aynı isimdeki diğer başlıklar:
  • konusunun neredeyse tamamı kars'ta geçen, kars'ı köşe bucak anlatan, bir teröristle bir yazar arasında kalmış iki kız kardeşin gizli saklı ilişkilerinden bahseden güzel bir orhan pamuk romanı. bana biraz kasvetli geldi ama sıkılmadan okudum.
  • bu kitabı okumayı hep erteledim, meğer kars'ta okumak nasipmiş. şu an kars'ta kar yağarken okuduğum orhan pamuk romanı.

    " sanki burası herkesin unuttuğu bir yerdi ve kar sessizce dünyanın sonuna yağıyordu. "
  • bu romanda pamuk kendine pek yabanci bir konuyu kendisinin uzman oldugu bir alana cekerek zekice isin icinden siyrilmis.
    turkiye'ye yabancilasmis, batiya yuzunu donmus aydinin turkiye'nin sosyal sorunlarina bir goz atmasi ne derece saglikli olabilir diye de sorgulanabilir. bu acidan roman baslarken inandiriciligini yitiriyor gibi gozukse de pamuk zekice bir eldiven giydiriyor romana. anlaticiya karakter verip, ki onu kahramanin arkadasi haline getirip, dostoyevski'nin eski bir teknigini uyguluyor. boylece kendisinin cok yakindan bildigi bati-dogu celiskilerinin icinde kavrulan aydin tipinin sozculugunu yaptirdigi anlaticinin da yardimi ile olaylara iki acidan bakabilmistir.
  • "bendeki eksikliğin bazen yalnızca sen değil; bütün bir dünya olduğunu düşünüyorum." cümlesi hala - yıllar sonra hala - aklımdan çıkmamış şimdiye dek okuduğum en orhan pamuk romanı.
  • öyle bir kitap ki insan hızlı okuyamıyor. fazla ağır geliyor çünkü okumak, hayallere dalıyorsun ister istemez. özellikle ipek'le ka'nın birlikte oldukları bölümü (30. bölüm; kısa süren bir mutluluk) okuyunca bir insan nasıl böyle bir şey yazabilir diye düşündürüyor. orhan pamuk ne kadar büyük bir romancı bir kez daha anladım bu kitapla. bir duyguyu bu kadar saf anlatabilmesi onu büyük bir yazar yapıyor bence. siyasi yanı filan onların hiç bir değeri yok benim için bunun yanında.
  • fazla fantastik bulduğum orhan pamuk eseri. neredeyse bütün karakterler "gençliğinde" ateist,solcu, sonradansa radikal "islamcı" oluveriyorlar..
  • orhan pamuk'un, "benim adim kirmizi'dan sonra nasil kitap yazilir ki?" temali endişelerimizi silen; beklenmedik derece sürükleyici; aşktan, siyasetten, kardan ve hayattan bahseden romani... ilginç olarak, kitapta orhan ve ipek'in konuştuğu yerin adi "yeni hayat pastahanesi"dir... yeni hayat bir nedir? eveeet, bravo...
  • kars'ta başlayan, kar'la devam eden, ka'yı anlatan, neon lambalı bir k harfinin altında sona ermiş bir yalnızlığın öyküsü. ka'nın güzel günlere bu kadar inanamaması, bu kadar paranoyak olması ve sonuçta haklı çıkması kitabın değerini oldukça arttırıyor. özellikle ateizme dair söylemler ve mutluluğu bulmaya uğraşan ka'nın çırpınışları kendisini neredeyse bir selim ışık (haşa) mertebesine çıkartacak gibi geldi. çok güzel kitap, çok.
  • orhan pamuk'un bu kitabı çıktığında yeni şafak gazetesinden bir köşeyazarı* kitabın reklamıyla ilgili yapılanlar karşısında :

    '' kar'ın kitapcı vitrinlerini süslediği günlerde, ajanslar italya'da 'en iyi yabancı yazar ödülü'nün orhan pamuk'a verildiği haberini geçtiler. bence türkiye'de de en iyi yabancı yazar ödülü orhan pamuk'a verilmeli ve son romanının ismi 'kâr' olarak değiştirilmeli''

    şeklinde bir yazıyla kitabı eleştirmiştir...
  • pamuk'a dair bana göre ilginç bir detayı haiz roman.

    kitabın otuzuncu bölümü şöyle bir paragrafla açılır:

    “ka ile ipek seviştikten sonra birbirlerine sarılarak bir süre hiç kıpırdamadan yattılar. bütün dünya öylesine sessiz ve de ka da öylesine mutluydu ki bu çok uzun bir süreymiş gibi geldi ona. sırf bu yüzden bir sabırsızlığa kapıldı ve yataktan fırlayıp pencereden dışarıya baktı. daha sonra o uzun sessizliğin hayatının en mutlu anı olduğunu düşünecek ve ipek'in kollarından çıkıp bu eşsiz mutluluk anını neden bitirdiğini soracaktı kendine.”

    masumiyet müzesi'nin meşhur açılış paragrafı nasıldı?

    “hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum. bilseydim, bu mutluluğu koruyabilir, her şey de bambaşka gelişebilir miydi? evet, bunun hayatımın en mutlu anı olduğunu anlayabilseydim, asla kaçırmazdım o mutluluğu.”

    pamuk'un, kişinin hayatındaki en mutlu an fikri üzerine çok kafa yorduğundan mı bilmem, bir de üzerine bu anın korunması ya kaçırılması ile ilgili de bazı kaygılar geliştirdiğini düşünüyorum. hatta belki obsesyonlar.

    ya da bunların hepsi tamamen romancılıktan ve tesadüflerden geliyor.

    yine de düşünelim, böyle bir an mümkün müdür?

    yoksa kişi geriye dönüp baktığında artık sahip olamadığı birtakım şeylerin özlemi ile bir çeşit melankoli ve nostalji duygusu içinde mi buluyordur kendini bazen?

    geçmişi iyi hatırlamaya mı eğilimliyiz, artık sahip olmadıklarımızı gözümüzde büyütmeye mi yoksa?

    belki de hiçbiri.

    bazen yaşadığın anın içindeyken onun hayatının en mutlu anı olduğunu bilebilirsin.
    ileriye akan zaman bunun ancak ispatı olacaktır.

    işte o ispat ne şans, o anın hissi ne ayrıcalık, o mutluluk ne mucizedir öyle.
hesabın var mı? giriş yap