• bu makamdaki bazı tsm eserleri için buyurun:

    1. ağlar gezerim sâhili, sanki benimlesin
    2. anladım sevmeyeceksin beni sen nazlı çiçek
    3. artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok
    4. aşkı seninle tattı, hicrânla yandı gönül
    5. bana yârdan vazgeç derler
    6. ben ağlarım, eller güler
    7. bende hicrân yarasından da derin bir yara var
    8. ben gamlı hazan, sense bahâr, dinle de vazgeç
    9. beni cânımdan ayırdı, âh, gönlümü yıktı temelden
    10. bir ateşim yanarım, külüm yok dumanım yok
    11. bir bahâr akşamı rastladım size
    12. bir gün karşılaşırsak ayrıldığımız yerde
    13. boğaziçi, şen gönüller yatağı
    14. bülbül ne gezersin çukurova'da
    15. değdi saçlarıma bahar gülleri (nazende)
    16. derdimi ummâna döktüm âsûmâna inledim
    17. dil şâd olacak diye kaç yıl avuttu felek
    18. dil yâresini andıracak yâre bulunmaz
    19. dün gece ye'sile kendimden geçtim
    20. ey büt-i nev edâ
    21. ey mehlika, ey gül beden
    22. gölgesinde mevsimler boyu oturduğumuz
    23. gönlümün şarkısını gözlerinde okurum
    24. gönül yarasından acı duyanlar
    25. gördüğümde başımı çevirdiğim gün olur (gurur, inan ki gurur)
    26. gülmedi şu bahtım, gülmedi gitti
    27. hançer-i aşkınla ey yâr gönlüm üzre vurma hiç
    28. hastayım, yalnızım, seni yanımda sanıp da bahtiyâr ölmek isterim
    29. hastayım, yaşıyorum görünmez hayâliyle
    30. içimdeki özlemi uyutamıyorum yâr
    31. istanbul'da, boğaziçi'nde, bir garip orhan veli'yim
    32. kapıldım gidiyorum bahtımın rügârına
    33. nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım
    34. ne günâh etse açılmaz iki gönlün arası
    35. nideyim sahn-ı çemen seyrini cânânım yok
    36. sazlar çalınır çamlıca'nın bahçelerinde
    37. seni sevdâ çiçeğim, tâc-ı serim
    38. sensizliği ben seçmedim (üzme beni)
    39. sevemez kimse seni, benim sevdiğim kadar
    40. sevmiyorum seni artık, gözlerimi geri ver
    41. sırma saçlı yârimin cân behşederken işvesi
    42. son ümidim de bitti, kuş gibi uçtu gitti
    43. söyleyemem derdimi kimseye, dermân olmasın diye
    44. tadı yok sensiz geçen ne bahârın, ne yazın
    45. tel tel taradım zülfünü
    46. ümitsiz bir aşka düştüm, ağlarım ben hâlime
    47. yâd eller aldı beni
    48. yâr saçların lüle lüle
    49. yıllar ne çabuk geçti o günler arasından
  • hicaz makamı, cikici bir seyir gosterir. genelde, durak perdesi olan dugah acarak ba$lar ve bu perdeyi etrafındaki seslerde ilk seyirlerini gosterir. bu gosteri$lerde, makamin ce$nisini belli eder. ancak, klasik icraya uymayan, neva veya ba$ka bir perdeden ba$layan hicaz seyri, hemen dugaha gelerek hicaz ce$nisini belirtir. bu tür seyirler, bazı eserlerde gorulse de birer istisna te$kil ederler.

    dugah perdesi, karar perdesi olmakla beraber, onemli bir asma karar perdesi gorevini de yerine getirir, ilk seyirlerde dugah üzerinde asma kararlar verilir. bir pest perde olan rast perdesi de yine onemli bir vurgulama ve asma karar perdesi gorevini yerine getirmekle beraber yeden perdesi olarak ikinci bir gorevi daha vardır. hicaz coğu zaman yeden perdesini vurgulayarak kesin karara varan bir makadir.
  • türk insanının kulağının çok yatkın olduğu makamdır. zira hepimiz çocukken defalarca dinlemişizdir.

    (bkz: dandini dandini dastana)
  • birkaç hicaz pop şarkısı:

    1-gönül sayfam-kayahan
    2-ah bu hayat çekilmez-erol evgin
    3-severek ayrılanlar-ayna
    4-gülüm benim-ibrahim tatlıses
    5-unutama beni-esmeray
    6-kumsalda-sertab
    7-yolcu yolunda gerek-nilüfer
    8-sitem-sezen aksu
    9-diyemedim-zafer peker
    10-işte öyle bir şey-erol evgin

    ojos asi-shakira....gerçek.
  • efendim hicaz makamının yapısının yanında ismiyle ilgili de bilgi vermek gereklidir. bilindiği üzere hicaz bölgesi osmanlı imparatorluğu döneminde başkent istanbul'a epey uzak bir konumda bulunmaktadır. hicaz kelimesi, bu konum dolayısıyla uzaklıkla özdeş anılmaya başlanmış, uzaklık bildirir hale gelmiştir. hicaz makamı ise yapısı gereği dügâh perdesinin ardından bakiye bemollü si ( dik kürdi ) ve bakiye diyezli do ( nim hicaz ) perdelerini içerir. dolayısıyla bünyesinde 12 komalık ( 4 + 4 + 4 ) bir aralık barındırır. bu aralık dolayısıyla si ve do notalarının makam içerisinde birbirlerine olan uzaklıkları, hicaz'ı çağrıştırır. hicaz makamının isminin bu çağrışım üzerine verildiği rivayet olunmaktadır.
  • cazdaki (ve dolayısıyla onun armonisinden etkilenmiş başta pop olmak üzere diğer müzik türlerinde) ii v i kadansında 2. derece hep minör, 5. derece hep dominant'tır. oysa hicaz makamındaki bir eseri ii v i gibi bir kadansla bitirmek isteyince 2. derece dominant, 5. derece minör olabiliyor. örneğin;

    bb7, em7b5 ve a.
  • 4 koma do diyez, 5 koma si bemol dizilişine sahip bir makam.
  • hicaz hem bir makam adı, hem de dört makamlık bir ailenin genel adıdır.

    - hicaz makamı, dügahta hicaz dörtlüsüne, nevada rast beşlisinin eklenmesinden oluşur.

    - hicaz hümayun makamı, dügahta hicaz dörtlüsüne nevada buselik beşlisinin eklenmesinden oluşur.

    - uzzal makamı, dügahta hicaz beşlisine hüseynide uşşak dörtlüsünün eklenmesinden oluşur.

    - zirgüle ( zirgüleli hicaz) makamı ise, dügahta hicaz beşlisine hüseynide hicaz dörtlüsünün eklenmesinden meydana gelir. genellikle bu makamın ana dizisi değil, şed makamları kullanılır.

    hicaz ailesinin tüm makamları seyir içinde birbirlerine geçiş yaparlar.
  • daha önce yazdığım makam yazılarının okunduğunu varsayarak yazacağım hicazı. yeden ses nedir, asma karar neye denir vs. her yazıda tekrar tekrar yazmayacağım. önceki yazılar için;
    rast
    hüseyni
    muhayyer
    segah

    bu kez işe direk makamı oluşturan sesleri sıralayarak başlayacağım;

    sol (rast) - yeden
    la (dügah) -durak
    si bemol (dik kürdi)
    do diyez (nim hicaz)
    re (neva) -güçlüsü
    mi (hüseyni)
    fa diyez (eviç)
    sol (gerdaniye)
    la (muhayyer)

    bunlar burada bir dursun. sonra şuna dikkat çekelim; efendim hicaz makamını oluşturan perdeleri yukarıda gördünüz. öyle anlaşılıyor ki bu makamı oluşturan sesleri çeyrek seslerden yoksun sazlarla da verebiliriz. mesela arap müziğindeki hicazda hemen hiçbir zaman çeyrek sesleri duymayız ama türk makam müziği biraz daha alengirlidir. şimdilik işin bu alengirli kısmına çomak sokmayacağım. makamı yukarıdaki seslerden ibaret olarak göreceğim. ona göre.

    yan yana gelen bu sesleri türk müziği dışında da duyuyor muyuz?
    -evet. hem de pek çok yerde duyarız. mesela erik satie'nin 3 numaralı gnossienne'sinde hicaz makamını duyabilirsiniz. tam burada e - f# - g - a# - b - c# - e seslerini basıyor sırayla. hicaz makamını dügahtan değil de (la) nim hisar perdesinden (re#) almış. yani 3 tam ses tize transpoze edilmiş bir hicaz bu. erik satie örneğini mahsus verdim ki çarpıcı olsun. yoksa bu diziyi avrupa müziğinde bilhassa da karpatlarda sık duyarsın. menşei hutsullardır. klezmer'de bu diziye çok rağbet edilir. yahudi ilahilerini açın, dinleyin. mutlaka hicaz'a denk gelirsiniz. şimdi işi biraz daha ileri taşıyalım.
    ravi shankar,three ragas albümü'nün ikinci parçası: raga ahir bhairav. bir hint dizisi (raga deniyor) üzerine doğaçlama bu. dizinin adı da ahir bhairav işte. buz gibi hicazdır bu. çargah perdesine (do) taşınmış o kadar. bakın şu kısmı bizdeki hicaz geçkilerine o kadar benzer ki sanırsın sıra gecesinde sitar çalıyorlar. hatta satie'nin sonradan sonraya türkiye'de meşhur olmasında bile bu dizinin uyandırdığı hissin, bizdeki hicaz'ın uyandırdığı hisse benzerliği etkili olabilir. mesela hiçbir eseri bizim memlekette 3 numaralı gnossienne'si kadar kabul görmemiştir. şimdi burada şunu hatırlatmak isterim; rast makamı hakkında yazdığımda demiştim ki "vachaspati isimli raga bizdeki rastla hemen hemen aynı notalardan müteşekkildir". fakat sonra da şunu eklemiştim: "aynı notalardan oluşmalarına rağmen ne kadar da farklı duyuluyorlar. işte bu farklılığı yaratan şey seyir özelliğidir." aynını hicaz makamı - raga ahir bhairav kıyasında söylemedim dikkat ettiniz mi? neden? çünkü hicazın seyrinde bir özellik, fevkaladelik yoktur aslında. bu dediğime pek çokları karşı çıkacak eminim ama bence dediklerimi bir düşünsünler. şimdi düşünün ki elinizin altında bir santur ya da çeng falan var. bunu da hicaz makamını oluşturan perdelere göre akortladığınızı düşünün. sonra da rastgele tellere dokunun. duyacağınız şey bir hicaz olacaktır. denemesi bedava. ben küçükken hacca gidenler org getirirdi. onda böyle makamlar vardı. işte basardın mesela hicaz'a sadece hicaz makamını oluşturan seslerden bir orga dönüşürdü alet. hata yapma riskin olmazdı. neyse şimdi çok bilinen bazı hicaz parçaları analiz edeceğim. öyle detaylı değil, çok kabaca bakacağım;

    urfa'nın etrafı dumanlı dağlar: parça neva perdesiyle (re) başlıyor ve cümlenin bitimine kadar inici bir seyirde devam ederek dügah perdesinde (la) bitiyor. şarkı boyunca tüm cümleler dügah dışında bir perdeden başlayıp muhakkak dügahla sonlanıyor. ve türkü boyunca makamı oluşturan seslerin dışına taşılmıyor. notaları da burada.

    vardar ovası: bir cümle hariç ("eğlenemem aldanamam") hepsi rastla (sol) dügaha (la) yaklaşarak başlıyor ve yine dügahta sonlanıyor. "eğlenemem aldanamam" derken ise nevadan (re) dügaha (la) düşülüyor. ve yine makam dışına taşılmamış. notası da burada.

    pencereden kuş uçtu: yine makamın dışına çıkılmamış fakat bir fark var, be kez cümleler dügaha varmıyor. "..yürek tutuştu" derken neva (re) basıyor mesela

    -----------------------------------------------------------------------------------
    • bu üç şarkı gibi tonla bulurum. nedir bunları benzer kılan?
    makamı oluşturan seslerin dışına hiçbir zaman çıkılmıyor ve belirgin bir seyir özelliği yok. ezici çoğunluğunda cümle sonunda dügah perdesine varma eğilimi vardır ancak pencereden kuş uçtu, muhabbet bağına vardım bu gece gibi istisnalar da olabilir. bir ortak noktaları daha var o da bunların halk müziği eserleri olması. işte en önemli kısım da bu. bir zaman halk müziğinin sanat olmadığını yazmıştım. hangi başlığın altında kaldı hatırlamıyorum. çok kişi itiraz etmişti buna. aynı iddiamı sürdürüyorum. sanat dediğin şey en başta bir düzenlemedir. seslerin düzenlenmesi, görüntülerin düzenlenmesi, renklerin düzenlenmesi, zamanın düzenlenmesi vs. sonra? sonra kavramsallaştırmadır, bireyselleştirmedir. ve sanatçı selefiyle yarış halinde olandır. klasik müzik tarihinin kaydı iyi tutulmuştur o yüzden oradan anlatmak daha kolay. stockhausen ile bach; beethoven ile lassus birbirinden apayrıdır ve bunu en amatör kulak bile algılayabilir. fakat aynı farkı halk müziğinde göremezsiniz. hicaz makamı seyri bunun delilidir. mahsus rumeli türküsü ve urfa türküsü kıyasladım. ülkenin iki ayrı ucu ama müziklerinde hicaz makamı seyri tastamam aynı. hatta tahıl sardım harmana (artvin), ak çeşmeden sular içtim kanmadım (antalya), çaya iner ağlarım (manisa) vs. vs. hepsine bakın. hiç değişmez. her zaman makamı oluşturan sesler içindedir bu türküler. pek azında çıkıcı seyirdeki eviç perdesinin (fa diyez) inici seyirde acem perdesine (fa naturel) dönüştüğü görülür (örnek: tanrıdan diledim bu kadar dilek - erzurum) o kadar. fakat divan müziği bu kadar tek düze değildir. yine bir başka yazıda bahsetmiştim. divan müziği halk müziğini sanata dönüştürme yolunda bir adımdır ancak devamı gelmemiştir. ercüment batanay'ın kilise çanları divan müziğinin sanat adına attığı en ileri adımdır bana göre. hicaz makamının ne olduğunu öğrenmek için halk müziği kafi ancak nüansları ve seyri öğrenmek için divan müziğine bakmak gerek. ben de öyle yapacağım.
    ------------------------------------------------------------------------------------

    segah makamı için ıtri, muhayyer makamı için sadettin kaynak'ı seçmiştim. bu kez de hacı arif bey'i tanıyalım. tetkik edeceğim şarkı sayd eyledi bu gönlümü bir gözleri ahu. nefis bir şarkıdır. bekir sıtkı sezgin'den dinlemenizi öneririm. buyursunlar.
    ilk beş ölçüde her şey olağan seyrinde gidiyor. rast (sol) ile dügah (la) perdesine yaklaşıyor ve neva'ya (re) kadar varıp geri dügaha dönüyor; "sayd eyledi gönlümü bir...". altıncı ölçü "göz" hecesine denk geliyor. neva (re) perdesinden düşerken kürdi (si bemol) yerine buselik (si bekar) basıyor ve "...leri ahu" diyerek cümleyi nevada (re) asılı bırakıyor. burada sıradışı bir durum var. repertuara göz atarsanız hicaz makamının "muhayyerde buselik dörtlüsü" ile "tizde genişlediğini" görürsünüz. sık görmezsiniz ama arada bir denk gelir bu. ne demektir "muhayyerde buselik dörtlüsü ile tizde genişlemek"? buselik makamından bahsetmemiştim, bahsetmeyeceğim de şimdilik. onun yerine şöyle cevaplayayım soruyu. hicaz makamı dügah (la) ve muhayyer (dügahtan bir oktav tiz la) perdeleri arasındadır. bunu biliyoruz. muhayyerden tize giderken de la - si bemol - do diyez - re ... diye gitmesi gerekir. buna muhayyerde hicaz dörtlüsü denir. alışıldık olan budur. fakat divan müziğinde muhayyerden sonraki tırmanış bazen buselik ile olur. yani la - si - do - re şeklinde. düşerken tekrar hicaz dörtlüsü basarak inersin. fakat hacı arif bey buselik'i muhayyerde değil dügah'ta yürümüş gibi duruyor. hatta dikkatli bakarsanız buselik bile yürümemiş olduğunu görürsünüz. neden? çünkü buselik olsaydı do bekar basılacaktı oysa do diyez seslendirilmiş burada. dügahta çargah beşlisi! arasak bir eşini buluruz belki ama ben gördüğümü hatırlamıyorum. eserin ilk cümlesinden nasıl bir ders çıkarabiliriz peki?

    • hicaz makamı muhayyerde (yani makamın tiz durağında) buselik yaparak genişleyebilir. muhayyer perdesine tekrar varırken buselik terk edilir ve hicaz yürünür. fakat makamı yeterince bellerseniz dügahta çargah beşlisi bile yürüseniz olur.

    eserin ikinci cümlesinde fevkaladelik yok gibi duruyor:
    "bend eyledi zincire beni sünbül-i gîysû
    bilmem ki ne sihreyledi ol gamze-i câdû"
    fakat görmesi zor bir incelik var burada. ilk cümle bitti ama şarkı varacağı yere varmadı. ikinci cümle geldi ve şarkı onca yol gezdikten sonra son ölçüde durağına ulaştı. bu zamana kadar sadece kondu, varmadı. hicaz için konuşursak eğer dügaha (la) varılır, nevaya (re) konulur. konmak fiili üzerine düşünün derim. konmak geçiciliği akla getirir. hakikaten şarkı da bir türlü varamamaktadır. umarım benim hissettiğimi siz de hissediyorsunuzdur dinlerken. varışı ancak ikinci cümlenin bitiminde duyuyoruz ve orada bile tam bir varış yok çünkü sazlar rasttan nevaya kadar pır pır uçuveriyor sözün bittiği yerde. ikinci dolapta da ses dügah diyor (giy-"su" daki su hecesi) ama sazlar bu kez de hüseyni'ye (mi) varıyor. ve üçüncü cümle geliyor:

    "bilmem ki ne sihreyledi ol gamze-i câdû"
    ikinci ölçüde, "ne" hecesine dikkat edin. sol bekar (gerdaniye) değil diyez(nim şehnaz). "rey" hecesinde ise si'yi bekar (tiz buselik) duyacaksınız. yani sırasıyla şu diziyi yürüyor:
    mi - fa - sol# - la - si - do - re
    bu nedir? durak sesi 3,5 ses tize (5'lisine) transpoze edilmiş hicaz. yani dügahtan (la) değil hüseyniden (mi) başlıyor yürümeye. şimdi burası çok acayip; adam "gam" hecesinde fa yerine fa diyez basıyor. ilk cümleyi hatırlayın, si bemol yerine si basmıştı da "dügahta çargah beşlisi" demiştim. hah. aynısını 3,5 ses tize çektiği hicazda yine yapıyor. si bemol yerine si basmıştı bu kez de fa yerine fa diyez basıyor. öyle sanıyorum ki bunu eline kalem kağıt alıp yazdı, öyle besteledi. erik satie'nin mizah anlayışından aşağı kalır yan yok hacı arif bey'de. uzun lafın kısası; hacı arif bey'den ilham almak mümkün, ders çıkarmak zor. lafı bitirmezden evvel bir esere daha atıfta bulunacağım: niçin a sevdiğim. bunun kadar dokunaklı, yürek dağlayan bir parça daha var mıdır bilmem. nikoğos ağa'nın. sürprizi olmayan bir hicaz seyridir aslında. bu parçayı şu yüzden öneriyorum. sık sık eviç ve acem perdesi değişimi vardır yürüyüşte. fa bir bekar olur, bir diyez olur. hicaza dair en işe yarar tüyo budur.

    sağlıcakla.
  • "istediğin kadar metal, rock, jazz, blues filan dinle, eğer bu toprakların biraz suyunu içmişsen, biraz ekmeğini yemişsen, seni en çok etkileyecek şey hicazdır." dedirtendir. zira; acıyı, kederi, hüznü, ayrılığı, yarım kalmış sevmeleri, yarım kalmış sevinçleri, heyecanları, kirpiklerin ucunda asılı duran göz yaşını, yürekteki o küçük sıyrığı bir başka makam anlatamaz. anlatmamalıdır da...
hesabın var mı? giriş yap