• tarihte en iyi örneklerini gandhi öncülüğünde sergilemiştir insanlık..
    gandhi, güney afrikada avukatlık yaptığı gençlik yıllarında, hintli göçmenlere hayatı zindan eden güney afrika hükümetine karşı enteresan bir pasif direniş haraketi yapmıştır..güney afrika hükümeti asyalı göçmenleri sınırdan geçmesine yasaklayan hapisle cezalandıran bir kanun uygulamaya başlamıştı.
    gandhi binlerce taraftarını sınırı kasten ve büyük kitleler halinde geçmek için teşvik ediyor. taraflar güney afrikayı terk ediyor sonra izin almadan içeri giriyor ve hapse atılıyordu.
    sayısız insanın bu ihlali hapisleri tıka basa doldurdu ve insanları koyacak hapis kalmadı...
    çaresiz hükümet pes ederek sınır ihlalini cezalandırma kanunu iptal etti....
  • her erkeğin doğuştan sahip olduğu ve bir ilişki yaşayan her kadının görebileceği davranış biçimi. pazar günü sinemaya gitmek için hazırlanan kadının karşısında pijamalarla oturan erkeğin davranışına verilen ad.
  • hindistan'ın bağımsızlığı sırasında gandhi'nin tercih ettiği ve halkı sevkettiği yoldur. dayak yer, aşşağılanır, elinden şekeri alınır, kötü parmaklanır ama ses çıkarmaz. pasif direniş'le uğraşılmaz, çok büük bi sabır, büük fedâkarlıklar, büük bi bilinç ister. devrim için en zor yoldur...
  • tepkisiz kalarak tepkisini dile getirmek anlamındadır.
    daha ileriki durumlarda, depresyon artar ve direnis olmeye yatmak ile sonuclanabilir.
    ing. passive resistance
  • sözlükte bugünlerde yaptığım eylemdir.
    hatta öyle ki, kimse farkında değil ama bir çok kişi farkediyor.

    sözlük öyle bombok bir yere döndü ki, ruhum daralıyor artık.

    trollerin sayısı yazar sayısını geçmeye başladı.
    futbol başlıklarında birbirine küfür eden edene.
    öyle ki artık bir çok başlıkta, millet birbirine laf sokma yarışında.
    inanılmaz bir gereksiz özgüven var insanlarda.
    ruhum sıkılıyor.
    işte tüm bunların arasında bir şey farkettim, ispiyon butonu, gammazlık.
    öyle bir direniş ki, neredeyse yazılan her şeyi okuyorum. ispikliyorum bir çok şeyi.

    komik olanı ise, adam mesela şöyle yazmış; " kobrayyııııı saldııııkkkk koyduuuk muuu?" tabii ki ben tanım değil gerekçesiyle ispiyonluyorum. 10 dakika sonra aynı entry; " kobrayyııııı saldııııkkkk koyduuuk muuu? dedirten maç. edit; amına koduuummm ispikçisi tanım nedir öğrende gel amınakoyayımm!!!!".
    cidden komik bir direniş aynı zamanda.
    sefiller sizi.

    not: bu yetkisi olan tüm yazarları, sözlüğü daha yaşanabilir hale gelmesi için bu yetkiyi kullanmaya davet ediyorum.
    iş başa düştü çünkü ssg umarsız.
  • bu güne kadar çok saçma ve uygulanmaz bulduğum yöntemdi. ama şu son günlerde gerçekten en onurlu ve en etkili direniş olduğunu gördüm. kafasına gaz bombası atıldığı halde taş bile atmayan, sıkış tıkış eylem alanında yanınızdan geçerken azıcık çarpsa "pardon" diyen bir topluluk var dışarıda ve gerçekten çok kararlı, çok güçlüler.
  • pasif direniş veya şiddetsizlik söylemi gezi ayaklanmasının ilk günlerinde pek de baskın değildi. giderek yükselişe geçti ve belki de duran adam eylemiyle tavan yaptı. gel gör ki şiddetsizlik veya pasif direniş taraftarlarının en azından büyük çoğunluğunun gerekçeleri üzerine kapsamlı şekilde düşündüklerini sanmıyorum. şimdi daha bir ay henüz dolmuşken nostaljinin tavan yapmış olması bir sürü insanın tekrar ilk günkü gibi ayaklanmaya istekli olduğunu gösteriyor.öyleyse ayaklanma tekrarlanmadan şiddetsizlik taraftarlarının belli soruları kendilerine açıktan sormaları, ardından da yanıtlarını ve motivasyonlarını bize açıklamaları herkesin yararına olur.

    en geneli şiddetsizliğin pragmatik bir tercih mi, yoksa kendinde değeri olan ahlaki ya da felsefi bir tercih mi olduğu sorusu. buna verilecek yanıt tartışmayı tümden değiştirir.

    “pragmatik bir tercih” cevabı veren adam, pasif direniş en azından mevcut koşullara uygun bir mücadele yöntemi demek istiyordur. bunu bilinçli şekilde savunanların başka koşullarda şiddet içeren mücadelelerden de yararlanılabileceğini düşündüğünü sanıyorum. öyleyse tartışma tamamen maddi olanaklılıklar ve geleceğe dair tahminler üzerinden ilerler. hatta eğer mücadele yöntemleri koşullara göre değişiyorsa, farklı yerelliklerde farklı mücadele tarzlarının ortaya çıkmasına da itiraz edilemez. bütün bunlar kesin yargıların mümkün olmadığını göstermeye yeter. aynı zamanda eğer neyin şiddet içerdiği de tartışmalıysa, vurgunun genel olarak şiddetsizliğe yapılmasının da çok anlamı kalmaz. önünde sonunda bir mücadele aracı der geçersin.

    elbette farkında olarak ya da olmayarak şiddetsizliği bir pragmatik tercih olarak benimseyenlerin çoğu, olaylara dışarıdan bakanların nasıl etkilendiğini hesaba katıyorlar. haklı olmaktan ayrı olarak haklı veya mağdur görülme, taraftar toplama kaygıları söz konusu. taş atılmasın ki daha fazla insan sempatiyle baksın isteniyor. bu doğrulanması hayli zor bir iddia. öyle bir arkadaştan, kaynından örnek vermekle olacak iş değil. başkaları da başka örnekler veriyor çünkü. tomaya karşı bir hiç olan taşın sembolik kuvvetinin kişiyi nasıl güçlendirdiğinden veya davut ve golyat'tan bahsediyorlar örneğin. sabahın köründe meydanı dolduranlar alacakaranlıkta taksim'e açılan yollarda taş atanları gördüğü halde, hatta belki de gördüğü için kalktı oturdukları yerden. meydanları dolduran insanlar için birilerinin taş atıyor olması ayaklanmanın haklılığına gölge falan düşürmedi. elbette herkes atmadı, ya da atılmasını gerekli ya da yararlı görmedi, ama aynı şekilde çoğunluk atılmasını mesele de yapmadı. muhtemelen karşı tarafın uyguladığı şiddettin yanında bunun mesele yapılmasının ayaklanmanın hiç de işine gelmediğinin farkına varanlar az değildi.

    durum buyken taş atan, barikat kuranlara ısrarla yüklenenlerin akıllarında pragmatik zeminden biraz daha fazlası olmalı. dayandıkları zemin şiddetin her türlüsünün kötü olduğu, ahlaka uygun olmadığı gibi temel bir görüş olabilir. belki de akıllarda başkasına iradesine karşın zarar vermenin kötü veya kabul edilemez olduğu fikrine dayanan utilitaryan ahlakıyla akraba bir duruş var. bu ahlak anlayışının tonla problemine girmem mümkün değil. zaten batı modeli pasif direniş veya şiddetsizlik oradan beslense de doğudan aldıkları bu tartışmada daha önemli gibi görünüyor. şiddetsizlik taraftarı, ideal olarak, kendi bedenine uygulanan şiddeti önemsemez ya da önemsememeye çalışır. asgari ifadesiyle kişi bedeninden ibaret değildir. ancak başkasının bedenine zarar vermek başta insanın kendi ruhunu incitir. bu incinsen de incitmeyle ifade edilen alevi ahlakını hatırlatıyor gibi. ancak pasif direniş kendisine şunları sorabilir. kendi bedenimi önemsemiyor olsam da yanımdakinin bedenini önemsemeli miyim? birlikte mücadele yürüttüklerimi şiddete karşı gerekirse şiddetle korumaya çalışmalı mıyım? bunu yapmadığım zaman bedenimden daha değerli olan ruhsal bütünlüğüm, karakterim vs. incinmez mi? belki de bundan daha problemli mesele ise şiddeti uygulayan tarafla olan ilişkidir. birçok şiddetsizlik yanlısı için pasif direnişin amacı karşıdakine vicdan azabı yaşatmak veya psikolojik rahatsızlık vermektir. nihayetinde iyilik amaçlansa da burada da söz konusu olan şiddettir. üstelik karşıdakinin bedenini değil ruhunu hedef alır. pasif direnişçi kendisi için daha az önemli olan şeyi karşısındaki söz konusu olduğunda neden bu kadar önemser? eğer mesele karşıdakinin özgür iradesinin yadsınmasıysa psikolojik rahatsızlık ya da vicdan azabı neden çifte standarda tabidir? çocuksu diyebileceğimiz pasif direniş yöntemlerine bakın. bunlar karşıdakini acıyla, ızdırapla ikna etmek ya da masaya oturtmak amaçlı değil midir? eğer böyle bir araçsa, diğer araçlardan üstünlüğü bedensel değil manevi ya da ruhsal acı vermesi midir? sizce burada bir çelişki yok mu? “nihayetinde amaçlanan iyilik” gibi bir gerekçe herkesin sığınabileceği kadar geniştir. eğer doğu felsefesinin daha derin ve ikna edici açıklamalar sağlayabileceğini düşünüyorsanız, hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. bulabileceğiniz her canlının derinlerde yatan ve uyandırılması gereken pozitif bir enerjisi, evren sevgisi olduğuna dair kötü metafizik bir inançtan ötesi olmayabilir.

    aslında en büyük problem de bu kötü metafizik inancın varsayımlarında yatıyor. rousseau merhametin her insanın kendi ruhunu kazdığında erişebileceği, bütün erdemlerin çeşmesi olan erdem olduğunu düşünmekte haklı mıydı, değil miydi bilemeyiz. ama rousseau bu duyguya seslenmenin yeterli olduğunu düşünecek kadar naif değildi. yanılgı, polisi ya da iktidar sahiplerini salt duygudan ibaret varlıklar olarak görmekte yatıyor. karşıdaki elbette duygu sahibi, ancak duyguyla ehlileştirilebilecek bir hayvan değil. belki farkında değilsin ama bu canlılar duygunun ötesinde imgelem, anlama ve kavrama yetilerine de sahip. bu insanların idealleri, kafalarında “iyi” olana dair tasarımları, resimleri, hatta belki kavramları var. sen nasıl korkunu, endişeni, bencil duygularını ideallerin uğruna görmezden gelmeye alışabiliyorsan, karşıdaki de idealleri uğruna bilerek ve isteyerek bir dava uğruna duygularını yok sayabilir. bu söz konusuysa, sana vururken, fişekleri kafana kafana sıkarken en çok acı çeken adam dönüşmeye en yakın olmaktan öte, karşı tarafın en erdemli savaşçısı olarak bile düşünülebilir. kant ahlakını düşünürsen mesela, gerçek bir ahlak edimi arzu ve duygularına rağmen gerçekleştirilendir. hele ki karşı taraf içinde bulunduğu durumu bir savaş, hatta iyinin ta kendisi tanrı uğruna bir cihat olarak görüyorsa, ideali uğruna kararlılığı ve ille de duyguya taktıysanız idealine olan aşkı kabul etmelisin ki daha belirleyici olabilir.

    ha elbette bazısında duygulanım kaynaklı soru işaretleri yaratacak eylemlerin, bazılarına vicdan azabı yaşatacaksın. bu sayede senin tarafına geçenler olacak. bu yazıdan pasif direnişin anlamsız, yararsız bir yöntem olduğu sonucu çıkmaz zaten. ama bunun en nihayetinde bir yöntem olduğu konusunda hemfikirsek, tartışmanın bambaşka şekilde yürütülmesi gerektiğinin farkına varman, yanılma payını akıldan çıkarmaman gerekiyor. eğer bir yöntemden fazlası olduğunu düşünüyorsan, yukarıdaki sorulara yanıtlar üreteceksin. üretmiyorsan elinde kalan bir din, inanç meselesinden fazlası olmayacak ve haklı olduğuna inanıyorsan dinini başka dinlerle yarıştırıyorsun anlamına gelecek.

    bu yazıdan çıkmayacak diğer bir sonuç da şiddet içeren mücadele araçlarının daha etkili olduğu. olabilir de olmayabilir de. mesele şu: meşruiyet zemini olarak gördüğünüz şeylerin kerameti kendinden menkul, varsayımları dayanaksız, kendileri sorunlu görüşler olma ihtimali sandığından büyük. o yüzden, gerçekten haklı olduğunu düşünüyorsan, “haklıyken haksız durumu düşmek” lafını edip durma. ya yöntemini beğenmediklerinle oturup tartış, ya da sus ve işine bak. uğraşacak onca şeyden birisi taş atanlar, barikat kuranlar değil. sen kafanı rahat tutarsan, senin tarafında olan kimse de dert etmeyecek.**
  • saldırgan:
    -birazdan sana tecavüz edeceğim.

    direngen:
    - bu sizin probleminiz.

    sürüngen:
    -tıssss
  • "patrona kızıp don giymemek" bu türün en başarılı örneklerindendir.
  • 2017 yılında ancak batı avrupa ve kanada/avustralya'da işe yarayacak olan model.

    kalan ülkelerde ise uygulayanların topluca imha edilmesiyle sonuçlanır. özellikle de faşizm, siyasal islam, tekçiler dünyasında ağzınızı açmadan tepenize binilmesiyle sonuçlanır.
hesabın var mı? giriş yap