aramaya mahkum olduğumuz için mi kaybetmek zorundayız??
  • fikret kuskanin en comez donemleri, zuhal olcay ve rutkay azizin ise yine butun guzellikleri uzerlerinde. film bir arayis hikayesi ve gercek tutkuya ya da adina her ne demek isterseniz ona sahip olan insanin butun dunyayi bir anda gozunden silebilecegini gosteren bir film. "aranan midir yoksa aramak midir bunca zaman ulasilmak istenen" der size.
hesabın var mı? giriş yap