• zekice ve duyarlılıkla yazılmış olmasının yanısıra, akıl hastalığının, hele hele şizofreninin hiç de öyle romantize edilecek, özenilecek, "cool" bir şey olmadığını, cehennemi dünyada yaşamaktan farksız olduğunu netlikle gösteren bir kitap.
    başlık da sonlara doğru psikiyatristinin deborah'a söylediği bir cümle. hayatın onun için hiçbir zaman güllük gülistanlık olmayacağına, asla yüzde yüz iyileşemeyeceğine, ama yine de güzel günler göreceğine istinaden...
  • bakırköy ruh ve sinir hastalıkları hastanesi'nde k bloklarındaki bir kütüphanede görüp, ilk izlenimimi 16 yaşımda yapıp, okumanın başlangıcı ve bitişinin 23 yaşına denk gelen kitaptır.

    tutunamayan bir kızın hikayesidir.
    tutunamamaktan çok tutundurulamamak söz konusu olur zamanla. kendi dışındaki dünyanın hayat için bir şans vermeyip, uçurumdan atılan tutundurulmayandır.
    16 yaşında, ismi deborah olan bir şizofrenin hikayesi üstünden yazarın joanne greenberg kendi hikayesinin kurgusudur.
    küçük yaşlarda yahudi olduğu için arkadaş ortamlarında dışlanan bir çaresiz...
    idrar yollarından ameliyat olurken bir doktorun umursamamazlığının kurbanı...
    üstün zekalı olmanın normal zekalı insanlar tarafından dışlanmanın verdiği acı...
    kendi kurgularımızda anlam veremeyip, umut için savaşan veya ölmeyi kabul eden bir kızın hikayesidir.

    kitabı hayali üç bölüme ayırabiliriz.

    ilk bölüm deborah ile ailesi hakkında. annesini, babasını ve kız kardeşini tanıyoruz. annesinin deborah'a karşı olan hayalleri ve takıntıları, babasının korkuları ve kız kardeşinin kıskançlığı tanıştırılıyor okuyanlara. yahudi bir ailenin yaşayış tarzının yahudi olmayan olmayan kişiler arasında dışlanmaya sebep olduğunu farkediyoruz. ilk bölümün en masumu anne olan kadının her nerede olursa olsun kızı hakkında hayal kurmasıdır. deborah'ın annesinin kızı üstündeki hayalleri, üniversitede giymesi gerekenleri düşünmesi onun üstündeki etkisinden dolayıdır.

    ikinci bölümde psikiyatri doktoromuzu tanıyoruz, doktorun deborah'a karşı olan inancı bölüm sonlarına doğru kesinleşirken geçmiş ve günümüzü bir araya getiren terapiler göz önünde tutuluyor. bu bölümde daha çok kendini dış dünyadan korumaya çalışan bir genç kızın yarattığı yr krallığı ortaya çıkıyor. bu krallık okuyanı yoruyor, farklı bir düşünce tarzına sürüklüyor. öyle bir düşünce yapısı ki sizi cezalandırabiliyor, önceleri umut olan sonraları ölüm kokan düşüncelere sebep oluyor bu krallık. en çok bu bölümde yıpranmayı görüyoruz. doktoru ve yr krallığı arasında kalan deborah, gerçek ile hayal arasındaki sınırda sıkışıp kalıyor. intihar ediyor ama başaramıyor. yr krallığına karşı yapılan hatalarda kendini zorla cezalandırmaya gidiyor, vücudunda sigara söndürmeye başlıyor.

    son bölümde ise deborah'ın tedaviye olan ilk olumsuz reaksiyonları sonradan olumlu gerçekleşen tedavi kısmı, diğer hastalarla olan ilişkileri, genç kız olduğunu farketmesi ve hastane dışındaki yaşama dair geçiyor.
    umut doguyor demek doğru olur mu ama bitmeyecek gibi görünen hastane yaşamının sona gelindiği farkediliyor deborah tarafından. hastane sonrasında ne yapması gerektiğini düşünüyor. genç kız olduğunu ilk kez bu bölümde farkediyor, flört edebileceğini... ve derken sınavlara dışarıdan hazırlanan bir kızın siluetiyle bitiyor roman.

    okuyanda bir çok acaba bırakıyor. acaba söyle olsa, böyle olsa, ki olsaydı falan... ben kendimden bir parça buldum bu romanda. ne kadar kolay şekilde harcanabilirlik yüzdesinin halk arasında fazla olmasını 2009 yılında halen devam ettiğini farkettim. bilinmeyenin insana en derin korkulardan dah çok korku verdiklerini ve savunma mekanizmalarını çalıştırdıklarını farkettim. 1964'te böyle yazılan bir otobiyografi tarzının türkiye'de bu konuda asla olmayacağını tekrar tekrar farkettim. albert einstein sözü gibi "insanlardaki önyargıyı parçalamak benim atomu parçalamamdan çok daha zor"
  • '....ben kendi gözümün içindeki saç teliyim.'
  • lisedeydim bu kitabı elime aldığımda hatta belki deborah gibi 16 yaşındaydım.uzun zaman geçmiş. okuması da hazmetmesi de kolay bir kitap değildi.şuan tekrar okusam hazmedebilir miyim diye düşündüm, ama sanmam. kitabın adını da aldığı diyalog aklımdan çıkmaz kolay kolay. doktor bir seans sırasında deborah'a aşağı yukarı şunları söyler;
    "sana gül bahçesi vadetmiyorum. tamamen iyileşemeyeceksin ama çaba sarfedersen güzel günler de görebilirsin...". işte bu noktaya kadar biraz da "iyileşecek mi" umuduyla okunan kitap bir anda tüm rotasını değiştiriyor. artık deborah'ın iyileşip iyileşmeyeceği düşüncesi anlamını yitiriyor. okuyucuya da düşen, deborah hikayesini anlatırken onun yanında yürümek oluyor. ondan ayrı onun için vadedilmeyeni aramaktan vazgeçip, onunla birlikte ona sunulanlarla yetinmeye alışmak oluyor...
  • karadeniz teknik üniversitesi tıp fakültesi hastanesi'nin acil servisinin alçı odasında bir doktor arkadaşımla bir yakınımın kol kırığıyla uğraşıyorduk.

    o sırada aynı odaya daha 15 yaşlarında genç, sevimli bir genç geldi. parmağı kopmuştu. parmağını da bir bezin içinde getirmişlerdi. doktorlar gelene dek yanında duracak kimsesi olmadığı için başucuna gidip durdum.

    - iyileşecek miyim, diye sordu.
    - elbette, diye cevap verdim.
    - parmağım gitti, kestim parmağımı, ne yapıcam ben şimdi, diye ağlamaklı bir hal aldı.
    - merak etme, dikecekler, iyi olacaksın, diye yanıtladım.

    o sırada bizi izleyen doktor arkadaşım beni kenara çekerek:

    - sana gül bahçesi vadetmedim'i okudun mu, diye sordu.

    bu soruyla birlikte parmağının dikilemeyeceğini anlamıştım. suspus kaldım. anlamsız bakışlarım tüm odayı doldurdu. saçlarını okşayıp:

    - endişelenme, doktorun gelecek, diyebildim.

    ona gül bahçesi vadetmemeliydim. ta en başından.
  • yazar joanne greenberg'ün kendi yaşadığı psikiyatrik tedavi sürecidir. yazar bu gerçeği kitabı yazdığı tarihlerde yaşları küçük olan iki çocuğundan hannah green takma adını kullanarak gizlemiş. zaten bütün kitap hayal gücü olamayacak kadar farklı ve etkileyicidir.

    kitabın bir yerinde geçici bir doktor deborah'ın tedavisini ele alır. doktor deborah'a yr krallığının ve onun dilinin aslında gerçek olmadığını, bunları çocukluğundaki hatıralarından kendisinin oluşturduğunu ispatlamaya uğraşır ve açıkladıkları mantıklıdır da. deborah en sonunda "benim farklılığım hastalığım değil" der. ama onu kimse işitmemiştir. bir hastaya şizofren olduğunu ispatlamak onu tedavi etmez.

    deborah çok küçük yaşta -şimdi hatırlamadığım bir nedenle- vajinal bir operasyon geçirmiş ve bunun deborah üzerinde yarattığı travma da bütün sorunlarını temelini oluşturmuştur. küçücük çocuğu ameliyat ederken genel anestezi yapmayan, içine girdikleri çocuğun bunu izlemesine, anbean yaşamasına izin veren doktorları da buradan tebrik ediyorum.
  • 16 yaşındaki deborah şizofren bir genç kızımızdır, ailesinin onu bir akıl hastanesine yatırmasıyla (bkz: olaylar gelisir)
    kitabın yazarı joanne greenbergin kendi yaşam hikayesidir aslında, türkçeye sana gül bahçesi vaadetmedim ismiyle çevrilmiştir.
  • metis baskısında kullanılan kapak fotoğrafı andre kertesz'e aittir; ki kendisi kavaklar adıyla bildiğimiz, metin altıok'un öndeyiş şiirine ilham veren fotoğrafın ta kendisidir:

    "beni hoyrat bir makasla eski bir fotoğraftan oydular.

    orda kaldı yanağımın yarısı, kendini boşlukla tamamlar.

    omuzumda bir kesik el, ki durmadan kanar"

    http://www.kitapyurdu.com/…gulbahcesivadetmedim.htm
  • '' ayakları, ayakkabılarının içindeydi ve ayakkabıları ona doğru gitmiyordu bir türlü.''

    ''acı çekmek tekelinizde değil.''

    ''sizin yalnızca bir çeşit soğuğunuz var, paltolarla halledilebilecek bir soğuk.''

    ''dünya, benim doğrularıma yalnızca yalanlarla karşılık veriyor.''
  • hiçbir şey ile belki arasında geçen mücadelenin anlatıldığı kitap.
hesabın var mı? giriş yap