her şeyin şarkısı
-
yanlış mı duyuyorum bilmiyorum ama, şöyle bir pasaj var bu bandista şarkısında:
"
herşey herkesleşiyordu
herkes herşeyleşiyordu
tarih durmadan yazılıyordu
ve dediler ki,
ulus baker..
gördüğüne inanma! gördüğüne inanma!
gördüğüne inanma! gördüğüne inanma!
gördüğüne inanma! gördüğüne inanma!
gördüğüne inanma sen!
"
ulus baker he mi? süper. -
herşey herkesleşiyordu
herkes herşeyleşiyordu
tarih durmadan yazılıyordu
birden olanlar oldu
bir kırmızı koltukta yatarken,
ekranda dziga vertov dönerken
psinoza mavladı birden
şaşkınlık hasıl oldu
bir çapa bir votka bir ılık meltem
kıbrıs'ta dört ceset bir baker'ken
havariler mitler yazarken
uyku bastırıyordu
meneviş'ten gloryaya sokakta bir votka
kadıköy evinde jacques brel çalmakta
temmuz oldu yaz bitti
hoca kalk haydi
tayfa marquiz yolunda
herşey herkesleşiyordu
herkes herşeyleşiyordu
tarih durmadan yazılıyordu
ve dediler ki: ulus baker
gördüğüne inanma gördüğüne inanma sen
gördüğüne inanma gördüğüne inanma sen
gördüğüne inanma gördüğüne inanma sen
gördüğüne inanma gördüğüne inanma sen -
bandista tarafından yapılan inanilmaz sarki.
hele psinoza mavladı birden kısmını duydugunuzda bir anda ulus baker'in cagrisimlariyla dagiliyorsunuz.
dinlerken bir yandan "böyle bir sarki yapilamaz, olanaksiz..." diye dusunuyorsunuz,
ancak,
iste orada...
dinliyorsunuz.
iste orada...
soyluyorlar.
hersey bittiginde
buyu ortadan kalktiginda
sis dagildiginda
gozunuzun onunda bir resim: ulus baker
dilinizde bir slogan: viva bandista
viva bandista! -
hiç tanınmayan insanların, hiç tanınmayan birini yad edişinde bu kadar çok şey bulmak insanı bir garip yapıyor. her şeyin şarkısı, yad etmenin en güzel yolu gibi geliyor. isyanı, neşesi ve burukluğu insanı tam ense kökünden, aynı acıyı paylaştığın, birlikte atlatacağın sımsıkı bir dost eli gibi yakalıyor, bırakmıyor. ben bu şarkıdan beri ne zaman birini kaybetsem aklımda hep aynı melodi var. tayfa da ulus baker de sağ olsunlar. hiçbir şey için değilse her şey için. hiçbir şey değilse bir gün o kahvede* buluşacağız elbet.
-
kadıköy evi, jacques brel ve ulus baker bağlarıyla gönlümü alan ve öğretmenler odasında, sistemin tam ortasında oh yani çark mark olmuşken etrafımdaki insanlar o sisteme, çocukları odaya alıp gördüğüne inanma kısmındaki sesler eşliğinde zıplayıp dünyanın en acıklı ve bir o kadar hüzünlü fıkrasını az sonra ağlayacak gibi neşeyle dinlediğimiz şarkı. ne diyorum bilmem ama tam olarak böyle.
-
her çaldığında şuracığımda (*diyafram civarını gösterir*) bir "oha ben bişeyi çok özledim ama neyi:(" hissiyatı doğuruyor. ve bu his, atıyorum üçüncü sabahlama gecesinde dördüncü paket sigaranın bittiğinde hissedilen gibi bir şey. böyle bi garip. mayıs akşamlarında üşümek gibi bir yandan da. iyice değişik.
-
dinlerken sonuna ulaştığınızda** bir anda kendinizi deliler gibi gördüğüne inanma sen diye bağırırken bulabileceğiniz şarkıdır. kendinizi duvardan duvara vurup, kafanızı notalara çarpıp biraz votka içip içinizi yakabilirsiniz. sonra boş votka şişesinden yapacağınız molotof kokteylini eşe dosta gösterip "bunu nereye atsam?" diye sorabilirsiniz
-
çingenelerin eteklerine tutunup balkanlardan gelen devrimci bir rüzgar gibi bu şarkı.
bir de serbest çağrışımım var (bkz: theory of everything) -
şarkıda geçen psinoza ulus baker'in kedisidir, zira mavlıyor.
-
"kıbrıs'ta dört ceset bir baker'ken " cümlesine bir türlü anlam verememiş ve çözümleyememişimdir.
mürüvvet ilhan ve üç çocuğunu temsil ediyor büyük ihtimalle.* *
(bkz: en oida, oti ouden oida)
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap