• 28 yaşında yakalandığı multiple skleroza bağlı komplikasyonlar sebebiyle 42 yaşında hayata gözlerini yuman, çello konusunda yetenekten ötesine sahip sanatçıdır jacqueline de pre ( jackie). onu sadece dinlerken değil, izlerken de büyülenmemek imkansız gibidir. şu kayıtta gözlerimi ondan alamadan dinliyorum ve çellonun dile gelmesine ramak kalıyor sanki.

    vücudunuz hayır diyorsa kitabında gabor mate, multiple skleroz hastalığının psikolojik sebeplerini incelediği bölümde; bilimsel olarak kanıtlanamasa da ms ile ilgili yayımlanmış araştırmalardan birinde; ebeveynlerden birine aşırı duygusal bağlılık, psikolojik özgürlüğün bulunmayışı, yoğun bir sevgi ve şefkat ihtiyacı ile öfke hissedememe veya öfkeyi ifade edememe, tıbbi gözlemciler tarafından uzun süredir hastalığın doğal gelişiminin olası faktörleri olarak teşhis edildiğini aktarıp, jacqueline’ nin yaşamının bir özetini yapıyor.

    piyanist olan annesi iris du pre, jacqueline’ i dünyaya getirdiği günlerde babasını kaybeder ve anne çocuk ilişkisi, taraflardan hiçbirinin kendisini özgür kılamadığı simbiyotik bir bağımlılık ilişkisi haline gelir. ablası hilary du pre kitabında kardeşinden bahsederken; hastalanana dek, tüm yaşamı boyunca duygularını annesinden gizlediğini anlatır.

    “ hilary’ nin aktardığı bir çocukluk anısında, jacqueline gergin bir ifadeyle ve sır verir gibi fısıldayarak şunları söylüyor: “ hill, anneme söyleme ama… ben büyüyünce konuşamayacağım ve yürüyemeyeceğim.” kendimizle ilgili böylesi dehşet verici bir kehanette nasıl bulunabiliyoruz? ya esrarengiz şeyler oluyor, ya da bilinçaltının derinliklerinde çocuk jackie’ nin daha o zamandan hissettiği bir şeyin tezahürü yaşanıyor: tek başına hareket etme becerisinden yoksun, zincire vurulmuş, özüne felç inmiş. peki ya “ anneme söyleme” ye ne demeli? acısını, korkusunu ve endişesini – karanlık tarafını- bu türden bir haberi alamayacak bir anneye iletmeye çalışmanın anlamsızlığını çoktan fark etmiş birinin vazgeçişi.

    büyüdüğünde tuttuğu günlüğüne, kelimelerle nasıl konuşacağını hiç bilmediğini, sadece müzikle konuşabildiğini yazmıştı. çello, duygusal iletişim kurabildiği tek alan ve annesinin dikkatini çekebilmesinin tek yolu haline gelince de, multiple skleroz bu rolü üzerinden çıkarıp atma aracı olmuş sanki; bedeninin hayır deme yolu.

    kız kardeşinin ölümünden sonra, hilary, elgar konçertosunun zubin mehta yönetiminde çekilmiş 1973 tarihli bir bbc kaydını dinledi. bu jackie’ nin ingiltere’ deki son halk konseriydi. “ birkaç dakika akort yapıp kısa bir an durakladıktan sonra başladı. birden yerimden zıpladım. tempoyu düşürüyordu. birkaç nota sonra tamamen bariz hale geldi. ne olduğunu biliyordum. jackie, her zamanki gibi, çellosuyla konuşuyordu. ne söylediğini duyabiliyordum… neredeyse yanaklarındaki yaşları bile görebiliyordum. kendisine veda ediyordu, kendi ağıtını çalıyordu. “

    kaynak: (bkz: vücudunuz hayır diyorsa)
  • tuna kiremitçiyle berabermiş. valla ben iclal aydın'ın yalancısıyım :)
  • her şer bi hayra vesile olurmuş. iclal aydın sağolsun, ülkecek dünyanın en meşhur çellistlerinden birini keyşfettik. inşallah ismen bileni de dinleyeni de artar diyelim, hadi ben başlıyorum.
  • jacqueline du pre'yi sevmek, insanlarla buluştuğum nadir yerlerden biri. hali tavrı beni ne kadar yorsa da, baktığı dünya benimkinden ne kadar farklı olsa da, ne kadar uzağımdaki bir yoldan yürüyüp, ne kadar uzağımdaki bir yere gidiyor olsa da, ondan kalan fotoğrafları gösterdiğim, sesini duymasını istediğim hiç kimsenin yüzünde tanıdığım bir duygunun, sevginin belirmediğini görmedim. çiçeğin suya ihtiyacı, insanın insandan koparak dünya'ya düşüşü, korkunun hayatı çalması gibi sınırları, kalıpları aşıp herkesi buluşturan bir doğallık var duruşunda.

    onu boş odalarda dinlemeyi seviyorum. sadece eski bir koltuğun ve çıplak ayaklarımın dokunduğu ahşap bir zeminin olduğu boş odalarda. ondan gelen sesin yükselip, çarpıp, çevreme dağılabildiği yüksek, beyaz duvarlı odalarda. içeride, dışarının hiç bir izini taşımayan odalarda. yorulunca sırtımı duvara yaslayıp rahmin dışında bir hayat, bir dünya olduğunu unutan bir hücre kadar ufalabildiğim odalarda. çıkmak istemediğim odalarda. ne zaman girdiğimi unutacak kadar çok kaldığım odalarda. uzaktaki odalarda.

    bu yüzden de haddiden kısa bir süre bu dünya'da bulunan varlığının bir kurgu olmadığına inanmak çok zor geliyor bana. ki, ben kurguyu gerçeğin dışı değil, farklı bir formu olarak kabul eder ve somut gerçekliğime, etimin çıplaklığına, nefesimin sıcaklığına dokunan elleri varsa severim. bu yüzden o da bir virginia woolf romanında dolaşan yüzlerden biri kadar yakın ne zaman aklımda belirse. parmaklarının hareketiyle şekillenen ses kulaklarımdan içeri her süzüldüğünde, tenimin karıştığı bir vücut kadar yakın.

    ve becerebilsem, kulaklarımı dünya'nın tüm seslerine araba gürültülerine, boş konuşmalara, kalabalıktan yükselen uğultulara kapatıp sadece ona açmaktan onur duyardım. ama gücüm sadece bunu düşlemeye yetiyor ve neyse ki o, zaten, hiç bir zaman, düşlerden çok uzakta bir yerde olmuyor.

    http://www.youtube.com/watch?v=nnt46x-usq8
    http://www.youtube.com/watch?v=p0pu5rsmeeu
    http://www.youtube.com/watch?v=auxijr9z-yg
  • pablo casals, mstislav rostropovich(ki bu iki isim du pre'nin hocası olmuştur), pierre fournier gibi gerçekten büyük ve önemli çello virtüozlarının yetiştiği 20 yy'da bunlarının arasından belirgin şekilde sivrilip, fark edilen çellist. hillary and jackie isimli film nedeniyle maalesef dramatik hayat hikayesi, olağanüstü müziğinin önüne geçmiştir. yorumculuğun enstrümanına teknik olarak çok iyi hakim olmak, en zor parçaları bile çalabilmek değil de parçayı anlamak ve anlatmak için çaldığı enstrümanı bir araç olarak kullanmak olduğunu 20.yy çellistleri arasında sanırım en iyi anlamış olandı du pre. içtenliksiz, üstünkörü yapılmış, yalnızca tekniğin peşinden gidilmiş, yüzeysel bir okumayla yetinilmiş tek bir yorumuna rastlamadığım bu olağanüstü kadın keşke daha fazla yaşasaydı, daha fazla çalsaydı, daha fazla ağlasaydık.
    yaptığı konçerto kayıtlarından oluşa emi records tarafından yayınlanmış 3 cd'lik bir set vardır ki tavsiye etmeden duramayacağım, umarım reklama girmiyordur.
  • bu entry'yi yazarken gözlerimi yaşlarla dolduran insan. elgar konçertonun ilk bölümünü öyle bir çalmıştır ki...elgar bu eseri yaratırken ki duygularını "everthing good & nice & clean & fresh & sweet is far away never to return" diyerek anlatmış . ve du pre çalarken bunu öylesine derinden hissediyorki insan... ve maalesef artık jacqueline du pre de o "bir daha dönmemek üzere gidenler"den
    .acıyı anlatmak mümkün müdür? ateşe uçmak, yanmak değil midir bu? kaç kişi cüret eder buna? kaç kişi becerir? keşke bir de vocalise çalsaydı dedirten insan, şüphesiz en çok ona yakışırdı bu eser çünkü.
  • tuna'yla eve çıkmışlar, tuna kitap yazarken, jacqueline cello çalıyormuş. jacqueline yemeği yapınca da bulaşıkları tuna yıkıyormuş. iclal öyle diyo.
  • ekşi sözlük yazarlarına doğdu anda verilen "ölmeden önce bakılması gereken 1000000 bkz" listesinde adının geçtiği çellist.

    ölmeden önce bakılması gereken bkzlar, sayfa 486, paragraf 3.
  • çellonun gelmiş geçmiş en iyi yorumcularından biri olarak gösterilen dünyaca ünlü ingiliz çellist. 26 ocak 1945'te oxford'da doğdu. yaşasaydı bugün 70. yaşını kutlayacaktı. özellikle elgar'ın çello konçertosu, brahms'ın 1 numaralı çello sonatı, chopin'in çello sonatı, mendelssohn'un song without words op. 109'u kendisinden dinlemeyi pek sevdiğim eserlerdendir. kendisi de şahsım gibi kova burcudur.

    daha önceki entrylerden bir tanesinde de belirtildiği gibi, kendisinin elgar çello konçertosu yorumunu dinleyen hocası mstislav rostropovich, bunun akabinde konçertoyu kendi repertuarından çıkartmıştır. en azından burada öyle diyor:

    he later removed this work from his performing repertoire: "i stayed away from the elgar because i think of that piece as somewhat naïve. the theme from the slow movement sounds like it's about first love, so i think it's more appropriate for a young person. my pupil jacqueline du pré played it much better than i because i didn't have the fresh perspective that a piece like that requires. after playing don quixote, the shostakovich concertos, and other works, it was hard for me to go back to a piece like the elgar." (interview with tim janof)
  • hillary and jackie filminde hayatı biraz abartılarak da olsa etkileyici bir şekilde anlatılmış ünlü çellist. özellikle elgar çello konçertosu yorumuyla efsane olmuşsa da, dvorak, haydn ve boccherini çello konçertosu yorumlarıyla, chopin ve brahms cello sonatları yorumları da muhteşemdir. ayrıca eşi daniel barenboim'le yaptığı çeşitli oda müziği kayıtları da aynı önemde değer taşırlar. 42 yaşında multipl skleroz hastalığından ölmüştür.
hesabın var mı? giriş yap