nahit ulvi akgün
-
bizlere mutlaka 1 $eyler hatirlatacak olan 2li ili$kileri baslatmak icin oldukca etkili olan a$agidaki $iiri bizlere kazandirmi$ olan $air..
bir sey var aramizda
senin bakisindan belli
benim yanan yuzumden
daliveriyoruz arada bir
ikimiz de ayni seyi dusunuyoruz belki
guluserek basliyoruz soze
bir sey var aramizda
onu buldukca kaybediyoruz isteyerek
fakat ne kadar saklasak nafile
bir sey var aramizda
senin gozlerinde isildiyor
benim dilimin ucunda -
lisede edebiyat zevkimi geliştiren felsefe öğretmenim.
68-72 arası üç yılda, altı yarıyılda, altı farklı kız lisesiyle altı farklı oyun sahnelemişsek onun yönetmenliğinde olmuştu.
bir erkek lisesi öğrencisi olarak medyun-ı şükranım.
(son oyunu sıkıyönetim yasakladığı için oynayamamıştık: sean o'casey'den dünyanın düzeni... oyunculardan biri de sumru yağmurdereli idi.) -
ünlü şiirinin adını taşıyan birisi kitabıyla türk dil kurumu şiir ödülü'nü kazanan şair.
yılını ben bile hatırlamadığıma göre 1968 öncesi olmalı.
edit: keziban'ın uyarısıyla: birisi adlı kitapla değil, evrenin türküsü adla kitapla tdk ödülü almış. -
ne çare ki elin böğründe
bir değil ki yırtığın
diker diker bitiremezsin
.
teşekkürler öğretmenim… 52 yıl sonra bile. -
hıncal uluç'un aşağıdaki hikayesinin başında yer alan ilk kez okuduğum ve daha önce nasıl oldu da okumamışım dediğim nadide sözlerin sahibi.
http://www.sabah.com.tr/…caksiniz_ya_inanacaksiniz1
link ölürse diye;
ya inanacaksınız.. ya inanacaksınız!..
üniversitedeydik ikimiz de.. âşıktık.. söylemeden.. bir gün o zaman ankara'da gençlerin en popüler yeri ersan cafeterya'da otururken nahit ulvi akgün'ün dizelerini yazdığım kâğıdı koyuverdim önüne..
bir şey var aramızda
senin bakışından belli
benim yanan yüzümden
dalıveriyoruz arada bir
ikimizde aynı şeyi düşünüyoruz belki
gülüşerek başlıyoruz söze
bir şey var aramızda
onu buldukça kaybediyoruz isteyerek
fakat ne kadar saklasak nafile
bir şey var aramızda
senin gözlerinde ışıldıyor
benim dilimin ucunda..
gözlerimin içine baktı uzun uzun.. sonra fısıldadı..
"benim de.."
öyle başladı her şey.. ve de öyle güzel gelişti ki.. dünyanın en romantik aşkını yaşıyorduk..
evlenmeyi konuşuyorduk.. "bir futbol takımı kuracak kadar çocuk yapacağım" diyordu..
bir gün "seni çok seviyorum hıncal" dedi, gene ersan'da.. "bir şey hariç ne yapsan affederim, öyle seviyorum.."
"nedir o bir şey" dedim..
"beni aldatma" dedi.. "beni aldattığını duyarsam seni hayatta affedemem.. her şey biter.."
"ben de her şeyini affederim senin" dedim.. "bir şey hariç.. bana inancını yitirirsen.. ben mülkiye'nin en popüler adamlarından biriyim. hukuk ve mülkiye kantinlerinde masam hep doludur güzel kızlarla.. dedikodum çok yapılır.. ola ki kulağına bir şeyler çalınır.. gelip bana sorarsan bile kırılırım aslında, ama hele bana sormadan başkasına inanırsan o zaman biter.. bana inanmayan birisiyle ortak yaşamım olamaz.."
söz verdik birbirimize.. bir daha o konu konuşulmadı..
sömestrde memleketine gitti.. bir ay ayrıyız.. bir hafta sonu mülkiye'den bir arkadaşım var, geldi.. "bu cumartesi öğleden sonra, falanca, filanca çıkıyoruz" dedi..
"ben gelmem" dedim.. "o falanca dediğin, benim sevgilimin en yakın arkadaşının kuzeni.. muhakkak duyulur. olmaz.."
bizimki filancaya fena tutkun.. o cumartesi buluşmak hayati önem taşıyormuş.. kızlar ben olursam geleceklermiş, falan filan..
sonunda "peki" dedim.. öğleden sonra ankara koleji'nin önünde kızları bekliyoruz. yatılılar.. çıkıp gelecekler.. geldiler.. iki afet.. berbere de gitmişler.. bir saç, bir makyaj.. o zaman yeni moda miniler..
bu iki kızı alıp nereye götürdüğümü tahmin edemezsiniz..
maça..
nereye gitsek, izahı güç.. ama maç olunca kolay.. "gazeteden görev verdiler, bu maçı yazmam lazım" diye bahane.. maç bitince kızların okula dönme saati falan filan.. sıyırdık.. güya..
şubat bitti. bizimkinin memleketten dönmüş olması lazım.. gelmeden beni aramış olması lazım.. benim onu istasyonda karşılamış olmam lazım.. ses seda yok.. merak içindeyken, bir öğleden sonra kızılay'da görmem mi?.. ben ona koşarken, başını çevirip yürüdü..
dondum kaldım.. ama tahmin de ettim, olup biteni..
ertesi sabah kantinde rastladım, bizimkinin en iyi arkadaşına..
"ne oldu" dedim.. "niye döndüğünüzü haber vermediniz?.. niye dün kızılay'da başını çevirip geçti gitti yanımdan.."
"sen daha iyi bilirsin" dedi.. kuzeni anlatmış, hafta sonu buluşup çıktığımızı.. iki kolejli kız.. iki popüler mülkiyeli.. biraz da senaryo yazmış olmalı..
"inandınız mı peki" dedim, "aldattığına.."
"inandık tabii" dedi.. "ama erkekler böyle şeyler yaparlar.. hoşgörürüz biz.. birkaç gün sonra öfkesi geçer, eski günlere döneriz.."
fırladım masadan.. ayakta öyle bağırmışım ki, bütün kantin bize bakıyor..
"dönmeyiz" dedim.. "sevgilisi üç gün için gider gitmez, kuzeni ile kırıştırabilen erkeklerle arkadaşlık edecek kızlarla ben arkadaşlık etmem.."
çektim çıktım kantinden..
bitti!..
(23 aralık 2007'de yayınlandı.) -
fötr bir şapkayla, uzun ve yavaş yürüyüşler yapardı nahit bey,
adamı gördü mü uzun uzun lafa tutar,
gençlere söyleyecek bir iki söz muhakkak bulurdu.
yaşlıydı, yorgundu, izmirliydi
ve şairdi. -
göçebe
nereye gittiysem yadırgadım yerimi
canıma tak etti bu göçebe yaşam
tam alışırken yurduma yuvama
bir de bakıyorum saat tamam
yüzümü iyiden iyiye tanıyorum
elim ayağım benim de
başkası çıkacakmış gibi karşıma
aynalardan kaçıyorum şimdi
zaman içinde böyle darmadağın
ne mutluluğum belli ne mutsuzluğum
bir düşteymiş gibi hafif
sis dağlarından yuvarlanıyorum. -
70 li yıllarda izmir atatürk lisesinde felsefe öğretmenliği yapmıştır.
-
"birşey var aramızda" diye başlayan şiirinin sonsuza dek sürüp gitmesini istediğim şair. o herkese aşikar ama herkesten gizli aşkın öyküsü hiç bitmesin.
-
halkın ozanı
incedir eleğim
kadifeden yeleğim
duvarda asılı durur
gümüş kabzalı tüfeğim
elmanın içinde çekirdek
çekirdeğin içinde elma
bir anlaşılmaz dünya
ansızın patlar tüfek
dağlar birbirine seslenir
kurt kuş kaçışır ilenir
bozulunca dünyanın düzeni
ortaya çıkar halkın ozanı
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap