• stage, scene gibi kelimelerin turkcesi..
  • insan tüm hayatına bakabilseydi, başına gelen bir derdin neden geldiğini daha fazla anlayabilirdi. hayatımız aslında sahnelerden oluşuyor. diyelim ki bir önceki sahnelerde belki kötü sözler söyledik, yanlış şeyler yaptık ve sonraki sahnelerde başımıza bir iş geldi. o başımıza bir iş geldiği anda "neden oldu? ne yaptım ki bunları yaşıyorum?" deriz. sonra bize o derde sebep olan geçmişimizdeki sahneler gösterilince de gerçeği anlarız... itiraz edemeyiz, her şey kanıtlarıyla önümüzde olur.

    gerçekten insan hayvan değil ki ağzından çıkan tek bir sesten bile sorumlu olmasın. namaz kılarken, dua ederken, niyet ederken hep kayıt altına alınırız. en ufak bir iyiliğimiz ve kötülüğümüz hep kayıt altına alınır, zaman içinde unutulacak bir şey olmaz. her sahne kaydedilir. her şey bittiğinde hayatımızı izlerken aslında allah'ın bizi nasıl uyardığını, affettiğini, eğer yanlış yaptıysak cezayı hak edecek şeyleri nasıl yaptığımızı izleriz... allah hainlerden olmaktan bizi muhafaza eder inşaallah.

    doğrusunu allah bilir.
  • ancak gönüllü kölelerin barınabildiği bu yer, dünya üzerinde alınabilecek zevklerin kanımca en tepesindedir.

    evet, öyle garip bi yerdir ki öncelikle üzerine çıkabilmek için kulbunu bulmak gerekir.
    bu kimi zaman bir enstrümandır, kimi zaman ise dans...bazen şarkıdır hep bir ağızdan söylenen, bazen ise tek cümlelik bir oyundur. söyleyecek, yapacak, gösterecek bir şey yoksa zaten giriş vizesi de yok demektir. hadi bir neden bulduk diyelim, gene de kulisle sahne arasında ince ve hatta hayati bir sınır vardır. o bir adımlık mesafeyi katedebilmek ise yılları alır. bazen acı çektirir, bazen aç bırakır, bazen yarı yolda kalır, bazen pes edilir. o adım atıldıktan sonra ise dönüş yolu bir çıkmaz sokak üzerindendir. bu yüzden aynen uyuşturucu gibi yokluğunda varlığından daha çok insanın elini, ayağını, kanını dondurur. doz aşımında, sıklıkla ego ayarı yapmak gerekirken, bırakıldığında kana giren bu zehrin * vücuda yayılmaması için tedbirli davranılmalıdır. kısacası sahne, varlığı ve yokluğu arasında hayati farklar bulunan ve bu farkları görmezden gelenlere hiçbir şey ifade etmezken, farkların eşşek gibi farkında olanları, aynen o şeyden düşmüşe benzeten garip bir yerdir.
  • yönetmenliğini fırat gürsoy'un yaptığı sahnede geçen yaşam ve ölüm üzerine oynanan bir oyunu anlatan 2006 yapımı filmdir.filmin büyük bölümünün tek mekanda (bir tiyatro sahnesi) geçmesi ve diyalogların filmin ağırlık noktası olması yüzünden dünyalı filmini anımsatmaktadır.son zamanlarda izlediğim ilginç filmlerden birisidir.
  • tdk şöyle tanımlamış: izleyicilerin kolayca görebilmeleri için genellikle yerden belli bir ölçüde yüksek yapılan, oyun, müzik vb. gösteri yapmaya uygun yer, oyunluk.

    sahne beraberinde getirdikleri ve götürdükleriyle büyülü olduğu kadar enteresan da bir yer. sahneye çıkarken kuşandığın görkemli her "şeyi", seyirciden alkışı alıp indiğinde tevazuyla bir kenara bırakmıyorsan ya da bırakamıyorsan tehlike çanları o andan itibaren çalmaya başlıyor. vakar ve tevazu el ele veremeyince üst perdeden konuşmaya başlıyorsun haddini aşarak.

    harika ve büyülü olduğu kadar tehlikeli, performans açısından kişisel olduğu kadar işlevi bakımından kamusal alan.*

    pandemi sebebiyle sahneye hasret kalan tüm sanat emekçilerine sevgiyle...
  • kendimi bir sahnede hayal ediyorum.
    gösteri yapan benim. seyirci ben. kendimi izliyorum, gülüyorum, öfkeleniyorum, ağlıyorum, alkışlıyorum, şaşırıyorum… sahnedekini tanıyorum. beni izleyeni tanıyorum. tek bilmediğim, doğaçlama bir şekilde akan oyunum oluyor. tadını çıkarıyorum, hem oyuncu hem seyirci olarak. sahnenin her dekoru bana ait, ama neden yine de yabancıyım buraya? yoksa yabancı olduğum kendim mi?
    oyun duruyor, sahnedekine bakıyorum.
    oyun duruyor, izleyiciye bakıyorum.
    oyun duruyor, kendime bakıyorum.
    oyunun devamını biliyorum, siyah bir kıyafet var üzerinde, üzerimde, ama bütün renkler birleşiyor içinde, içimde.
    sahneyi sahne yapan oyuncu mudur? oyun mudur? izleyen midir? yoksa sahnenin kendisi midir? veya bakış mı?
    gözlerine bakıyorum, gözlerime bakıyor. bir ayna var karşımda, sürprizler yok, her şey detaylıca biliniyor, tek değişen; fark ediş.
    karşımda tepki değil, anlayış var. kendinden emin, daha farklı bakan, daha geniş açıdan gören bir anlayış.
    bir şarkı çalıyor arka planda. sesi benim sesim, sözleri zihnimden, melodisi hislerimden oluşmuş. sahne bir dünyaya dönüşüyor, iç dünyamı görüyorum karşımda. zaten sahne bir araç değil midir? izlenilen bir araç değil mi? oyun bir araç değil mi? izleyen bir araç değil mi? önemli olan “ben” yani kendimiz değil miyiz?
    bir sahnedir çıktığım, bir dünyadır, oynadığım kendim, izlediğim kendim, hissettiklerim kendim, bakışım kendimdir. istediğim kendimdir. başladığım nokta benim, bittiğim nokta ben.
    insan; baktığı şeyde, anladığı şeyde, hissettiği şeylerde, her parçada kendini gören bir varlıktır. her şeye kendinden bir parça yükleyendir. çocukluğumuzdan beridir değişmeyen şudur: dünya kendi etrafımızda döner. yetişkinlikte yaşadığımız bunalım ise, dünyanın etrafımızda dönmediği gerçeğiyle karşılaşmamızla yaşanır. dünyanın etrafımızda dönmesine gerek yoktur aslında, zaten tüm yarattıklarımız benliğimizden bir parçadır. biz zaten yorumlamalarımızla dünyayı kendi etrafımızda döndürürüz bir şekilde; sadece istediğimiz şekilde dönmüyordur, işte o çocuk buna kızar. buna bunalır. buna isyan eder, öfkelenir.
    öyle ya da böyle, sonuçta gördüğümüz dünya, yarattığımız dünyadır. dünya, yine de etrafımızda dönüyordur, ama başka bir şekilde. arzularımız gerçekleşmese de, gerçeklerle olan etkileşimlerimiz, kendimizden bıraktığımız parçalardır.
  • dil devriminden sonra "türetilen" sözcüklere "uydurma" diyen gerici bir güruh vardır, lakin türetilmiş sözcükler cumhuriyet öncesinde de revaçtaydı. fransızca scene sözcüğüne ses benzerliği ile dikkat çeken sahne, şemsettin sami bey tarafından "sahanlık, düz alan" anlamına gelen arapça "sahn" kökünden türetilmiştir. sahan ve saha ile kökteştir.
  • kesinlikle büyülü bir yer. yüksek olması alçak olması önemli değil. önemli olan insanların sizin için oraya gelmiş olması ve bir sürü gözün sizi takip etmesi. belki sahnede birisini izlerken hünerlerini sergiledikten sonra alkışlamak yada herhangi bir sevgi gösterisi yapmak izleyicilere çok basit gelebilir ama sahnedeki kişi için her bir alkış, her zaman çok önemlidir. alkışladığınızda sahnedekilerin gözlerinin içine dikkatlice bakın. ne kadar mutlu olduklarını göreceksiniz. hayatı boyunca her insan bir şekilde mutlaka bir kere bile olsa tozunu yutmalı.
  • http://www.sahnedergisi.com/ adresinde ikamet eder, iki ayda bir çıkar, hem yazar, hem oynar, hem de yönetir; bir küçük dergicik içi dolu turşucuktur.
hesabın var mı? giriş yap