• huzurlu yürüyemez oldum, paslanmış demir korkuluklar, kırılmış kaldırım taşları, yanlış kırma çatılar, beni sürekli didikliyor yolda. her şeye az sonra çizecekmişim gibi bakıyorum. okuldan aşağı inerken ağaçlı yol tek kaçışlı perspektif derslerindeki bir fotoğraf gibi geliyor, sanki fotoğrafa dalıp gidiyorum. geçen gün sketch up component'lerindeki kadını gördüm sokakta (omzunda çantası olan), yavaş yavaş tüm dünyanın t cetveli-gönyeyle veya autocad'de falan çizilip max'le modellenip yaratıldığını düşünmeye başladım, sanki hepimiz block adamlarız.. dolabın üstüne yetişemediğim zaman ctrl+t yapıp scale etmek istiyorum kendimi ve bunu yapmaya bi 5 saniye kadar falan çalışıyorum gerçekten. bugün birine "kentsel dokunun algılanışındaki çeşitliliğin kütleler bütününe kazandırdığı veriler tanımlı bir boşluk yaratmak ve hacmin verimliliğini sağlamak için çevredeki strüktürün heterojen bir şekilde oluşturulmasını zorunlu kılıyor" (bkz: bla bla bla) gibi bişey dedim ve bunu söylerken iki kereden fazla duraksamadım. bilezik bileklik vs. yerine paket lastikleri var bileklerimde ve saçımı hb kalemimle tutturuyorum. ellerim çini mürekkebi ve eşofmanlarım peligom lekeleriyle dolu. uykusuzum, çok, çok yorgunum ve stres içindeyim. yine de sapıkça bi estetik takıntım var, geberiyor da olsam aynaya bakıp makyaj yapmadan çıkamıyorum evden. masam küçük selobant kalıntılarıyla dolu. alışveriş merkezlerinin girişinde durdurup çantamı açıyorlar, maket bıçağını gösterip hesap soruyorlar. yatağa girdikten sonra en az yarım saat dönüp durmadan uyuyamıyorum. bedenim yatağı yabancılamaya başladı. zaten uyanmam gereken saatte uyumaya hazırlanıyor oluyorum. diyelim uyudum, rüyamda binanın arazi eğimine oturmasıyla ilgili süper bişey keşfediyorum ve bunu uyandıktan 5 dk sonra hatırlayıp 10 saniye içinde unuttuğumda oturup ağlamaya başlayabiliyorum. dağılıp sinirden ağlarken bile eskizlere bişey olmasın diye gözyaşlarımı masaya düşürmemeye çalışıyorum (en kötüsü bunu fark etmekti). fazla samimi olmadığım insanlarla ilk muhabbet "naber" yerine "proje nasıl gidiyor?"a dönüştü. ozalitçiler, kırtasiyeciler projeyi soruyor, uyu biraz falan diyorlar. kaçıncı sınıfta olduğumu bile biliyorlar. bi süre uğramayınca projeyi bıraktığımı anlayıp gaz vermeye çalışıyorlar. çantasının askısından boru poşet içinde rulo halinde kağıtlar sarkan insanları kendime yakın hissediyorum. bi kızla dün gülümsedik birbirimize. otobüste ayakta uyuma teknikleri geliştirdim. yaşlılar yer veriyor. kahvenin tadını artık pek alamıyorum. küçük harfleri garipsiyorum. ben mimar oluyorum.
  • ilk defa girdiği bir binada tuvaletin yerini bilen insandır.
  • öncelikle aşağıdaki ilanı okuyalım.

    --- spoiler ---

    mimar
    (ref:rdı1240)

    genel nitelikler:

    danışmanlığını yapmakta olduğumuz inşaat sektöründe faaliyet gösteren müşterimiz için mimar aramaktayız.

    mimarlık fakültesi mezunu
    yüksek lisans tercih sebebi
    en az 5 yıl tecrübeli
    uygulama (saha) ve ofis (tasarım) tecrübesi olan
    erkek adaylar için askerliğini tamamlamış
    sonuç odaklı
    yüksek tempolu çalışma ortamını tercih eden
    sürücü ehliyetli
    satınalma deneyimi olan
    pratik zekalı
    iş tanımı harici işlerde seçici olmayan
    detay çizimlerinde tecrübeli
    esnek çalışma saatleri için engeli olmayan
    imar yönetmelikleri hakkında genel bilgiye sahip
    archicad veya autocad kullanan
    primavera veya benzeri proje yönetim programı hakkında bilgi sahibi

    iş tanımı:

    konut projeleri tasarımı
    konut projeleri uygulama kontrollüğü
    uygulama projeleri çizimi
    projelerin odalarda ve belediye onay safhalarında takibi
    detay tasarımlarının yapılması ve paftalarının çizimi
    proje teklifleri için basılı sunum hazırlanması
    inşaat programı yapılması

    --- spoiler ---

    işte böyle süpermen özelliklere sahip olup, 1200 liraya çalışması beklenen kişilere mimar denir.
  • ali ağaoğlunun reklamda bu değil, bu hiç değil diyerek masasından bir çırpıda attığı projeler için gecesini gündüzüne katan, özel hayatını hiçe sayan, saç baş döken, sonra da hiçe sayılan meslek insanı, zavallı. özetle: (bkz: ben ve benim gibiler)
  • bunlardan biriyle evlenirken iki kere düşünülmesi gerekir. ha ben ikibin kere de düşünsem yine evlenirdim o ayrı. lakin meslekleri hayatlarını ne kadar zorlaştırıyorsa, beraberindekileri de o kadar zorlar. haftada beraber uyanılan (uyunan dahi değil, onu söylemiyorum bile) gün sayısı, sabah uyanıp eşinizi sızdığı bilgisayar karşısı koltuktan kaldırıp yatağa yatması için bilincini açmaya çalıştığınız günden daha azdır. bu siz sabah kalkarken oo vakit epey olmuş ben artık yatayım diyen eş şeklinde de vuku bulabilir. ilk başlarda eşi psikopat gibi uykusuz geceler boyunca çalışan kişinin vicdan azabından ben de senle oturcam banene şeklindeki direnişi iş yerinde uykusuzluktan baygınlık geçirip hastaneye kaldırılmayla son bulur. daha ileri giden ben gibi manyaklar ben de öğrencem bu işi diyerek 3d çizime merak salar, uğraşır didinir, nihayet bi kapı çizer, eşin bütün mimar arkadaşlarına çizdiği kapıyı utanmadan gösterir.

    bu uyku problemi sanırım mimarların en büyük yarası. zira bi türlü yeterince uyumayan bu güruh saçma sapan yerlerde de uyumaya başlayabilir. sizi ziyarete gelen eşin mimar arkadaşının gözleri açık bi halde koltukta uyuması, yahut sizi ziyarete gelen insanlar varken eşinizin gözü açık uyuması ve yahut gittiğiniz bir ziyarette eşinizin elalemin koltuğunda ağzını şaplata şaplata devirip yatması gibi.. işin ilginci bir süre sonra kimse bunu garipsemez, uykudan bayılan mimar garibanının üzerine bir örtü atıp hayatına devam eder. başlarda gelmiyor diye darılan anne, baba, arkadaş sizi yalnız görmeye alışır, ona da selam söylemeye...

    bu kişiler, kahvenin en hasının, en uyku kaçıranının gurmesidir. çizim yaparken uyku kaçırması için müzik dinleyenlerin yanı sıra film "dinleyenler" de mevcuttur, zira eşimin çoğu sahneyi ve oyuncuyu hatırlamadan ezbere repliklerini bildiği filmler var.

    masalarının üzeri her daim karışıktır, başta toplanmaya silinmeye yeltenilen bu masaya bir süre sonra ilişilmez, göz ucuyla süzerek yanından geçilir. masanın üzerindeki beşyüz tane kalemden hiç biri ellenmez, arada bi hayran hayran ele alınıp bakılır - eş nezaretinde- kaç lira bu? ohaaa cümleleriyle kalem elleme merasimi sona erdirilir.

    bir de sürekli bilgisayar karşısında oturmak zorunda kalan bu garibanların doğal olarak her yanları sürekli ağrır, oturup tv izlerken, çekirdek çitlerken, dergi okurken bi yandan eşe masaj yapmak bir süre sonra alışkanlık yapar, her yan yana gelişte el gayri ihtiyari masaja başlar, eşin hiç yoksa omzu,kolu sıkılır. saçları şöyle bi karıştırılır. bir süre odasından ses gelmeyince seslenilir, sesin durumuna göre;
    -kahve götürülür
    -gidip çizdiği şey hakkında bilmiş bilmiş mal gibi yorum yapılır
    -gidip kavga edilir ( bu ne bea hep yannızım ben ühüüü)
    -yanına oturulup bilinci açılmaya çalışılınır
    -koltuğun sırtı yatırılıp üstüne battaniye örtülür
    -yetiştirmesi gereken bişey çiziyosa üstüne su dökülür
    vs.
    evet, zor bişey mimarla evli olmak ama yine olsa yine evlenirim. herkesten ve dahi benden daha ince bir görüşü olan, içine sanat da edebiyat da renk de müzik de sızmış bir güzel insan evladıdır işte..
  • ukala olmalarının sebebi, okulda kendilerine ilk öğretilen şeyin "yaptığınız her sey için geçerli bir açıklama bulacaksınız, ben yaptım oldu demekle olmaz" olduğu insan grubu. bu yüzden her şeye bir cevapları ve detaylı açıklmaları vardır, bu verdikleri tüm cevapların %100 doğru oldugu anlamına gelmez, onemli olan ikna edici konuşma yeteneğidir, insanların ukalalık olarak adlandırdıgı şey aslında tam olarak budur
  • odası, kafası, masası, saçı-başı dağınık, yatağı ise her daim toplu olan kişidir.
  • diyelim ki bunlardan biri ile evlisiniz, diyelim ki yeni bir ev aldınız ve yine diyelim ki tesadüf bu ya evin baştan aşağı tamirat ve tadilata ihtiyacı var. bilin ki sevdiceğiniz artık o eski sevdiceğiniz değildir. yıllardır kendinden başkasına ev-ofis vs. yapa yapa içinde iyice yeşeren hulk ortaya çıkmak üzeredir. evin değil hanımı tillahı olsanız o evdeki hiç bişeye müdahale edemezsiniz, hiç bir şeyle alakalı fikir beyan edemezsiniz, ancak hulkun dev yeşil poposuna anlatırsınız derdinizi. eşiniz ortalıkta, alçıpan, led ışık, duşakabinin kumlamasının deseni, kapı camları, zeytin dalı, kapı kolları nerde kaldı yaaa, usta o çekmeceye ayar yap bak olmuş mu diyerek bir sağa bir sola koşturur, arada size "ha ne diyon canım? ha o renk olmaz, sen bi çekil şurdan" diye çıkışır da, hala sizi tanıyabildiğinden emin olursunuz.

    neticede herşey bittikten, ev temizlenip yerleştikten sonra o raddeye kadarki süreç ne kadar tiksinti vermiş olsa da, çekmeceler açılıp, dolaplar incelendiğinde, koltukların duruşuna bakılıp, kapı kollarına ellendiğinde "oha çok güzel olmuş meğersem" dersiniz.

    hakkatten o renk oraya olmazmış yani. işi bilene bırakmak lazımmış.
  • ıclerinden biri olmama ragmen, erbabina saygiyla karisik nefret besledigim meslek. yaslandikca mi bi haller oluyor nedir, 50 yas uzeri sevimli bir mimara rastlamadim. safi egoya donusuluyor galiba. biz gencler bilmeyiz tabi. usta-cirak iliskisinin parcasi olarak asagilanmaya alisiliyor zamanla da azizim az insan olun lan!
  • türkiye'de işverenlerin en çok sömürdükleri meslektir. gerçi bu işverenin suçu değil, 2 kuruş maaşa kendini sömürten, bir arada hareket edemeyen, kendine güvensiz, ilk gördüğü işe belki mecburiyetten belki acemilikten atlayan mimarların suçu. ben yapmadım mı, ben de yaptım, siz yapmayın genç arkadaşlar, ezdirmeyin kendinizi, veya ezdirecekseniz de aldığınız paraya değsin.

    yoksa adı sanı duyulmamış taşra ofisleri bile şöyle ilan verme hadsizliğinde bulunuyorlar: "3ds max ve fotoşok ustası, autocad'de canavar, en az 5 sene tecrübeli, sahada ince işlerin allahına hakim, şantiye şefliği yapmış, aktif araç kullanan, detay çizimlerinde iddialı, imar mevzuatlarını yalamış yutmuş, hakediş, metraj-keşif, ruhsat ve raporlama deneyimi olan, yurt dışında çalışmış rusça ve ispanyolca bilen, daha önce hava alanı büyük hastane ve olimpiyat stadı projelerinde deneyimi olan, diğer ofislerle koordine sağlayacak, malzeme bilen, eli yüzü düzgün bir içim su, ebesinin amı yüksek mimar takım arkadaşları aranmaktadır." -kıllıoğulları inşaat ltd şti, develi/kayseri

    abi naptın? sen şantiye şefi mi arıyorsun, teknik ressam mı, projeci mi, yönetici mi, şoför mü, sekreter mi... bende tüm bu özellikler varsa senin yanında kendimi ilkokul terk öküzoğluöküz müteahhitlere niye ezdireyim? niçin 2 kuruşa kıçımdan ter akana kadar otoket ekranıyla bütünleşeyim? yetişmeyen çizimlere evde gece yarılarına kadar neden çizeyim? kendine gel işveren, saçmalama. ya da boş ver işveren sen öyle dur; mimar, yavrum sen bir zahmet kendine gel, hadi canım benim, öptm.
hesabın var mı? giriş yap