• özgün adı le chef-d'oeuvre inconnu olan, dilimize sırasıyla meçhul şaheser, bilinmeyen başyapıt ve gizli başyapıt adlarıyla tercüme edilen, honore de balzac'ın, resim sanatını çerçeve olarak alarak aslında genel anlamda bir sanat yapıtının yaratılma sürecinin ve sanatçının bu süreçte içine düştüğü karanlık kuyuları ve yaşadığı aydınlanmayı, özetle çilesini anlatan kısacık öyküsüdür. metin, kuşattığı bu konular nedeniyle, edebiyatçılardan daha çok sanat kuramcılarının ilgisini çekmiştir ve ressamlar arasında da kendini yapıtın baş kahramanı frenhofer ile özdeşleştirenler olmuştur. (bkz: cezanne) (bkz: picasso) bu konuyla ilgili araştırma yapanlar, kendilerini şaşırtacak ve gülümsetecek detaylara ulaşacaklar.

    söz konusu yapıtın türkiye'deki yansımalarından da bahsetmek gerekirse eğer, kitap picasso'nun olduğu gibi abidin dino'nun da başucu kitabıymış. ferit edgü yeri gelince bu yapıttan ve frenhoferden bahseder. enis bey'in sanat kuramı yazılarında dönüp dolaşıp gelinen platolardan biri de bu yapıttır. bu yapıtla ilgili bir de ayrıca kitabı vardır ki (bkz: frenhoferolmak) kitabı okuyup da kaybolan okuyucuyu başkalaşımlar xi-xx'de beklemektedir. samih rifat gizli başyapıt adıyla muhteşem bir çeviri yapmış, fitili ateşleyen de bir önsöz yazmıştır. (gizli başyapıt başlığı metne en uygun çeviridir şüphesiz)

    hikaye, frenhofer'in yıllarını verdiği yapıtı catherine lescault'nun (biraz) yapım sürecini ve sonunda ortaya çıkışını anlatır. ünlü ressam nicolas poussin de hikayedeki 5 karakterden biridir. frenhofer'in resmi, sanatsal ideal catherine lescault ve poussin'in sevgilisi doğal ideal gilette'in diyalektiği ile sanat yapıtının nasıl, ne zaman sonlandığı sorunları hikayenin ana damarlarıdır. ilk okuyuşumdan sonra matisse'e bir panelde sorulan soru aklıma gelmişti : yapıtlarınızın bittiğine nasıl karar veriyorsunuz ? kitabın can alıcı sorusu budur, enis bey'de frenhoferolmak'da buradan yakalar kuşkuyu, ve tahribat sanatının detaylarına girişir...
  • samih rifat'ın eşsiz çevirisinin başındaki nefis önsözde, değerli çevirmenimiz küçük bir dikkatsizlik sonucu, türkçede balzac'ın yapıtının önceki çevirmeninin adını nahit ulvi akgün diye yazmış, oysa nahit sırrı örik olmalıydı. rahmetliğin eli sürçmüş olabilir. ancak, kitabı basan (üstelik de üç kez basan) can yayınları'nın yetkililerinin bunu atlamaması gerekirdi. yeni basımlarda düzeltmeleri dileğiyle...

    *

    "bu olağanüstü metni ilk kez okuyacakları kıskanıyorum!"

    samih rifat (1945-2007)
  • ------ henüz okumayanlar için bir tavsiye -----
    bu kitabı; can yayınlarından, yüksek dozda aforizma ve gözlem bombardımanı ihtiva ettiğinden kelli bir wilde öyküsü okuyormuş ciddiyetinde, her bir paragraftan sonra yazılanları özümsemek için aralar vererek , bir buçuk defa (bir defa baştan sona, bir defa da hızlıca göz gezdirerek) ve yavaşça okuyunuz.
    -----------

    sözlükte en güzel hatunları entel adamlar kaldırıyormuş diye aldığım essahlı bir duyum üzerine kitapçılara geziler düzenledim. gözlemlerim neticesinde en ince ve en ucuz kitabın bu olduğuna kani oldum. okudum, entrymi yazıyorum. vay be, bu çocuk yemiyor içmiyor, kitap okuyor, böyle de büyük adam, diyesiniz diye. yoksa balzac'ı çok sevdiğimden (ki günahım kadar sevmem) ya da onu büyük bir edebiyat sanatçısı (değil amına koyayım) olarak gördüğümden filan değil.

    bu kitap sadece resim sanatının derinliklerini sunmuyor. böyle olsa resimden zerre anlamayan beni boş bakışlarla saatlerdir etrafta anlamsızca dolaştırmazdı (kitaba vuruldum yahu). görsel sanatların hepsini anlatıyor bu 25 sayfalık şaheser öykü, bazen yüzeyselce bakıldığında görülen bazen de sadece işin erbabı olabilenleri göreceği derinlikte bir hayat betimlemesi yapıyor.

    --- spoiler ---
    "bir evden çok bir kadına benzeyen bir şey yaptı diye" kendini ressam addeden porbus, daha henüz yolun başında olan yetenekli poussin ve "zengin doğma bahtsızlığına uğramanın kendisine her türlü saçmalama hakkını verdiği"nden mütevellit bahtsız ve yüce ressam lescault'un, muhteşem bir beyin fırtınasını okuyoruz girişte.
    lescault'un takındığı didaktik retorik, ölçüsüz kibrinden dolayı biraz rahatsız etmiyor değil. fakat doyurucu bir "görsel sanat" diskuru dinlediğimizden bunu göz ardı ediyoruz (filan, bunları geçiyorum.)

    benim değinmek istediğim nokta, ressamların (picasso filan) bu kitabı çok sevmesinin nedeni.
    delilik ile dahilik arasında gittikleri, toplumun ahlaki normlarının çok çok dışında olduklarından, özellikle gelecekte 'isim yapmak' ve 'alkış almak' için aşkından vazgeçebilecek adamlar filan, holivud romantik komedilerine alışkın biz sıradan insanların hiç onaylamayacağı bir gerçek. bence bu büyük ressamlar/sanatçılar, sıradan insana yabancı şeylerin tarafsız ve muhteşemce anlatıldığı için bu kadar sevdiler bu öyküyü.
    o kısacık bölümlerdeki muhteşem aşk betimlemeleri ise yazarın büyük dehasının göstergesi.

    kitabın sonundaki o 'çarpıcı' sürprizi ise aslında pek sürpriz filan değil, şöyle bir şey: 'gerçek sanat, yaşamın ta kendisidir'. bu cümleyi milyon defa duymuştum, dedim ben. zaten kitabın sonundaki değil de can yayınlarının pazarlama sürprizi olmuş bu cümle biraz biraz.
    --- spoiler ---

    son olarak sezar'ın hakkı havada kalmasın diyelim. semih rifat'ın muhteşem çevirisini* -önsöz anormal uzun tutulmuş olsa da- anıp yazımızı bitirelim. bu kitap, hakikaten bir başyapıt.
  • marx'ın kapital'i yazarken mükemmeliyetçilik anlayışını yeniden sorgulamasına vesile olmuş balzac başyapıtı.
  • honoré de balzac ' ın ünlü ressamlara ilham veren muhteşem kısa öyküsü. renan akman’ın çevirisiyle iletişim' den çıkmış.

    http://www.iletisim.com.tr/…meyen-şaheser-2002.aspx
  • ola ki 'hiçbir şey' hakkında bir şeyler söylemeye, yazmaya kalktın, bir düşün, biraz dolaş, açık havadan biraz oksijen çal. yaydığın bulanıklık senelerin tiryakisiymişsin gibi leş ve dumanlı, beyaz bir tül gibi gerçekliğe karışacaktır. vazgeç. sen bilemeyensin, hiçbir şey sensin, nimetlerinden faydalan.

    "tıpkı cehalet gibi fazla bilginin sonu da inkara varıyor."
  • (bkz: frenhofer)
  • --- spoiler ---

    porbus: " genç poussin'i seven bir kadın var; emsalsiz güzelliğinde tek bir kusur bulunamayacak bir kadın. ama sevgili üstadım, delikanlı onu size ödünç vermeye razı olursa, sizin de en azından bize tuvalinizi göstermeniz gerekir."

    frenhofer: " nasıl! eserimi, karımı göstermek mi? mutluluğumun üzerine iffetle örttüğüm peçeyi yırtmak mı? ama bu korkunç bir fuhuş olur! ben on yıldır bu kadınla yaşıyorum; o benim, sadece benim, beni seviyor o. ona fırçamı her dokunduruşumda bana gülümsemedi mi? onun bir ruhu var, ona benim kazandırdığım bir ruh. üzerine benimkinden başka bir göz değecek olsa kıpkırmızı kesilir. onu göstermek, ha' ama hangi koca, hangi aşık, kadınının namusuna leke sürdürecek kadar alçalabilir? saray için bir tablo yaptığında, içine tüm ruhunu koymazsın, saraylılara sadece boyalı mankenler satarsın. benim resmim bir resim değil, bir duygu, bir tutku! o benim atölyemde doğdu, orada bakire olarak kalmak zorunda, oradan dışarı ancak giyinik olarak çıkabilir. şiir ve kadınlar sadece aşıklarına çırılçıplak teslim olurlar! bizler raffaello'nun modeline, ariosto'nun angelica'sına, dante'nin beatrice'sine sahip oluyor muyuz? hayır! ancak biçimlerini görüyoruz onların. benim yukarıda kilit altında tuttuğum eser sanatımızda bir istisnadır. o bir tuval değil, bir kadın! birlikte güldüğüm, ağladığım, konuştuğum, düşündüğüm bir kadın. sen benim on yıllık bir mutluluktan, öyle birdenbire, üzerimden ceketimi atar gibi vazgeçmemi mi istiyorsun? birdenbire baba, aşık ve tanrı olmayı bırakayım mı yani? o kadın bir yaratık değil, bir yaratı. senin delikanlı gelsin, ona hazinelerimi vereyim, corregio'nun, michelangelo'nun, tiziano'nun tablolarını vereyim, tozdaki ayak izlerini öpeyim; ama onu rakibim yapmak? utanç duyarım! hah haa! ben ressamım, ama ondan daha da çok aşığım. evet, son nefesimde hırçın güzel'imi (la belle noiseuse) yakacak gücü bulacağım, ama onu bir erkeğin, bir delikanlının, bir ressamın bakışlarına katlanmaya mecbur etmek? hayır, hayır! onu bir bakışıyla kirletecek adamı ertesi gün öldürürüm! şimdi, taptığım kadını geri zekalıların soğuk bakışlarına, budalaca eleştirilerine sunmamı istiyor musun? ah! aşk bir muammadır, sadece yüreklerin derinlerinde yaşar ve bir adam dostu olan birine bile, 'işte sevdiğim kadın!' dediği an her şey biter."
    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    "doğa, birbirinin içine giren yuvarlaklardan oluşur. sözcüğün gerçek anlamıyla desen yoktur. gülmeyin genç adam. bu söz size ne kadar tuhaf gelirse gelsin, günün birinde nedenlerini kavrarsınız. çizgi, ışığın nesneler üzerindeki etkisini vermek için insanoğlunun bulduğu bir yöntemdir; ama doğada çizgi yoktur, orada her şey doludur."

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap