• bugün bu mekandan şu şekilde "kovulduk". gayet sakin bir şekilde anlatıyorum. en ufak bir abartma yoktur.

    saat dört beş civarı bir şeyler içelim diyerek giriş katında, hemen kapının çaprazına oturduk. menülerimiz önümüze bırakıldı. bu arada aramızda hiç çene çalmadan (çünkü garson gelirse bekletmek istemiyorduk- evet bizler o derece saygılıyız ve ince düşünüyoruz) menülere bakıp, ne sipariş vereceğimize karar verdik. ve ondan sonra muhabbete daldık. epey bir süre geçti ve masamıza bakan olmadı. en sonunda gözlerimiz bar tarafına çevrildi ve garsonla göz teması kurmaya çalıştık. ancak başarısız olduk. arkadaşlardan biri de, isterseniz kalkalım dedi (yine gayet sakin bir şekilde). olabilir dedik ama tam o anda garson geldi. bunun üzerine, az önce kalkalım diyen arkadaşımız da size yemin ediyorum sakin bir şekilde, aşağılamadan ve hatta gülümseyerek "biraz daha gelmeseydiniz..." dedi. yani cümlenin ucunu açık bıraktı. buradan ister "kalkacaktık" diye tamamlarsınız cümleyi, ister "biz size gelecektik" diye. gayet doğal, haklı ve bir kez daha altını çiziyorum kibar bi şekilde söyledi bunu. garson bey de "peki, gelmeyeyim o zaman" dedi ve döndü bara yürüdü. tabii biz önce algılayamadık. acaba espri mi yapıyor diye düşündük. öyle mal mal bekledik dönecek, gülerek gelecek ve ortam yumuşayacak diye. yokmuş tabii öyle bir durum. adam bildiğin çekti gitti ve bar tarafından bize bakarak bizim gitmemizi bekledi. tabii basireti bağlanmak deyimi vardır ya, onu yaşayan dört kişi olarak sessizce eşyalarımızı aldık ve gittik. o anda nasıl sinirlenmedik, işletme müdürü ile görüşmek istemedik biz de anlamadık. kuzu kuzu kovulduğumuz yerden gittik yani. kapıdan adımımızı attıktan bir iki dakika sonra idrak edebildik açıkça kovulduğumuzu. dönelim mi diye düşündük ama günümüzü zehir etmemeye karar verdik, geçti gitti.

    şimdi ben sözlük ahalisini biliyorum. o yüzden not düşeyim, ne arkadaşlarım ne ben tatlı su enteli değiliz. hepimiz emek ne demek biliyoruz. bugün bir garsonun çalışma şartlarını, maaşlarını falan da biliyoruz. şahsen ben, zamanında öğrenciyken çok kötü koşullarda, söylemesi bile komik ücretlerle çalıştım. biliyorum bazı günler insanın siniri bozulabiliyor. ama ben yine de hiçbir zaman, bana saygısızlık etmeyen birini böylesine aşağılamadım ve "iş ahlakı"mı korumaya çalıştım. bu sebeple bugün bize yapılan bu davranışı haklı görmüyor ve hem o kişiyi hem de bünyesinde çalışmasına izin verdiği için mekanı ayıplıyorum.

    edit: arkadaşımızın içi rahat etmemiş, kendilerini telefonla aramış. işletme müdürü olanlardan ötürü özürlerini dile getirmiş ve bizi misafir etmek istediğini söylemiş. hassasiyetleri için teşekkür ediyorum. garson için ne gibi bir yaptırımları olur bilmiyorum. umuyorum ki işinden etmeyiz. ancak şu da var, arkadaşım işletme müdürüne durumu telefonda anlatırken, müdür dönüp garsona şikayeti iletmiş ve garson da "ben onların ne dediğini anlamadım, ondan gittim" gibi son derece insanı salak yerine koyan bir bahane üretmiş. işte buna da gülerim artık. ne dediğimizi anlamadan mı cevap yetiştirdi yani! de ki sinirlerim bozuktu, çok ayıp ettim vs vs. anlamıyorum ben bu insanları gerçekten, biraz iyi niyetli yaklaştın mı, hemen seni ezik ve aptal kategorisine koyup üzerine çörekleniyorlar. neyse daha da uzatmanın anlamı yok. umarım bu mekanda böyle bir şeyi bir daha kimse yaşamaz diyeceğim ama insanın insana saygısının kalmadığı bir ülkede yaşıyoruz. karşı gelmediğimiz sürece her yerde, her şeyi yaşamak mübah bize.
  • lüleburgaz da gençlerin bolca takıldığı, diğer cafelerden müzikleriyle ayrılan* içkili bir mekan..
  • yerel anlaminda ingilizce kelimenin turkce yazilisi.
  • ortadogu yemeklerinin cesitli orneklerini sunan ve ayrica catering hizmeti veren mini restoran. tuvalet bir mekanin aynasidir onermesi ile hareket eden beni, tuvaletin dort bir yaninin kara tahta kapli olmasi ile bir cins free speech imkani saglayarak tavlamayi basarmistir. (bkz: umumi tuvalet yazilari)
  • öğle menüsünde cola fiyatı 4 tl iken şarabı 5 tl'den sunan mekandır. bu fiyatlama şahsım için teşvik primi gibidir. her gittiğimde sahaya da yansıtırım, acımam.
  • geçtiğimiz pazar galatasaray maçını izlemek için lokal'e gittim. lokal yaşadığım şehirde * bir mekan adı. alkol mevcut, üst katı karışık alt katı sadece erkeklere ayrılmış. genelde maç izleyip bira içmek için ideal bir mekan. neyse işte tek başımayım gidiyim de maçı izliyim dedim. tek başıma olunca tabi 4 kişilik masayı işgal etmem sonuçta insanlara saygılı bir bireyim. toplumda yaşamanın dayattığı kurallardan haberdarım ve bunları mümkün olduğumca kendi hayatımda kullanan bir insanım (ne littleiv övüldü şu ortamda beh beh beh). işbu sebepten gideyim de barda izleyeyim maçı dedim kendi kendime. gittim oturdum bara ve bana bir bira dedim. o anda ben bir james ben bir coni olmuştum sevgili okurlar. amerikanlaştım resmen.

    barda oturmanın bariz bir havası var yahu. var yani bu yadsınamaz. isterse mahmut abi otursun oraya bir kasılır yani. barmenden (yuh garson lan o) bira isterken barın diğer ucundan kendisinde doğru kaydırılarak atılmasını ister bu deli gönül. ama nerde o sinemasal hava, nerde o holivud yapımı ortam. hiiiç.
  • tuvalet ışıkları ile sarhoşluğunuza sarhoşluk katıyor. şaka değil. tamam güzel bir havası var da insana her an tecavüzcü coşkun'un kirli ellerine düşebileceği izlenimi veriyor. kırmızılar dönüyor duruyor, arkadan nihoha kahkaha sesleri de gelse şaşırmam. dün tuvalet sırası beklerken biri bana "ışıklar açılmıyo mu ya" diye sordu. yorumsuz.

    ikinci katına çıkarken pop art bir marilyn monroe ile karşılaşacağınız mekan.
  • tünel meydanındaki şubesinin alt katındaki bistro görünümlü şık havasına kanıp dans edip eğlenmek için 3.katına çıkmanız dev bi hayal kırıklığı. 'bi bar yapalım da çocuklar dans ederken cuup alt kata insinler. bi de sigaraya karışmayalım havalandırmayı da açmayalım ki asma kat çökmezse havasızlıktan zaten ölürler' anlayışıyla kaçak asma kat çıkmışlar resmen! 80ler 90lar seviyorsanız eğer tek olumlu yanı müzikleri diyebilirim.
  • ankara 'da yaşarken yemek, toplantı, düğün organizasyonu vb durumlar için sıkça tercih edip gittiğim mekanlar. mensubu olmadan girdiklerimiz de olurdu, kart gösterip girdiklerimiz de. genel olarak hatırladığım yemeklerinin ve servisinin güzel olduğu, fiyatların sa ucuz olduğu. hala öylemidir bilemedim, yıllar oldu gitmeyeli.
  • kayıtsız olarak işe aldıkları öğrencileri haddinden fazla mesai saatleri ile sömürdükleri yetmiyormuş gibi, maaşları vermeyi de 'hacı haftaya vericez dedik söz yea' tarzında laubali bir tavırla sürekli haftaya ve haftaya ertelemektedirler. hadi kayıtsızlık artık sektörün normali olmuş kabul, geçtim de, orada gününü gecesini senin için bir eden öğrenciye de, sattığın tek şişe şarabın karı kadar parayı da esirgeme be kardeşim ver adamların kızların hakkını. sırf bu bile kapılarından girmeme sebebi olabilir.
hesabın var mı? giriş yap