• peygamber efendimiz (s.a.v.) haya ile ilgili şöyle söylüyor: “ilk peygamberlerden itibaren halkın hatırında kalan bir söz vardır: utanmadıktan sonra dilediğini yap!” (buhârî, enbiyâ 54, edeb 78. ayrıca bk. ebû dâvûd, edeb 6; ibni mâce, zühd 17)

    başka hadislerde de peygamber efendimiz (s.a.v.) haya ile ilgili şöyle buyuruyor:

    “her dinin (kendine özgü) bir ahlâkı vardır; islâm ahlâkı(nın özü) hayâdır.” (ibn mâce, zühd, 17)

    “arsızlık nerede ve kimde olursa olsun çirkinleştirir; hayâ ise nerede ve kimde olursa olsun zarifleştirir.” (tirmizî, birr, 47)

    ben haya, edep, utanma ve ar hissi ile ilgili uzun uzun yazabilecek biri değilim. ama sadece şunu söylemek istiyorum: modern zamanlarda, özellikle daha da yayılan ve kabullenilen, ekşisözlük'te de bolca görebileceğimiz (şaşırdık mı?) bir söylem var: 'tabuları yıkalım'.

    'tabuları yıkalım' demek büyük oranda 'hayasızlaşalım' demektir. haya insan ilişkilerine görülmez sınırlar koyar. bu sınırlar daha sağlıklı ilişkiler için gereklidir, aksi takdirde bu ilişkilerde o kadar sorunlar yaşarız ki işte sonunda ekşisözlük'e gelip 'kadınlar pisliktir', 'yaşlılardan nefret ediyorum', 'insan ırkı yok olmalı' temalı abuk sabuk hezeyanlarda bulunuruz. bunlar işte hep en başta haya duygusunu 'tabuları yıkalım' adı altında yok etmekten kaynaklanan problemlerdir.

    o tabular aslında sınırlardır ve bu sınırlar senin daha üsluplu, daha edepli, haddini bilen, ağırbaşlı, ölçülü, akılcı vs. olmanı sağlar. bu sınırları yok ettiğinde laçkalaşır, o araba camında sallanan süs köpek var ya, böyle kafasına dokunduğunda ileri geri gelir, işte ona dönüşürsün. örneğin cinsellik konusu konuşulması gereken bir konudur, doğru. islam'da da 'bu konu hayatta konuşulmaz' diye bir şey yoktur. ama hayan varsa bu konuları gerektiği yerde, gerektiği zamanda, doğru kişilerle, üsluplu bir şekilde konuşursun. hayan yoksa veya zayıflamışsa bunları üslupsuzca, laubalice konuşur, densizce espriye dökersin. bu böyle devam eder, sonra bir bakmışsın, tabuları yıkan sen, kendin gibi hayasız arkadaş ortamında habire cinsellik konuşuyorsunuz.

    örneğin, hayan varsa karşı cinse saygıyla, sınırlarını bilerek yaklaşırsın ve allah'ın izniyle karşına da senin gibi hayalı biri çıkar (ihtimal artar diyebiliriz, yoksa allah ne dilerse o olur) ve huzurlu bir birlikteliğiniz olabilir. hayan yoksa karşı cinse samimiyet ve özgüven adı altında edepsizce, teklifsizce yaklaşırsın. hayasız biri olduğun için seçtiğin çevre de senin gibilerden oluşur. o çevreden biriyle evlenirsin veya ilişki yaşarsın. sonra da ekşisözlük'e gelip 'beş tane kadınla çıktım, hepsi çıkarcıydı, demek ki tüm kadınlar çıkarcı' tarzında (evet, bu yorumun aynısını gördüm ekşi'de) mantık bilimini tatile çıkaran yorumlar yaparsın. kendini ve ardından da çevreni değiştirmediğin sürece 100 kişiyle tanışıp görüşsen ne olacak?

    yahu şu modern zamanlarda parlatılan hiçbir kavram, ideoloji ve hayat görüşünden bize bir fayda gelmedi. bu parlatılanlar arasında en beterlerinden biri de işte bu 'tabuları yıkalım' sözü. son yüzyılda tabuları yıka yıka, 'yahu bundan ne olacak', 'ohooo sen namusu bacak arasında arıyorsan sorun sende', 'cinsel özgürlük' diye diye geldiğimiz nokta işte netflix, hbo dizileri, artan boşanma oranları, bozulan insan ve toplum ilişkileri, kendine yabancılaşmış, varoluş krizleri yaşayan ve kötü olan her şeyi öven bireyler, hep bir mutsuzluk, tatminsizlik. neden? çünkü insanlar, başkalarıyla ilişkilerinde sınırlarını bilmiyorlar; bildiğini sananlar dahi büyük oranda o sınırları ihlal ediyor da farkında değil.

    mahrem yaşanması gereken her şey artık ortalık malı olmuş durumda. biri yaşlılara sövüyor, diğeri ecdadına sövüyor, bir başkası anne babasına sövüyor, ekşi'de herkes birbirine sövüyor. üslup yok. tüm bunlar haya duygusu yok edilmeden yapılamaz. haya duygusu yok olmuş ki bu hale gelebilmişiz. sonra insanlar da diyor ki 'bu insanlık neden böyle kötüye gidiyor?'. bunun cevabını ararken de bir kez de allah'ın ve islam'ın dediklerine kulak kabartmıyorlar, 'bir de bu din ne diyor acaba, ona bakalım' demiyorlar, onun dışında her analizi yapıp her sözde çözüm yoluna başvuruyorlar.

    boşuna uğraşmayın. allah, insanı yaratmıştır, o yüzden de onu en iyi bilen o'dur. bundan dolayı da o'nun çizdiği sınırlar insanı en mutlu edecek sınırlardır. haya da bu sınırların en önemlilerinden biridir. tabuları yıkma ve özgürlük adı altında allah'ın yasak kıldığı ama sizin yok etmekte bir mazur görmediğiniz sınırları ihlal ettiğiniz sürece huzur bulamayacaksınız. milyon tane yol denediniz, işe yaramadı, daha da kötüye gittik. bir de islam'ın yolunu deneyin, olmaz mı?
  • mahrem ile ikiz kardeştir;
    birine attığın tokat diğerini de ağlatır.
  • bugünkü cuma hutbesinde; "haya, bir milletin manevi savunma mekanizmasıdır" dendi.
  • hayâ : utanma duygusu, edepli olma.

    haya : testis

    harflerden şapkayı kaldıranları öpüyorum.
  • konu ile ilgili girilen ilk entry'de haya, utanma duygusu - ar olarak betimlenmis. sozluk manasi itibari ile dogru bir yaklasim olsa da manasi bende bugun yerini buldu diyebilirim.

    arabca ogrenmeye calisirken ilk ogrendigim hadis:

    "el hayau min el iman. - haya imandandir."

    onceleri, haya kelimesi bana heb isin ameli boyutu ile ilgili bir terim gibi gorunuyordu. mana katmanlarindan habersizce ameli bir konunun imanin esasina nasil kaynaklik edebilecegini akletmeye calisiyordum.

    gerci daha oncesinde:

    - islam guzel ahlaktir.
    - ben ancak ve ancak guzel ahlaki tamamlamak uzere gonderildim.

    hadislerininden de haberdardim. hatta abdulhakim arvasi hazretlerinin “guzel ahlak hadlere riayet etmekle mumkundur” sozunu de okumuslugum vardi.

    ancak bugun; mektubatta “haya”nin esasinda “kalbde allah’tan gayrisini birakmamak oldugunu, allah’tan gayrisinin zorlama ile bile hatira getirilememesi” oldugunu ogrendim. evet, daha once butun bunlari okumuslugum vardi hatta bu cumleyi en azindan yuzlerce kez kullandigimi biliyorum. ancak hic bir zaman bu manada kullanmamis oldugumu da bugun idrak ettim. boylece abdulhakim arvasi hazretlerinin hadlere riayetten kastinin da allah’tan gayrisina yonelmemek oldugunu ogrendim.

    dahasi bu manada “haya sahibi olmak” fena makaminin kendisiymis. yani ilk basamak!

    haya : iman - kalbde allah’tan gayrisi defetmek.
    setrul haya : haya perdesi
    mustatir : gizli, perdelenmis
    tesettur = ortmek – muhafaza etmek

    allah’im bizleri haya sahibi kullarindan eyle!
  • hayâ hayattır. hayatımızdaki en önemli şeydir. açlık, yokluk, susuzluk, fiziksel olarak nasıl mühim ise, işte haya ve zıddı ile hayasızlık, manevi olarak en öncelikli konudur.
    hayâ, utanç, utanma anlamlarına gelmektedir.

    cenâb-ı hak buyuruyor:
    bismillahirrahmanirrahim

    “inananlar arasında çirkin şeylerin yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada da ahirette de çetin bir ceza vardır. allah bilir, siz bilmezsiniz.” (nûr, 19)

    rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:

    “her dinin kendine has bir ahlakı vardır. islam’ın ahlakı da hayâdır.” (ibn mace, zühd, 17)

    arlanma, utanma, terbiye, ahlak ve nezaket anlamlarına gelen hayâ en önemli ve en değerli insani haslet ve meziyetlerdendir. hayâdan mahrum olanlar arsız, utanmaz, sıkılmaz, edepsiz, terbiyesiz, ahlaksız gibi kötü vasıflarla tavsif edilirler.

    kötü söz ve davranışlara karşı insanı frenleyen, onu daima ahlaki ve insani bir çerçeve içinde tutan duygu utanma duygusudur. bu duygudan mahrum olanları gerçek anlamda insani ve ahlaki çizgiye getirebilecek hiçbir güç yoktur. edep ve hayâ duygusu aslında insan fıtratında var olan asil bir duygudur. inanç ve eğitimle bu duygu gelişir, böylece insan kemale erer.

    hz. peygamber (sav) bir gün ashâbına:

    “allah’dan kelimenin tam anlamı ile hayâ ediniz.” buyurunca yanındakiler: “elhamdülillah, hayâ ediyoruz” dediklerinde hz. peygamber onlara şöyle bir açıklama yaptı: “öyle değil. allah’dan hakkıyla hayâ eden kişi, başını ve başındaki bütün organlarını korumalıdır. karnını ve karnına giren her şeyi kontrol etmelidir. ölümü ve çeşitli belâları hatırlamalıdır. âhireti arzu eden, dünya zînetini terk etmelidir. bütün bunları yapabilen allah’dan hakkıyla hayâ etmiş olur.” (tirmizî, sıfatü’l-kıyâme, 24; müsned, ı, 387)

    hayâ dediğimiz utanma duygusu, insanı, mü’minin şahsiyetine yakışmayan fena davranışlardan alıkoyar.hayâsız insandan her fenalık beklenir. hayâ timsali hz. peygamber bu durumu şöyle ifade etmişlerdir: “utanmazsan dilediğini yap” (buhari, iman, 16) allah resulü burada, utanmayan insanın her fenalığı yapabileceğine işaret etmektedir.
  • testis anlamındaki haya, farsça yumurta anlamına gelen "haye"den geliyor. bu kelime aynı zamanda batı dillerindeki caviar (havyar) kelimesinin de kökeni. haya ve yumurtalık arasındaki bağlantı ortaya çıkıyor böylece.
  • hayâ’ utanma ile çekinme anlamına gelir. sufilerin dilinde ise hayâ’, imanın bir cüzü olarak iman eden mümin dervişin, hakkın her yerde olduğunun anlayışı üzeri o’ndan ve o’nun tecellisi olan her türlü mahlukatından ve kendi nefsinden bile utanarak kendini setr ettiği; siretinde yanış, suretinde kızarma, amelinde ise ahlaken çekingen olduğu iman elbisesidir.

    zevken biliyorum ki hayâ’ örtüsü içinde setr olmuş müminler allah’ın sevgi elbisesini giymiştirler.

    hayâ’ müminin hakk’ın huzurunda bulunmasını sağlar. günahkar, masivada bulunan bir kul, tarike girmesi sonucunda hayâ’ya ulaşırsa, hayâ’ ile yanışı da günahlarının ve masivada bulunuşunun ölçüsünce kuvvetli olur. hayâ’daki yanışının sebebi, kulun günahları ve masivada bulunduğu durumlar ile hakk’ın huzurunda bulunma hâlidir.

    kim ki hayâ’nın yanış elbisesini giyer, bilsin ki nefsinde ölmüş, beden kabrinde toprağı ile örtünmüş ve yeniden diriltilmiş vicdan meydanı olan mahşer meydanındadır. böylece “yer başka bir yer olmuştur”.

    mahşerin her yerinde hakk, azameti ile tecelli ederek görünür. salikin, mahşer meydanında her yerde azameti ile tecelli eden hakk’ın huzurunda olmanın hâli üzeri geçmişinde yaptığı iyi ve kötü her şeyle yüzleşmesi gerçekleşir. bu da “oku kitabını, hesap görücü olarak nefsin yeter” (isra, 14) ayetinin tevil anlamı itibarıyla, salikte tecellisidir.

    hakk’ı her yerde müşahede etmenin sonucunda kaçacak yeri olmayan salik, kötülükleri sebebi ile iyi olan hiçbir hâlini görmez. sadece vicdan hâli üzeri adalet sıfatında el adl esması ile tecelli eden hakk’ın, kendisinde el hakîm esmasi ile hakim olarak tecellisi ile belirişindeki kulluğunda kendi muhasebesini kendisi görerek hesabının cezası olan hayâ’ yanışında, kötülüklerinin sebebi ile yanar.

    hayâ’, aşk, pişmanlık, fakirlik (yoksulluk) ve kendi mevcudiyetini hakk’a layık görememe sebebi ile yetersizlik ve kendi mevcudiyetini kabul edememenin hâlleri hep içsel bir cehennem yanışıdır. bu da kur’anın cehennem ayetlerini ve kulun akibeti olan cehennemi küre-i arzda yaşamasıdır. bu hâller cehennem tecellisinin kahr tecellisinde kulun yanış durumudur.

    allah sevdiği kuluna küre-i arzda seyr-ü seferin başında kahr sıfatı ile tecelli eder.

    cehennemin üşüten ve donduran tecellisi ise hüzün, gınâ, melamet, yoksunluk, çile vb hâller üzerinden insanda görünür.

    gönül, madalyonun iki yüzü gibi bir tarafı ile yukarıdaki hâller ile cehennemde, bir tarafı ile de cehennemin sonucu olarak hakk’a vuslat ile cennetin selamet hâli üzeri huzurda bulunduğumuz varlık mertebemizdir. bizler bedenen yaşlanırız ama gönül kalıcı irade ve hâllerde devamlılık arzetmesi ve ilkeler üzeri biçimlenmiş veçheler seyriyle, bazı istisnalar (yaşlılık sonucu hastalıklar, bunaklık vb) dışında yaşlanmaz.

    hayâ, huzurda bulunmamız ile bizi muhasebeye sevk eden yanış melekemizdir. bu meleke ile vicdanda kendi kendimizi edebte irşad ederiz.

    hayâ’nın cennet tarafı ise kulun, hakk’ın huzurundaki vuslat hâlinde hayâ’ melekesi sebebi ile bulunmasıdır.

    hususen de belirtmek gerekir ki “her nefs cehennemden geçecektir” hadis-i şerifinin tevil mânasını da bu bağlamda anlamak gerekir.

    https://bilinmek.com/page.php?page=sozluk&id=147

    (bkz: gizli bir hazineyim bilinmektir muradım)
  • ''sevilmeme korkusu öylesine içimize işlemiş ki, sürekli dışarıda bizi beğenecek bir bakış arıyoruz. halbuki eskiler, 'kem göz'den korkardı.
    başkasının göz ve tecessüsünden korumamız gereken iç sınırlarımız, hayat alanlarımız var. hayâ büyük bir muhafızdır."

    -kemal sayar-
  • (bkz: havyar), ajvar, ayvar
hesabın var mı? giriş yap