• osman*'ın türkan*'a olan aşkını ve olan biteni anlattığı filmin en güzel repliği şöyle:

    "işin altın devri o zamanlar. biz de hızlıyız ha. otel önü, galata rıhtımı, hepsi bizde. ne kadar seyehat şirketi varsa çivilemişiz. kemiğin yağlısı önce bize düşüyor. allah inandırsın, gün oluyor yevmiye yüzü buluyor. biz de önce façaları düzelttik. hani tanımayan görse o sosyete teomanlarından erdinçlerinden biri zannedecek. e ne de olsa gençlik, delilik. sonra bekarız da.

    bir gün ali efendi dayı çağırdı. bizim pederle silah arkadaşı, beni de tanır ve sever. kızı türkan acele ankara'ya gidecekmiş bir imtihan davasına. türkan dediğini de çocukken tanırım yani, bak hele dedim ya, ne çabuk geçiyor zaman. sana emanet dedi ali efendi dayı. ya lafımı olur, emanet kız tabi ya. la bir de baktım türkan, abi ay parçası gibi, yani nutkum tutuldu böyle. hani heykel olmuşum, heykel. ev eşyası gibi kalmışım. kız sen bu kadar mı dedik, demedik, atladık arabaya. iki laf ettik, baktım ağzından bal akıyor. ya yok böyle bir şey ya. hani o yolları, o bolu dağlarını geçtik mi, uçtuk mu? nah nimet ekmek çarpsın hatırlamıyorum ha. ya beş saatte girmişim ankara'ya. sonra kız emanet ya, gece attım iskemleyi kapısının önüne, iki pakette cigara, sabaha kadar oturdum, iyi mi?

    ertesi gün verdi imtihanı, atladık arabaya. ya kız değil afet be. hani giderken uçuyorduk ya abi, dönüşte kablumbağa. böyle sürekli 30-40 kilometrede. niye diye sordu birkaç kere, bozuk-mozuk dedim, yersen tabi. yol bitecek diye ölüyorum abi. sonra bitti o yollar, iyi mi? kasımpaşa'ya geldik, elimi sıktı, gene görüşelim dedi. teşekkür ederim, senin kadar iyi, tatlı bir insan görmedim dedi. içimden bir şey aktı, kalbime oturdu böyle kurşun gibi. sonra elini salladı.

    allah kahretsin, erkeklik olmasa ağlıcam be. üç beş gün gelemedim kendime. ya buram yanıyor abi. direksiyon, yol, taş, viraj; trafik memurunu türkan görüyorum, iyi mi? sebepsiz yere doluyor gözlerim. ne yemek, ne içmek. durup dururken bir ağlama. ölüyorum be.

    ne oluyorsun dedi ekrem. hiç dedim, ama ısrar etse de anlatsam diye içim gidiyor. sonra baktım üstelemedi, ben de kendiliğimden döküldüm. bana bak dedi ekrem, sen kim o kim? babasının yanında yirmi tane osman çalışıyor dedi. kapısında on kişi nöbette dedi. ben de onbirinci olurum dedim yattım nöbete, iyi mi?

    evden adımını atıyor atmıyor dışarı, şak açıyorum arabanın kapısını. önce hık mık etti ama, sonunda alıştı ha. beni görür görmez, vallahi yani, böyle ışık ışık parlıyor gözleri abi. öl desin öleyim be. anlatılmazki, anlatılmaz ki. efendilik, güzellik, nezaket, alçakgönüllülük, ya kağıt helvası yiyor be, var mı böyle şey. ne istersen onda ha.

    ali efendi dayıya bahsetmiş bir gün benden, babam senle görüşmek istiyor dedi. böyle kalbim ayağımın dibine yuvarlandı, ölüyorum zannettim. ister misin dedim, hani olacak şey değil ya, ne demişler: ümit fakirin ekmeği, ye mehmet ye. kalbim çarpa çarpa ettik sabahı. şak damladım oraya. ondan sonracıma, baktı baktı, sonra çıkardı otuz bin lira attı önüme. araba al kendine dedi, yavaş yavaş ödersin bana dedi, iyi mi? ya ben onun arabasında değilim, kapıldım mı bir ümide. beni beğendi diyorum, allahım. yani, bir ara kapansam ayağına, ölüyorum desem, ölüyorum türkan'a be. acıyın bana, bütün ömrümü onu mesut etmekle, sevmekle çalışmakla desem, yani allah be.

    hadi be dedi ekrem. bakalım kız seni ister mi? ama ben kafama koydum, açılıcam kıza. geçtim aynanın önüne abi, saatlerce talim ediyorum. bütün fiyakalı lafları yazmışım romanlardan. hani nerime kadir, mahmut mesat bozkurt yani, hepsini ezberlemişim. tam gidicem kıza, geldi mi askerden bir celp? ne o, bilmem 45 günlük tekamül kursu mu ne varmış. kurs takar mı aşkı maşkı? hadi ben cihet-i askeriyeye. arabayı bıraktım ekrem'e. oğlum göz kulak ol şuna. tam aldım bavulu, ali efendi dayı çağırıyor diye haber geldi. tabi ben de ne yapıyım, çaresiz ekrem'i götürdüm. kardeşimdir dedim. hani ben neysem o da odur dedim. namusludur dedim. e tabi biz böyle vasiyet edince, kardeşim felan deyince akan sular durdu tabi.

    asker ocağında vakit nasıl geçti, ne oldu bilmiyorum. hatırlarsam ölünü öpeyim, yani. yaşıyor muyum, yaşamıyor muyum, ne oluyor, ne bitiyor bilmiyorum abi. sonra, bir üsteğmenimiz vardı, sizden iyi olmasın, erkek mi erkek yani. bir gün böyle dalıp gitmişim, elimde türkan'ın resmi. üsteğmen geldi, resmi aldı elimden. böyle baktı, baktı. bir tuhaf oldu çocuk. böyle durdu durdu, sonra dediki bana: oğlum erkek adam ağlar mı be, ağlar mı erkek adam? ben de, üsteğmenim ağlar da, sızlar da, bu ne dert , ne davadır sen de bilirsin dedim. tabi o çocuk da bir kalp taşıyor yani, resmi verdi, kendi gitti. benim askerlik de bitti zaten.

    ben hemen kahveye. merhaba, ekrem nerde felan dedim. herkes kendi dalgasında. yoksa arabaya mı bir şey oldu? yoksa ekrem'e mi bir şey oldu? valla birşey yok abi dediler. yani uğramaz oldu dedi kahveci, iyi mi? baktım pis feridun kıs kıs gülüyor, ulan sen her şeyi biliyorsun dedim, yapıştım yakasına. arkadan birisi dur dedi ve elime bir davetiye sıkıştırdı. oğlumuz ekrem gürbüz ile kızımız türkan selman'ın bilmem ne tarihinde kasımpaşa ünsal aile salonunda nişan.. nişan? birden bulandı etraf, hiç bir şey göremez oldum. sesler şekiller karıştı. su serpmişler suratıma, böyle kahvecinin otomobilin anahtarını uzattığını gördüm, ekrem bırakıp gitti dedi. hiç bir şey söylemedi mi dedim, söylemedi dedi. sadece çekmiş gitmiş.

    haftası geçti geçmedi, kaybettik ali efendi dayıyı. toprağa verildiği gün gördüm ikisini de. türkan boynuna sarılmış ağlıyordu. o it yüzüme bile bakamadı, kaçırdı hep gözlerini. bir an göz göze geldik, yandaki kahveyi işaret ettim. insanın kıt, allahın bol yerine. ellerime kapanacak oldu, tükürdüm suratına. yapma dedi, köpek gibi yalvardı. ulan bir şey istemem senden, sadece iyi bak ona dedim. bir incittiğini göreyim, kardeşim demem, gebertirim dedim. vurdum, vurdum, vurdum."
  • 1966 yapımı osman f seden filmi. sadri alışık(osman), türkan şoray(türkan) ve önder somer(ekrem) oynuyor. osman her zamanki gibi digerkam, gönlü zengin bir taksi şoförü. türkan'a aşık. türkan da ekrem'e. ekrem osman'ın kardeşi. osman türkan'ın mutluluğu için bağrına taş basıyor. türkan'a abi gibi davranıyor. gelgelelim ekrem şerefsizin teki. türkan ile babasının zenginliği için beraber oluyor. ekrem sonunda türkan'ı, kaza süsüvererek öldürmeye çalışıyor. arabayı bayırdan aşağı itiyor. türkan ölmüyor fakat kör kalıyor.(aman ne klişe demeyin film '66 yapımı) ekrem ise şarkıcı sevgilisi sevda (gülbin eray) ile şehirden kaçmayı planlıyor. osman hastanede türkan'ın başında onu teselli ediyor. "ekrem gelecek, seni seviyor, sen uyurken geldi saatlerce ağladı başında" diyor.

    siyah beyaz olmasından olsa gerek filmde inceden bir sin city havası var. ekrem, türkan ve osman, savcıya(hüseyin peyda) ifade verirken kamera hızla bir ona bir ona dönüyor her biri konuştuğunda.

    maalesef sonunu seyredemedim. muhtemelen filmin adı osman'ın türkan'a ithaf düşüncesi ama gerçekte ekrem türkan'a, türkan da osman'a layık değil.

    edit: sonu: türkan $oray'ın gözleri ameliyattan sonra görmeye ba$lar. önder somer türkiyeye döner, sadri alı$ık varını yoğunu satmı$tır zaten. evdeki ya$lı bayan (bu kimdir nedir o kısmını izlemediğim için sadece bu kadarını biliyorum) her $eyi t. $oraya anlatır ve o da $imdiye kadar kendisini gerçekten seven sadri alı$ık'ın boynuna sarılır ve sevgilim der. hatta nasıl da anlamamı$ım falan diye kendisine kızar. önder somer sessizce evden ayrılır gider. film böyle biter.

    en son karede ise kemal film yazısı belirir. (robinbook'a teşekkür)
  • --- spoiler ---

    türkâncığım öyle bakıyor ki bu filmde, hakikaten insanın kalbi ayağının dibine yuvarlanıyor.. öyle böyle değil.. aslına bakarsan çok bir rolü yok, neredeyse sembolik bir yan karakter gibi takılıyor koca filmde ama yani nasıl anlatılır bilemiyorum o bakışları; yani, böyle, yani, allah be!!

    "ya kâat helvası yiyo aabi, var mı böyle şey bee!!"

    yer yer hareketli, keyifli ve aktif bir kamera kullanımı var filmin.. çok hoş.. hatta osman'ın** kardeşini** garajın yazıhanesinde dövdüğü kavga sahnesi o kadar canlıdır ki bir ara rahmetli sadri baba küçük kardeşi marizlerken tekerleklerin üstünden atlayarak kameranın olduğu tarafa doğru bir hamle yapar ama dengesi bozulduğu için objektife (evet objektife!) tutunur.. haliyle kameranın dengesi de bozulur, görüntü bir anlığına sadri baba'nın eliyle kapanır ama çekim sürer, sadri baba kameraya bakar, o sırada rahmetli önder somer çoktan yere düşmüş ve kadrajdan çıkmıştır.. toparlanmaya çalışırlar ama iki karakter de sendeleyip durmaları gereken pozisyonu kaybettiklerinden çok kısa bir süre için kadraj bozulmuştur bir kere.. hemen toparlanıp birbirlerinin yakasına yapışmış halde kareyi tuttururlar sonunda.. sadece birkaç saniye süren bu durum sırasında devrilmekten son anda kurtulan kamerayı düşmesin diye refleksle yakalayan arkadaki teknik ekibin elleri falan da görüntüye girer.. nefis, müthiş, sadece birkaç saniyelik harikulade bir an.. aktüel kamerayla spontane sokak kavgası izler gibi..*

    mevzuya gir!
    dengeyi kaybet ve kameraya tutun
    görüntü kapanıyor
    kameraya bak
    tekrar role gir ve rakibin yakasını topla

    muhtemelen baştan çekmeye üşenmiş veya "boşver böyle daha avantürlü* olur, aynen böyle koyun montajda" deyip geçmişler..

    ışık kullanımı dönem şartlarına göre fena değil gibi sanki ama bazı dış çekimlerde parlaklığı hesaba katmamışlar, bembeyaz patlamış maalesef.. o devrin cihazlarında iso ayarı nasıl yapılıyordu hiçbir fikrim olmasa da böyle güzel bir film için can sıkıcı bir teknik çuvallama.. hem de bir iki yerde değil, farklı lokasyonlardaki farklı sahnelerde göze batıyor.. üşenmedim en rahatsız edici olanları aldım aşağıya..

    görsel
    görsel
    görsel
    görsel

    sonu yüzünden kült film olma şansını yitirdiğini söyleyenler var.. bırakın da bari filmlerde kavuşsun sevenler be..! bir kere de muradına ersin şu güzel insanlar..!

    ne bitmek tükenmek bilmez gerçekçilik davanız varmış be anam..!
    --- spoiler ---
  • trafik memurunu türkan görüyorum iyi mi?

    yok böyle bir film.
    dahası var! ama kıyıda, köşede kalmış.
    böyle bir güzelliği izlemeli insan.
    ah be yok ki böyle adamlar yüreğimizi açalım, yüreğine akalım...
  • --- spoiler ---

    "göz doktoru sadece ameliyat yapmaz oğlum, insanın gözünün içine baktımı insanın içinden geçeni de anlar bazen. inşallah içerdeki de gözleri açıldığı zaman karşısındaki gencin gözlerine bakıp kalbini okumak duygusunu kazanır."

    --- spoiler ---
  • sabah ezanları birbirine karışırken show tv'de olabiliyor bu tarz siyah beyaz nefis filmler. yanan; fakat bir gram uykusu olmayan kan çanağı gözlerle güvercinlerin pervaza konup ''hu hu huu'' biçiminde çıkardığı seslerle, ebeveynlerin 787. kere tekrarladıkları ''sen hala yatmadın mı?'' sorularıyla, dışarıdan gelen ferah sabah kokusuyla siyah beyaz sadri alışık-türkan şoray performansı izlemek, dünyanın en güzel sesinden en güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey.
  • çok sevdiğim film.önce otobüs geç gelsin diye sonra da trafik sıkışsın diye içimden dua ettiğim günleri hatırlatır.

    (bkz: yol biticek diye ölüyodum abi)
  • müzikleri de güzeldir. güzel yerlerde girer ince ince.
    pedro almodovar'ı da çağrıştırır bu haliyle.

    --- spoiler ---

    kağat helva yiyor be ağbi. ne ararsan onda!

    --- spoiler ---
  • - osman ağğbi, ekrem gelmedi mi ağğbii? * *
  • filmdeki pavyon şarkıcısının amy winehouse'a fena halde benzemesi, charles aznavour'dan la boheme ve dario moreno'dan sarhoş şarkılarını filmin içinde dinleyebilme gibi güzel ayrıntıları bize sunan film...
hesabın var mı? giriş yap