• ne yazık ki bir babanın en büyük hayal kırıklığıdır bu evlat.

    adam, ailenin en büyük güvencesi dükkanı kimseye danışmadan satıyor. satması kadar ailenin zoruna giden durum, geçen sene satması. bir senedir uyutmuş aileyi. kendisine göre bahanesi de hazır. "iş yapacağım, iş kuracağım, zengin olacağım." halbuki kendisini rakı masasına meze yapacaklar, haberi yok enayinin.

    neyse, gidiyor tabi dükkan. aile perişan, ben babanın derdine ortak oldum, ben perişan. koca adamı gözleri dolu dolu beddua ederken görmek çok koydu bana.

    tabi hayırsız evladın sıkıntıları bununla da bitecek değil. ailenin en büyük evladı olduğu için, ana-bana oturdukları evi de bir anlık gazla oğullarının üstüne yapmış. iş yapıyorum, banka kredisi çekeceğim, ipotek lazım, ev lazım derken evde hayırsızın üstünde. şimdi yaşanan tek korku, evinde gidebileceği ihtimali.

    şimdi bu yaşananlardan sonra bakıyorum hayırsız evlada. elde var sıfır. sattığı dükkanın parasının hayrını da görememiş. dediğim gibi, tokatlamışlar bunu iş yaptığı adamlar. paranın bir kısmıyla 3 gün alem yapsa gurur duyacağım, o da yok. ne varsa kanını emmişler.

    ama kendisi için daha da beteri, babasının ahını aldı. siz siz olun almayın babanızın ahını. babanın bedduası ana bedduasına benzemez, baba ahı tutar.
  • aslında çok da eleştirilmemesi gereken evlat çeşididir. zira bir ebeveynin evladına bakışıyla evladın ebeveynine bakışı arasına muhakkak fark vardır. her şeyden önce, ebeveynin gözünde, evlat onlarındır; sahip oldukları ve kendi ürettikleri bir mahsuldür. varlığı kendi varlıklarından ileri gelir. dolayısıyla ona gelecek her halel kendilerine gelmiş, onun kazandığı her başarı kendilerine aitmiş gibidir; çünkü özdeşleşme hat safhadadır. kuzguna yavrusu anka görünür ibaresi de bunu açıkça gösterir.

    buna karşın, evlat safında durumlar o kadar da aidiyetle dolu değildir. bilincinde ve kendi tasarrufunda olmadıkları bir sürecin sonrasında var olan evlat, ebeveynin kendisine duyduğu sahiplenme hissini duyumsa(ya)maz. duyumsayabileceği olsa olsa bir vefa hissidir ki o da yıllarca bakılıp ilgilenilmesinin karşılığıdır. lakin anne-baba, çocuğuna, sonrasında emeklerini ödesin şartıyla bakmaz sadece. bakar, çünkü baktığı aslında kendisidir, kendi parçasıdır, dolayısıyla zaten mutualist bir ilişki mevcuttur. evladın sonrasında anne-babayla ilgilenmesi, ebeveynin cilası olur.

    işbu halde hayırlı-hayırsız evlat tanımını değiştirmez gerekir. çünkü hayırsız olarak nitelenen ilgisiz evladın tutumu o kadar da anormal değildir. bu yüzden hayırsız evlatlara laf edip onları alaşağı etmektense, hayırlı olanlarının ayrıcalığını vurgulamaya odaklanmak daha uygun olur kanımca.
  • dışarıdaki dondurucu soğuğa rağmen bulunduğu köşeden evi izlemeye devam ediyordu. evde hiç ışık yanmıyordu. sokağı kontrol edip etrafta kimsenin olmadığından emin olunca usulca yaklaştı eve. ilk önce sağ tarafa doğru ilerledi, tüm pencereler kapalıydı. daha sonra sol tarafa ilerledi ve sesiz olmaya dikkate ederek evin arka tarafına dolaştı. burada da hiçbir pencere açık değildi. evdekiler oldukça tedbirliydi. şansını ön kapıda kullanmaktan başka çaresi yoktu. eve sessizce girebilmek için ön kapıyı kullanması ve bunu yaparken hiç kimsenin dikkatini çekmemesi gerekiyordu.

    bunu uzun zamandır yapıyordu. artık alışkanlık haline gelmişti. yaptığının yanlış olduğunu biliyordu. üstelik ailesi ona her konuda yardımcı ve destek olmak istiyor, başarılı ve mutlu bir hayatı olsun diye çaba gösteriyorlardı. oysa o kimseye kulak asmıyor, canı istediği gibi yaşamayı seviyordu. sırf ailesine inat olsun diye bu işi yaptığı bile düşünülebilirdi. her gece aynı saatte evde olmasını isteyen ve kendisini hala küçük bir çocuk gibi gören ailesinden intikam alıyordu böylece.

    bu işte artık iyice ilerlemişti. işini herkesten hızlı ve temiz yapıyordu. doğru düzgün bir iş olsaydı eğer, kariyer yapmayı bile düşünebilirdi. doğuştan yetenekliydi. bu yeteneğin dedesinden kendisine geçtiğini düşünüyordu. o da yaptığı bir işin sonunda ardında bir tek iz bile bırakmazdı. yine de içinde onu rahatsız eden bazı duygular vardı. sevdiği insanları mutsuz ediyor, onların hiç onaylamadıkları bir iş yapıyordu. ayrıca zamanının önemli bir kısmını bu işe alıyor, eline ise çoğu zaman çok az bir para geçiyordu.

    ön kapıya doğru ilerledi ve kapıyı sessizce yokladı. elindekilerle açmaya çalıştı ancak bir işe yaramıyor, kapı açılmıyordu. dışarıdaki dondurucu soğuk içine işlerken eve girmesinin mümkün olmayacağını anladı.

    evin önündeki basamaklara oturdu. başı ellerinin arasında düşünürken yaptığı işten artık sıkıldığını farketti. bir zaman için her şeye karşı gelip kendi bildiğini yapmak eğlenceliydi. ama artık eğlenmiyor, sıcak yatağını özlüyordu. hiç bir işe yaramaz dediği dersleri ve okulu gözünde tütüyordu. arkadaşlarıyla beraber olmak ve eski düzenli hayatına geri dönmek şu anda ona çok çekici görünüyordu. onu neyin mutlu edeceğini artık anlıyordu. bugünden itibaren çalışmayacak ve ailesiyle daha çok zaman geçirecekti. soğuktan dişleri ve dizleri birbirine çarparken gereken dersi aldığını düşündü. geleceği konusunda sağlam kararlar alabileceğini hissediyordu.

    doğru olan şeyi yapmanın zamanı gelmişti. ayağa kalktı ve arkasını döndü. kapıya doğru ilerledi. son bir kez nefes alıp zili çaldı. birilerinin kapıya gelmesi 4-5 dakika sürdü. en sonunda kapı açılıp yaşlı bir kadın şaşkınlıkla onu süzerken dakikalarca düşünüp kararlaştırdığı şeyleri söyledi.

    -anneciğim, bir daha geç saatlere kadar çorbacıda bulaşıkçılık yapmayacağım, derslerime çok çalışacağım ve en önemlisi; bir daha asla anahtarlarımı evde unutmayacağım!...
  • (bkz: https://open.spotify.com/…um/6jhwyhxeatqzjsm6frnlmg)

    sözlerini yazmamışız, büyük ayıp etmişim. c/p geliyor:

    en başından itibaren hayırsız evlat

    mutsuz aileler ve renkler aynı yerden
    birbirinden ayrı sinelerde aynı düşler
    yükselirken ufkumuzda kirli karlı günler
    parlıyor bi yerde son nefesler, en derinden
    sular bulandı hafızam yanıldı
    kimse görmeden çalındı ruhların bu bahtı
    sade bir törenle yumruklar bir an sıkıldı
    herkes orda kendi kavgasıyla baş başaydı
    ben ne yaptım? gördüklerime kandım
    paslı kafeslerle vicdanlar kuşattım yanıldım
    daraldıkça daraldım ve kendi başıma kaldım
    iğnelerle kazdığım kuyuyla karşılaştım
    ben yanılmasaydım elbet dönmeyecekti dünya
    inanacaktım öfkeler gezen bütün suratlara
    topraklar bir damla ter düşünce koktuğunda
    mutsuz aileler belirecek yanıbaşında

    deliksiz uykular ve şarkılarla kahrolanlar
    borcu harcı bitmeyen o bahtsız adamlar
    bir aile kavgasında ses çıkarmayan taraf
    en başından itibaren hayırsız evlat, hayırsız evlat
    gündüzün nasıldır beni bi karlı günde gel de burdan aldır
    çok güzel bir sofra kur ve sonra beni uyandır
    töhmetlerini kaldır beni olan bitenden arındır
    unuttur her şeyi, en başında kendini
    sanki doğmamış gibi o gizli hüznün hissi
    karşı arsa, cuma günleri, hepsi bitti
    kimse sormayacak ki neydi isminin baş harfi
    beni kafandan aniden çıkar bu eve girme
    naftalinli paltolarla bol keder var o evde
    bir kez olsun, bir kez olsun lafımı dinle
    bari n'olur öyle bakma, yüzünü gizle
  • bu tur evlatlar ailelerine devamli yardim edenlerdir.
    'hayir yapamam' diyemezler hic bir zaman.
  • alzheimer olmuş anasını yağmurda parka terk edip yurt dışına kaçandır.
    dayı demeye bin şahit lazımdır.
  • sağa sola borç takıp peşine tefecileri takan, sonrada ailesine bunları ödeten "evlat". bunun ilerlemiş versiyonlarında anasının oturduğu evi satanlara da rastlanır.
  • kayra'nın son eseri, gene efsane olmuş.
  • çok ama çok dokunaklı bir kayra şarkısı. "unuttur her şeyi, en başında kendini. sanki doğmamış gibi, o gizli hüznün hissi."
    bir anne ve babanın hayal kırıklığı, isyanı...
  • pendik-kurtköy dolmuşlarında şu yazıyı asan şofördür:
    "anam babam sana feda olsun ya resulullah"
hesabın var mı? giriş yap