• psikopatik evlilik ritüeli. önce göbek atıp sapıtıyorsun. sonra bir ara ağlıyorsun, sonra hemen arkasından hoydaaa tekrar oynuyorsun. ve bunu aynı saat dilimi içinde yapıyorsun. ve bunların hepsi normalde sana son derece manyakça gelen şeylerken içinde olunca hiç garipsemeden ne gerekiyorsa yapabiliyorsun.

    - evet gricim şimdi ağlaman lazım, ağla!
    + ühüüüüü
    - şimdi gülüyorsun!
    + ehehehe
    - şimdi oyna!
    + hayde lilili, yandan yandan, hadi kızlaaar!!! (iç ses: lan oğlum ben göbek atmayı ne zaman öğrendim lan?!)

    olay bitince fabrika ayarlarına geri dönülür. halen göbek atmayı bilmiyorum. ama aklıma geldikçe gülüyorum lan, o nasıl bir manyaklık ki öyle?
  • kına merasimi; kadın evine, çocuğuna, erkeğe kurban olsun diye yapılır.

    kadınları kurban yerine koyan bir adete alternatif olarak; yakınları, gençleri toplayıp hamam sefası, eğlencesi yapmak bana daha güzel fikirmiş gibi geliyor. kendisine saygısı olan kadınların "çevre ne der" diye düşünmeden kadınları kurbanlık koyun yerine koyan adete karşı gelmesi gerekir.
  • geçen gün katıldığımız bir kına gecesine (tam kına gecesi değil işte düğün tarzı oldu biraz bu yüzden erkeklerde katıldı) babamın yaptığı yorum:

    - o kadar karının eline mum vermişler, kesin yangın çıkacak.

    göz göre göre karmamın eridiğini görücem ama çok komik lan hahaha.
  • +bilader, evleniyoruz zaten bir de üstüne kına mı yakacağız ya?
    - ahah. salak sus, deplasmandayız, kız evi burası, dekmelerler vallaha.
    +hey allahım. bizim kız yakmasın hacı.
    - abi gelin o, nası yakmasın.
    + imamla girerim o zaman gerdeğe ha!
    - ksjhfkjshdfkjshd
    + zaten dün işallah alırsın mehili dedi kıza.
    - mehir mına goduuum, mehir.
    + yakmasın mehil :/
    - jhfkjdhfksdahfjsd

    sahil kasabasını bilmemkaçbin rakımdan soğukkanlı ve karizmatik bir şekilde izleyen yayla köyündeydik. yayla köyü deye söyleyince değişik bir şeymiş gibi oldu ama, bildiğin bir dağ, o dağın tepesinde bir köy, bir jandarma, bir gelin evi. kız kınası yapılacak olan eve giden yolda hiç bir radyo olmaması, yunan radyosu bulup sirtaki yapa yapa gtimemize engel değildi. neticede kız alıyorduk ve racon neyse ona göre davranacaktık. plastik şişelerimiz, '' ay çok susadım yeaa'' diyen gelin ve damada yetiştirilmek üzere vişne görünümlü şahinler ile doluydu. son zamanlarda iyice üstümüze üstümüze yürüyen, hatta bu aralar üstümüzde yürüyen örf ve adetleri kendimizce lehimize çeviriyor, biri, ''abi kız mesela sandalyede oturunca kına yakılıyor ya eline, hah işte açmazmış elini, yakılmasına müsaade etmezmiş, kaynana gelir, aç kızım avcunu der, altını koyar, üstüne kına yakılırmış'' diye anlatınca tüm damat ve arkadaşları olarak yumruk yapıp öyle devam ettik yola. damadın tokalaşmak isteyen kayınbabasına ''açmıycam yeaaaa'' demesi, ardından kayınbabanın öpmek istemesi üzerine ''yea imam nikahım düşecek, öpüp dokunup durmayın'' demesi pek yakışık almadı tamam ama, adet adettir abi. uymak lazım.

    + şşş lan ağladı mı bizim kız?
    - hea ağladı. bok ağladı. arkada tam annesinin bir tanesini hor görmesinler diyorlardı.
    + ee?
    - ben de eğildim işte kulağına, ''hor görmek ne lan, mına bile koycaz, ağla gari'' dedim.
    + ee?
    - ''sktr lan göt'' dedi.
    + haketmişsin.
    - sktr lan göt.
  • son yıllarda iyice egzotize edilerek sosyete düğünlerinin olmazsa olmazı haline gelen kına geceleri, bu nedenle geleneksel değerlerini bir bir yitirmeye, kırsal bir âdet olmaktan çıkıp zenginlerin fakircilik oynadığı, bunu yaparken bile pahalı eşyalardan şaşmadığı basit bir eğlenceye dönüşmeye başladı. bu geleneğe gönül vermiş biri olarak, bu yazıyı tarihe bir mihenk taşı, gelecek nesillere bir rehber olması amacıyla yazmıyorum; sadece canım oldukça sıkkın, belki yazmaya başlayınca kafam dağılır.

    kına geceleri, bilinenin aksine sadece kadınların katıldığı bir aktivite değildir. genellikle kadınların eğlendiği mekana yakın bir yerde erkekler toplanır, ama onlar ölürcesine eğlenmedikleri, kös kös yerlerinde oturdukları için kına gecelerinin tanıdık simaları arasında yer almazlar. mekan işi yaygın olarak kızın evinin yakınındaki boş bir dükkanı kadınlara, kızın evini –ya da daha enayi birinin evini- erkeklere tahsis etmek suretiyle yapılır.

    davetlilerin kıyafetleri temiz, lakin vasatın altında olur. erkeklerin işten direkt olara kınaya geldikleri için gündelik kıyafetleriyle kınaya gelmelerini bir yere bırakıyorum, -evet, erkekler işten gelirler kınaya, yorgun argın, çünkü kınalar düğünden önceki cuma gecesi yapılır- kadınlar da çok özenli giyinmezler. onların esas hedefi düğündür çünkü, bütün kıyafetler düğün için alınır, bütün hazırlıklar düğün için yapılır. kına gecesi fazla önemsenmez, ki zaten kına gecesi özel bir gece değildir, toplu bir eğlencedir sadece.

    her zaman hakkı yenen, varlıkları gözardı edilen erkek tarafına bir saygı, bir iade-i itibar mahiyetinde, önceliği o tarafa vermek istiyorum. erkek tarafı aslında iki ana gruba ayrılır: içilen ve içilmeyen. buna kınayı düzenleyenler, kurallarla belirlenmemiş olsa da, yanında içilemeyecek amcalar hep birlikte “sen git, benim ne işim var orada.” diyerek eşlerini kınaya yalnız gönderirler. erkek tarafının gençleri bunu saniyesinde anlayarak zuladan votkaları, rakıları, biraları çıkartır, alem masasını kurarlar. ayrıca şunu da unutmamak gerekir: kına sahibi yaşlı başlı amcalar kategorisindeyse, o kınada otomatikman içilmez, bu bir önkabuldür.

    eğer erkek tarafında alkol olmazsa, erkekler kınanın bitmesini kös kös oturarak, bir yerlerde televizyon izleyerek ve eften püften muhabbetlerle beklerler. buradaki tek etkinlik büyüklerin yanında sigara içmeyenlerin, mutfakta toplanıp grubu ikiye ayırmasıdır. fakat bunu ufak çaplı da olsa bir isyan olarak düşünmeyin, sigaralar içilip en alakasız muhabbetlerin dibine vurulduktan sonra tekrar kös kös oturulmaya geçilir. bu arada odadaki sandalye miktarında değişmeler olabilir, bu nedenle sigara molasını önce bitirmek kafaya olduğu kadar bacaklara da faydalıdır.

    erkek tarafında esas eğlence alkolle başlar, bu nedenle erkekler kına gecelerini “farklı bir yerde demlenme günü” olarak görürler. yaşı başı alıp içki içmeye engel olan amcaların yaşına geldiklerinde hepsi birer “yanında içki içilemeyen amca”ya dönüşeceklerini bilerek kendilerince günün tadını çıkarırlar. kına gecelerine gelenler birbirlerinin akrabası olduklarından, henüz yirmi yaşı devirmeyenler “iç iç abileri” tarafından büyüklerinin yanında içmeye teşvik edilirler. bu uzlaşıyı sağlamak için her orta yaşlı, akrabası olmadığı ve akrabası yüzünden içemeyen birinin veya birkaçının “iç iç abisi” olur. bir de ailenin alkolikliğiyle nam salmış kişileri vardır ki onlar çakırkeyif olunca kendilerini herkesin “iç iç abisi” olarak görür, ortamın alkolle yavşamasının da etkisiyle herkesi masaya ortak ederler. bu nedenledir ki, birçok erkek kına gecelerinde ergenlik korkularından arınır, toplumda her yaptığı kabul gören bir birey haline dönüşür. –“aralarında iki yaş olan birine “abi” derken kına gecesinde isimle hitap edenleri atlamayın.” diyenler olabilir, olur öyle şeyler-

    kadınlarda eğlence anlayışı erkeklerden daha gelişkindir. bir kere onlar daha organizedir, kına gecesi için haftalar öncesinden teyp, “kına gecesi kasetleri”yle dolu bir poşet, kına, ikramlık kuruyemiş gibi hazırlıklar yapılır. burada kına gecesi kasetlerine özel bir yer ayırmak isterim. bu kasetlerin içinde sadece işporta kasetçilerde bulunan, yöresel türkülerin iğrenç elektro sazlarla çalındığı, düğün salonlarında sık sık rastladığımız şarkıcıların söylediği –aslan yardım mesela-, sonunda mutlaka potborinin bulunduğu, kalitesiz kayıtta kasetler vardır. bunlar arasında bazıları ünlenmiştir, mesela “lorke”, “mardin dağı dumandır”, “esmerim biçim biçim” ... şeklinde sırayla gideni, bizim sülale için bir külte dönüşmüş, zamanla alelade bir cins isimlikten özel isimliğe terfi ederek “gelin fatma’nın kına gecesi kaseti” adını almıştır. bunun dışında mezdeke, ankaralı turgut, güllü, kibariye ve son zamanlarda davut güloğlu, kına gecesi kasetleri torbasının müdavimlerindendir. bir de teypler vardır ki bunlar genelde ödünç alınır, bu nedenle operatörleri teybin sahibi genç kız olur. kaset değişikliklerinde, sarmalarında veya başlangıçtaki kolon bağlamalarında bu kızlar ön plana çıkar, kısa süreyle de olsa koca salonun gözbebeği rolünü oynarlar, ta ki sessizlik bozulana dek.

    bir orta anadolulu olarak, müzik eşliğinde halay çekmekten başka bir eğlenceyi yakıştıramıyorum kına gecelerine. burada tabii ki halaybaşının halaydaki konumu ve önemi ortaya çıkıyor. halayını bir maestro edasıyla yönlendiren, gerektiğinde hızlandırıp gerektiğinde yavaşlatan bir halaybaşı olmadan eğlenmek zordur. fakat yıllardır süregelen halay geleneği çerçevesinde, her kına gecesinde halaya mendilsiz başlayıp hareketli halde oyalı mendili alabilecek kadar usta bir halaybaşı bulunur. biri emekli olup kenardan seyrettiğinde –ya da en fazla ısrarları kıramayıp bir iki döndüğünde- yerine çırağı geçer, usta-çırak ilişkisiyle bu döngü yüzyıllardır devam eder. bazen de alkolü fazla kaçıran, gençliğini kırsalda geçirdiği için halaybaşılığı ustalıkla kotaran erkekler kadınların tarafına geçer. bunun en önemli avantajı, kanonla söylenen orta anadolu türkülerinin geceye renk katmasıdır, alkolün verdiği rehavetle ne dediğini bilmeyip ortalığı kırıp geçiren, maymuna dönen halaybaşını saymazsak tabii.

    kına gecesi kasetleri torbası, her ne kadar kına gecelerinin vazgeçilmezlerinde olsa da, asla birlikte söylenen türkülerin yerini alamazlar. yalnız yörenin türküleriyle halay çekerken esas zevk o türkülere katılmaktır. mesela bazı uzun türküleri gençler bilmez, yaşlı biri bu türkünün tamamını bilse ve on kıtalık dev eseri tamamen söyleyebilecek takate sahip olsa da, diğerlerinin katılmadığı bir türkü en fazla otuz saniye dayanır. bunun haricinde, gençlerden kurulu halaylarda “türkülerdeki ikinci kıta sorunu” yaşanır. popüler türkülerin genelde ilk kıtası bilinir, nakarattan sonrası kimsenin aklına gelmez. sonra halayın temposu düşer, devam etmek için son çıkar yol diğerlerinin gözlerinde aranır, en sonunda halay dahilinde ufak çaplı tartışmalar yaşanır.

    uygulama 1: - nasıldı be fatma abla, sen bilirsin, naz yapma.
    + yok kızım ben yedi yaşında geldim köyden, ayşe bilir, o yaylacıdır.
    * nasıldı ki, “ay doğar sini gibi, tekeli gülü gibi...”

    => sonrasında diller çözülür, namaz suresinin ilk kelimesini duymadan tamamını okuyamayan insanlar, burada da dağarcıklarındaki bilgiği çağırırlar. esas sorun ayşe’nin nazıdır, o çözülünce mutlu sona kavuşulur.

    uygulama 2: - nasıldı be hediye, sen bilirsin, baban iyi türkü söylerdi senin.
    + yok yenge, ben ne bilirim ortaköy türküsünü. elmas bilir, kızını gelin verdi ortaköy’e.
    * yok anam yüzüne de lanet sözüne de onların.

    => hemen başka türküye geçilir, yarın dedikodusu edileceği için bu sözler bir kenara yazılır.

    bunun dışında, herkes hemfikir olsa da, orta anadolu’da bir misket zorlaması yaşanır. misket denen oyun şıkkıdı şıkkıdı oynayan, bir dire düzene sahip hareketler bütünüdür ve hepsinden önemlisi erkeksiz oynanmaz. bu biline biline, kına gecesi kasetleri torbasına mutlaka bir ankaralı turgut atılır, halaydan miskete geçilir. bu arada ortada amaçsız dolanmayı sabırla bekleyen fakat halayın yıkıcılığı karşısında çaresiz kenardaki yancı teyzelerin kucağına çekilen çocuklar da ortaya doğru seğirtirler. bu sahne mutlaka yaşanır, neden sonra –allah’ım bana bu kalıbı kullanma fırsatı verdiğin için sana sonsuz teşekkürler- birilerinin aklına bir kına gecesi kültü mezdeke gelir. burada sazı sülalede fingirdek olarak tanına kızlar eline alır, ölümüne göbek atmaya başlarlar. istemeye gelen sayısını sekteye uğratacağını bilseler de içlerinden geleni tutmaz ve lök taşı gibi olan kalçalarını bir sağa, bir sola savurarak ortamdaki çocukların tekrar anne kucağına kaçmalarına neden olurlar. –çocuk yaşta kalçalarını kafama vura vura pis ettiler, arsız ettiler beni, ahlakımı bozdular bunlar hep- burada atladığımı fark ettiğim bir şey de, bu kızların göbek atmadan önceki gönülsüzlükleri ve nazları. bilirler ki, erkek tarafındaki “iç iç abileri” benzeri bir oluşum burada da vardır, birileri bunlarından elinden tutacak, ısrar edecek, şakır şukur oynamalarına vesile olacak. bu durum için “nazla gelip sazla kalkmak” deyimi kullanılır bu arada, onu da eklemek isterim.

    ikram konusu bir diğer önemli meseledir. kına gecelerinin fiks menüsü –ne alakaysa- kuruyemiştir. bazı özel, uzaktan gelen yakın akrabalar için kına sonrası yemek hazırlanır, hadi onu da ikramdan sayayım. burada kuruyemişlerin karışım oranı da sabittir: bir bardak fındık, bir bardak tuzlu fıstık, bir bardak antep fıstığı, üçer bardak kabak çekirdeği ve ayçekirdeği, dörder bardak beyaz ve sarı leblebi, bir bardak iğrenç şekerli leblebi –opsiyonel-, alabildiğince kuru üzüm. kuruyemişler genelde çuvalların içinden plastik bardak yardımıyla dağıtılır, tüketimiyse besin piramiti dahilinde, şu şekilde yapılır: yırtıcı erkek çocuklar: fındık ve fıstıklar, cırlak kızlar: çekirdekler, sessiz kızlar: leblebiler, anneler: kuru üzüm. arta kalan kuruyemişler ev ahalisi tarafından kısa süre içinde tüketilmelidir, aksi takdirde zaten rami’deki depolarda –mısır çarşısı demiyorum sayın okuyucu, uyan artık!- kuruyemişler küflenmeye yüz tutar. bir de bu kuruyemişlerin hep tazelikleri övülür, bu da kendiliğinden gelen bir kına gecesi hatası olsa gerek.

    kına gecelerinde en civcivli an kınanın sürüldüğü andır. bütün ışıklar kapatılıp yakılan mumlar eşliğinde, fiks “yüksek yüksek tepeler” türküsü söylenerek kızın etrafında dönülür. kız kırmızı örtünün altında mutlaka ağlar, içinden gelmese de görev bilinciyle. –ablamdan biliyorum bunu- arada anneyi de ağlatmak için tüm pisliklerini yapan tuzu kurular vardır, “ee ipek abla, bugün var yarın yok bu kız milleti” filan diyerek kendi kızları evlenene kadar her kına gecesinde dalga geçmeyi sürdürürler.

    kınanın kıvamını, eskiden halaybaşılık yapmış, artık bu işlerden el etek çekmiş teyzeler belirler. suyla karıştırılınca iyiden balçığa dönüşen kınalar, poşetler yardımıyla davetlilere dağıtılır. –tepsiden sürülürse herkese yetmez çünkü- ayrıca kınanın değdiği her yere rengini vermek gibi –bununla sadece mürekkep kapışabilir- bir özelliği olduğundan, davetliler bu ekstra dikkat gerektiren işi tecrübeli birilerine yaptırırlar. kına avucun içine, parmaklara, tırnaklara, serçe parmağa –ki bu damat kınasıdır- sürülebilir, ama en makbulu avuç içine, kenarlara taşırmadan yapıştırmaktır.

    kına gecesinde fotoğrraf âdeti vardır, fakat başta da söylediğim üzere, bir “düğünde takı takılırken fotoğraf çektirmek” bilinci yoktur hiçbirinde.. tamamen o anda belirlenir o fotoğraftakiler, kına gecesinin hafifliğine uygun olarak daha muzip, daha içten fotoğraflar çekilir. yalnız bu fotoğraflarda çok net bir kadın egemenliği vardır, keza erkekler rakı sofrasında fotoğraf çektirip cümle aleme rezil rüsva olmak riskini göze alamazlar.

    her şey bitip de sabah kalkıldığında şunun farkına varılır: eğlenceden sonra ortalığın içine edilmiştir. erkek tarafı eğer alkollüyse her taraftan kurumuş kusmuk çıkabilir, her yer tuvalet olarak kullanılmış olabilir, alkol kokusunun çekilmesi günler sürebilir. –işte bu yüzden erkek tarafını bir enayiye satmak en iyisidir- dükkanın temizlik işleri genelde dükkan sahibinin aldığı kiranın içindedir, fakat dükkan tanıdıksa ve para almadıysa, ortalığın dökülen ve ezilen kuruyemişlerden temizlenmesi gerekir. halaydan doğan yakıcı ter kokusuna karşı çaresiz olsalar da, onca telaşın içinde dükkanı temizleyen insanlar da vardır, saygı duyulasıdırlar.

    “geldik bir yazının daha sonuna” klişesine girmeyeyim, fakat umuyorum ki yazıda kına gecelerinin basit eğlenceler olduklarını, bunların kasetsiz, halaysız, bayat kuruyemişsiz yapılamayacağını ve dolayısıyla “sosyete kına gecesi”nin aslında cevizli şerbetli börek olan annemin “ev baklavası”ndan öteye gidemeyeceğini anlatabilmişimdir. yazarken kafamı dağıtmamı sağlayan ekşi sözlüğe teşekkür eder, neşeli bir kına gecesi şarkısıyla noktayı koymak isterim:

    uygulama 3: kınayı getir anne,
    parmağın batır anne,
    bugün de misafirem,
    koynunda yatır anne.*
  • ıyy yapmam ben öyle şey diyenlere alternatif olarak verilen bekarlığa veda partisi nin orijinal hali. büyük konuşanların göbek attığı platform.
    sen ona istediğin kadar party,,oh yeah de.. kına gecesi kına gecesidir.
  • kına gecesinin bulan kişinin kesinlikle evde kalmış paranoyak bir kadın olduğunu düşünüyorum.

    --- spoiler ---
    evlenecek kız: yarın evleniyorum ne güzel, son bi kez eşi dostu çağırıp eğlenelim.
    kına gecesini bulan kadın: iyi bi de kına yak.
    ek: yakarım nolcak.
    kgbk: tamam, kaynanan da evleniyo ne kadar mutlu desin. sanki bekarken mutsuzmuşsun gibi.
    ek: ağlayayım o zaman.
    kgbk: evet ağlayarak kına yak. sonra da niye hem ağlıyo hem kına yakıyo desin.
    ek: ee napalım?
    kgbk: sonra kalk oyna.
    ek: evet çok mantıklı.
    --- spoiler ---
  • bu gecelerin özellikle göbek atma kısmında fenalık geçiririm ben.. oynamayı sevmediğim için kamera, fotoğraf makinesi, dikiş makinesi vs o anda ne makine bulursam kullanma görevine talip olurum hemen.. yeter ki oynatmasınlar beni.. oynak akraba ve arkadaşlarım da bayılırlar bu duruma tabii, bu sayede oynamaya daha çok fırsat bulacakları için.. işte bu oynak karılardan biri olan kuzenim, ben ablamın kına gecesini kameraya alırken şüpheli hareketleri ile dikkatimi çekmişti.. kadraja bir girip bir çıkmasına anlam verememiştim önce.. tam coşmuş göbek atarken bir anda durup, akabinde odadan ayrılıyordu.. aradan 5 dakika geçtikten sonra yine bir bakıyordum kadraja girmiş oynuyor.. sonra yine duruyor bir anda, yine kayboluyor.. bu durum birkaç kez tekrarlanınca, takibe aldım kendisini.. meğerse bizim ver coşkuyu kuzen, hayatında daha önce hiç denemediği bir şey denemiş o gece.. takma tırnak! deneyimsizlikten kelli tırnakları tam yapıştıramadığı için, elini her şıklatışında bizimkinin takma tırnakları düşüyormuş meğerse.. millete çaktırmadan odaya gidip, yenisini takıp, 1-2 dakika kurumasını bekledikten sonra salona dönüp kaldığı yerden devam ediyormuş.. amma düşünmüştüm ne yaptığını anlamak için..
  • eski tip sokak kınasının olmazsa olmazları:

    -adını bile bilmediğiniz şekilde çekilen halaylar.
    -plastik sandalyeler.
    -olmazsa olmaz sarı leblebili çerezler.
    -düğünü olacak gelinin oynak yenge(teyze)si.
    -"hadi ama canım kalk sende." diyen en az iki adet daha yenge(teyze).
    -damada rahatlaması için gizlice içki içiren damadın fırlama arkadaşları.
    -olmazsa olmaz yöresel havalı müzikler.
    -en az 3 adet ağlayan çocuk.
    -gelinin en az 5 adet bekar arkadaşı.
    -gelinin en az 2 kıyafet değiştirmesi.
    -gelinin bindallı kıyafeti giydikten sonra etrafında tur atma seansı.
    -akabinde eline kına yakılacağı zaman açmaması, altın karşılığı açması.
    -gelinin zoraki ağlaması.
    -tekrar davul, zurna, müzik.
    -gecenin ilerleyen saatlerinde kimliği belirsiz bir komşunun şikayet etmesi.
    -polis arabalarının şikayet üzerine gelmesi.
    -gece sonu.
  • genelde düğün gününden bir önceki gecedir ve meşakkatli olup, düğün gecesinden daha yorucudur;

    kız ve erkek evi olarak ikiye ayrılır. erkek evinde kuru pastalı ikramlı oturma devam ederken, kız evinde günlerdir süren hazırlıkların sunum aşamasına gelinmiştir. hafif oryantal müzikle başlanır, gelin genelde kostüm olarak bindallı giyer. pijama ile bu aktiviteye de katılmak mümkün tabi. günümüzde daha etnik bir yapı sergilemek adına, kimono vs. giyilmesi de pek bir moda olmuştur.

    kına tepsisi, önce bir hoca tarafında okunur. kız başı kapalı bir şekilde yere ya da sandalyeye oturtulur. hemen dibine gelinin kaynanası ve görümcesi konuşlanır. avucunun içine bir altın konup, kına sürülür ve kırmızı eldivenlerle eller sarılır. (2 ele de altın konuyor mu bilmiyorum) sonra ayaklara geçilir. aynı şekilde onlar da kınalanıp sarıldıktan sonra - ki bu esnada gelin ve annesi salya sümük içindedir- kına tepsisini erkek tarafının alması için haber gönderilir. damat hariç tüm erkek tarafı, bulabildikleri tüm araçlarla konvoy halinde davullu zurnalı gelin evine gider. (kimi yörelerde kına gecesi kızın evden ayrıldığı gecedir. ağlama hikayesi de burdan gelmektedir kanımca. kına gecesi evden çıkartılan gelin, kayınvalidesinin evinde son hazırlıklarını yapar ve baba evine bir daha dönmez)
    kapıda yine çiftetelliyle yapılan koreografiden sonra (burayı iyi ayarlamak gerekir, kız evine nispet yaparcasına, yarılana dek oynanmaz, tadında bırakılır) damadın sağdıçları (bekar olanları iyice sıçtı zaten) gelin evine girer. bu arada kına tepsisini kız evinden biri çoktan çalmıştır ve sağdıçlara eziyet etmek için sabırsızlanmaktadırlar. sağdıçlarla yapılan uzun uzadıya pazarlıklardan sonra (günümüzde 100-200 yeni türk lirasından aşağıya bırakılmamakta) kına tepsisi damadın evine getirilir. aynı tepsi bir kez de burda okunur. damada kına sürülürken arkasında toplanan arkadaşları damattan bir eşya çalmaya, sağdıçlar da damadı korumaya çalışır. ne var ki kravat, ayakkabı, nişan yüzüğü, ceket, kemer, cep telefonu ve hatta donuna kadar eşyası çalınan damadın eşyaları geri alabilmesi için, sağdıçların, o eşyaları çalan kişilere para ya da bir teminatta (yemek sözü, takım elbise vs..) bulunması gereklidir. kına yakıldıkta sonra damat ayağı kalkarken, az önce arkasında toplanmış arkadaşları olanca hızlarıyla allah ne verdiyse damadın sırtına vururlar. (1 hafta mor gezenleri biliyorum ben) iyice soyulup soğana çevrilen sağdıçlar, üstünden elbiseleri alınmış damat ve pusuya yatmış tilki arkadaşlar az sonra hiçbir şey olmamış gibi çalan müzikle oynamaya başlarlar. şakkata şukkata hengameden sonra, kına tepsisini almaya gitiklerinde getirdikleri erkek tarafının bayanlarını tekrar kız evine geri götürürler. bu esnada saat gece yarısına yaklaşmıştır. bayanları tekrar gelin evine bıraktıktan sonra- ki bir çoğu orada kalır zaten- damat pavyona götürülür. sağdıçların organize ve finanse ettiği gece, sabah bir işkembecide son bulur (arada olanları tahmin edersiniz).

    günümüz toplumunda hala bu şekilde devam eden bu gece, milleti yormak, mahallede uyuyan, hastası olan komşuları komaya sokmaktan başka işe yaramamaktadır. aslında özeti, 2 kişi evleniyor, biz neden kıçımıza yakmıyoruzdur.
hesabın var mı? giriş yap