• şu linkte öğrenmek ve çalışmak ile ilgili yapılmış bir araştırmaya dair çok güzel bulgular yer almakta. dili ingilizce ancak temel yapı taşlarını şu şekilde sıralayabilirim sizler için:

    * çalışılıp öğrenildikten hemen bir gün sonra tekrar edilen bilginin unutulması çok daha zor oluyor. 1 ay içinde 3 tekrar yaparsanız zihninizden silinmesi çok daha uzun sürüyor ve de muhtemelen kalıcı bilgiye dönüşüyor. şu grafik bu konuda çok açıklayıcı.

    * 45 dakikalık bir dersin sonunda insan dikkati maksimum düzeyinin %30'una iniyor. tam bu anda 5 dakikalık bir ara vermek dikkat düzeyinin tekrar %90'ına çıkmasına neden oluyor. görsel

    * bir konuyu farklı farklı kaynaklardan öğrenmek, insanın daha zor sıkılmasına sebep oluyor ve de o konunun farklı yönlerine dikkat edebilmenize yardımcı oluyor.
  • insan ölümüne dek öğrenir.

    öğrenmenin sonu yoktur. koskoca ismet paşa, enflasyon, devalüasyon ve benzeri terimleri başbakan olduktan sonra ilk kez duyduğunu ve öğrendiğini açıklamak erdemini göstermedi mi ? ''sosyal devlet'' kavramını 27 mayıs devrimi'nden önce kaç kişi işitmişti, kim biliyordu ?

    sakıp sabancı, 1980'de imf'nin buyruğuyla girdiğimiz ''dışa-açılma'' sürecinde kambiyo deyimlerini öğrendiğini ve dışalım-satımın girdisini çıktısını kavradığını söylemiştir.

    yaşam büyük bir okuldur, hepimiz hergün dersler alıyoruz; öğreniyoruz.

    ama öğrenmek ile bilmek arasındaki bağıntı da göz ardı edilemez; eski yunan bilgelerinden eudemonidas* kendisini öğrenciliğe adamış bir yaşlıya bakarak demiş ki:

    -bu adam hep öğreniyor, ne zaman bilecek ? düşündürücü bir soru..

    öğrenmenin sonu yoktur. kimbilir, belki ders, ders, ders..

    bilmek bir yana, öğrenmekten bile yoksun kaldığımızda, geminin karaya oturması kaçınılmazdır..
  • günümüzde git gide bir "bilgi biriktiriciliği" halini almış müessese. bu anlayış o denli yerleşmiş halde ki, insan bir bilgiyi öğrenmek, -ama tam da ötekilerin kavrayışı ile birebir aynı şekilde öğrenmek- ve ötekilerin bir kopyası haline gelmeye çabalıyor.

    (bkz: bilgi toplumu)

    oysa öğrenmek dediğimiz şey, ontolojik bir yarılmaya işaret eder. bu yarılmanın yaşanması için de, deconstruction ve construction süreçlerinin peşi sıra birbirini takip etmesi gerekir. (bkz: diyalektik) bunu zihindeki nöron ağlarına, ve sürekli birbirini takip eden inşa çabasını ise günün sonunda elde inşa edecek yeni tuğla kalmamasına benzetebiliriz. bu da bir nevi tıkanmaya, ve kurulan yapı için içine sokulacak müşteriler aramaya benzer. günün sonunda bir de bakarız ki, bir binanın içine tıkılmış, tüyleri taralı ve parfümlü tavuklar birbirleriyle hoşbeş ediyor; körler ve sağırlar birbirini ağırlıyor.

    şunu da eklemek lazım tabi, bu bina dikme, müşteri arama üzerine temelli müteahhitlik oyunu, mekandan azadedir. binalar sadece kenar mahallelerde kurulmaz. aksine, şu akademi dediğimiz yerler de, bu müteahhit ve emlakçılığın daha rafine merkezleridir. buralarda daha farklı bir çabaya tanıklık ederiz. babil kulesi inşa etmeye çalışırlar. elbette bu zor ve azametli bir iştir. gösterilen sabır da, bu azamete duyulan hayranlıktan ileri gelir. kimileri bu yolda helak olur, kimileri ise güç bela inşaatı tamamlar ve tepeye tırmanmağa koyulur. yukarı çıktıklarında bir de bakarlar ki ne görsünler? kimsecikler yok. ne bekliyordu acaba bu batı tipi entelektüelimiz, orası da ayrı bir merak konusudur lakin, artık geriye "kimseler beni anlamıyor" serzenişi ile kuleye daha sıkı sıkıya sarılmak kalmıştır. kimileri de bir müddet sonra bu duruma katlanamayıp, bizzat kendi inşa ettiği kuleden kendini aşağıya bırakır.

    bu yolu tutmayanlar ise, -zor olan budur- dikeyde değil, yatayda hareket ederler. zira şairin de dediği gibi, bu gökkubbede geriye kalacak tek şey hoş bir sada idi. kimi giderken dahi geride kalanlara bir sada bırakır, kimi üzüntüsünü, kimi yalnızlığını, kimi de hıncını. zor olan bu ya, bazen tam da kuleyi dikmiş ve tepeye tırmanırken, onu yıkmak gerekir, yataydaki deneyim ve tecrübeye kendini açmak için. ha tabi eğer siz de, "ortaçağın katı sınıflı toplumu çok eyiydi, herkes yerini yurdunu biliyidi" diyen obskürantist iseniz, bu sözler bir kulağınızdan girip diğerinden çıkacaktır; o halde bize de kulede bol şanslar dilemek kalır.

    varlık ile bilgi arasına benliği almak öğrenmeye engeldir. zira insan bilgiyi benliğine zırh eder de, ruhunda ne babil kuleleri diker hiç farkına varmaz. böyle anlarda, yaşamın tüm renkleriyle, tüm huşusuyla, tüm içrek oluşumlarıyla bütünleştiğini sanır da, halbuki bir merdivenin üstüne çıkıp oradan bakmaktadır onlara. hep ötekilerden, bir basamak yukarıda durmaya dair hissedilen şu yakıcı arzu, yine dönüp dolaşıp insanın en çok ötekileri değil de, kendini aldatan melun bir canlı olduğunu hatırlatır bize.

    iletişimin hiyerarşisi de buradan yükselir. soğuk amfilerde öğrencileri bilgisiyle kırbaçlayan hocalar, kenar mahallelerde diktiği sitelerine müşteri arayan müteahhitler ve onların şakşakçısı olan emlakçılar, kulelerine hapsolmuş kimse beni anlamıyor değerli yalnızlıkçıları, -ki bu çaresiz kimse etrafına bir kalabalığı topladığı vakit şehvetle onlara buyurmaya başlayan bir entelektüel tirana dönüşecektir- ve tüm o kıymetinin anlaşılmadığını düşünen, dünyada tek acıyı kendinin çektiğini düşünen, kendi beynine hapis diğerleri.

    eğer bir başkasını, sizden aşağı ya da yukarı seviyede görmüyorsanız, o yakıcı ve habis arzuya tutulmuyorsanız, herkesten, -ama istisnasız herkesten- ve her şeyden öğrenebileceğiniz bir şeyler vardır. dünya algılandığı müddetçe vardır. önce kuleyi diken, sonra da bundan şikayet eden yine insanın kendisidir. ki burada da bir parantez açalım, durumu böyle anlamış şu melun canlı, böylesi bir durumda dahi primus inter pares olmaya çabalayabilir, güven olmaz. o yüzden insanın ruhunda iki olguyu barındırması şarttır, ilki her şeyden ama her şeyden şüphelenmek, fakat sonra geri dönüp şüphenin kendisinden dahi şüphelenip onu iptal etmek. yani şüphe ve imanı aynı bedene yerleştirmek. ne diyorduk? construction and deconstruction ve bahçelerde açmış güzel laleler.
  • gerçek öğrenme:
    cevher olarak senin içinde varolanla, dışarıda bir yerlerde karşılaşıp, rastlaşıp, denkleşip o şey ile (an)laşmak. dışarıdan gelen tetikleyici ile içeridekini öğürebilmek, müşahede etmek, onunla öğür olmak.

    dışarıda olanla içeridekinin eşleşmesi (çifleşmesi) sonucu, bilgi artık kalıcı ve sabit hale gelir, beyindeki nöron ağına katılır, orada asılı kalır. eğer yolun (sırat-ı müstakim) talebkârıysan sinir sistemin kalp sultanlığı için düzenlenlenir, kalbin frekansları yoğunlaşmaya, dirilmeye başlar.

    yoğunlaşan kalb frekansı neye yarar?

    dışarıdaki şeylerin hakikatine karşı şifrelenmiş perdeler açıldıkça sendeki cevherin nuru tüm şeyleri öğrenilebilir kılar. imleci (algı) o şeyin üstüne getirirsin sana ne olduğunu, ne işe yaradığını söyler.

    din dirilir;
    tüm endişelerin dindirilir.

    bilgiyi saklayıp, gerektiğinde çağırmak öğrenmek değildir.
    ney çalmayı bilmek, onu icra etmek ney ile öğür olunduğunun anlamına gelmez.

    ney'i çalmadan öğrenen hz mevlana, mesnevinin ilk 18 beyiti ile onun sırrını öğrenip bize açıklamıştır. bu ney'in varlıktaki sır perdesinin hazrete bakan yönünce kaldırılması ve ney'ce öğüretilmiş bir ifadesidir.

    buradan anlıyoruz ki tüm varlık dahi fonksiyonları başka başka görünsede, herşey yalnızca o'nu zikretmekte, o'nun zikriyle inlemekte.
  • her gun, ogrenmeyi ne kadar cok sevdigimi yeniden fark edip bundan cok mutlu oluyorum; cunku her gun yeni bir sey ogrenerek kendimi mutlu edebiliyorum. yalnizligin, huznun ve dipte olmanin bile ogrettigi oyle cok sey var ki, aci cekerken bile mutlu olabiliyorum ogrendiklerimden dolayi. boyle de tuhaf bir insanim.

    insanin bir konuda uzman olmasi gerektigine kesinlikle inansam da baska konulardan da az biraz da olsa bir seyler bilmesinin kendisine ve icinde yasadigi evrene iliskin bir bakis acisi gelistirebilmesi acisindan onemli oldugunu dusunuyorum. bu bana, yapraktaki bir anadamardan cikan bir suru kucuk ve ince damarlari animsatiyor ya da bir govdenin uzerinden goge yukselen cesitli boyutlardaki bir suru dali. kendimi bir butun olarak dusundugumde ogrenmeye yaklasimimin boyle oldugunu dusunuyorum ve kendimi bir uzmanlik alani disindaki pek cok alanda yetistirmek cok ama cok hosuma gidiyor. cicek bakimindan tutun da manti acmaya, resim cizmekten bilimsel arastirma yurutmeye, makine yagi cikarma yontemlerinden kosmaya kadar bir cok konuda bilgi sahibi olmaya ve yaptiklarimi en iyi bicimde yapmaya calisiyorum. aslinda ben bilmeyi ve bildiklerimi uygulamayi seviyorum; cunku ogrendigim her yeni bilgiyle ufkum biraz daha genisliyor. yeterince ogrenebilirsem ufkumun kendi cevremde bir tur atacak kadar genislemis olacagini hissediyorum. basladigim yere dondugum an, pek cok sey ogrenmis olarak donecegim icin hicbir sey eskisi gibi olmayacak ve ben bu aydinlanma anini heyecanla bekliyorum. gerci hicbir zaman "yeterince ogrenmek" diye bir seyin olasi oldugunu da dusunmesem de, algimin sinirlarini olabildigince genisletmek diyebiliriz ona. basladigim yere geri donup kendime baktigimda evrende bir toz tanesi kadar olmanin gercekten nasil hissettirdigini ve dusundurugunu anlayabilirim. evrenin buyuklugunu de tam o zaman kavrayabilirim belki. belki, bir gun. bu zavalli insan aklim bir gun gercek bir anlayis yasar belki bir gun.

    yasamayi cok seviyorum ve yasama sevincimin kaynaginin ogrenmek oldugunu dusunuyorum artik. bilmek aci vermeyi gecti ve baska bir algilayis getirdi sanki.
  • algılananın, daha evvelinden bilinen kavramlarla ilişkilendirip, yeni bir kavram haline gelmesi süreci.
  • diyalektik yaklaşıma göre insanın bir şey bilmediğini kabul etmesi ve bu bilgisizliğinin üstesinden gelmek için çaba sarfetmesi, irade göstermesi karşıtlığı sayesinde ** ilerleme sağlanabilen eylem. her ilerleme sonunda yeni karşıtlıklar oluşacağı için (yani bilinmeyen yeni şeyler ve bunları öğrenme çabası) ilerleme süreklidir.
    ancak kişi ben her şeyi biliyorum dediği anda ilerleme sona erer.
  • 3 çeşit ögrenme bulunmakta, bunlar;saniyelik ögrenme, kısa süreli ögrenme, kalıcı ögrenme.
    1)saniyelik ögrenmede ; an itibari ile ,duydugumuz sesler,dokundugumuz nesneler,gördügümüz objeler v.b. akson dentrit uyarı-iletim sistemi ile beyne gönderilip beyinde uygun cevap alınıp tekrar sinir uclarına gelir, ancak bunları önemsemedigimiz yada cok fazla sayıda yasadıgımız için saniyesinde ögrenip unutuyoruz.
    2) kısa süreli ögrenmenin temel prensibi ise; ögrendigimiz herhangi birseyi yine akson dentrit aktarımı ile beyine gönderiyoruz ancak geçici bellege atılan bilgilerimiz üzerinden zaman gecmeden tekrar süreci gerçekleşmezse ve/veya isteksiz bir sekilde ögreniyorsak ögrendigimiz bilgiler max 1 ay sonunda unutuluyor.bunun diger bir adıda "ezberlemek".buradaki isteksiz ögerenmenin mantıgı ise söyle;eger birseyi ögrenmek istiyorsak o bilgi bize hitap ediyordur,(eger bir bilgi bize hitap etmezse onu ögrenmemiz imkansızdır,ancak gecici hafızaya alabiliriz) ,bize hitap eden bir aktivite ile ugrasırken mutluluk hormonu diyede bilinen seratonin salgılarız.seratonin salınımı ise akson dentirit uyarı aktarım sisteminde kendisine uygun bir yere baglanıp alınan mesajı kendi üzerinden gecirip baska bir nörona göndermesi , yani alınan bir bilgiyi bir kac kez alınmıs gibi fonksiyon göstermesi acısından cok önemlidir. bahsedilen seratonin hormonun salınımı ve tekrar sürecinin gerceklesmesi halinde ise ögrenilmiş bilgi kalıcı hafızaya atılır.
    yani kısacası ;
    ögrenmek istemiyorsak , mutsuzsak , konu bize hitap etmiyorsa ögrenemez ancak ezberleyebiliriz.tam tersi durumdaysak ögrenir, tekrarda edersek asla unutmayız.
    seratoninin seviyesini yükseltemenin bir yolu asla depresyona girmemek , gecici bir çözümü ise kandaki şeker seviyesini yükseltmek olabilir.hele birde cikolatanın ana maddesi olan cacao ve şeker birleşirse , tadından yenmez ,kısa süreli bir verim elde etmek mümkün olabilir .(bkz: seratonin)
    demek ki napıyoruz;çalısamıyorsak çikolata yiyoruz!
  • olanı kabul etmekle başlar.
  • ne okulda ne de yaşamımız boyunca mevcut sistemde bilgi alanında tam anlamıyla gerçekleştiremediğimiz eylem. ispat; ülkenin genel durumu insanların hali, istatistikler.. kavrayıp uygulamayan, analiz, sentez ve değerlendirme yapamayan insanlar hiç birşey anlamamış öğrenememiş insanlardır.
hesabın var mı? giriş yap