• "kendi gök kubbemiz" üç bölümden oluşmakta:

    süleymâniye'de bayram sabahı adlı şiirinin ikinci dizesinde yer alan "kendi gök kubbemiz", birinci bölümü; "yol düşüncesi", ikinci bölümü, "vuslat" ise üçüncü bölümü oluşturmakta.

    1. "kendi gök kubbemiz"

    -süleymâniye'de bayram sabahı
    -açık deniz
    -ıtrî
    -bir tepeden
    -bir başka tepeden
    -akıncı
    -mohaç türküsü
    -siste söyleniş
    -istanbul fethini gören üsküdar
    -hayâl şehir
    -ziyâret
    -atik-valde'den inen sokakta
    -üsküdar'ın dost ışıkları
    -hayâl beste
    -eski mûsıkî
    -o rüzgâr
    -mevsimler
    -koca mustâpaşa *
    -gece
    -akşam mûsıkîsi
    -istinye
    -eylül sonu
    -fenerbahçe
    -maltepe
    -bedri'ye mısralar
    -karnaval ve dönüş
    -istanbul ufukta'ydı
    -mihriyâr
    -istanbul'un o yerleri
    -ok
    -kaybolan şehir
    -1918

    2. "yol düşüncesi"

    -yol düşüncesi
    -sonbahar
    -düşünce
    -sessiz gemi
    -rindlerin hayatı
    -rindlerin akşamı
    -rindlerin ölümü
    -ufuklar
    -deniz türküsü
    -uçuş
    -gezinti
    -moda'da mayıs
    -geçiş
    -düşünüş
    -duyuş ve düşünüş
    -o taraf
    -bir dosta mısrâlar
    -bir yıldız aktı
    -gurbet
    -hüzün ve hâtıra
    -gece bestesi
    -mâverâda söyleniş
    -mehlika sultan

    3. "vuslat"

    -vuslat
    -telâki
    -ses
    -deniz
    -erenköyü'nde bahar
    -bahçelerden uzak
    -geçmiş yaz
    -hatırlatan
    -eski mektup
    -aşk hikâyesi
    -viranbağ
    -güftesiz beste
    -nazar
    -özleyen
    -ric'at
    -çin kâsesi
    -bergama heykeltraşları
    -endülüs'te raks
    -altor şehrinde
    -eski pâris
    -büyü şiir
    -sicilya kızları
    -cin'ler
    -hayâli söyleniş
    -madrid'de kahvehâne

    iç. "kendi gök kubbemiz", istanbul fetih cemiyeti yayınları no: 47 / yahyâ kemal enstitüsü no: 4 / yahyâ kemal külliyatı no: 1, 3.b., istanbul-1967.
  • son 6 yılda yüze yakın oyun izlemiş biri olarak naçizane görüşüm; izlediğim en iyi, en büyük performanslardan biriydi. okday korunan başlı başına bir şiir oluyor zihinlere akıyor sahnede. müthişti, müthiş.

    unutulmayacak bir anı bıraktı bende. daha önce bülent emin yarar ve erdal beşikçioğlu’nun performanslarından bu kadar etkilenmiştim.

    sadece performans mı izleyiciyi büyüleyen. elbette hayır. sönmez atasoy'un harika metninin ve seyircide hipnotik bir etki yaratan sahne tasarımının da hakkını vermek lazım.

    1 saat 15 dakikalık çok özel bir keşif, katılın derim.
  • devlet tiyatrolarındaki oyunu şiir, edebiyat ve tiyatronun içiçe geçip biyografik ve leziz bi anlatıya dönüştüğü yahya kemal beyatlı eseri.

    insanın seyrederken hiç sıkılmadığı minik anektodlar, küçük anı hikayecikleri ve beyatlı'nın şiirleri ile bezeli olan oyunda, dönemin diğer şair ve yazarları hakkında da bilgi alabilir insan. çünkü beyatlı arada dedikodu da yapar kendi deyimiyle.

    yerdeki yapraklar günlerden 31 ekim mevsimlerden sonbaharı anlatan, yatak hastahane odasını, üstünde bi şişe şarap ve iki kadeh olan sandalye masa bazen paris'i bazen park oteli ve buluşma yerlerini, üzerinde masa lambası olan çalışma masası bazen kendi yazı masasını bazen de hastane odasında doktorunun masasını, duvarlarda asılı yapraklarsa üzerinde yazılı şiirlerini anlatan dekor ise muazzamdır.

    yahya kemal beyatlı'nın istanbul algısının merkezinde süleymaniye camisi vardır. beyatlı için mekanlar ya tarihi kimlikleriyle ya doğal güzellikleriyle ya da insansı bir deneyimi barındırdıkları için ayrı bir anlam ifade ederler. sevgiliyle birlikte anılan, onunla birlikte var olan yerler vardır mesela. ya da cerrahpaşa hastanesinde bir oda.
    ve bunları anlatmak için şiirlerine katar.

    artarak gönlümün aydınlığı her saniyede
    bir muhâbetli sabah oldu süleymâniye`de
    kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,
    dokuz asrında bütün halıkı, bütün memleketi
    yer yer aksettiriyor mavileşen manzaradan,
    kalkıyor tozlu zaman perdesi her an aradan.
    gecenin bitmeye yüz tuttuğu andan beridir,
    duyulan gökte kanat, yerde ayak sesleridir.
    bir geliş var!.. ne mübârek, ne garîb âlem bu!..

    mesela süleymaniye'de bayram sabahı şiiri gibi.
  • icerdigi siirler;
    suleymaniye'de bayram sabahi
    acik deniz
    itri
    bir tepeden
    bir baska tepeden
    akinci
    mohac turkusu
    siste soylenis
    istanbul fethini goren istanbul
    hayal sehir
    ziyaret
    atik-valde'den inen sokakta
    uskudar'in dost isiklari
    hayal beste
    eski musiki
    o ruzgar
    mevsimler
    kar musikileri
    koca mustafapasa
    gece
    aksam musikisi
    istinye
    eylul sonu
    fenerbahce
    maltepe
    bedri'ye misralar
    karnaval ve donus
    istanbul ufukta'ydi
    mihriyar
    istanbul'un o yerleri
    ok
    kaybolan sehir
    1918

    pek cogunu orta okul ve lise donemlerinde okumusuzdur ama kimse hatirlamaz.
  • yahya kemal ile cocukken tanismistim. 10-11 yasindaydim. teyzemin lise 2 edebi metinler kitabindaki "mehlika sultan" siirini okudugumda cok etkilenmistim ve gelecekteki cocugumun adini mehlika koymaya karar vermistim. sonrasinda tabi bu ilgi devam etti ve her siirini cok kez okudum, kimini ezberledim, kimini yakinimdakilere tekrar tekrar okuyup onlari biktirdim, velhasil yahya kemal sevgim hep surdu.

    bu oyunu ise kismet, bu aralik ayinda gorme sansim oldu. sevgili okday bey harika ozumsemisti. aruzla yazilan bu siirleri nasil okumak lazimsa oyle okudu. bunu biraz da tabi tiyatro oyunundaki hava ile harmanladi. ortaya layikiyla yapilmis bir is cikti.

    okudugu siirlerin neredeyse tamamina icimden eslik edebilecek durumda olmam tabi oyunu benim icin cok daha keyifli hale getirdi, her siirde gulumseyerek tuylerim diken diken vaziyette izledim kendisini. tabi oyle bir profesyonelin boyle tonlamalarla bu okumalari yapmasi tek kelimeyle mukemmel bir deneyimdi.

    uzerinden iki hafta gecti, hala aklimda. hala her gun dusunup kafamdan siirler geciriyorum. her donemin baskin bir siiri vardir tabi, her deneyimde akilda bazisi digerlerinden daha belirgin kalir. benim de oyundan sonra aklimda eylul sonu siiri kalakaldi. surekli dönüp duruyor zihnimde;

    içtik bu nadir içki'yi yıllarca kanmadık...
    bir böyle zevke tek bir ömür yetmiyor, yazık!
  • yahya kemal'in bir eseri.
  • beşir ayvazoğlu ve hilmi yavuz'un 2002 gibi cnntürk'te birlikte hazırlayıp sundukları, muhtemelen bir taha akyol projesi olan kültür programıydı. program kanalda tutunup yer etmeye çalışırken beşir bey iddiasız ama ayakları yere basan şeylerden söz eder, hilmi yavuz da her zamanki tavırlarıyla karşısındakinin söylediklerini önemsizleştirmeye çalışır, önündeki notlara vesair bakar, hadi de diyeceğini de ben konuşayım artık, patron benim triplerine girerdi. birkaç aydan daha fazla yayında kalmadı diye hatırlıyorum.
  • devlet tiyatrolarının yahya kemal’in son gününde geçmişini yad etmesini ve hayallerini konu alan oyunu. tek kişilik oyunda okday korunan mükemmel bir performans sergiliyor. sesindeki vurgu ve tonlamalar özellikle şiir dinlediğimiz kısımlarda çok etkileyiciydi; hatıralarını hayalleri ile harmanladığı yerlerde mimikleri ve vücut dili çok başarılıydı. metin edebiyat sevenler için çok güzel ve ilgiyi canlı tutuyor bence. bahsi geçen tarihi karakterler ve olaylar hakkında bilgi sahibiyseniz çok daha fazla keyif verir. dekor, dönem aksesuarları ve ışık da çok hoştu. bence kaçırılmaması gereken oyunlardan, iyi seyirler.
  • "kendi gök kubbemiz"in, içine yüzyıllar sığan anlamını, nedense onu ilk duyuşumdan çok sonra anlayabildim. "biz" üzerine düşünmeye başladığım zamanlarda, "ha" dedim, "kendi gök kubbemiz"... şunu düşündürüyor şimdi bana: solcuysanız ya da müslüman değilseniz pek hayıflanırsınız. bu bir imrenme halidir kabaca, birazdan açıklayacağım, başka muhafazakar/mütedeyyin/sağcı yazarda bunu böyle güçlü hissetmeniz zor. yahya kemal, eşyaya öyle bakar ve bunu aynı bakışla oluşturduğu poetikasına göre öyle ifade eder ki -zaten bugünün milliyetçileri için bile çok estetik kalmasının sebebi de budur- imrenirsiniz. estetik olan bütün ecdad miraslarını "biz" hissiyatının anahtarı olarak sahiplenen bu kültür milliyetçiliği çok güvenli bir liman gibi gözükür, ara ara insan kendi algılayışından yorulduğunda bu limana sığınmak ister. kendine bir biz yaratmak, aradığı inceliği ecdadda bulmak ve ecdadın izini eşyada sürmek benim duyduğum köksüzlük hissine nazaran ne kadar çekici. ama bunu değerli kılan estetik tarafı. toplumda öteki olmak bir bakıma daha soylu bir iş gibi geliyor, çünkü normların çürümüşlüğünü tartışmasız kabul ediyoruz. fakat estetik olan, karşıda da olsa, insanın kafası karışıyor.

    ayrı yerlerdeyiz, sanattan değil belki ama tarihten ve ideal olandan anladığımız şeyler bambaşka. tarihe karşı, yerleşik her şeye karşı bir hak arayışındayım, sürekli insanlık için daha iyi bir yaşamın özlemini duyuyorum. ama yalan yok, içimden sık sık geçiyor: dünyayı böyle duyabilmek, sürekli kavga halini düşününce, ne de dinlendirici olurdu.
  • oyun üsküdar dt stüdyo sahnesinde sergileniyor olmasının da üst düzey yakın/samimi gücünü alarak, okday korunanoyunculuğunun ve dt'nin en güzel tasarımları listesine girebilecek dekoruyla edebiyatın hakkının verildiği pek güzel bir oyun.

    bu oyun gerçekten bir akşam yahya kemal ile bir saat geçirme lüksünü seyirciye sağlayabilmiş derin ve edebi zemini, dili ve akışıyla oldukça yoğun lezzetli bir oyun. okday korunan'ın 75 dakika süren ezberi ve ses geçişleriyle tek kişilik sahnedeki hakimiyeti insanda büyük bir tesir bırakıyor. oyun kesinlikle edebiyat severlerin kaçırmaması gereken bir oyun olmasının ötesinde, yahya kemal'in milliyetçi yönü ve doğu-batı çatışması ve siyasi yönü bir tık daha derinleştirebilirdi eleştirsi yapmak durumundayım.
    --- spoiler ---

    oyun akışında kulağıma tek takılan detay, bu derece kaygısı şiirsellik ve edebiyat olan bir oyunda, mustafa kemal ile yahya kemal karşılaşması sahnesinde, arkada 10.yıl marşının çalması sevmedim, daha güzel işlenebilirdi.

    spoiler
    --- spoiler ---

    velhasıl, dt'nin bu seneki en iddialı oyunlarından. seyircine her yönüyle tam bir tiyatro zevki yaşatan ve yahya kemal'i günümüzde hayat verebilmiş
hesabın var mı? giriş yap