• mesela bizim yaptığımız hareketlerinin aynısını yapan bizim gibi olan bir evren daha war mı şeklinde de ortaya çıkabiliyor, ondan ayrı, "2 boyutlu war, 3 boyutlu war, daha ötesi de wardır belki" sorusuyla da buluşabiliyor; bu nokta kağıt ve masa örnekleri ile açıklanıyor:

    "uzaydaki tek bir noktayı ele alalım. verin... evet, bu noktanın herhangi bir yöne doğru uzanan hacmi yoktur. war mıdır, hayır. dolasıyla bir matematikçi için o nokta boyutsuzdur. düz bir çizgiyi alalım. geri vereceğim; o da sadece bir yöne doğru uzayıverir. genişliği ve yüksekliği yoktur, kendi halinde yalnızca uzunluğu vardır. matematikçi bunu tek boyutlu olarak kabul eder. ansızın bir kağıt parçasını ele verelim. buyrun, genişliği ve uzunluğu vardır ama derinliği yoktur. öyleyse o da iki boyutludur. bir masayı ele alalım, olmuyorsa sırtlayalım, genişliğiyle, uzunluğuyla ve derinliğiyle üç boyutlu bir nesnedir değil mi ? örneklerimizi bir kez daha inceleyelim: boyutsuz, tek boyutlu, iki boyutlu ve üç boyutlu. belki bunu bıraksan bu gidiyor, öyleyse niye diğer boyutları keşfetmeyelim, niye "yoktur" diyip 3. boyut'ta kalalım"

    ben de hak weriyorum, kalmayalım, diyorum abi.
  • evren her karar asamasinda degil, zamanin sonsuz kucuk biriminde sonsuz sayida parcaya ayrilir. sizin karar vermis ya da vermemis olmaniz bu evrenlerin olusmasini ya da var olmasini etkilemez. yeni evrenler yaratamaz ya da yok edemezsiniz, onlar her zaman oradadir, varliklarindan haberiniz olup olmamasi bu gercegi degistirmez. verdiginiz kararlar sadece sizin bulunacaginiz evren hakkinda yapmis oldugunuz bir secimdir. hakkinda teoriler uretilen zaman ve gerceklik makinalari da bu evrenler arasinda gecis yapmanizi saglayacak araclardan baska bir sey degildir.
  • geçen yaz yeni bir işe başlamıştım. her gün aynı eylemlerin tekrarlandığı sıkıcı bir işti. masama oturur, akşama kadar yerimde saplanır kalırdım. sigara içmek tek sosyal etkinlikti.

    bir kadınla tanıştım sigara molası sırasında. adı firuzan. feci güzeldi. gülmediğinde olduğundan daha ciddi görünürdü, sert bir ifade olurdu yüzünde. ama güldüğü anda ışık saçmaya başlardı. işte tam o gülme anına vurulmuştum galiba. önceleri uzaktan izlerdim onu. sonra komik bir şekilde tanışma imkânı bulduk. ardından iyi anlaştığımızı keşfettik. birbirimizi sigara molasına çağırmaya başladık. bazen de falıma bakardı, tarota meraklıydı.

    firuzan’ın masasında erkek arkadaşıyla fotoğrafları vardı. erkek arkadaşı olan bir kadına iltifat edemezsin. güzel sözler söyleyip utangaç gülümsemesini izlemek gibi lüksün yoktur. uzaktan izler, habersizce bakar, mesafeni korursun. en fazla günaydın der, poşet çay istersin. ben de öyle yaptım.

    zamanla aramızdaki samimiyet arttı. arttı dediysem, havadan sudan cümlelerle boşluk doldurmaca sözlerden biraz daha birbirimizi birbirimize anlatan sözlere terfi etmiştik. ben buna ruhun derinliklerine inmek derdim, o ise kapı açmak. hiç unutma, derdi; kapılar her zaman iki tarafa da açılır. sonra da kapılarla ilgili teorisini anlatırdı. bana durmadan bir şeyler anlatırdı, ben dinlerdim. öyle tahmin ediyorum, milyonlarca teorisi vardı.

    bazen sevdiğim şarkıları ona da dinletirdim. kulaklığın birini ona verirdim. solunda oturuyorsam sağ, sağında oturuyorsam sol kulaklığı verirdim. böylece birbirimize daha yakın dururduk. nefes alırken göğsünün inip kalkışını izlerdim. ince hesapların adamıydım.

    bir akşam iş çıkışı yorgunluk atmak için gittiğimiz barın dumana boğulmuş atmosferine sigaralarımızla katkıda bulunurken küllükle oynamayı bırakıp firuzan’a baktım ve sordum:

    “sana paralel evrenler teorisini anlatmış mıydım?”

    “ah, duymuştum ama o teorinin sana ait olduğunu bilmiyordum.” diye cevapladı gülümseyerek, bir yandan da elindeki tarot kartlarıyla oynamaya devam ediyordu. “anlat bakalım.”

    “evrende verdiğimiz her karar önümüzdeki hayat çizgimizi değiştirir ve yeni bir evren, yeni bir gerçeklik yaratır.” diye söze başladım. “eğer bu işe değil başka bir işe girseydin bambaşka ilerleyecekti hayatın. eğer dün o sokaktan beş dakika erken geçseydin, eğer bu sabah kahveni şekerli içseydin... tüm bu olasılıklar denizinde sonsuz seçeneğin var. ve tercih ettiğin her bir seçenek yeni bir evren meydana getiriyor.”

    sigarasından derin bir nefes çekti “ve böylece sonsuz sayıda paralel evrenler oluşuyor.” diye ekledi.

    biramdan bir yudum alıp, “aynen öyle. işte o paralel evrenlerden çok çok azında sen tam suratıma hapşırıyorsun.“ diye devam ettim.

    “ve çok daha azında sen bana bir mendil uzatıp kaba bir şekilde ‘ah ben de yüzümü yıkamamıştım zaten!’ diyorsun.” diye tamamladı cümlemi gülerek.

    “kesinlikle. “ küllüğü kenara çektim, masaya doğru eğildim ve gözlerine bakarak,

    “ve bu evrenlerin yalnızca bir tanesinde seninle bir barın köşesinde oturmuş konuşurken, birden duruyor, gözlerine bakarak ne kadar muhteşem güldüğünü söylüyorum. “ deyiverdim. ellerine uzandım, masanın altına kaçırdı.

    acı bir sessizlik çöktü masaya. o kadar ani ve yoğun çöktü ki vücuda gelip yanımıza oturdu adeta. ben firuzan’a, o ise elindeki kartlara bakmaya devam etti. korkunç bir suçluluk duygusuyla doldum, ama pişmanlıktan eser yoktu. yine de kapanışı yapmak bana düştü.

    “ama o evren bu evren değil.” dedim. arkama yaslandım.

    kafasını kaldırdı. gülümsemedi. kızmadı. hiçbir şey söylemedi. sert görünüşü ürküttü beni.

    kalan birayı kafama diktim, sigaramı söndürdüm. “belki başka bir evrende...” dedim.

    hesabı ödeyip kalktık. caddeye çıkıncaya kadar hiç konuşmadık. ayrılma anında ne diyeceğimi bilemeyince bir sessizlik patlaması daha oldu. firuzan’ın arkasını dönüp gitmeye yeltendiğini görünce telaşla ilk aklıma gelen şeyi söyledim: “görüşürüz.”

    firuzan durdu, yanıma yaklaştı, bana bakarak gömleğimin cebine bir tarot kartı sıkıştırdı. “belki başka bir evrende…” dedi ve gitti.
  • bu nedenle ornegin birisi gecmise giderek buyuk dedenizi oldurdugunde sizin de yok olmaniz gerekir seklinde bir kuram gecerliligini kaybeder. cunku o kisi (bay x diyelim) bazi gercekliklerde dedenizi oldurmeyi basarmis, bazilarinda da basaramamistir. ve siz su anda burada oldugunuza gore bay x'in basarisiz oldugu bir evrene aitsiniz. bu nedenle endise etmenize,paranoyak olmaniza gerek yoktur.
  • ayrıldığım sevgilimle mutlu bir evlilik sürdürdüğüm olasılığını bana sunan yegane teori. iyi ki var.
  • 1954 yılında, princeton üniversitesi doktora adayı olan genç hugh everett ‘in aklına radikal bir fikir geldi: tam olarak bizim evrenimize benzeyen başka evrenler de var olabilir.

    bu evrenlerin tamamı bizimki ile bağlantılıdır yani her biri bizim evrenimizden ve bizimki de başkalarından ayrılmış olabilir. bu paralel evrenler içinde tarihteki savaşlar bizim bildiğimizden daha farklı sonuçlanmış ve bizim evrenimizde soyu tükenmiş olan türler başka bir evrende evrimleşmiş ve adapte olmuş olabilir. diğer yandan biz insanların nesli başka bir evrende tükenmiş de olabilir. bu iddia oldukça kafa karıştırıcı ve düşük olasılıklı gibi dursa da everett bu düşünceyi benimsedi ve tarihte paralel evren teorisini öne süren ilk kişi oldu. fakat neden genç ve başarılı bir fizikçi, o dönemde akıl almaz olarak nitelenebilecek bir teoriyi ortaya atarak gelecek kariyerini riske atsın?

    çoklu dünya teorilerinin anlaşılırlığı ve mantıksallığı bir kenara dursun, hugh everett’in iddialarının altı elbette boş değildi. onun mükemmel bir matematikçi, ikonolastik bir kuantumcu olduğunu hatırlatmak gerekir. özellikle parçacık fiziği üzerine yaptığı çalışmalarıyla fiziğe yeni bir gerçeklik algısı katmış bulunuyor. ama ne yazık ki yaşadığı dönemde paralel evrenler hipotezine başta niels bohr olmak üzere birçok büyük bilim adamı tarafından karşı çıkıldı. sonraki süreçte hugh everett yöneylem araştırmaları üzerine yoğunlaştı ve bu farklı alanda başarılarına devam etti.

    peki, hugh everett’in çoklu dünyaları içine alan paralel evrenler hipotezini ortaya atmasına sebep olan bilimsel temel neydi? bu noktada kuantum mekaniği ve çalışma sistemini anlamamız gerekiyor. kuantum yani parçacık fiziği madde ve ışığın, atom ve atom altı seviyelerdeki davranışları üzerinde çalışır. kuantum araştırmaları, atom çekirdeğinin etrafındaki yörünge seviyelerinde bulunan elektronların aynı yörüngede aynı anda birden fazla noktada gözlemlendiğini saptadı. bu sebeple bir elektronun yörüngedeki yeri olasılık değerlerine göre hesaplanırken, tam olarak yerinin tespit edilmesi de mümkün görülmemektedir. bu durumu heisenberg belirsizlik ilkesi açıklıyor. 1927 yılında werner heisenberg tarafından öne sürülen kuantum fiziğinde heisenberg'in belirsizlik ilkesine göre, bir parçacığın momentumu ve konumu aynı anda tam doğrulukla ölçülemez (momentum değişimi = kütle değişimi x hız değişimi). bu durum ne ölçüm aletlerinin yanlışlığı ile ilgilidir ne de deneysel yöntemlerin kalitesine bağlı bir durumdur; tam olarak doğanın kuantum mekaniksel açıklaması içinde dalga özelliklerinin yapısından kaynaklanmaktadır. yani bir atom ve atom altı parçacıkları gözlemlemek için kullandığınız elektron mikroskobu haliyle atom elektronlarının davranışlarını etkileyecek ve kesin bir sonuca asla ulaşılamayacaktır.

    biraz da olsa elektron davranışı ile çoklu dünya hipotezi arasındaki bağlantıyı anlamış olduk. işte hugh everett atom altı seviyede elektron davranışlarını makro düzeyde kendi evrenimize uyarlamıştır. bir elektron kendi yörüngesinde aynı anda birden fazla konumda bulunabildiğine göre neden bu durum içinde bulunduğumuz evren için de geçerli olmasın? elbette bu fikir o dönemde olumsuz bir reaksiyon aldı. önemli bilim adamları, atom altı düzeyde gerçekleşen bu durumu makro düzeyde bilimsel bulmadılar. hugh everett bu yönde çalışmalarını bıraktı ama paralel evrenler hipotezi son bulmadı. bu sefer başka evrenler olabileceği düşüncesinin temelini einstein’ın görecelik teorisi oluşturmaya başladı. bildiğimiz üç boyutun ötesinde dördüncü boyut olan zamanın göreceliği teorisi bilim dünyasında büyük çığır açmıştı. bu teori einstein’ın matematiksel ispatıyla sınırlı kalmadı, uydu yörüngelerindeki sapmalar uzayın zamanı büktüğünün yakın zamandaki ilk kanıtlarındandı. 23 ekim 2004 tarihli radikal gazetesinde, bu önemli bulguyla ilgili şöyle bir haber yapılmıştı:

    ...pavlis, "şayet dünya, etrafındaki uzay-zamanı eğiyorsa, yakınlardaki uyduların yörüngesi değişmeliydi" dedi ve bu düşünceden hareketle lageos-1 ve lageos-2 adlı uyduların yörüngelerindeki sapmayı lazer ışını kullanarak ölçtüklerini anlattı. pavlis, "her iki uydunun yörüngesinde de dünya'nın dönüş yönünde yılda iki metrelik sapma belirledik. ölçümlerimiz, görelilik teorisinden hareketle daha önce yapılan hesaplara yüzde 99 uydu" dedi. italya'nın lecce üniversitesi'nden ıgnazio ciufolini ve abd'deki dünya sistemleri teknolojisi birleşik merkezi'nden pavlis, 11 yıl iki uydudan gelen lazer sinyallerini inceledi.

    bu durumda zaman farkı farklı evrenleri işaret ediyor olabilirdi. bu evrende bugünü yaşarken başka evrenlerde geçmiş ve geleceğin farklı varyasyonları yaşanıyor olabilir. aynı üç boyutta konumlanmış bitişik evrenler veya kesişen evrenler de görecelik teorisinin bir sonucu olarak üzerinde düşünülmekteler. ama artık dördüncü boyutun ötesinde, fizikçilerin geliştirdiği her şeyin teorisi olarak nitelendirilen m teorisi diğer adıyla sicim teorisi 11 boyutlu evreni matematiksel olarak ifade ediyor.

    kuramdaki temel fikir, gerçekliğin esas bileşenlerinin rezonans frekanslarında titreşen ve planck uzunluğunda olan (10-35 mm civarı) sicimler olduğudur. sicim teoremi 6 yeni boyut daha önerir, fakat bu boyutları standart anlamdaki mekân ve zaman boyutları değil, bunlara bağlı alt boyutlar gibi tanımlar (bildiğimiz 3 uzay ve 1 zaman boyutu üzerinde dairesel olarak katlanmış ekstra boyutlar). mesela çok ince bir tel düşünelim 2 mm kalınlığında, bu tel uzaktan bakılınca bizim için tek boyutlu bir doğrudur, diğer boyutları bizim için yok gibidir. fakat bu telin üzerinde hareket eden bir karınca için telin üzerinde sağa ve sola gidip tur atılabilir ve o yönlerde de boyut vardır. işte o boyutlar ancak o seviyeye inince anlam kazanır ve her zaman gözükmezler. membranların oluşturduğu parçacıkların da çok küçük yüzeyler olduğu ve onların seviyesine inince anlaşılabileceği düşünülmektedir. bu yüzeyler farklı titreşimlerle farklı atom altı parçacıkları, bu atom altı parçacıklar da birleşerek atomları oluşturmaktadırlar.

    elbette m teorisi metafizik ve parapsikoloji dallarınca incelenen ama akıl ve bilim izahında açıklanamayan durumları yani evrendeki her şeyi açıklayabilecek bir teoridir. eğer tam olarak ispat edilebilirse, evreni anlamak için kullanılan kuantum ve izafiyet teorilerinin açıklayamadığı her şey anlaşılmış olacak. bu sayede günümüzde gitgide kanıksanan paralel evrenlerin varlığı ve işleyişine dair önemli bilgiler elde edilecek. paralel evrenlerin varlığını destekleyen bir diğer düşünceyi ise büyük patlama öncesine ait hipotezler oluşturuyor. stephen hawking fizik kurallarına göre kesinlikle negatif enerjinin var olması gerektiğini söylüyor. büyük patlama muazzam miktarda pozitif enerji üretirken aynı zamanda eş miktarda negatif enerji de üretmiştir. bu şekilde, pozitif ve negatif enerji daima birbirini sıfırlar. bu doğanın bir başka yasasıdır. haliyle hawking evrenimizin sıfırdan var olması ve zamanın büyük patlama ile oluşması durumu ile büyük patlama öncesinin var olmayabileceğini iddia ediyor. yani hiçlikten var olmanın mümkün olabileceğini söylüyor. günümüzde iddia edilen başka bir teori ise bizim evrenimizin başka evrenlerin etkileşimi ile var olabileceği düşüncesine dayanıyor. hawking’in bahsettiği pozitif ve negatif maddelerin sadece birinden oluşan iki ayrı evrenin kesişimi, çarpışması veya çekimsel etkileşimi sonucunda büyük patlama protondan daha küçük bir noktadan meydana gelmiş ve yetişkin bir evren meydana getirmiş olabilir.

    tüm bu iddialardan anlıyoruz ki paralel evrenlerin varlığı artık bilim kurgunun ötesinde bir gerçekliğe sığdırılıyor. başka evrene açılan bir solucan deliğinin keşfi de tüm sorularımızın cevabı olabilir. böylece interstellar filmi ve fringe dizisi gerçeğe dönüşecektir.

    kaynaklar
    http://science.howstuffworks.com/…/ev…/parallel-universe.htm
    http://hyperphysics.phy-astr.gsu.edu/…se/uncer.html
    http://tr.wikipedia.org/wiki/sicim_kuramı
    kaynak: fizikist
    betül cansu
  • douglas adams konu hakkında kesin ve bütünleştirici bir açıklama yapmıştır. kendisinin sözlerinden bir alıntı:

    --- spoiler ---
    rehber'in paralel evrenler konusunda söyledikleri arasında cesaret verici olabilecek tek şey, bu kavramı anlayabilmeniz için en ufak bir şansınızın bile olmadığıydı. dolayısıyla "ne?" ve "yaa?" gibi ünlemler kullanabilir, hatta kendinizi aptal durumuna düşürme korkusu olmadan gözlerinizi şaşılatıp saçmalayabilirdiniz.
    paralel evrenler konusunda ilk anlamanız gereken şey, der rehber, onların paralel olmadığıdır.
    diğer bir önemli noktaysa , bu paralel şeylerin tam anlamıyla evren olmadıklarını anlamaktır, ama bunu daha sonra, yani şu ana kadar anladığınız hiçbir şeyin doğru olmadığını anladıktan sonra kavramaya çalışmanız en kolay yol olacaktır.
    --- spoiler ---

    kaynak: otostopçunun galaksi rehberi. adams, douglas. kabalcı yayınevi, 2005.
  • hic birlikte olmadigim yildiz tilbe ile mutlu bir evlilik ya$adigim olasiligini sadece bana degil herkese sunan teori. iyi mi kotu mu bilemedim.
  • back to the future 2 de en basit düzeyde işlenmiş olay; zamanda geri gidersin, bi olayı değiştirirsin , başlangıç noktan artık yola çıktığın gun değil, değiştirdiğin olayın yarattığı zincirleme olaylar serisi sonucu oluşan gun olur.
  • 20.yy’ın başlarında geliştirilen kuantum mekaniği, atom ve molekülerin davranışlarını klasik fizikten farklı radikal bir anlayışla açıklayabilen bir disiplindir.

    kuantum mekaniğine göre parçacıklar hem dalga, hem de parçacık karakteri taşırlar. kuantum mekaniğini klasik fizikten ayıran en önemli ilkelerden biri olan "heisenberg belirsizlik ilkesi" bir parçacığın konumunun ve hızının aynı anda belirlenemeyeceğini söyler. makroskopik büyüklükler için bu belirsizlik önem taşımaz. ancak mikroskopik büyüklüklerde yani atomik boyutlarda önem taşır.

    kuantum mekaniği elektrotların enerji seviyelerini değiştirdiklerinde atomların belirli dalga boyundaki ışınımları nasıl yayınladığını veya soğurduğunu açıklar. parçacıkların dalga özelliği kuantum tünellemesi gibi klasik fiziğin yabancı olduğu olaylara çözüm getirir. kuantum tünellemesinde, bir helyum çekirdeği aniden uranyum çekirdeğinden dışarı fırlayarak ve uranyum çekirdeğinin radyoaktif bozulmasına neden olur. kuantum mekanik dalga denkleminin çözümü parçacıkların farklı konumlarda bukunma olasılıklarını verir. parçacıkların farklı konumlarda bulunma olasılıkları parçacıkların farklı gözlemleneceği anlamına gelir ve bu kuantum mekaniği çoklu paralel evren yorumlarını doğurur.birçok fizikçi bu yorumun teoriye gereksiz bir ek olduğunu düşünmektedir. ancak kuantum teorisi sınırlarında çalışan pek çok fizikçi de paralel evren yorumunu, bu yorumdaki gelişmeleri ve yoruma yapılan ekleri çok ciddiye almaktadır.

    bu anlayışa göre evren, yalnızca tek bir dünya tarihi değil paralel olarak birçok dünya tarihi içerir. bizim gibi bir dünya tarihini yaşamak, geçmişten geleceğe giden raylar üzerinde bir trende bulunmak gibidir. trendeki yolcular yol üzerindeki istasyonların geçişlerini izler gibi, tarihteki olayların geçişlerini izler. işte roma imparatorluğu yıkıldı, 2.dünya savaşı sona erdi, insanlar ay’a iniyorlar. ancak evren bir çok rayın kesiştiği dev bir değişim alanı olabilir. tren sürekli olarak bir yol ayrımıyla karşılaşır ve her iki yoldan birini seçer.

    kuantum mekaniğinin çoklu evren teoremine göre, bir gözlemin kaydedildiği ya da bir kararın verildiği her seferde raylarda bir yan yol oluşur. gözlem ya da karar insanlar tarafından yapılmak ya da alınmak zorunda değildir. atomda bir enerji seviyesinden diğerine geçen bir elektron bile raylardaki bu ayrılmaya neden olabilir.

    bu senaryoda oxford üniveristesi fizikçilerinden david deutch’un görüşü, bir zaman yolcusu geçmişe gidebilir ve daha genç bir kızken büyükannesini öldürebilir , şeklindedir. bu olay evrenin bir zaman yolcusu ve ölü bir büyükanne içeren yola girmesine neden olur. büyükannenin yaşadığı ve zaman yolcusunu dünyaya getiren anneyi doğurduğu evren ( hatırladığımız evren ) hala vardır. zaman yolcusu yalnızca değiştirilmiş tarihte yer alacağı farklı bir evrene geçer.

    bu fikirler gregory benford’un 1980 nebula award ödüllü bilim kurgu romanı “timescape’ de” çarpıcı bir şekilde sunulmuştur. hikaye 1998' de geçer ve hikayenin kahramanı 1998 yılında dünyayı çok büyük ölçüde etkileyecek ekolojik bir felaket hakkında bilim adamlarını uyarmak için 1963 yılına takyon ( tachyon) demeti ( ışıktan daha hızlı hareket eden sanal parçacıklar) kullanarak bilgi aktarır.

    bu romanın dikkatimi çekme nedeni, 1974 yılına ait bir makalemin romanda yer almasıdır. hikayenin kahramanı 1998 yılında bir uçak yolculuğu sırasında makalemi okur ve bu ona bir takyon vericisi yapma ilhamı verir.benford zamanında benim makalemle ilgili kısmı “cathy ona verdiği, gott tarafından yazılan makaleyi bulmak için çantasının altını üstüne getirdi şeklinde anlatır sonra, işte; a times symetric, matter and anti-matter tachyon cosmology ( zaman-simetrik madde ve anti-madde tachyon kozmoloji) gerçekten zor bir alan. ancak gott’un çözümü orada, sayfada parlıyordu” diye bitirir.

    uyarı 1963 yılının sonbaharında alınır ve bilim insanları üzerinde çalışmaya başlarlar. kuantum mekaniğinin çoklu evren teoremini bilmektedirler ve ekolojik felaket hakkında yaptıkları yayınlar, evreni, bu felaketten uzaklaştıran farklı bir çizgiye yönlendirir. tesadüfen bu paralel evrende başkan kennedy dallas’da öldürülmeyip sadece yaralanır.

    elbette ki bu sadece hikayedir. gerçek olabilir mi? belki de kitapla anlatılanların aynen gerçekleştiği paralel bir evren vardır.

    bazı insanlar neden gerçekliği tartışılmaz yaşanmış bir tarih varken, farklı olaylardan oluşan çok sayıda başka başka tarihlerin varolduklarına inanırlar?

    caifornia institute of tecnology (caltech)’nin ünlü fizik profesörlerinden richard feynman, genelde belirli bir sonucun olasılığını bulmak için, o sonucu doğuracak tüm olasılıkların gözönüne alınması gerektiğini göstermiştir. öyleyse aynı sonucu doğuracak tüm olayların gerçekleşme olanağı vardır.

    sevdiği birini kurtarmak üzere geçmişe dönmek için bir zaman makinesi yapmak isteyen birine söyleyebileceğim en rahatlatıcı söz, bugün anladığım kadarıyla ancak kuantum mekaniğinin çoklu-evren teorisi doğruysa hayalini gerçekleştirebileceğidir. ve bu teori doğruysa, o zaman zaten sevdiğiniz kişinin iyi olduğu bir paralel evren var demektir. çünkü tüm olası evrenlerin gerçek tarafı vardır.ne yazık ki siz yanlış bir evrende bulunuyorsunuz…”

    kaynak: time travel in einstein’s universe: the physical possibilities of travel through time _j.richard gott
hesabın var mı? giriş yap