• bu sanatçıların erkan oğur, nazlı öksüz, cengiz özkan vs. albümleri birer hazine değerinde, korsanını almak, bir yerlerden indirmek değil, satın alınsa bile hakettiği değerin karşılığını bulduğunu düşünmüyorum.
  • henüz hiçbir şey bilmiyordum.

    eskizlerin, paftaların, rapidoların, maketlerin, projelerin, jürilerin arasında derdimi dertten sayarak tıngır mıngır yuvarlanıyordum. bir mart ayıydı. proje konumuzu yerinde incelemek amacıyla düştük yollara. yağmurluydu. evvela muğla'yı gezdik bir güzel. kapılardan geçtik, eşiklere bastık, taş döşeli avlulara baktık. kimler varımış biz burada yoğ iken deyu meraklandık. oralara kadar gidip bodrum'a uğramadan yapamazdık.

    sokaklarında kimseler yokken ilk ve son kez gördüm bodrum'u. bu muymuş dedim öve öve bitiremedikleri bodrum? buymuş. eh dedim, tenha iken hakikaten güzelmiş. kalabalık halini hiç merak bile etmedim. benlik değildi, bildim.

    biz oradayız diye yüksek mevki sahipleri abiler akşam bir organizasyon yapmışlar. küçümen bir salona gittik, sahnede folklor takımı var, en sevdiğim şey. işte bu tam benlik. yabancıyız da buraların havalarına, dikkat kesildim.

    zurnada peşrev olmaz diyesiler ya, evvela zurna bir peşrev çekti, sonra bir solist "haydülen de haydülen! karadağların sandalı da sandalıııııııı". kan çekiyor arkadaş, yapacak bir şey yok, dağ dendi mi bende akan sular durmuyor da coşuyor habire... dedim ya, hiçbir şey bilmiyordum, öğrendim, kerimoğlu zeybeği imiş mübareğin adı. elde var bir, ikincisi başladı: gide gide yoruldum / bir güzele vuruldum / haydi benim şah boylum / şebboy çiçek başında ". vay arkadaş, bu nedir? bir güzelliği diğer bir güzelliğe nasıl iliştirmektir? "şah boylum" kimdir, şebboy çiçek niye baştadır?

    o geceyi bodrum'um muhtemelen un ucuz otelinde, ıslak denecek kadar nemli yataklarında, üşüyerek hatta titreyerek geçirdik. gördüklerimden değil de duyduklarımdan ötürü unutamayacağım bir cevelân oldu. okan murat öztürk bu hikayenin neresinde derseniz, tam olarak burada sayılmaz aslında.

    bundan bir kaç sene sonra, bu sefer sıcak bir yaz günü, tatildi, son dönemime geçmiştim, evde büyük bir temizlik operasyonu vardı. bahçede tam 17 tane halı yıkamıştık. o yorgunluğun üzerine, artık başka şeylerin telaşı, heyecanı ve elbette muhtemel acısı ile de tanıştıktan sonra, gideceğim yere yürüyerek gitmeyi tercih ettim. sincapların fink attığı, iki yanı çınarla dolu o yoldan 1 saat boyunca yürürken kulağımda okan murat öztürk vardı. bodrum'da işittiğim o türküler beni okan murat'a çıkarmıştı.

    o yoldan bir daha hiç yürümedim, o gün vardığım yere varmak bir daha hiç nasip olmadı. fakat ne zaman başka bir yola, vakitli vakitsiz düşsem, düşecek olsam okan murat'sız düşmem.

    çok uzattım yine, hem haddimi aştım hem sözün edebini. yoksa şu türküde şöyle efsanedir, bu türküde şöyle şahanedir diye sabaha kadar anlatsam duramam.

    okan murat öztürk sesinin değip de efsunlamadığı türkü yok. bodrum'da bağladığı düğümü çözemedim. çözesim de yok.

    belki vakit olur, belki ömür yetmez:, yeri gelmişken yazıya dökülsün isterim, ustalarının dizinin dibinde cengiz özkan, okan murat öztürk, ulaş kurtuluş ünlü ve nida ateş. kalbimdeki ateşin başında halka kurmuş, çalıp söylüyorlar.

    işte bütün işi gücü bırakıp, tutulan boynumdaki sıcak su torbasının himmetine sığınıp bir kez daha "yağar yağmur her dereler sel alır" dinliyorum şu gecenin bu saatinde, katre katre.

    aman da allah amman...
  • kendini "bağlama"ya, türküye adamış bir adamdır bu da... yeni teknikler geliştirecem, yeni yorumlar katacam, yeni türküler bulacam diye saç, diş kırmıştır [sinirinden bağlamanın klavyesini ısırınca].

    bengi baglama uclusu'nun kurucusudur, kendi solo albümlerinin yanı sıra erkan ogur'la beraber "hiç" diye bi çalışması da hali hazırda bulunabilir, dinginlik werir dinlemek...
  • kendisi ve erkan oğur yolda tek başına direksiyon sallayanlar için şiddetle tavsiye olunurlar...zira yaydıkları dingin hava ile sürekli 90 km* civarında seyir edecek ve başka araçlarla kapişmaya kalkmayacaksınız...bir nevi direksiyon başındaki bezgin bekir olarak selametle yol alacaksınız...
  • "katre"yle onca cerahatin akıp geçtiği televizyon ekranında bir çınar gölgesi serinliği yaşatıyor okan murat öztürk. misal bu hafta misafir olarak "karanfilin moruna" albümünde akerdeonuyla beni balkan coğrafyasında pek latif bir yolculuğa çıkaran ve aslında müzikal manada oralarla ne derece akraba olduğumuzu şaşkınlıkla görmemi sağlayan muammer ketencoğlu vardı. yunanistan'dan, bulgaristan'dan, sırbistan'dan halk şarkıları okudu ketencoğlu, ne de iyi etti... üstüne okan murat öztürk, kütahya yöresinden ilk defa işittiğim bir zeybek okudu ki of of... türk halk müziği adına böyle adamlar iyi ki var diyorum...
  • gerek bağlama icrası gerekse türkü okuyuşundaki hissedilebilir duygu yoğunluğu ile öne çıkan son yılların gözde müzisyeni. elini değdirdiği her türküde, yaptığı her düzenlemede bağlamayı öne çıkarmak, bunu yaparken otantizme sadık kalmak şeklindeki tarzını, farklılığını hissettiriyor. bilgisayar tekniklerini esere "dımtıs" şeklinde adapte etmek olarak değil, enstrümanların sesinin yansıtılmasındaki kalitenin iyileştirilmesinde bir araç olarak algılaması takdir edilesi bir diğer yönü.
    hormonsuz tınılar duyurduğu için hep okusun, çalsın.
  • coşkun güla'nın talebesi. kalan müzikten çıkan nerdeyse her albümde adı geçer.*
  • bağlama,tanbura,cura,dörttelli,perdesiz bağlama,üçtelli,divan sazı,perdesiz lavta çalabilmektedir.
  • türküleri yakışan şekliyle, dupduru yorumlayan usta. bergüzar albümünü eskitip ikincisini aldığım.

    kızanlar olacak ama flamenko gibi, halk müziğine de kadın sesi yakıştıramıyorum ben. sabahat akkiraz'ı dahi çok sevmek istedim, konserlerine gittim, sevemedim. bana sevdiğim damarı bulduran sanatçıdır okan murat öztürk.

    öncelikle derya kenarına bir ev yapmışam, sonra dolanı dolanı gelir, bir incecik duman tüter bacadan, suya gider allı gelin ve elbette germir bağları tavsiyedir.
  • baglama ustadi... yaptigi isi bilerek yapan adamlardan... sadece virtuoz olarak degil, icra ettigi muzik konusunda da derin bilgileri olan kisi. en son gordugumde kivilcim sanat evinin yoneticisi idi ve ayni yerde baglama dersleri veriyordu. aslinda jeoloji muhendisi.
hesabın var mı? giriş yap