• uzadıkça uzayan, böylece basitleşip o ilk sezondaki duygusallığı kaybetmeye hatta yavaştan sinir etmeye bile başlayan, maalesef aynı senaryonun sürekli kendini tekrar eden bir hale gelmiş dizidir.

    değişmez olan konusu kısaca şöyledir:

    çınar, maviye aşık olur. mavi istemez.
    mavi, çınara aşık olur. çınar istemez.
    mavi ve çınar birbirlerine aşık olur. aksak istemez.
    aksak ister, çınar ister, mavi istemez.
    aksak ister, çınar istemez, mavi istemez.
    mavi ister, aksak istemez.
    aksak ister, mavi vermez.
    çınar ister, mavi ister, aksak ister, adalet izin vermez.
    adalet izin verir, aksak istemez.
    aksak ister, çınar ister, mavi ister, kader istemez.

    (isimleri, dizinin diğer karakterlerinin isimleriyle de değiştirebilirsiniz. gidişat aynıdır.)
  • --- spoiler ---
    aksak'ın adamlarından biri hapisten çıkma planları yapmaktadır.
    -abi mahkeme çıkışı kalabalık olucak ya , o kalabalıkta kaçarız bıdı bıdı
    aksak: ne kalabalığı lan sen kendini düşünce suçlusu mu zannediyorsun?

    diyaloğu ile yarmış koparmış dizidir.
    --- spoiler ---
  • zenginligi empoze etmeyen yegane dizilerdendir ayriyeten. soyle ki, civardaki tum dizilerde ya bir malikane ortami vardir, ya da fakir ama gururlu genc bir sekilde para pula bogulur, hidayete erer, bir eli yagda bir eli balda yasamaya baslar. dallas misali "kendime bir viski hazirliyim da rahatliyim" tavirlari yoktur bu karakterlerde. ictikleri bir rakidir, onu da dertten ve kederden, arada bir de neseden icerler. kimse maviyi manken yapayim, film yildizi yapayim diye kasmaz. mavi hayatini kazanmak icin hirsiz olarak, kasiyer olarak, garson olarak calisir. cete basi aksakin evi de oyle ahim sahim bir ev degildir, plazma bir televizyonu bile yoktur. zaten cinar desen devlet memuru, bir apartman dairesinde yasar, devletin altina verdigi ortalama bir aracla gider gelir.

    zengin yoktur bu dizide, memleket nufusunun %90'inin oldugu gibi ekonomik olarak iyi durumda degildir bu karakterler, ya da en fazla orta hallidirler. ama gonulleri cok zengindir, maide hanimdan tutun da, cinarin kankasi evli adama kadar, yakuptan jilete kadar guzel insanlardir. bu yuzden de bana sicak gelmektedir.
  • cinarin mezarci ciktigi dizidir. gelinligi anneden alalim belese gelsin, damatligi dur evde vardi masraf olmasin, arabayi arkadas susletsin, e gerdege de aksak girecek heralde...
  • aksak olmak lazim dedirten dizidir. ulasilmaz maviliklerin pesine dusmek, ulasamayacagini bile bile, aksasa bile her bi tarafin, yuregin aksamadan sevmeye devam etmektir. o mavi belki bir cinarin koklerine dokulecek, mavi cinari sulayacak, cinar mavi sulari yapraklarina tasiyacaktir belki. ama aksak olmanin ne demek oldugunu bilemeyeceklerdir. aksak olmadan nadir olmaz insan, gelmis gecmis butun nadir insanlar oyle ya da boyle aksamamislar midir zaten? "bak baba, nasil da ormusler, tel tel ormusler bunu, tipki benim sevdam gibi". aşk, sevdasini tel tel orenlerindir, maşuka baskasinin olsa bile.
  • --- spoiler ---
    jilet: nassı yani.. şimdi çete olduğumuzu anlarlarsa, daha mı çok ceza yicez??
    kaporta yakup: eveett!
    jilet: e hani birlikten kuvvet doğuyordu abi?
    --- spoiler ---
  • ben ergenken düşünürdüm, seven insanlar niye kavga eder, kavga eden insan sever mi bu nasıl tezat derdim..bu otuzaltıncı bölüm denen yerde dediler ben de anladım ki çok sevmeyeceksin arkadaş.. normal seveceksin.. herşeyin azı karar çoğu zarar.. çok sevdin mi başlar yaralar, sahiplenmeler, kusursuzu kusurluda aramalar.. o'nun kusurlarından* (kusur zannettiklerinden) dolayı, kendinden çok sevdiğin için, yüreğime taş basarım ama böyle kabul edemem durumları..

    işte mavi bi haller etti, ama çınar kabul etmedi, böyle kabul edeceğime seni, sensizliği çekerim dedi. en sevdiğiniz müzisyenin ortalama bir şarkısına tahammül edemezsiniz, ama sahiplenmediğiniz birinin çok daha b.ktan şarkılarında kalkıp göbek atarsınız durumu. yani sevin ama sahiplenmeyin diyor suser burda. herkes kendinden sorumlu dünyada.

    gereksiz yere kelime zayii etmeyen muhteşem diyalogları ve otuzaltıncı bölüm, sıralamada birinci bölüm oldu benim için.

    ortada bir hırsız, bir polis var belki ama, kim suçlu belli değil..
  • dudak dudağa öpüşemeyen bir çift sevgili barındıran dizi.. böyle en romatik sahnelerde bile arkadaşlarımız sadece kafalarını tos yapmakla yetiniyorlar.. ben geriliyorum lan.. gerilim filmine dönüşüyo o sahne.. aha lan öpecek diyorum, yok anasını satayım boyna dalıyolar.. aha bi hamle daha geliyo diyorum burunları sürtüştüryolar.. çok geriliyorum öyle böyle değil.. nedir bu muhafazakarlık mıdır? nedir yani? hayır tamam orda soyunun sevişin de demiyoruz ama öpüşmek çok masum bir şeydir..
  • bakışların; en çok komser çınar'ın bakışlarının başrol oynadığı bölüm oldu bu kez hırsız-polis.
    ısrar ediyorum aşk imkansız olunca aşk oluyor işte. kerem ile aslı kavuşsaydı ne bilirdik onların dağlar deldiren sevdasını, leyla ile mecnun kavuşsaydı nerden bilecektik aşkın aşığı çöllere düşüreceğini...
    onlar erecekti muradına biz çıkacaktık kerevetine, aslı boy boy çocuk doğuracak öbür aslı'lardan farkı kalmayacaktı. kerem de bildiğimiz kerem olacaktı işte. senin gibi, benim gibi, onun gibi. leyla ilk yıllar maşa ile saçlarını kıvırıp şekil verecek, mecnundan gizli gizli hazırlanacak onu şaşırtmak için elinden geleni ardına komayacak, üç beş çocuk da o yapınca, hayat bildik seyrinde akıp gidecekken yanii leyla dendiğinde neden daha yakıcı olduğunu bu ismin, mecnun dendiğinde neden yandığını şarkıların, neden tutuştuğunu tenlerin bilmeyecektik bile.

    köylü ne demiş, "bi oğlan bi kızı sevdi alamadı; aha sana aşk."
    aşk budur en yalın haliyle.
    çok mu karamsar oldu; gülümseyelim o zaman: nasreddin hoca'ya sormuşlar, hiç aşık oldun mu diye, el-cevap:
    "bi kez olacağdım da üstüme geldiler..."

    yok yok burkuldu yüreğim kaldı öyle, ne kadar zevzeklik yapsam da, hırsız-polisin, o her dem siyah uzun ceketini sırtına atıp öyle kırgın öyle yangın, öyle tutkulu çekip giden; gidince sanki efkarını dağıtacağını sanan komseri, çınar; "ailemizin komiseri" çınar yani, gözleriyle oynadı. ama ne oynadı...
    tak kelepçeyi götür mavi'yi çınar... o gelmeye razı... razı da..
    sen bildiğin gibi yap işte...

    bu dizi bitsin. helak olduk.
  • tmc'nin yayınlandığı zamanlarda düşük izlenme oranı ama buna rağmen sadık ve tutkulu izleyicisine ithafen "prestij işimizdir" diyerek, onurlandırdığı, izleyicisi tarafından, bambaşka bir yerdeki türk dramasıdır.

    benim rastlamam bir kaç bölüm sonrasıydı. ara ara görüyor ama pek iplemiyordum. ta ki çınar ve mavi'nin unutulmaz sahnesi

    mavi: ıslanmışsın

    çınar: umurumda değil!

    e kadar. hiç unutmuyorum, gecenin bir yarısı uykum kaçmış, yatak odasındaki televizyonun sesini de açmadan izlemeye çalışıyorum. mavi okula yiğenini getiriyor ve çınar onu bekliyor. o ara bir yağmur bastırıyor ya da daha önce mi yağmur başlıyor hatırlamıyorum. mavi okulun çıkışında çınar'ı görüyor, ben sesleri tam duyamıyorum ama bu görüntünün çok da sese ihtiyacı yok.

    yukarıda ki replikler dökülüyor ağızlardan. sonra bir çay bahçesine gidiyorlar. yine çok net duyamıyorum ama şiir gibi anlar. hatta şöyle ki

    birşey var aramızda
    senin bakışlarından belli
    benim yanan yüzümden
    dalıveriyoruz arada bir
    ikimizde aynı şeyi düşünüyoruz belki
    gülüşerek başlıyoruz söze

    ...

    ben gece gece yumruk yemişe dönüyorum. hani şu sıkça kullanılan tabir var ya o işte. önce acıyı anlamıyorsunuz, yalnızca yumruk yediğinizi biliyorsunuz ama acı yok. sonra yavaş yavaş acımaya başlıyor, yumruk yediğiniz noktadan yayılıyor ve beyniniz acının nereden geldiğini anlatamayacak kadar şaşkın. o bile kaybetmiş kendini.

    hayatınızdan gelip geçenler, kayıplarınız, imkanlı imkansızlarınız, korkaklar, cesurlar, utangaçlar, ucundan tutup bir süre varlığını hissettiğiniz ama o küçük parçasından bırakıp kaybettiğiniz ne varsa sığıyor o karelere.

    birbirini tanımayan ve farkında olmadan asırlardır birbirini arayan bir bütünün parçalarının yerine oturmasını izliyorsunuz. bir süre sonra, aralarına reklam alan bir dizi değil hayattan gerçek kareler de yakalıyorsunuz... çok sıcak.

    gerçek hayattaki konumları ile değil polis çınar ve hırsız mavi olarak değil, daha sonraları çınar'ın mavi'yi savunmak durumunda kaldığı o anlarda dediği gibi;

    "aşk...dünyanin en eski duygusu. insan ruhunun en karmaşık hali... aşk...beni çarptı..onu çarptı...biz birbirimize çarptık... aşk insana cesaret veriyor..bir insani geçmişinden dolayı yargılamamayı öğretiyor....onu, kanıtlanmamış bir suçtan dolayı mahkum etmemeyi öğretiyor...bakın!...zeynep yılmazın önünüzdeki dosyalarda yazılmayan bir gerçeği var...o kurtulmak istiyor..yeni bir hayata baslamak istiyor..ben ona inanıyorum ve bu şansı ona vermek istiyorum....aslinda kalbim cok basit bisey soyluyor...her insanin, hepimizin, yeni bir başlangıç yapmaya hakkı vardır.....bu kadar!..."

    birbirlerinden, bazen konuşmayarak, öfkelenerek, ağlayarak, çaresizleşerek, vurulup vurulup, parça parça tuz buz olarak öğreniyorlar. birbirlerini öğreniyorlar, tanımadan, tanımaya bile çalışmadan, sadece yüreklerinin sesine kulak vererek ve o sese kulak verirseniz çokça yanılmazsınız.

    onlarca hikaye, binlerce an, yüzlerce yüreklere dokunuş.

    ve aşkın aksak hali.

    ismi ile müsemma aksak. çocukluğu, evlatlığı, adamlığı, aşıklığı aksak. hep bir kara çalı gibi dursa da aslında belki tek aksamadığı, aksatamadığıydı mavi ve çınar'ın unutulmaz aşkı. mem-u zin hikayesindeki beko'ydu o ve zin'nin söylediği gibi

    biz kırmızı gülüz, o bizim için dikendir
    biz hazineyiz o bizim için yılandır.
    güller dikenlerin gagasıyla korunur,
    hazinelerde yılanlarla beslenir.

    eğer o olmasaydı aramızda engel
    aşkımız da buzulur ve zail olurdu.

    ...
hesabın var mı? giriş yap