• tıp doktoru olan babamla aramızda geçen şu diyaloğa sebep olmuş gruptur:

    -oğlum ne dinliyosun sen şimdi?
    +placebo...
    -puahahah neyin yerine geçiyo??
  • çok sevdiğim başlıklara adam gibi entry giremem ben, kıyamadığımdan mı, "ben zaten sana ne diyebilirim ki" diye düşündüğümden mi, yoksa gerçekten aklımdan geçenleri entrylere nasıl dökeceğimi bilemediğimden mi, bilmiyorum. ama hep çok uzun zaman alır benim çok istediğim entryleri girmem sözlük.

    yazarken farketmedim ama çok uzun olmuş. ironik olacak belki ama zaten çok fazla okunsun diye yazmadım inan, sadece çok yazmak istediğim için yazdım.

    --- spoiler ---

    geçenlerde daha yeni tanıştığım, ama tanışmamla inanılmaz derecede sevdiğim bir arkadaş ediniyorum, iamx delisi, çok seviyor. konuşuyoruz baya uzun, nerden esiyor bilmiyorum, placebo'da çok seviyorsundur o zaman diyorum, "dinlemedim" diyor. "çok duydum, ama hiç dinlemedim...". hafif bir dumura uğruyorum, zira iamx gibi, kıyasla çok daha az tanınan bir grubu bu kadar sevip, placebo hiç dinlememiş olamazsın diyorum, dinlemek zorundasın, biliyorum seni, çok seversin. dinletiyorum, zorla dinletiyorum, hala aklımdadır, birine o ilk defa canından çok sevdiğin grubun şarkısını dinletecek olmanın verdiği ilk anın heyecanı. kafam o kadar karışık ki, ne önereceğimi bilemiyorum. çok rezilim, inanılmaz bir cheap ploy olarak sleeping with ghosts dinle diyorum, çünkü daha onun için boku çıkmamış o şarkının, biliyorum ki bir etki yaratacak onda, "soulmate dry your eyes, soulmates never die" dediği anda brian. ilk defa duymuş olacak onu. şimdi sakin kafayla düşünüyorum, ulan dangalak diyorum kendi kendime, oldu olacak this picture deseydin de tam olsaydı salak seni. "farewell the ashtray giiiirrlll" de derdin sonra. her neyse, güzel diyor, daha fazla şarkı dinletiyorum, bir gün geçmeden hop bir bakıyorum zaten bağlanmış gruba, şu an zaten müptelası olmuş durumda. sen peki diyor, sen ne zaman dinlemeye başladın ? işte ondan sonra anlatmaya başlıyorum, gereğinden çok uzayan bu giriş kısmını bitirerek de belki aslında en başından beri entrynin gelmek istediğim yerlerine geliyorum.

    10-11 yaşlarındayım, ne adam gibi müzikten haberim var, ne placebo'dan, ne brian'dan ne ondan ne bundan. mtv falan da izlemiyorum o zamanlar, var mı yok mu onu bile hatırlamıyorum, ama number one tv vardı, hastalanmıştım, yaklaşık bir hafta okula gidememiştim, bütün gün sabahtan akşama kadar evde oturup number one tv izlerdim. bir placebo lafları geçiyor sürekli, belli, yeni albüm falan çıkaracaklar. çok hevesliyim, nedir kimdir bu adamlar diyorum, hiç unutamam, arkadaşımın ablası vardı o zaman, bizden büyük tabii, şimdi olsa belki güleceğim, ama o zaman benim için inanılmaz bir müzik bilgisi olan biri. onlardayken soruyorum bir gün, şaşırıyor, çok güzeldir diyor, without you i'm nothing ile ilk tanışmamızı yaşıyoruz. cd'ye çekip veriyor bana, ben de sapık gibi, manyak gibi dinliyorum o albümü. black market music 'in çıkacağı zamanlarmış meğersem, nereden bilecem. taste in men'i izliyorum ilk defa, sonra diyorum ki tamam, ben sanırım bu adama aşık oldum. tabii komik, tabii ki çok çocuk, yaşın kaç başın kaç zaten, tipik ortaokulda ünlülerle platonik yaşanan aşk. ama farketmişim o zamanlardan, bu grubu kolay kolay bırakmam ben diyorum. liseye kadar biraz karışık ondan sonrası, special k'di, bir yandan kendi müzik zevkini yavaş yavaş oluşturmanın verdiği gerizekalı bir ego, "ay siz jennifer lopez mi dinliyorsunuz" havaları.* ben tam lise sınavlarına hazırlanırken sleeping with ghosts çıkıyor, zaten her yer ashtray girlden, angelic fruitcaketen geçilmiyor, her yerde bitter end dönüyor. türkiye'ye tekrar geliyor bu adamlar, ama yaş on üç, etrafımda giden bir allahın kulu yok, annem babamla mı gideyim diyorum, beni on üç yaşında tek başına konsere salan yok, lise durumum ne olacak, onun stresi bir yandan, içimde ağır ukteler bırakıyor o konser.

    liseme * giriyorum ondan sonra, hayatımda tanışıp tanışabileceğim en kafa insanlarla tanışıyorum, çok seviniyorum, "ay oha bu insanlar da aynı şeyleri seviyor" diyorum. placebo dinleyen insan sinirlenir "liseli gurubu la liseli müzii yapıyo lan gey gey gey" dendiğinde, * amma velakin, bana lisede o kadar çok hitap ediyor ki bu adamlar, ortaokulda salak salak dinleyen halime şaşıyorum, sen ne anlıyormuşsun ki salak diyorum. aşık oluyorum, ağlıyorum saçma sapan bir çocuğun arkasından, fonda centrefolds çalıyor, my sweet prince'in canlı versiyonları izleniyor. tek kelime fransızca bilmem, fransızca şarkılarını ezberliyorum, bulabildiğim her bootlegi indiriyorum, satan insanlardan alıyorum, barda sapıtıyoruz, içiyoruz eğleniyoruz, yine bakıyorum fonda placebo çalıyor. evde sakin kafayla ders çalışıyorum, bakıyorum itunes bana çaktırmadan ask for answers çalıyor. salakmışsın ama doğru tespit yapmışsın diyorum, bırakmadın, bırakamadın bu adamları. çok insanla tanışıyorum bu adamlara olan sonsuz sevgim yüzünden, çok mutlu oluyorum, çok ağlıyorum, ama lise hayatımın hep bir parçası oluyor bu adamlar. sonra bir bakıyorum, meds çıkıyor, allah allah diyorum, gerçekten geliyorlar mı buraya, inanamıyorum. sahne önü biletini nasıl aldığımı hatırlamıyorum rock n coke'a, bütün gün o güneşin altında, bir milim hareket etmeden o demirlere yapışık beklediğimi. gülüyorum kendi kendime, neyse bak, annen babanla değil de arkadaşlarınla geldin diyorum. hayatımın hala benim için en güzel konseri dediğim, bana en çok şey ifade eden konserini izliyorum, stef'e değiyorum, alay ediyoruz, bir nevi brian'a da değmiş kadar olduk diye. etkisinden uzun süre çıkamıyorum, devam ediyorlar hayatımın playlistim vasıtasıyla bir parçası olmaya. üniversite sınavlarına hazırlanırken dahi dinliyorum, eski albümleri dinliyorum, keşke 96 da adam olsaymışım da nancy boyu, hang on to your iqyu o zamanlar taze taze dinleyebilseymişim diyorum.

    steve'in ayrıldığı açıklanıyor, ölesiye sevdiğim üç beş müzik grubuna hayatı gibi bakan biri olarak dünyam başıma yıkılıyor, çünkü placebo değişmez, değişemez benim için. brian ne kadar parçasıysa steve de o kadar parçasıdır diyorum, "my two husbands" diyordun brian, neler oluyor diyorum. battle for the sun'ı beklerken gereksiz bir stres hali yaşıyorum. forest'ı da seviyorum, nasıl sevmeyeyim, onun da bir suçu yok, ama olmaz diyorum, şaka yapıyorlar, herhalde geri gelecek. her neyse, battle for the sun çıkıyor, nabzı yokluyorum, bir grup yerden yere vurdan eski fan kitlesi, "bu neeeaaaaaalaaaannn" tepkileri, bir yanda "güzel ama ısınmam lazım" diyenler. neyse, dinliyorum albümü, korka korka dinliyorum. çok yadırgıyorum ilk başta, bu upbeat tavırlar nedir diyorum, neler oluyor. sonra bakıyorum ki onu da manyak gibi loopa alıp dinlemeye başlamışım, tamam diyorum, herhalde brian bu şekilde bağırdıktan sonra bana küfretse oturup seveceğim ben bu adamların yaptığı müziği. anlıyorum zaten ne kadar sevdiğimi, 2009da tekrar geldiklerine gidemediğim zamanki içimde kalanlardan anlıyorum.

    velhasıl 2010 oluyor, 2011 oluyor, ben hala bu adamları dinliyorum, bu güne geliyoruz, ben dayanamayıp bu komposizyonu yazmayı uygun görüyorum. hala tam olarak ifade edebildiğimi sanmıyorum, ama ben bu adamları gerçekten çok seviyorum.

    --- spoiler ---
  • bu güzide grubun diskografisi şu şekildedir:

    (bkz: come home) * - 1996

    * come home
    * drowning by numbers
    * oxygen thief

    (bkz: 36 degrees) * - 1996

    * 36 degrees
    * dark globe
    * hare krishna

    (bkz: placebo) - 1996

    * come home
    * teenage angst
    * bionic
    * 36 degrees
    * hang on to your iq
    * nancy boy
    * i know
    * bruise pristine
    * lady of the flowers
    * swallow
    * h k farewell

    (bkz: teenage angst) * - 1996

    * teenage angst
    * been smoking too long
    * hug bubble

    (bkz: nancy boy) * - 1997

    * nancy boy
    * slackerbitch
    * bigmouth strikes again
    * miss moneypenny
    * eyesight to the blind
    * swallow
    * hug bubble

    (bkz: bruise pristine) * - 1997

    * bruise pristine
    * then the clouds will open for me
    * waiting for the son of man

    (bkz: pure morning) * - 1998

    * pure morning
    * mars landing party
    * leeloo
    * needledick
    * innocence of sleep

    (bkz: you don't care about us) * - 1998

    * you don't care about us
    * 20th century boy
    * ion
    * pure morning

    (bkz: without you i'm nothing) - 1998

    * pure morning
    * brick shithouse
    * you don't care about us
    * ask for answers
    * without you i'm nothing
    * allergic
    * the crawl
    * every you every me
    * my sweet prince
    * summer's gone
    * scared of girls
    * burger queen
    * evil dildo

    (bkz: every you every me) * - 1999

    * every you every me
    * nancy boy

    (bkz: taste in men) * - 2000

    * taste in men
    * theme from funky reverend

    (bkz: slave to the wage) * - 2000

    * slave to the wage
    * leni
    * bubblegun
    * holocaust

    (bkz: black market music) - 2000

    * taste it men
    * days before you came
    * special k
    * spite and malice
    * passive aggressive
    * black eyed
    * blue american
    * slave to the wage
    * commercial for levi
    * haemoglobin
    * narcoleptic
    * peeping tom
    * black market blood

    (bkz: special k) * - 2001

    * special k
    * dub psychosis
    * passive aggressive
    * little mo
    * slave to the wage

    (bkz: black eyed) * - 2001

    * black eyed
    * pure morning

    (bkz: english summer rain) * - 2003

    * english summer rain
    * i'll be yours
    * this picture

    (bkz: the bitter end) * - 2003

    * the bitter end
    * daddy cool
    * teenage angst
    * evalia
    * drink your pretty

    (bkz: this picture) * - 2003

    * this picture
    * where is my mind

    (bkz: special needs) * - 2003

    * special needs
    * english summer rain
    * plasticine
    * the bitter end

    (bkz: sleeping with ghosts) - 2003

    * bulletproof cupid
    * english summer rain
    * this picture
    * sleeping with ghosts
    * the bitter end
    * something rotten
    * plasticine
    * special needs
    * i'll be yours
    * second sight
    * protect me from what i want
    * centrefolds

    (bkz: soulmates never die) * * - 2004

    * bulletproof
    * allergic
    * every you every me
    * bionic
    * protege moi
    * plasticine
    * the bitter end
    * soulmates
    * black eyed
    * i'll be yours
    * special needs
    * english summer rain
    * without you i'm nothing
    * this picture
    * special k
    * taste in men
    * slave to the wage
    * peeping tom
    * pure morning
    * centrefolds
    * where is my mind
    * sleeping with ghosts *

    (bkz: twenty years) * - 2004

    * twent years

    (bkz: once more with feeling) - singles 1996-2004

    * 36 degrees
    * teenage angst
    * nancy boy
    * bruise pristine
    * pure morning
    * you don't care about us
    * every you every me
    * without you i'm nothing
    * taste in men
    * slave to the wage
    * special k
    * black eyed
    * the bitter end
    * this picture
    * special needs
    * english summer rain
    * protege moi
    * i do
    * twent years

    (bkz: meds) - 2006

    * meds
    * infra red
    * drag
    * space monkey
    * follow the cops back home
    * post blue
    * because i want you
    * blind
    * pierrot the clown
    * broken promise
    * one of a kind
    * in the cold night of morning
    * song to say goodbye
  • yonja'da hakkında gördüğüm şu yorumlarla beni kopartmıştır:

    (not: noktasına virgülüne dokunmadan)

    "evet arkadaşlar uzun zamandır beklenen gerçekleşiyo..
    18 haziran da rock istanbul da placebo yu izlicez dinlicez ve en güzeli hissedicez..
    tüm ayarlamalar için şimdiden start vermek lazım.. süprize yer bırakılmamalı
    bi daha kimbilir kaç sene sonra böle bi fırsatımız olcak.."

    "yyha blue jean'ın röportajda okudumm..geljeklermiş istanbulaa..placebo'm yhaaa çok sefioz onlarııı...molko'm benmm...aşıım ona bn yerm onuuu...."

    (ara: akıl fikir)
  • spotifyda yeni cikanlara bakarken yeni albumune rastlayip bi tuhaf oldugum grup. az mi yazdik siralarin ustune brian diye. yillar evvel hiltondaki konserlerine aldigimiz bilet sahte cikinca otelin penceresinden girip guvenliklerden nasi kacmistik. simdi o arkadaslarimdan biri fransa da masteri bitirdi, digeri ikinci cocugunu dogurdu. placebo yeni album yayinladi. ben nerdeyim ne yapiyorum. hayat ne tuhaf vapurlar filan. haha..
    p.s: ya eski soundlari yok ya da biz eski biz diiliz.
  • muzigin endustrilesmis olarak her gun durmaksizin buyudugu, daha da devlestigi baskentinde okudugum, gordugum, duydugum, kendi bestelerini yapan, demo albumlerini kaydedip onlari bazen aylarca kabul sirasinda bekleyerek kluplerde 30-40 kisiye calmaya cabalayan, kendilerini gosterebilmek ve en nihayetinde bir kucuk bagimsiz plak anlasmasi alabilmek icin caba sarfeden yuzbinlerce grubu dusundugumde, bu dusunduklerimin cogunu coktan basarmis, uzerine ustluk kariyerlerini 10 sene oteye, bir kez olsun bile dagilma tehlikesi yasamadan tasimis, bugun en buyuk muzik dergilerinde reklama, tanitima ve yoruma ihtiyac duymaksizin ve bu baglamda medyanin pohpohladigi populariteden kendini coktan arindirmis; sadece bir yerde ve bir tarihte konserlerinin olacagi haberinin sold-out anlamina geldigi, wembley arena'da 12,000 kisiyi, meksika'da 18,000 kisiyi ve daha nicelerini sadece iki saat icin mekana toplamayi basarmis ve de tum bunlarin sonucunda artik populer muzik tarihinde yerini almis olduguna inandigim bugunlerin artik ortayasli grubu.
  • konser dvdlerini evinizin salonunda izlemenize rağmen sizi taa parislere götürüp o atmosfer içine sokabilen bir gruptur placebo. kraker'in de dediği gibi homofobik bünyelerin, grup üyelerinin cinsel kimlikleri nedeniyle bok atıp objektivite yoksunu yorumlar yaptığı grup öyle bir tehdit haline gelmiştir ki, her nasılsa bu homofobi sahibi insanları en fazla sahne-seyirci arasındaki birkaç on metrelik mesafeden tedirgin edebilmektedir; evet aramızda homofobik ama çok gizli ibneler vardır - evet ibne dedirttiniz sonunda, tebrik ediyorum.

    şarkılarının patriyarkal düzenin güçlenmesine hizmet etmediği ve cinsel temaların bazılarının normlara uymadığı bir gerçek olduu kadar, bir ateş grubu** olmalarından kaynaklanan açık sözlü ifade netliği taşıyan betimlemeleriyle düzenin at gözlüğü takmış, görmemeyi erdemden sayan o gözlerinin içine önyargılarını sokma eğilimini misyon edinmiş olmaları onları bu tür eleştirilerin odak noktası haline getirme nedenlerindendir başından beri.

    grup için yapılan eleştirilerde ise her nasıl oluyorsa formalist eleştiriye gönülden bağlı olduğunu savunanların yazılarında veya sözlerinde bile bir şekilde grubun cinsel kimliklerinin bir aşağılama ve hor görme materyali olarak kullanılması ise yaptıkları işin ne denli zorlu ve çoğunluğun istek/bakışlarına ters olduğuna bir kanıt olarak gösterilebilir.

    çeşitli müzik kanallarında barındırdığı uyuşturucu teması nedeniyle klibinin yayınlanmasında sorunlar çıkan special k bile aslında söz konusu kanallarda saat başı gösterilen önyargılarla (ırkçılık, cinsel ayrımcılık vs...) süslenmiş, müzikal anlamda ucuz ve basit şarkılarla kıyaslandığında masum bir aşk şarkısıdır ve fakat tabii şarkı ve grup bir zamanlar beatles'ın da başına gelmiş olan "gençlere kötü örnek olma" türevli yalan suçlamalarla pasifize edilmek isteniyordur; toplum sağlığı açısından tehlikeli(!) olabilirlerdir ne de olsa.

    tarih tekerrürden ibarettir lafının müzikal anlamda varoluşunun açılımını ise tam da bu tavırlarda görebiliriz. geçmişte 68 kuşağını, özgürlük aşığı çiçek çocukları haline getiren sistem karşıtı eserler ve sanatçılar nasıl "conformism"in önyargılarıyla eleştirildiyse, şimdi de cinsel kimlik ayrımının had safhada olduğu günümüzde placebo'nun başına gelenler aynı sistemin bir uzantısıdır. acı olan ise 60ların 70lerin o "nonconformist" müziklerine saygı duyanların placebo'ya, müzikleri yüzünden değil de cinsel kimlik özgürlüklerini doğal ve rahatça yaşamalarından kaynaklanan "nonformist" duruşları yüzünden saldırıyor olması...

    sonuç olarak tüm bu yazılanların özü şudur ki, eleştiri yapma eylemi öncelikle empati ve hemen akabinde objektivite yetisi gerektirir. placebo ise bu düzeydeki gerçek eleştirilere her zaman cevap verebilecek kaliteye sahip bir grup olarak bu tür bir eleştiri kalitesini hakediyor gibi görünmektedir bana. herkese haddini bildirmek gerekliliğine olan inancımdan dolayı diyorum ki; eğer bir sanatçıyı kimliğinden ve kişiliğinden öte bir anlamda eleştiremiyorsanız, müzikal anlamda o insana bok atmaya hakkınız da yoktur; bunu yapabiliyor olmanız doğru bir şeyler söylediğiniz veya insanları etkilediğiniz anlamına ise hiç gelmiyordur. özellikle bu başlığı önyargılarınız ve nefretinizle ve en önemlisi de saklamaya/bastırmaya/farkına varmamaya çalıştığınız ama bir türlü beceremediğiniz kimliklerinizin dışavurumlarıyla doldurmanın hiç gereği yoktur; homofobinizi kusmak veya kendinizi keşfetmek için ekşi sözlük dahilinde çevrimiçi olan başka başlıklar vardır. şöyle ki:

    (ara: homofobi*)
    (ara: ibne*)
    (ara: homoseksüel*)
    (ara: gay*)
    (ara: lezbiyen*)

    ve son olarak da kendinizi bulabilmeniz için (bkz: sözlükçülerin aslında demek istedikleri)
  • epey bi erkeğin brian molko aşığı kızlara yalakalık yapmak amacıyla dinlermiş gibi göründükleri grup.

    edit: "placebo dinliyosam karı kız mı yalakası oluyorum lan!" diye mesaj yollayan, okuma özürlü ayılar da dinlemekteymiş.

    şimdi 2. bir kişinin "placebo dinliyosam ya karı kız yalakası ya da ayı mı olmak zorundayım?" dıye mesaj yollamasını bekliyorum...
  • vee tekrar stüdyoya girmişlerdir. önümüzdeki yaza kadar yeni bir placebo albümü geliyor. çok hoş oldu duyduğum. şimdiden merakla bekliyoruz.

    ha kaynak ofişıl hacı yannış olmasın yani.

    http://www.placeboworld.co.uk/mynews.php?id=607
hesabın var mı? giriş yap