• hayatımın en deliksiz uykusunu fethiye' den istanbul' a giden bir otobüste geçireceğim hiç aklıma gelmezdi.
    oysa, koridor tarafında oturuyordum. şehirler arası otobüste koridor tarafında oturmak, metrobüste ayakta durmak gibi.
    bir ağacın dalında uyumak gibi. her an düşeceksin korkusu, her an uyanacaksın korkusu. hepsi var.
    herşeye hakimsin, herşey sana hakim. muavin 10 dakka çarpmazsa ağlayan çocuğuna su almaya gelen babası
    kesin çarpıyor koluna. cam kenarında 20' li yaşlarında almanya'dan tatile gelmiş bir genç var. büyük ihtimalle 100 kilo.
    sakız çiğnemediği zamanlar şarkı söylüyor, şaykı söylemediği zamanlarda ise horluyor.
    anne ve babası ise arkada. koltuğu yatırmak namümkün. anne tek başına bizim 4 kişilik çekirdek aileye bedel.
    onu daha sonra anlatacağım.
    istanbul' a yaklaşık 20 saatte gelmişiz. hiç koymadı. 40 saatte olsa da koymazdı. niye koymazdı henüz bilmiyorum.

    büyük ihtimalle bu satırları yazarken anlayacağım.

    eve döndüğümde gözlerimin altı kızarmıştı. boynum tuzlu, ellerim yapış yapıştı, saçlarım sigara kokuyordu.
    kollarımı sinekler sokmuş, bacaklarım tatlı tatlı kaşınıyordu.
    kapıyı açtım. ki kapıyı kendi anahtarınla açmak yalnızlığın dik alasıdır diyordu bi şair. aslında bi şair söylememişti bunu.
    sevilsin diye ben öyle söyledim. büyük kalabalıklardan, büyük yalnızlıklara girdiğim çok oldu.
    neredeyse istanbul' da yaşayan bir çok insan, evine gelmeden önce büyük kalabalıklardan geçer ve kendini televizyonun
    uğultusuna bırakır yalnızlığını yok sayardı. bu söylediğimin kişinin ne iş yaptığıyla/yapmadığıyla yaşıyla bir ilgisi yok.
    eninde sonunda eve dönersin ve bir önceki günün aynısını yaşamaya başlarsın.

    kalabalık olursun.
    yalnız olursun.
    kalabalıklarda yalnız olursun.

    buna benzer bir his vardı içimde.

    bir farkla,

    yalnız olmamıştım,

    bu sefer kalabalıklarda yalnız olmamıştım.

    kayaköy sanat kampı' nda yalnız değildim.

    demem o ki ; "komik olmak iyidir, çok güzel gülen insanlar tanırsın" sözü sanki burası için söylenmiş.
  • tatil anlayışın; değişik yerler görmek,her ülkeden insanlarla tanışmak,sürekli hareket halinde olmak,tatilin her anının tadını doyasıya çıkarmak ise gideceğin en güzel tatil..

    yok ben tatilde malak gibi yatayım güneşleneyim,insanlardan uzaklaşayım,ekşin olmasın,sürpriz olmasın dersen gitme boşuna..

    kayaköy'e gitmeye karar verdiğimde açıp sözlüğü okudum ama gene de kafamda soru işaretlerinle gitmiştim. şimdik sizin soru işaretlerinizi ortadan kaldıracağım,dilim döndükçe..

    fethiye kayaköy'de bulunan kampa biz 5 kişi arabayla gittiğimizden ulaşım sorunu yaşamadık.ama otobüsle gelen tatilcileri, kampın sahibi kalkıp kampın şirin minibüsle alıyor.ulaşımda sorun yok.kasmayın.kalmak istediğin yeri kendin önceden seçiyorsun.kamp son zamanlarda revaçta olduğundan önceden nihal'e bildirmen iyi olur.ben ve 3 arkadaşım kendi çadırlarımızda kaldık.diğer 2 kokoş kızımız "börtü,böcek olur yeaa" diyerek odayı tercih ettiler.çadırda kalmanın tek dezavantajı duşu ortaklaşa kullanman.belki erkekler için sorun teşkil etmez ama ben duşumu genelde kızların odasında yaptım.ilk gün kaynaşma.biz gittiğimizde amerika'dan,japonya'dan ve yunanistan'dan gelen gençler vardı.ha yaş ortalaması ne dersen karışık.üniversite öğrencisinden tut da,45 yaşında ev hanımına kadar geniş bir katılım var.sanırım kampa gelenler yaşlarını evinde bırakıp geliyor.ama ben yalnız gideceğim dersen o da olur.tek başına gelip ilk gün kanka olanlar dolu..korkma yani,seninle de kaynaşırız..
    katılımcılar genelde kendini bilen,oturup konuşabileceğin insanlar.

    şimdi kayaköy'ün vınn hızıyla geçen günlerinden bahsedelim..2.gün atölye seçimi var. seçtiğin atölyelerde sabah kahvaltısından sonra zaman geçiriyorsun.seçtiğin döneme göre atölyeler farklılık gösterebiliyor.hangi atölyeler var dersen;fotoğraf,resim,seramik,yoga,ebru sanatı,ritim,salsa,kilim dokuma,batik,deri boyama ilk akla gelenler.seçtiğin hangi atölye olursa olsun çook eğleniyorsun.tavsiyem;hiç alakan olmayan bi atölye seç.(ben yaptım,oldu) hem yeni birşeyler öğreniyorsun,hem "yaa ben bunu zaten biliyorum" deyip sıkılmıyorsun.
    sabah kahvaltısı ve yemekler açık büfe ve enfes..istediğin kadar yüz,hareket et,bisiklete bin o yemekler sayesinde kilo alıp evin yolunu öle tutuyorsun.buna hazırlıklı ol..
    atölyelerden sonra yürüyüş parkurları var..çayır çimen geze geze denize ineceğinden sağlam spor ayakkabısı götür.öle şıpıdık terlikle,sandaletle yürünmüyor.bi de minnak bi sırt çantan olursa iyi olur.içine havlu,su falan koyarsın.yürüyüşten sonra denize gelindiğinde bir yatta egenin koylarına açılıyorsun ve tertemiz enfes sularda yüzüyorsun.deniz suyu soğuk değil,harika,hani şu bütün dertlerini unutturan sıcaklıkta..bazı geceler gece karanlıkta yattan atlama şansın bile var..sakın korkma,gecenin karanlığında deniz seni daha bi sarıp sarmalıyor..
    ee sabah kahvaltını yaptın,atölyene gittin,yürüdün denizine girdin gene geldin kampa..akşamları ne yapıyorsunuz dersen her akşam ayrı etkinlik vardı.balık-rakı gecesi,kayaköy'deki bara gitme gecesi,bütün içkileri leğende karıştırıp kampın barında içme gecesi,havuza atma gecesi..her gece dolu dolu anlayacağın.

    kıssadan hisse; ister arkadaşlarınızla,ister tek gidip unutulmaz tatil anıları biriktirmek isterseniz, kayaköy kollarını açmış sizi bekliyor olacak..
  • hayatımdaki en şahane haftalardan birisini geçirdiğim kamptır bu. hatta döneli bi ay olmasına rağmen etkisinden de hala kurtulamadığım sanat yeridir.

    neresinden başlayacağımı kestiremediğim için lafı dolandırıp durmadan öncelikle bi hafta boyunca ne olup bittiğini anlatarak o zamanı anımsayıp daha sonra o ruha tekrar büründükten sonra yorum kısmına geçeyim. kamp programı kısmından sıkılan insanlar direk en sona yorum kısmına da geçebilirler.

    --- spoiler ---
    öncelikle pazar sabahın köründe fethiyeye vardığımız zaman kamptan nihal ve hüseyin abi (gidecek olanlar isimlere de alışsın zaten bi süre sonra herkesi kendi akrabanız gibi görmeye başlıyorsunuz) bizi arabayla aldı. hatta nihal benim sabahın 6sındaki konuşma performansımdan çok memnun kaldığı için takip eden günlerde de söylenmeyi ihmal etmedi.* neyse pazar günü olay mahaline vardıktan sonra çadırları kurup biraz uyumaya çalıştıktan sonra kahvaltı için kalktık. bu ilk gün genel olarak tanışmayla ve nerdeyim ben mahmurluğuyla geçiyor. daha sonra öğlen yemeğinde artık herkes geldiği için kamp programının bildirilmesinin ardından kayaköy yürüyüşü başlıyor. ilk durak olarak köy kahvesi bi süreliğine ziyaret edildikten sonra köy iyicene bi geziliyor, tepelere kadar çıkılıyor. daha sonra dönüldüğünde zaten akşam vakti yaklaşmış olduğundan yemek yeniliyor ve ardından kampla ilgili yanlış hatırlamıyorsam mithat bereketin bi belgeseli gösteriliyor. tabi orada bu belgeseli izlemeyip opsiyonel olarak içki ve gitar ikilisiyle de vakit geçirmek mümkün. *

    gelelim pazartesi gününe yani olayların asıl vuku bulmaya başladığı güne. kahvaltı sonrası saat 11'de herkes atölyelerine yöneliyor. ben ritm atölyesinde olduğumdan dolayı yazıya bu atölye çerçevesinde devam edeceğim. atölyede genel olarak stres atmaya yönelik gayet doğaçlama bi şekilde harala gürele giriştik. bu noktada eğer başka bir müzik aleti de çalıyorsanız getirirseniz eğlence miktarı daha da artmaktadır. atölye hocası olan tuncay santuru çıkarıyor siz de kendi enstrümanınızla doğaçlamanın, müziğin içinde kaybolmanın şahane etkisini hissedebilirsiniz. o sırada gazeteciler filan geldi bir miktar kasıldık, sonra haydi fotoğraf çekiliyoruz dendi ve en son arabaların üstünde oynaya oynaya fotoğraf çekildik. (sonra bu fotoğraflar perşembe günü hürriyetin -ve galiba sabahın- akdeniz ekinde çıktı) atölye sonrası öğle yemeğinin ardından ilk gün darboğaz koyuna gittik. bu noktada koya gitmek için yürüyüş ve bisiklet olmak üzerine iki seçenek vardı. biz de herşeye atlayan gaz insanlar olduğumuzdan hemen bisikleti tercih ettik. neyse en son bi tepeye varıldıktan sonra koya inmek için yine bir miktar yürünüyor, yani araçla gidenler de yine bi hareket yapmak zorunda kalıyor. özellikle bisikletle gidenler varıldığı anda artık denizi haketmiş oluyor ve kendinizi afiyetle sulara bırakıyorsunuz. bu koyda orda geçirdiğiniz zaman boyunca şahane gözlemeleriyle sencer abi ve adını bilmediğim eşi olduğunu tahmin ettiğim abla ile tanışıyorsunuz. özellikle waffle kıvamındaki muzlu çikolatalı gözleme tavsiye edilir. zaten onları yedikten sonra enerji dolarak bi gazla bisikletle geri dönmeye karar vermişimdir. (bisikletle gitmemize rağmen dönüşte araba ile dönme şansını bize vermişlerdi) döndükten sonra akşam yemeği sonrası açık alanda bi yer olan poseidon bara gidiliyor ve orada tuncay ve melih gitar ve ud ile gönülleri hoş tutuyor. bu noktada yine getirmiş olduğunuz enstrümanla eşlik etmek serbest.* dönüşte yine bi anda bi gaz oluyor darbukalar çıkıyor ve hoytara hoytara oynamaya başlıyorsunuz.

    gelelim salı gününe. sabahtan yine kahvaltı, atölye çalışması, öğle yemeği sonrası ebru ve deri mask yapımı atölyeleri var bu sefer. atölye sonrasında da darboğaz koyunun üzerinden batan güneşi, günbatımını izleyebilmek için st nicholas adasına doğru yol alıyoruz. gemiler koyuna * vardıktan sonra adaya götürecek olan motoru beklerken bi anda gaza gelip iskeleden atlamak da yapılacak olan aktiviteler arasında. neyse motor herkesi karşıya götürdükten sonra bi süre herkes yüzüyor, yine sencer abinin gözlemeler yeniyor, ve saat 6 olduğunda artık yavaş yavaş tepeye tırmanış başlıyor. davul eşliğinde kabile halinde adanın en tepesine çıkılıyor ve güneş batana kadar balonlarla fotoğraf çekimiyle bi şekilde keyif miktarı artıyor. dönüldüğü zaman yine akşam yemeği ve sonrasında herhangi bir etkinlik yok. tabi etkinliğe doymayan bünyeler öncelikle kendi halinde rakı+gitarla ofisin tepesinde moda girmesinin hemen ardından, insan içine çıkıp zaten oynamaya hazır bünyeleri de gaza getiriyor ve bu sefer hoparey hoparey göbek atılıyor. tabi o kadar oynadıktan sonra birisinin size para takması da performansınızın gayet iyi olduğunun bi göstergesi olarak sayılmaktadır.*

    çarşamba günü öğle yemeği sonrası bu sefer ölüdenize gidiliyor. bu noktada yine 2 saatlik yürüme ve arabayla gitme seçenekleri sunulmasına rağmen gaz durumumuzdan hiçbir şekilde ödün vermediğimiz için 2 saatlik yürümeyi tercih ediyoruz. kayaköyün içinden başlayan yolculuğumuz likya yolunu takip etmemizle süre gelirken en sonunda varıyoruz. (evet geçen iki saati böylede güzel anlatırım) neyse yine deniz kısmısı sonrası kampa dönüyoruz. akşam da karmylassos'a balık yemeğe gidiliyor ve onun ardından da hemen önündeki barda yine bi kurtlar dökülüyor. tabi ritm grubu olarak da burada sahne alınıyor ve bi süreliğine şuursuzca çalınıyor. sonra yine halaydı göbek atmaydı derken bu gece de şahane geçen geceler arasına giriyor.

    perşembe günü kendi adıma konuşmak gerekirse öğlene kadar bi ayılmakla geçti. onun dışında isteyenler sabahtan ya da akşam döndükten sonra bi saatlik bir at turuna da çıkabiliyorlar. neyse öğlen yemeklerimizi yedikten sonra bu sefer kamp alanına en yakın koy olan soğuksu koyuna yürüyerek gidiyoruz. araçla gitme imkanı olmadığından bu sefer herkes yürümek için yollara koyuluyor. mesafe de yaklaşık 45 dakika-1 saat. neyse gidiliyor, koya adını veren soğuk su kaynağına yüzülüyor ve bi dötünüz donuyor orda. ardından dönüşte duşa erken gidebilmek için diğer insanlardan biraz önce yola çıkılıyor. ama bu noktada dikkat etmeniz gereken kampın yağız köpeklerinden olan itos’a yolu biliyordur herhalde diye güvenmemeniz gerektiğidir. çünkü o siz ne tarafa yürüyorsanız kendi sanki çok biliyormuş gibi sizin önünüze geçip ilerliyor. ama ne zamanki yanlış yolda olduğunuzu farkedip geri dönüyorsunuz, bu sefer o yine hemen yöneldiğiniz tarafa gidip en öne geçiyor ve kampa vardığınız zaman ben getirdim diye artizlik yapıyor. neyse bu sefer akşam yemeği sonrası hisarönüne gidiliyor ve ordan da atabar’da yine içip içip kurtlarınızı döküyorsunuz. ve evet burada da kısa bi süreliğine de olsa sahneye çıkıp çalma şansınız mevcut. * tabi ordan biraz daha erken dönüp kamp alanında içkiler afiyetle yudumlanabiliyor.

    geldik cuma gününe, bi yerde son gün de diyebiliriz. bugün farklı olarak kahvaltı sonrası atölye yerine hemen tekneye gidiliyor. tekneyle kelebekler vadisi, akvaryum koyu ve son olarak yine darboğaz koyuna gidiliyor. bugün özellikle teknenin tepesinde, koyda yanıp bronzlaşmak isteyenler için düzenlenmiş bir gün. diğer taraftan benim de bi miktar sıkıldığım tek gündür. neyse kampa döndükten sonra akşam yemeği sonrası yüz boyama yarışması başlıyor ki artık son gecede hiç beklenmeyen bi şekilde eğlence dozajı daha da artıyor. yüzler boyandıktan sonra türlü cıvıklıklar, şebeklikler yapılıyor ve tüm kamp boyunca çekilen fotoğraflardan oluşturulan dia gösterisini izlemek için yöneliyoruz. ardından gece y ine geç vakitlere kadar oturuluyor ve “bitmesiin” dercesine gece bi türlü bünye yatmaya gitmek istemiyor.

    cumartesi artık ortama bi hüzün hakim oluyor. yavaş yavaş insanlar olay mahalinden uzaklaşıyor ve en sonunda siz de çantanızı sırtlayıp terk-i diyar eylemek zorunda kalıyorsunuz.

    --- spoiler ---

    neyse programın sonunda bi hüzünlendim ve şimdi duygu ve düşüncelerimi daha bi yazabilecek o kıvamı tutturmuş bulunuyorum. bu sadece kağıt üzerinde bi program, tam olarak nası bi his olduğunu görmek için oraya gidip bi hafta geçirmeniz gerekmektedir. kampın başında bi daha gelir misin diye sordukları zaman, “yok ya gelmem gezilip görülecek daha bir sürü yer var” diyerek cevap veriyordum, ama şimdi arkadaşlarımla bi daha gitmenin yolunu gözlemekteyim. şu an orayı iki aile işletmekte. ama 1-2 gün içinde o iki aileyi kendi aileniz gibi benimsiyorsunuz. çünkü kayaköylü olduklarından dolayı çok sıcakkanlılar gelenlere karşı. yani yemekte köfte arttığı zaman ye oğlum ye diye size getiren bi insanı, daha sonra tabağınızdaki çorba tabağını elinize almanızı önerip, sonrasında da “oğlum kafanı kullan böylece daha çok yoğurt alırsın” diyen bir anneyi nası kendi anneniz gibi benimsemezsiniz. diğer taraftan oranın patronu denilebilecek, ama patron profilinden olabilecek en uzak noktada duran mutlu var. ailenin dışından olan atölye öğretmenleri ve melih de artık ailenin bi parçası olmuş. o alandaki bu samimiyet kamp boyu kendinizi mutlu hissetmenizi sağlıyor.

    şöyle de birşey var ki içecek alırken oradan dolabı açıp daha sonra kağıttan kendi isminizin karşısına işaret koyuyorsunuz ve en son kamptan ayrılırken içtiklerinizin ödemesini yapıyorsunuz. her ne kadar bara daha çok bakan melih’in gözünün önünde bi kaç kez yazmayı unutmuş olsam da buradan kendisine sesleniyorum: vallaha içki filan kaktırmadım size.* ayrıca gece istediğiniz zaman mutfağı kullanıp istediğiniz yemeği yapabilirsiniz. tek istedikleri işiniz bittiği zaman mutfağı temiz bırakmanız.

    kamptaki yaş dağılımı nedir derseniz, gençlerin daha çok rağbet edeceği bi kamp gibi dursa da her yaştan insan vardı. üniversite sınavına yeni girmiş insanlar, üniversiteliler, mezun olmuş ve bi kaç senedir çalışan 25-30 yaş arası bankacılar, 30-40 yaş arası doktorlar, çocuklu aileler ve evet ufak bir de çocuk, yaşı daha da ileri olan öğretmenler olmak üzere yelpaze baya bir genişti. biz gittiğimizde en kalabalık dönemlerini yaşıyordu o yüzden herkesle yakın olmak, kaynaşmak pek mümkün olmadı ama belirli bi grupla yine kaynaşıyorsunuz ve tekrar onları görebilmek için gün arıyorsunuz.

    şimdi bazı imkanlardan da bahsedeyim. biraz araştıranların bileceği üzere taş pansiyonda veya çadırda kalma şansı var. taş pansiyonları bilmiyorum nasıllar ama küçük ve temiz güzel yerler olarak duydum. biz çadırda kaldık ve çadırda kalanlar için battaniye yastık gibi gayet rahat güzel konfor elemanlarını sizlere sunmaktalar. ayrıca uyku tulumunuzu alıp dışarda çardakta filan da yatabilirsiniz (ki ben iki gece öyle yaptım).

    şimdi bu tip yerlerde olan en önemli şey yemek ve tuvalettir. yemek konusu şöyleki abartısız olarak ben hayatımda bu kadar keyifle yemek yememişimdir. patlıcan sevmememe rağmen artık ne yapıyorlarsa gayet iştahla yedim, ki bunun pek aç olmakla filan ilgisi yok. zaten kullandıkları sebzeleri filan da kendileri tamamen hormonsuz olarak yetiştiriyor. tuvalet konusuna gelirsek eğer, ortak tuvaletler de her gün temizleniyor. bu yüzden kullanım sırasında hiçbir sorun gerçekleşmiyor. zaten genelde çoğu insan anladığım kadarıyla çadır yerine evlerde konaklamayı tercih ettiğinden ortak tuvaletler de çok fazla kullanılmıyor. bunun haricinde internette acil bi işiniz bişey olursa, internet imkanı da burada sağlanmaktadır.

    döndüğünüz zaman bi hafta boyunca sürekli araçlarda orda burda oynadığınız için artık şehre dönünce otobüsler, şehir hayatı filan çok sıkıcı geliyor. bu otobüste niye kimse oynayıp şarkı söylemiyor diye çemkirmeniz gayet mümkün. hatta çoğu insan bi süre şehir hayatına alışamadı, herkes geri dönmek istiyorum nidalarıyla yaşamını sürdürüyordu.

    bi de şöyle de bişey var ki insan kendisini burada fazlasıyla güvende hissediyor. cüzdanımı, çantamı gayet çadırda bırakıp gidebiliyorum, hatta bir gece fotoğraf makinemi yemek yenen yerde unuttum da aman yahu sabah alırım diyerek gayet gönül rahatlığıyla uyudum. şehir yaşantısında masada bişey bırakıp tuvalete gidemezken gayet garip ve güzel bi duyguydu bu.

    şunu da belirtmekte bir fayda görüyorum; burası bi hafta boyunca güneşte malak gibi yatmayı sevmeyen, sürekli bi hareket isteyenlere göre bi yer. programdan anlayacağınız üzere burada pek boş zaman geçirmeye fırsatınız olmuyor. ayrıca adındaki sanat kısmı, "ya benim bişeye yeteneğim yok ki anlamam ben öyle sanat filan" diyen insanları ürkütmesin. kampta sanat bi yerde amaç olmaktan öte daha keyifli zaman geçirmek için bir araç vazifesi görmektedir. tabi hiçbir şeye katılmak istemeyenler atölye sırasında hamaklara uzanıp tembellik de yapabilirler.

    bi aydır bu yazıyı yazmıyordum ama az önce geçen haftanın fotoğraflarına bakıp aynı şeylerin başka insanlarla da yapıldığını görünce bi an kendimi aldatılmış hissettim ve buraya yazarak kendilerine varlığımı hissettirmeyi düşünüyorum. elbet yuvama geri döneceğim ve o fotoğraf karelerine bir kez daha gireceğim.*

    neyse zaten tatil bittiydi yazısı da bitti şimdi, insan yazısını bitirirken bile hüzünleniyor...
  • aşağıdaki satırları bana yazdıracak kadar güzel yerdir;

    yavasca sıyrılacaksın tüm muhteviyatından nefs'in, zehirli akacak sular yıkanırken huzurla.. sabah uyanmayı seveceksin, uyanmayı sevdiğinden uyumayı özler olacaksın... dostluğu yeniden keşfedeceksin.. keşfettiğin dostlarla sohbetinde gülerken gözlerinden yaşlar akacak.. gündelik yaşam dediğinin günü-delik deşik eden...lerle dolu olduğunu göreceksin.. arada kaçacaksın bu satırları yazdıracak tatillere..
  • gidilmemesi gereken kamp. olay vasatlıktan kötülükten ziyade resmen üç kağıtçılığa adam kandırmacaya dönmüş.

    aylar öncesinden rezervasyon yaptırdık. rezervasyon yaptırdığımızda 5 gece 6 gün şeklindeydi. ama gittiğimizde bir gördük ki 4 gece 5 güne düşürmüşler. e fiyat dedik? o aynıymış. o kadar yol gitmişiz, depozito yatırmışız artık geri dönemezdik ama bunun adı adam dolandırmaktır. bahaneleri de çok komik. yoruluyormuş paşalarım. peki bundan bana ne? yoruluyorsan ekstra eleman tut, ya da kısaltıyorsan benim paramı da ona göre al.

    önceden bol bol trekking rotası vardı. hele 3-4 kmlik bir likya yolu rotası vardı ki bayılmıştım. eşime de anlata anlata bitirememiştim. kampa girdiğimizde gidilecek dendi ama daha sonra vazgeçtik, orman yangınlarından dolayı ormana giriş yasak dedi mutlu. wtf? biz kampa girdiğimizde orman yangınları sönmüştü, yasaksa o zaman da yasaktı. ne oldu iki günde?

    önceden bir samimiyet vardı, bir şeyler yaparken kim kamp sahibi kim gönüllü kim müşteri belli bile olmuyordu. bu yıl o duyguyu hiçbir şekilde almadım. hele atakan denen bir zırtto var. herkese üstten üstten konuşan, tersleyen bir tip. abi kampın konsepti samimiyet üzerine olsa da ben senin müşterinim, benimle öyle konuşamazsın.

    bir tek güler yüzlü lara vardı. sağolsun o da olmasa sanat kampına mı gittik, asık suratlılar kampına mı belli olmayacaktı. birkaç kişiyle konuştuğumuzda orman yangınlarına çok üzüldüklerinden dolayı böyle diye bir yorum duydum. ikinci bir wtf?

    velhasıl kelam bu sene konseptin son hali yazmışlar sitelerine, eşim de çok merak ediyordu. onun için gittik ama bir daha kapılarından geçmem. kayaköy ve civarı güzeldir. gidin uygun yollu bir kamp ayarlayın takılın gezin. hem o kadar para verip hem de milletin suratını çekmeyin.
  • "her şey dahil tatil" konseptinden farklı bir yer burası.

    kamp atıp, denize girdiğin, ateş yaktığın yerlerden de farklı.

    açık büfe ama lezzetsiz yemeklerin olduğu yer. hayır, orası burada değil.

    belli bir programa uyduğun, ama bu programda yer alan hiçbir şeyi yapma zorunluluğun bulunmayan bir yer.

    sanatsal bir aktivite yaparsın. 1 haftalık kampın sonunda ortaya güzel bir şeyler çıkartırsın ve iyi ki yapmışım dersin. hatıra kalır.

    denize gidersin her gün. ama öncesinde aşman gereken yollar, patikalar vardır. her bir zerresinden zevk alırsın yolların. denize ulaşabildiğinde, hak etmişsindir ve daha fazla keyif verir bu sana.

    denize girdikten sonra, saint nicholas adası'nda güneşi batırırsın mesela. büyülenirsin o manzara karşısında.

    akşamları dinlenebilirsin. miskinlik serbesttir. ama diğer yanda konser, film gösterimi, eğlence, sohbet vs.. vardır daima. seçim senindir. kimse kimseyi zorlamaz. özgürlük, oradadır.

    komün bir ortam vardır. daha ilk günden herkes birbirine yardım etmeye başlar. hiç tanımadığın birisi ile, 40 yıllık arkadaşmışsın gibi olursun. şaşırırsın bu duruma.

    sürekli müzik çalar burada. her saate ve ortama uygun bir müzikleri vardır mutlaka. asla rahatsızlık duymazsın bundan.

    yemekleri iyidir demek haksızlık olur. o kadar harekete rağmen kilo almak son derece olasıdır. yerel yemekler gecesi yaparlar ki, parmaklarınızı yersiniz.

    her gece yorgun uyursunuz. her sabah dinç kalkarsınız. bu rutin bir hafta devam eder.

    tatil demek, fiziksel dinlenme değildir sadece. eğer tatil amacı bu ise, doğru yer değildir burası. ruhunu doyurmak ise amaç ve kendine bir şeyler katmak, bir sürü arkadaş ve anı kazanmak ise, buradan daha iyi pek bir yer yoktur.

    öyle bir yerdir işte. kendinize bir şans vermeniz gereken bir yerdir kısacası.
  • muadili olmayan yer. var diyenin alnını karışlarım. üzerim, üzülürüm.
  • geçtiğimiz yaz bi haftamı geçirdiğim kamp yeri. iyi ve kötü yanlarını objektif olmaya çalışarak yazacağım.

    kötü tarafları.

    burada ve diğer platformlarda yazılanlara göre baya ümitli bir şekilde gittik. ama çalışanların kampçılara yaklaşımı genel olarak "geldi gene tipini .iktiklerim" modundaydı ve çok bilmiş tavırları rahatsız ediciydi. bir çalışan konuşma yaparken, çocuklu bir kadını çocuk ağlıyor diye tersledi. kendi çadırları baya kirliydi. yemekler normaldi. tuvaletler belli saatler arasında temizleniyormuş ama yeterli değildi. tuvalet kağıdı ve sıçmalık kağıt sıkıntısı vardı. çadırcılar için sıcak duş yoktu. geceleri uyarılara rağmen gürültü oluyordu. yürüyüş öncesinde ve sonrasında çalışanların yönlendirmesiyle uğranan bakkalardan bazıları kazıkçıydı. özellikle ölü deniz yürüyüşü sonrası uğranan bakkala dikkat edin. tekne turu da tırttı. ilk başta bahsedilen koylara uğranmadı ve sonrasında da bununla ilgili herhangi bir bilgilendirme yapılmadı. teknedeki yemek baya kötüydü. atölyelere gelecek olursak, deri atölyesi dışında kimseden şikayet duymadım. yaşlı derici amca herkese yeteri kadar zaman ayırmıyormuş. diğer atölyelerde zaman bitmesine rağmen çalışmalar devam ediyordu ama derici dayı saat konusunda katı imiş.

    iyi tarafları,
    bugün ne yiyeceğim derdi yoktu. 5 günde 3-4 farklı yer görebilmek iyiydi. en önemlisi bu yaştan sonra yeni arkadaş edinebiliyormuş, onu görmüş oldum.

    eyyorlamam bu kadar
  • gargamel'in yolunu bilmediği şirinler köyü.temiz kalpli insanların buluştuğu yer.

    ayşe,mutlu,özgür çok selamlar size *
    ve sevgili oğuz,ruhun şad olsun.
  • hayatımın en keyifli haftalarından birini geçirdiğim yer. şunu söylebilirim ki burada geçirdiğim bir haftadan sonra tatil anlayışım değişti. gündüzleri iki saatlik keyifli atölye çalışmalarından sonra trekkinge çıkıyor ve müthiş koylara ulaşıyorsunuz. geceleri ise rahatça eğlenebileceğiniz partiler düzenleniyor. her şeyden önemlisi ise işletme sahiplerinin, çalışanların ve gelen insanların çok sıcak olması. yaş farkı olsun veya olmasın herkes rahatça birbiriyle tanışıp, kaynaşabiliyor. kısacası burası yeni dostlar edindiğiniz, güzel hatıralarla ayrılabileceğiniz bir yer.
hesabın var mı? giriş yap