• antalya ve fethiye de birbirinden guzel iki bolgenin adidir. hal boyleyken saklikent basliginin altinda abuk subuk kafelerden barlardan bahsediliyor olmasi ilginctir
  • fethiye de olan saklıkent ile, antalya da taa dağın tepesinde ki kayak merkezi olan saklıkent karıştırılmamalıdır. ha ne olur? bir köy kahvesi size g.tüyle güler.
  • fethiye'de bir yer.

    ilk girişteki taşları ayağınızı acıtır, su desen buz gibidir. kemiklerinize kadar donduğunuzu hissedersiniz. gezmesi eğlencelidir. siz ilerlerken, insanlar geri dönüyordur ancak 5 kişilik yakın arkadaş topluluğuysanız gençliğin verdiği gazla ebesinin amına kadar yol alırsınız ki artık geri dönen yok gördüğünüz en son insana da 1 saatlik mesafe takmışsınızdır rahat. git gide yol almak zorlaşır. tırmanmanız, atlamanız gereken engeller çıkar karşınıza ve bir çoğu da kolaylıkla geçilebilecek engeller değildir. grubunuzda en az 1 kişinin atletik/sporcu olması önden gidip, size yardımcı olması işinizi ciddi oranda kolaylaştırır. ilerlere yol alacağım diyorsanız kesinlikle yanınıza cüzdan, elektronik eşya hatta hiçbir şey almayın. fotoğrafınızı paşa paşa ortalıkta dolanıp, fotoğraf çeken adama yapın verin parasını alın. heyecana gerek yok. parmak arası terlikle gitmek gibi bir hata yapmayın, dağılır. suda pek bir boka yaramıyorlar. taşların verdiği acıyı da azalttıkları falan yok. saçma sapan yerlere takılıp düşmenize bile sebebiyet verebilir. girişte ayakkabımsı, karadenizdeki kara lastik diye adlandırılan şeylerden var onlar bir alternatif olabilir. yalın ayak, terlikten çok daha mantıklı bir seçim olur ilerlemek isteyenlere. bahsettiğim şekilde, bizler gibi genç arkadaş topluluğuysanız birbirinize verdiğiniz gazlarla epey bir yol alırsınız. parkurun sonunu göreceğinize inanarak ama saatler geçer, son namına birşeyi görememişsinizdir daha. gittiğiniz yolun, geri dönüşü gözünüzü korkutmaya başlamıştır. en son karşınıza çıkan ve tayfadan sadece atletik olanın aşabildiği şelale'den(belki de son budur ama bizim eleman ilerisi namına birkaç birşey söyledi gitmiş biraz daha) tırmanma eylemiyle ilerleme son bulur ve geri dönüş yoluna, gidişten aldığınız tecrübeyle başlarsınız.

    herkesin hayatında en az bir kez gitmesini önerdiğim, ülkemin güzelliklerinden bir tanesi kısaca saklıkent. klasik ve itici olacak ama sakladıkları kadar varmış!
  • buraya fethiye yönünden gelirseniz bir oto parkçının koyduğu yol tabelasına aldanıp benim gibi sağa dönüp adamlara para kazandirmayin. adamlar resmen yol tabelasını kopyalamislar rengi bile aynı ve saklıkent o tarafa gidince gibi bir anlam çıkıyor. boşuna park parası ödemeyin çünkü adamların sahte tabelasında aldanmayıp kapıyı geçince herhangi bir yere park ederseniz para ödemezsiniz.
    girişte size ayakkabı satmaya yada kiralamaya çalışan insanlar var bunlara da sakın aldanmasın kimse normal terlikler parmak arası değil se yeter yada topuklu giymemişseniz rahatlık la yürürsünüz. sonraki adım, bilet alımında özel bir şirkette bilet satış işi memleketin geri kalani gibi buranın da işletmesi birilerine peş keş çekilmiş
    saklıkent hep güzel ama böyle bir cennetin milleti soyma aracı haline getirilmesi kötü çıkışta kaş yolunda giderken kendi halinde gözleme yapan teyzeler var kesinlikle onlarda gözleme yeyin kendi köylerinden veya dağlardan topladıkları değişik ve güzel otlardan yapıyorlar.
  • fethiye'de iseniz mutlaka görmeniz gereken bir yer. dağdaki yarıkta* suyun içinde ilerliyorsunuz. su seviyesi değişiyor sürekli. bazı yerlerde bileğinize geliyor, bazı yerlerde boyunuzu zorluyor. suyun akıntısına karşı ilerliyorsunuz siz de. ilerledikçe kayaların üzerine çamurla yazılmış "61 trabzon", "çarşı", "benimsin aslı" yazıları dikkatinizi çekiyor. gülüyorsunuz türk milleti işte diyosunuz. sonra kendinizi çamurla bir şeyler karalarken buluyorsunuz. türk olmanızla gurur duyup akıntıya karşı daha cesur yol alıyorsunuz. yoldan geçen turistlere güler yüzlü, misafirperver bakışlar atıp hello diyorsunuz. gittikçe azalıyor insanlar. sonunu görmek istiyorsunuz. yol almaya devam ediyorsunuz. parmak arası terlikleriniz ayağınızdan çıkıp akıntıya bırakıyorlar kendilerini. aldırmıyorsunuz. suyun boyunuza geldiği yerlere geliyorsunuz. tepedeki kayalardan güneş ışığı kesiliyor, ortam kararıyor biraz. sizin gibi birkaç delikanlıyı görüyorsunuz oralarda. çıkmanıza yardımcı oluyorlar. ileride bir şelale görünce mutlu oluyorsunuz. ama kesmiyor sizi. daha ilerisini istiyosunuz. ama yok diyor elemanın biri. su seviyesi yüksek oluyormuş yazın başında. sezonun ortasına doğru koyuyorlarmış halatları, devam etmek için yola. şelalede fotoğraflar çekilip küçük bir buruklukla geri dönüyosunuz. yolda ileride ne var diye soruyorlar. effsane bi şelale var diyosunuz boşa gittiğinizi belli etmemek için.
  • yolda onlarca kişi gördük ancak şelale'ye sadece dört kişi ulaşabildik. gerçekten zor. girişte rehberlik eden arkadaşlar işinizi çok kolaylaştırabilir. adamlar araziyi iyi bildiklerinden sakat yerlere önce çıkıp sonra yukarıdan el vermek gibi çok önemli bir işlevi yerine getiriyorlar.

    şelale'ye vardığınızda ise ödülünüzü alıyorsunuz. çok kuvvetli bir basınçla akan kar suyu arasına karışmış kar taneleri hayatta olduğunuzu, yaşadığınızı hissettiriyor.

    şelalenin ötesinde iyice daralan kanyonun yüzülebilir bir göle açıldığı söylendi. şelaleyi aşıp devam ettiğimizde yol daraldığından akan suyun basıncı iyice kuvvetlenmişti ve ekip daha fazla ilerlemek istemedi. ancak burası içimde ukte olarak kaldı ve bir gün o göle mutlaka ulaşacağım.

    uzun lafın kısası, türkiye içindeki en muhteşem yerlerden biri. kendinizi lord of the rings ya da game of thrones karesinde hissedebileceğiniz harika bir kanyon, mis gibi su ve dik yamaçlarda 90 dereceden fazla eğime meydan okuyarak kaya yarıklarından fırlamış ağaçlar. bir yabancı misafir ağırlarken ilk götürülebilecek yerlerden biri.

    son olarak: 1.82 boyundayım ve göğsüme kadar suda yürüdüm. terlikle ya da çıplak ayak şelaleye ulaşmanız imkansız. altı kaymayan deniz ayakkabıları çok iş gördüler. su geçirmeyen bir çanta içine cüzdan, araba anahtarı vs. atabilirsiniz. kamera olarak go pro iyi olur. illa cep telefonu götürecekseniz bir kaza vs. durumunda yardım istemek için iyi olabilir ama kamera için riske atmanızı önermem. pahalı güneş gözlüğünüz varsa kesinlikle geride bırakmalısınız. düşmesi ya da akıntının yüzünüzden alıp götürmesi işten değil.
  • mafya bozunsu bir yönetime sahip, ticaret ahlakı tanımayan bir eğlence mekanı. bir çok kez bu görülmüş olsa da therion konseri ile kendi sınırlarını dahi aşmıştır.

    bu noktada oraya müşteri sıfatı ile giden kişilerin ne yaptıklarını bir düşünmesi, bu mekanda yapılacak organizasyonlara hiç bir şekilde katılmayarak organizatörleri farklı bir mekan seçmek zorunda bırakması, mekan sahiplerinin ise para kazanmasına ve rezil uygulamalarına devam etmesine engel olması gerekir.

    kendi adıma, bir daha bu mekanda yapılan hiç bir organizasyona iştirak etmeyeceğim ve kendine az biraz saygısı olan her insanın da bunu yapması gerektiğini düşünüyorum.
  • antalya'da iki tane saklikent vardir. biri kayak merkezi, digeri kanyon. ozellikle yol soracaklar icin karisikliga yol acabilen bir durum. kanyona gideyim derken birden karlar arasinda bulabilirsiniz kendinizi.
  • saklikent boktan turistik tanitimimiza iyi bir ornek teskil etmektedir.sahane bi yerdir ama kimse bilemz gormez ilgilenmek istemez.
  • ali akaçça, burak canözer, çağ erçağ tarafından 2005 senesinde çıkarılmış muhteşem albüm. piyano, çello ve gitarın büyülü buluşması dinlenmeye değer...

    saklıkent/hiddencity
    24.06.2005

    1 hasret (longing) -- 04.58
    2 duygum (my sense) -- 05.09
    3 ben ağlarım yane yane (i cry in fire / i cry by burning) -- 04.55
    4 piyano taksim (piano improvision) -- 02.05
    5 gözbebeğim (apple of my eye) -- 04.48
    6 beyoğlu (beyoglu) -- 02.30
    7 elif dedim be dedim (said elif i said be) -- 04.40
    8 şule (flame) -- 04.21
    9 requiem (requiem) -- 05.13
    10 mavi yeşil (blue green) -- 05.21
    11 salsa geceler (salsa nights) -- 03.29
hesabın var mı? giriş yap