• esasen çok dramatik bir finali vardı dizinin.ahmet mekin'e nakledilen beynin eski sahibi olan merhum* amele bir kan davasına kurban gitmiş olduğundan, davasını beynin yeni sahibi ahmet mekinin bünyesine de taşıyordu kaçınılmaz olarak(?).oldukça uzun süren buhranlı bir araştırma döneminden sonra ahmet mekin, beyninin eski sahibi ameleyi öldüren kanlısının kaldığı yeri buluyordu (ki bu yer inşaat bekçilerinin kaldığı klübe tarzı bi şeydi yanlış hatırlamıyorsam),kapıyı çalıyor,doğal olarak karşısındaki adam bunu tanımıyor, ne olduğunu anlamadan "buyur hemşerim?" diyordu ve (burası çok acaip) o halim selim düşünce adamı heykeltraş ahmet mekin direkt baltayla (evet balta!) girişiyordu herife allah ne verdiyse, kanını yerde koymuyordu böylece.ufacık çocukken seyretmiştim ben bunu, sonra da bi daha kendime gelemedim zaten...
  • ölen oglunun degil bir insaat amelesinin beynini naklediyorlar ve ahmet mekin hoyratlasiyordu.
  • ahmet mekin e amele beyni nakledildikten sonra ahmet mekin hisli bir amele oluyordu. simdi ameleler okuzdur demeye calistigim sanilmasin, senaristin okuzlugu neticesi amelenin ahmet mekin bunyesinde gosterdigi ince dusuncelerinin acaipliginden dem vurulmasindan bahsediyorum.
    "evet ahmet beyin beyninden arta kalan "tortu"lardan kimi hayrullah ile etkilesime giriyor, boyle seyler normaldir"

    seklinde bir aciklamada bulunarak hadiseyi izah eden doktorlardan birisi beyin tortusu gibi bir kavrami bilgi dagarcigimiza islemistir. bu entryde o diziden sonra kalan beyin tortusundan derlenmistir.
  • ahmet mekin narkozun etkisinden çıktığında ilk yaptığı şey sigara istemek olmuştu. karısı "ama sen sigara içmezsin ki" demişti. daha sonra beynin vücudu kontrol altına aldığını, kocasının bir ameleye dönüştüğünü gören duyarlı eş "savaşmalısın. kalbinin sesine kulak ver. beynini dinleme" demiş. benden allah müstehakını versini yemiştir
  • eski dönemlerde trt de yayınlanan bir türk dizisi. baş rolde ahmet mekin oynuyordu. ahmet mekin e bir trafik kazasında ölen oğlunun beynini naklediyorlardı. daha sonra adamda acaip şeyler meydana geliyordu. ilk türk bilim-kurgu dizisi buydu. ve güzel bir dizi olarak kalmış aklımda şimdi izlersem neler düşünürüm bilmiyorum..
  • türkiye'de çekilmiş en başarılı ve aslında gerçekten başarılı psikolojik gerilim dizisi. beyin naklinden sonra yeni yüzüyle karşılaştığı zaman yaşadığı kendine yabancılık ve yeni bedeninde eşiyle görüştüğünde eşinin kendisinden korkarak kaçtığı ve kendisinin artık kendi olmadığı bölüm şimdi yıllar sonra hala gözümün önündedir. yeni bir bedene geçen ruh ya da akıl artık o iki kişiden ne biri ne diğeridir, hatta artık hiçkimsedir.

    dizide sık sık, karanlık bir odada üstten aydınlatılmış büstün ağır çekim balyoz darbeleriyle parçalanış sahnesi ekrana getiririldi ve bu seyircide sıkı bir gerilim uyandırırdı.

    (bkz: clementine)'den bile öte bir gerilimdi.
  • yıllar sonra baştan sona tekrar izlediğim dört bölümlük trt dizisi. çocukluğumda izlediğimde bilmiyordum, faik baysal'in bir eseriymiş meğer.
    önümde jenerik akarken önce isimlere takıldım; gözüm hemen nubar terziyan'ı, erol durak'ı, efgan efekan'ı zumladı resmen... artık aramızda değiller, çokça büyümüşüm dedim yine.

    gencecik bir erol durak, gencecik nasıl. 29 yaşında orada ama çok daha genç gözüküyor. yaşlı mı yaşlı bir nubar terziyan, süt dedem. dizide rol aldığında 78 yaşında. ve piskolog rolündeki efgan efekan da 52 yaşındaymış.

    şimdi. küçükken izlediğimde çok etkilendiğim bu diziyi bir yetişkin gözüyle izlediğimde çok etkilendiğimi söyleyemem. e tabi artık şartlar değişti, teknoloji değişti, önümüze ne konsa beğenmiyor rahatça eleştiriyoruz ya, benimki de o hesap. o kadar basit ve özensiz çekilmiş gibi gözüküyor ki şimdi baktığımda.

    en başta diyalogların yavanlığı beni çok rahatsız etti. dolu dolu olmasını beklediğimiz yerlerde diyaloglar zayıftı ve hiç ama hiç gereksiz yerlere diyaloglar serpiştirilmişti.

    kitapta nasıl geçiyor, olay örgüsü nasıl kurulmuş bilmiyorum lakin hastanedeki doktor ile hemşirenin aşkı (sürekli el ele tutuşmak için zaman kolluyorlardı), beyin ameliyatını gerçekleştiren evli profesöre yardımcısı bayan doktorun platonik aşkı (ve ona evlenme teklifinde bulunan adamın varlığı), ünlü yazarın kızının (nil ünal) disko sahneleri, burada gördüğümüz ve eski sevgili olduğunu öğrendiğimiz gencin (kaya olgar - ki ne taşmış arkadaş ya, maşallah) trip atmaları hep gereksiz şeyler(di). en azından dizide yapıştırma durmuş çünkü havada kaldı sonları.

    devamlılık hatası diyebileceğimiz çok hata vardı. ünlü yazarın oğlu öldürülmesinin üzerinden kaç sene geçiyor bilmiyoruz, sadece çok zaman olduğunu biliyoruz. bu çok zamanda yazarın görünümünde hiç bir değişiklik olmamış. heykeltraş olan karısı, kocasının bir büstünü yapıyor. büstü hazırlarken eşinin sağından, solundan profillerini gösteren, yüzünün ön ve arkasını gösteren fotoğraflarından yararlanıyor. ilerleyen bölümlerde görüyoruz ki, o duvarda asılı fotoğraflarda giydiği giysi ile, oğlu yaşarken çekindiği fotoğraflardaki giysi aynı (üzerinde eşofman var).

    ünlü yazarın heykeltraş olan karısı, heykelin başına ne zaman otursa gündelik giysileri , fönlü saçları, kocaman küpeleri ile ıslak çamurun başına geçiyordu.

    profesörün ailesi ile yaşadığı sorun, karısını intihara sürükleyen bunalım da yeterince yansıltılamamış. bence bunlar önemliydi. çünkü bana göre kavanozdaki adam değildi burada esas kişi, onun dışında kalan herkes kavanozdaydı. herkesin sınırları vardı.

    ahmet mekin, erol durak ve bülent polat (beyni nakledilen , okuma yazma bilmeyen çiftçi) bu dizinin en sıkı oyuncularıydı bana göre.

    aslında anlatılmak istenen şeyler belki çok başkaydı bilemiyorum, sadece 4 bölüm için ödenek çıktıysa , eldeki malzeme bu diyip işe giriştiyse mesut uçakan ve metin çamurcu bişey diyemeyiz. ha zaten bişey diyemeyiz de (ben de bir tuhafım), olan olmuş zaten.

    bence konu çok güzel, şimdi yeni versiyonu çekilse , daha dolu dolu ve sağlam bir senaryo ile harika olurdu.

    not: dizinin piyasadaki vcd'sinde eser sahibi necip fazıl kısakürek yazıyor.
  • jenerikte ahmet mekin bir kavanozun içerisinde "düşünen adam" pozu veriyordu diye aklımda bir şey kalmış. o dönemde dijital efektlerin pek kullanılmadığını düşünürsek; paşabahçe'ye sipariş verip 1 tonluk kavanoz mu yaptırmışlardı acaba...
  • 4 bölüm ard arda izlediğim trt dizisi. elbette yıllar öncesinin teknolojisi ile çekilmiş filmi bugün izlemek önden bir takım absürdlükleri kabul etmeyi gerektiriyor. ben bunu bilerek izledim ve bu filmin dönemine göre gerçekten bir baş yapıt olduğunu söyleyebilirim.

    öncelikle konu işlendiği yıla göre gerçekten çok ilginç; beyin nakli.

    --- spoiler ---

    film temelde; beyninde tümör olan ve komaya giren ünlü bir yazara kan davasından öldürülen bir gencin beyninin yerleştirilmesi ve sonrasında ölen bu iki kişinin oluşturduğu yeni bireyin psikolojik gelgitlerini konu alır. beyin naklini gerçekleştiren doktorun amacı yazara yeni bir beyin kazandırmaktır, ancak deney kan davasından ölen gence yeni bir beden kazandırmakla sonuçlanır. kendisini kan davasının peşinde koşarken bulan ama karısı tarafından bile tanınmayan yazar semih görünümlü çiftçi mehmetin akıl hastanesindeki sahneleri için bile izlenilebilir bir filmdir.* ahmet mekin çok iyi iş çıkarmış.

    ameliyattan sonra yazar semih görünümlü çiftçi mehmet yarım kalan işini tamamlamak üzere kanlılarının yanına gider, kanlıları onu tanımasa bile balta ile onları doğrar ve idama mahkum edilir. iş bu noktadan sonra paradoksa dönüşür, suçu işleyen beyindir ancak cezasını vücut mu çekecektir? işte bu noktada avukat suçlu olarak birini işaret eder; beyin naklini gerçekleştiren doktor.

    gerçekten de doktor, bu amaca o kadar sıkı sıkıya bağlıdır ki çevresinde olup bitenlerden haberi yoktur, ilgisizlikten intihara sürüklenen karısını, aldatıldığını, oğlunun uyuşturucu bağımlısı olduğunu, asistanının ona nasıl aşkla baktığını fark etmemiştir hiç. şahsıma kalırsa suçlu da, kavanozdaki adam da odur... kendini beyin nakline adamış, ondan başka şey düşünemez olmuş, bu amaç için etik kurallarını bile çiğnemiştir (nakilden önce ölen gencin kimliği bilinmiyordu ve dolayısıyla ailesinden de izin alınmamıştı). zorlu bir ameliyat sonrası beyin naklini bitiren doktorun gururla karışık "yaptım" diye bağıran yorgun gözlerindeki gülümseme sahnesi efsaneydi ve metin serezli bu sahneyi gerçekten çok iyi kotarmıştı.

    --- spoiler ---

    sonuç olarak: " bir bedene bir beyin nakletmekten çok daha zordur bir karakteri inşa etmek"
  • o çocuk yaşımda bile, anıların, kişiliğin, vesairenin beyinde bulunduğunu bildiğimden, koca koca doktorlar ahmetmekin amcanın hasta beynini atıp amelenin beynini oraya koyduktan sonra malak gibi o adamdan ahmetmekin amca olmasını bekledikleri için malesef diziyi ciddiye alamamış ve hiç korkamamıştım. yalnız sanki bana heykeltraş olan kişi adam diyil de karısıydı gibi geliyor zira adam ameliyattan sonra iyileşene kadar hastanede yattığı süre zarfında karısısı evde adamın çeşitli açılardan çekilmiş fotoğraflarını duvara asmış ve onlara bakarak taburcu olduğunda sürpriz yapmak üzere kocasının bir büstünü hazırlamaktaydı. yaptığı büst te ahmet mekin' e hiç benzememişti diye hatırlıyorum.
hesabın var mı? giriş yap