• "bob dylan'a sormuslar; kendinizi bir müzisyen mi yoksa bir sair olarak mi görüyorsunuz diye. sayet megaloman bir insan olsaydi yine de kizamazdik dylan amcaya, ancak bakin kendisi soruya nasil yanit vermis: "ben kendimi sadece bir gitarist olarak görüyorum". eminiz the clash'in beyni joe strummer da bu soru kendisine sorulsaydi ayni cevabi verirdi. ancak dylan gibi tevazu göstermis olmazdi, çünkü kendisi gerçekten de genç bir kizgin gitaristten fazlasi degildi. peki nasil oldu da the clash'i rock tarihinin en büyük gruplarindan biri haline getirmeyi basardi?

    1977'de punk kusaginda ortaya çikan the clash'in kendi adini tasiyan ilk albümü çogu insanin sandiginin aksine sex pistols'in "never mind the bollocks..."indan önce çikmisti. bu albümün verdigi gazla hemen bir yil sonra give 'em enough rope'u yayimladi grup. "london calling" the clash'in 3. albümü. grubun ilk iki albümü çok iyi elestiriler almisti ve hatta ikisi de hala basyapit olarak kabul edilir. ancak "london calling" gerek melodileri, gerekse bir isyan çigligi gücündeki sözleriyle öylesine üstün bir müzikal anlatima sahipti ki, basyapit tanimlamasina yeni bir açilim getirmek durumunda kaldi elestirmenler.

    açilis sarkisi "london calling" basit ve etkili bir giristir ve ilk albümlerinde yer alan, konserlerinin mars sarkilarindan london's burning'i gölgede birakacak seviyededir. jimmy jazz her zaman reggae ve blues gibi siyahi kaynakli müziklere açik olmus olan the clash'ten çok da beklenmedik bir parça degildir; solist joe strummer'in* bu sarkidaki vokalleri çok funky'dir. albüm asil hateful'la baslar. ardindan gelen rudie can't fail ise çok basit akorlara sahip harika bir rock 'n' roll sarkisidir. artik albüme iyice isinmissinizdir; çalan kapi zilinin veya cep telefonuna gelen bir mesajin bir süre daha beklemesinin hiç sakincasi yoktur. spanish bombs gayet pop bir sarkidir, ama bu clash pop'udur, michael jackson veya madonna pop'u degil. the clash'in ulastigi basit yetkinligin belki de dinleyici tarafindan en rahat hissedilebildigi parça olan the guns of brixton albümün en melodik sarkilarindan biridir ve bu satirlarin yazarinin da favorisidir. çok tatli bir ska parçasi olan wrong 'em boyo neye ugradiginizi sasirtir size: evet, buna kadar dinlediginiz hiçbir punk albümü bu kadar kolay dinlenebilir degildi, degil mi? ayni atmosfer death or glory ve koka kola'da da devam eder. gelelim the card cheat'e, albümün en hüzünlü sarkisina. joe strummer'in bu parçadaki vokal performansi sapka çikarilacak cinstendir. adeta aglayarak söyler sarkiyi ve siz artik "london calling" ile ilgili nihai ve en dogru kararinizi verirsiniz: bu albüm, basit bir punk çalismasi olarak tanimlanamayacak kadar karmasik, hisli, düzenli ve hatta düzeylidir!

    çok özel insanlar degillerdi the clash üyeleri; ne gitar virtüözüydüler, ne de siirsel sarki sözleri yazabildiler. ancak bu, onlarin müziginin etkileyiciligini azaltmadi, aksine bu siradan insanlarin müzigini bir sekilde kendimize daha yakin hissettik hep. rock star olamayacak kadar basit, ortalama olamayacak kadar hisli ve kötü denemeyecek kadar samimiydi onlar. the clash üyeleri "insan"di, egosu siskin rock star bozuntulari degil. ve onlarin ulastigi en üst nokta olan "london calling" punk denilen müzigin en güzel haliydi ve hala da öyle. yayimlanisinin 25. yilinda "london calling" sizin için ne ifade ediyor? sadece punk mi? rock 'n' roll mu? reggae mi, blues mu, soul mu, funk mi? "london calling" adi geçen tüm türleri içinde birlestiren bir klasik. bana ifade ettigi sey "müzik"ten daha ötede, daha soyut bir sey ve bir rock dinleyicisiyseniz, sizin için de öyle olmali. the clash'i çok grup taklit etmeye çalisti ama hiçbiri onlarin hissettirdigi seyleri veremedi insanlara. nedeni çok basitti: the clash üyeleri çok iyi müzisyenler degillerdi. daha dürüst olayim: baslangiçta hiçbir aleti dogru dürüst çalmasini bile beceremiyorlardi. ancak müzik yapmak konusunda gerçekten istekli ve tarihte belki de hiçbir grubun olmadigi kadar samimiydiler. çöküslerine sebep olan son stüdyo albümleri cut the crap'i bir kenara birakirsak asla kendilerini tekrar etmediler. bu yüzden bu kadar çok insani etkilediler." *
  • sözleri ne yazık ki clash başlığında artık bulunamaz. zaten sözlük lyric database i olmaya eğilimliyken london calling geçiştirilmez, olmaz!

    london calling to the faraway towns
    now that war is declared-and battle come down
    london calling to the underworld
    come out of the cupboard, all you boys and girls
    london calling, now don't look at us
    all that phoney beatlemania has bitten the dust
    london calling, see we ain't got no swing
    except for the ring of that truncheon thing

    the ice age is coming, the sun is zooming in
    engines stop running and the wheat is growing thin
    a nuclear error, but i have no fear
    london is drowning-and i live by the river

    london calling to the imitation zone
    forget it, brother, an' go it alone
    london calling upon the zombies of death
    quit holding out-and draw another breath
    london calling-and i don't wanna shout
    but when we were talking-i saw you nodding out
    london calling, see we ain't got no highs
    except for that one with the yellowy eyes

    the ice age is coming, the sun is zooming in
    engines stop running and the wheat is growing thin
    a nuclear error, but i have no fear
    london is drowning-and i live by the river

    now get this
    london calling, yeah, i was there, too
    an' you know what they said? well, some of it was true!
    london calling at the top of the dial
    after all this, won't you give me a smile?

    i never felt so much a' like
  • friends'in londraya gidilen bölümünde çalan şarki... süper...
  • facebook'da londra'ya gideceklerin gitmeden önce yazdıkları ileti. yiter ulan ! ama ben de yazacam lan sanırım bulaştı ... london calli... hayıırr....
  • 79 amerika turnesi esnasinda paul simonon'un bas gitarini parcalamak uzere oldugu anin fotografi, daha sonra bu provokatif kitabenin kapagi olmustu.. hatta nme deklansor duayeni pennie smith'in yakaladigi o an, seneler sonra q nezdinde tum zamanlarin en iyi rock fotografi payesiyle bir kere daha yadedildi..
  • albumun ustundeki pembe-yesil title, aynen ellilerde cikmis ilk elvis presley lp'sinin kapagina gonderme.. orda da ayni stilde yukardan asagi pembe-erguvan arasi elvis, altta soldan saga yesil presley..
  • böyle hangi filmde bir grev sahnesi filan olsa, fiks arkaya dösenen sarki. ben artik inanmaya basladim ki dublin'e gidip sokakta yürüyen insanlari ceksem, üstüne london calling versem arkadan, isci sinifi filmimin yarisini kotarmis olucam. öte yandan harika bir sarkidir, gazdir mazdir, ne kadar duysak azdir, yetmez.
  • başlıktaki entryleri okudum ama bence şarkıya asıl ruhunu veren kısım genel olarak es geçilmiş.

    savaşa çağıran londra'daki en önemli kısım:

    "the ice age is coming, the sun's zooming in
    meltdown expected, the wheat is growing thin
    engines stop running, but i have no fear
    'cause london is drowning
    i live by the river"

    "buz çağı geliyor, güneş yaklaşıyor
    *çekirdek erimesi bekleniyor, kıtlık geliyor
    motorlar durdu, ama bende korku yok
    çünkü londra boğuluyor
    ama ben zaten nehir kıyısında yaşıyorum"

    burada kastedilen nehir thames nehri. nehir kenarında da londra varoşları var ve thames her taştığında burada yaşayan insanlar ya canlarını ya mallarını kaybediyor.
    şarkıda zaten vurgulanan şey de o:

    -londra savaşa girince biz akıllarına geldik de bizi çağırdılar. yoksa biz zaten yıllardır ölüyoruz. eğer londra yıkılacaksa hay hay, biz zaten onlar rahat yaşarken de boku yemiştik.

    yani şarkının taşak geçtiği şey tam olarak şudur:
    (bkz: yoksulluk giderilir ama vatan giderse dönüşü olmaz)
  • nedendir bilmiyorum, kafamda hep 28 days later ile bağdaştirdiğim şarki... belki de var da ben farkedemedim, belki sadece isminden dolayi...
  • "londra çağırıyor ama ben hala buralarda sürünüyorum." diye düşündüren the clash şarkısı.
hesabın var mı? giriş yap